Kategoriler
Sanat

İğne deliğinden Hindistan’ı seyretmek

Şu elimde görmüş olduğunuz şeyin çok değerli olduğunu söylesem -mesela 40,000 TRY değerinde- bana inanır mıydınız? Büyük ihtimalle hayır. Her şeyden önce elimde tuttuğum bu şeyi tam olarak göremiyorsunuz bile. Dikkatli izleyiciler bunun bir iğne olduğunu fark etmiştir. Ama neden bir iğne bu kadar değerli olsun ki? Dünyada milyarlarca benzeri varken. Peki ya böyle bir iğnenin deliğinin içinde insan eliyle yapılmış bir heykel varsa?

Bu gördüğünüz şey bir Photoshop hilesi filan değil. Gerçek bir heykel. Hem de bir iğnenin deliğine sığdırılmış bir heykel. Michalangelo’nun Sistine Şapeli’nin tavanına çizdiği meşhur resme bir gönderme.

Willard Wigan adında bir mikro heykeltraş tarafından yapılmış. Wigan’ın ilginç bir yaşam öyküsü var. Disleksiden muzdarip olduğu için okuma güçlüğü çekmiş ve okulda bir türlü tutunamamış. Kendi boyutlarında rahat edememiş ve kendini çok daha küçük bir boyuta adamış. Önce tahta kıymıklarını şekillendirerek başlamış işe. Toplu iğnenin ucuna evler inşa etmiş. Kendisini moleküler seviyede eğitmeye başlamış. Çeşit çeşit mikro heykeller yapmaya başlamış.

Bu heykeltraşın yaşam öyküsü bana başka bir hikayeyi hatırlattı. Farklı şekilllerde farklı kişilere ithaf edilen bir hikaye ama hepsinde de içinde bir hükümdar var. Ben diyeyim 400 sene önce siz deyin 4000 sene önce yaşamış olan bu hükümdarın huzuruna hemen her gün farklı yeteneklerde insanlar gelir gidermiş. Ama o gün gelen kişi gerçekten de çok farklıymış. Bizim Willard Wigan gibi iğnelere takmışmış. Ferhan Şensoy’un dediği gibi “tesadüfün iğne deliği!” Neyse efendim bu kişinin bir de yeteneği varmış. Ben diyeyim 40 metre siz deyin 400 metre uzaktan bir ipi atıp iğnenin deliğinden geçirebileceğini iddia etmiş. Tabi ne hükümdar ne de huzurda bulunanlardan hiç kimse buna inanmamış. O güne kadar pek çok şey görmüşler. Hükümdarların etrafında her türden cambaz yaşadığı için burun deliğinden muz geçiren maymunlarla bile karşılaşmışlar. Böylesi bir iddiayı ne görmüşler ne de duymuşlar. Ama bu adam sözünün eriymiş ve iddia ettiği şeyi yapmış. İpliği fırlatıp iğnenin deliğinden geçirivermiş.

Herkes hayretler içinde kalmış. Tıpkı bizim bu heykeltraşın yaptığı işleri görüp de hayretler içinde kalmamız gibi. Bir insan nasıl olur da böylesi bir işi başarabilir?

Yıllarca emek sarf ederek. O küçüklükte sanat eserleri yapabilmek için köşedeki kırtasiyeden fırça, boya alamazsınız. O da kendi alet edevatını yapmış. Mikroskop önünde haftalar, aylar geçirmiş. Herkesin uyuduğu gece saatlerinde çalışmış ki dikkati dağılıp da en ufak bir hatada yaptığı şey havaya uçup kaybolmasın. Ellerini eğitmiş ki iki kalp atışı arasında nefesini tutarken mikro hareketler yapabilsin. Şimdi tüm bunları duyarken bazılarınızın ne düşündüğünü biliyorum.

“İşsiz!” diyorsunuz.   

İşi gücü yok böyle şeylerle uğraşıyor. Tıpkı Pi sayısını ezberlemeye çalışan kişilerden bahsettiğim bir başka videomun altına gelen onlarca yorumda olduğu gibi: “işsiz.”

Ne de olsa bize anlatılan o eski hikayenin devamını ve bize verilen mesajı çok iyi biliyoruz değil mi? 40 metre ya da 400 metre uzaktan bir ipi iğnenin deliğinden geçirmeyi başaran o adama hükümdar 40 altın verilmesini emretmişti. Bir de 40 sopa vurulmasını.

Bunu duyan adam da haklı olarak şu soruyu sormuştu -anlaşılan hükümdarlara soru sorulabilen bir dönemmiş o zamanlar- “hükümdarım, hediyeyi anladık da, sopa ne oluyor?”

Hükümdar da demiş ki “bu hüner acayip bir hüner. Hiç kimsenin böyle bir şey yapması mümkün değil. Ama, sen böyle bir şeyi yapabilmek için kim bilir kaç sene boyunca uğraştın, didindin. Senin vaktin bu kadar değersiz mi? Bu çabayı, bu uğraşı insanlara faydalı olacak daha güzel bir yetenek edinmek için neden göstermedin?” diye hükmünü vermiş.

İlk başta gayet doğru gibi gözüken bir hüküm. Ama madalyonun her zaman bir de öteki tarafı vardır değil mi?

Aynı durumdaki insanlar hakkında hemen böyle peşin hükümler vermeden önce bir de o tarafa bakmak daha adil olabilir.

Mesela biraz düşünelim bakalım hikayemizdeki adam neden acaba böyle bir şey yapmaya karar vermiş? Belki de tıpkı süper kahramanlar gibi kendinde olan bir yeteneği keşfetmiş olabilir. Belki her birimizde sadece kendimize ait bazı yetenekler vardır ve başkalarında bu olmadığı için bize garip geliyordur. O yüzden de bize “işsiz” denmesin diye bunlardan kaçmaya çalışıyoruzdur. Belki o adamın tek başına anlamsız ya da insanlığa faydasız gibi gözüken özellikleri başka bir şeyle birleşince son derece anlamlı hale gelebilir. Mesela onun ipliği iğneye geçirme tekniğinden ilham alan bir başkası kalkıp bir dokuma tezgahı icad edebilir. Bir başkası bu müthiş odaklanma yeteneğini herkese kazandırmak isteyip lazer işaretlemeli bir atış sistemi geliştirebilir. Tabi asıl soru tüm bu ilhamın kaynağı olan ilk kişi 40 sopa yedikten sonra bütün bunları düşünmeye cesaret eden olur mu olmaz mı?

Mikro heykeltraşımıza geri dönecek olursak… En son kontrol ettiğimde sakalından kestiği küçük bir parçanın üstüne dünyanın en küçük heykelini yapmaya çalışıyordu. Sakal parçasının içini oyup, şeffaflaştırdı. Sonra da altından bir motosiklet heykeli yaptı. Adına da “altın yolculuk” adını verdi.

İşte bu ve buna benzer yaptığı mikro heykellerin değeri şimdilerde size başta söylediğim 40,000 TRY den çok daha fazla. Ben diyeyim 400,000 TRY siz deyin 4,000,000 TRY’den alıcı buluyor. Yani anlayacağınız o artık epeyce zengin bir “işsiz.”

Tabi başlangıçta böyle bir noktaya geleceğini o da bilmiyordur. O da belki göremediğimiz küçük bir dünyayla ilgili kendince deneyler yapmak istemiştir.

“Yapmak istediğim şey küç ük şeylerin aslında en büyük şeyler olabileceğini dünyaya göstermek.”

Belki de asıl yetenek hayatın etrafımızda gördüğümüz devasa şeylerden daha fazlası olduğunu keşfetmektir. Ne de olsa eski bir deyiş vardır…

“Eski bir deyiş vardır. Bir şeyi görmemeniz onun orada olmadığı anlamına gelmez.”

Sırf biz bu yeteneklerin, bu uğraşların anlamını göremiyoruz diye buna anlamsız diyemeyiz. Peşin hüküm veremeyiz. Belki de iğneyle kuyu kazmak mümkündür. Bugün etrafımızda gördüğümüz tüm fotoğraflar bir kutudaki iğne deliğinden sızan ışığın verdiği ilhamla ortaya çakan makinelerle çekiliyor.

“Kafamızı indirip yere baktığımızda orada hiç bir şey olmadığını düşünüyoruz. Ve “hiçbir şey” tabirini kullanıyoruz.”

Görmesini bilene her zaman bir şeyler vardır. O yüzden şu elimde görmüş olduğunuz, ya da kendi elinizde olan küçücük bir şeyin bile çok değerli olduğunu bilin. Sahip olduğunuz yetenek tohumlarının başkaları tarafından ezilmesine izin vermeyin. En azından küçücük bir şeyden, küçücük bir olaydan büyük gerçeklere ulaşacak kadar keskin bir görüşe ve geniş bir kavrayışa ulaşmaya çalışın ki biz buna “iğne deliğinden Hindistan’ı seyretmek” diyoruz.

“İğne deliğinden Hindistan’ı seyretmek” için 3 yanıt

Merhaba,
Sizi fark edeli 3 hafta oldu ve sanırım son yedi yılda başıma gelen gelen en güzel şeyler sıralamasına alabilirim bu fark edişi 🙂
Son video da diğerleri gibi muhteşem olmuş. İnsanların beynini içinde bulunduğumuz şartların sınırlılığından alıp, sınırsız bakış açısına taşımaya çalışan kendini keşfetme sürecine yönlendirme çabanızı hayranlıkla izliyorum.
Teşekkürler.
Ben Ağrının bir ilçesinde Teknik Öğretmenlik yapıyorum. Sizinkine benzer ama sizinkinin yanında çok küçük kalan bir çabayı öğrencilerim için harcıyorum. Aldığım sonuçlar bana göre yetersiz. Çocuklarım zor. Şartlar zor.
Sizden ricam eğer fırsat bulursanız ve isterseniz benimle iletişime geçmeniz. Fark etmediğim bir şeyleri fark edip daha faydalı olmama yardım edebileceğinize inanıyorum.
Hoşça kalın.

barış bey bana halkla ilişkiler ve tanıtım konusunda tavsiye edebileceğiniz kitaplar var mı?seneye okulunada başlayacağım ama okumalarıma başlamak istiyorum olumlu ve dogru algı yönetimi olmayan değilde olan şeyleri insanlara farkettirme kendimize güvenip zamanımızdaki algı yönetimine karşı koyabileceğimize inanmamı sağlayacak kitaplar tabi teknoloji bu işin neresinde ve nasıl olumlu hale getirebiliriz.tavsiyelerinizi bekliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir