Kategoriler
Tasarım

Eyfel Kulesi’nin sembolik ve ilginç hikayesi

Eyfel Kulesi. Aşkın ve güzelliğin sembolü olarak da bilinir. Peki nasıl olur da bilmem kaç tonluk bir demir yığını, devasa bir sokak lambası, 127 yaşındaki bir fabrika bacası romantizmin sembolü haline geldi? Bugüne kadar 250 milyondan fazla insanı kendine bir mıknatıs gibi çekti?

Eyfel Kulesi bugün dünyanın parayla en çok ziyaret edilen anıtı ünvanına sahip. Ve biraz önce söylediğim sıfatları bugün bir sanat ve tasarım harikası olarak kabul edilen bu anıtı aşağılamak için söylemedim. İlk yapıldığında Paris’in sanat ve edebiyat çevresi onu tam olarak böyle tanımlamış. Üstelik Eyfel Kulesine karşı olan bu sanatçılar kulenin o zamanki yüksekliği olan 300 metrenin her bir metresi için bir sanatçıyı yani toplam 300 kişiyi örgütleyerek kuleye adeta savaş açmışlar.

“Biz yazarlar, ressamlar, heykeltraşlar, mimarlar ve Paris’in şimdiye kadar dokunulmamış güzelliğine adanmış tutkulu insanlar olarak bütün gücümüzle bu kullanışsız ve korkunç Eyfel Kulesine karşı çıkıyoruz.”

Buna benzer bildiriler yayınlamışlar.  Demek ki insanlar bazen doğası gereği yeni fikirlere karşı çıkabiliyor. Böyle durumlarda kendi projenize ne kadar inandığınız, nasıl bir vizyona sahip olduğunuz çok önemli. Peki başlangıçtaki böylesi bir dirence karşılık onu yaptıran Gustave Eyfel kulesini nasıl savunmuş biliyor musunuz? Piramitlerle kıyaslayarak. “Mısır’daki piramitler herkesin hayran olduğu eserler olarak kabul edilirken onlardan çok daha görkemli olan bu eser neden korkunç olsun ki?” demiş. Eserini “görkemli” olarak tanımlamış çünkü yapıldığı 1889 yılında insan elinden çıkmış dünyanın en yüksek yapısıydı ve 41 yıl boyunca da böyle kaldı.

Aslında Eyfel Kulesi geçici olarak yapılmış bir kapıydı. Paris’te Fransız devriminin 100. yıldönümünde düzenlenen dünya fuarı için tasarlanmıştı. Tasarımını sanıldığının aksine Gustave Eiffel tek başına yapmadı. Yaptırdı. Bir takım çalışmasının ürünüydü. Sahibi olduğu mimarlık ve tasarım firması o yıllarda dünyanın belli başlı şehirlerine simge binalar ya da yapılar yapmakla ün kazanmıştı. Mesela New York’daki özgürlük heykeli ve hatta İzmir’deki eski gümrük binası ya da diğer adıyla Konak Pier gibi yapılarda hep Eiffel’in firmasının imzasını buluyoruz.

Eyfel Kulesi’nin tasarımı aslında özgün bir tasarım değildir. Piramitler başta olmak üzere pek çok ilham kaynağı vardı. Ama bunlardan özellikle bir tanesi daha da öne çıkıyor: 1853’de New York’da yapılan Latting Rasathanesi. Yapıldıktan sadece 3 yıl sonra yanarak yok oldu. Ama geriye bıraktığı ilham Eyfel Kulesi’ne dönüştü.

Yani anlayacağınız bu ilham denilen şeyin herhangi bir sınırı yok. Ülkelerden ve medeniyetlerden bağımsız hareket edebiliyor. İnsanlığın ortak bir mirası olarak ortada duruyor. Dileyen onu oradan alıp kullanabilir.

Tabi tek başına ilham işlerin bitirilmesi için yeterli değil. Evet Eyfel Kulesi’nin çıkış noktası başka bir kule ama tasarımı birebir kopyalanmamış. Daha iyiye ulaşmak için yapılan çalışmalar defalarca revize edilmiş. Ve nihayet son hali yarışmaya gönderilmiş. Bu arada bir yarışma olduğundan bahsetmiş miydim? Üstelik bir hayli popüler bir yarışma. O yıl yapılacak dünya fuarının ses getirebilmesi için toplam 700 farklı tasarım yarışmış. Aralarında 300 metre yükseklikte bir granit taş yapı bile var. Ama kazanan Eyfel Kulesi olmuş. Peki kazanmış da ne olmuş? Fransız hükümetinin bütçesi kulenin maliyetinin sadece beşte birini karşılayabiliyormuş. Geri kalan kısmı Gustave Eiffel kendisi finanse etmiş. Bu proje için hem parasını hem de itibarını riske etmiş. Bir işi bitirebilmek için bazen böyle her şeyinizi ortaya koymanız gerekebilir. Fedakarlık, risk alabilmek, cesaret bugün olduğu gibi o zamanlarda da girişimciliğin aranan niteliklerindenmiş anlayacağınız.

Cesaret demişken, körlemesine bir cesaretten bahsetmiyorum. Riskleri iyi hesaplayabilmelisiniz. Yoksa Franz Reichelt’in düştüğü duruma düşebilirsiniz. O da bir tasarımcıydı. Paraşüt tasarlardı. Hatta kendisine “uçan terzi” derlerdi. 1912’de yaptığı son tasarımı Eyfel Kulesi’nde test etmeye karar verdi. Bu onun son kararıydı.

Eyfel kulesi belli bir amaca hizmet etmek için geçici olarak yapılmıştı ve 20 yıl sonra yani 1909’da sökülecekti. Oysa Gustave Eiffel onu geleceğin bilim ve teknolojisinin bir sembolü haline getirmek istiyordu. O yüzden içine bir laboratuvar kurdu. Telsiz ve radyo iletişimi için antenler ekledi. Böylece sökülmesinin önüne geçti ve gerçekten de onu bir teknoloji sembolü haline getirdi. Bunu anlayabilirim. Bir açıdan bakıldığında fallik bir sembol olduğu da söylenebilir. Bu durumda kuleyi erkek olarak kabul ediyorsak onunla 2007 yılında evlenen Erika Eiffel’i bile anlayabilirim. Ama hangi ara ve nasıl onun aşk ve romantizm sembolü haline dönüştüğünü bir türlü anlayamıyorum.

“Eyfel Kulesi’nin sembolik ve ilginç hikayesi” için 2 yanıt

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir