Kategoriler
Gelecek Verimlilik

Geleceğin iş modeli “FREELANCE” çalışmak mı?

Sizi iki hayali karakterle tanıştıracağım. İkisinde de kendinizden bir parça göreceğinize eminim. 

İlk karakterimiz tipik bir ofis çalışanı. Her sabah 08:00’de apartmanından çıkıyor. Elinde çantası ve üstünde takım elbisesiyle işine ya da okuluna yetişmeye çalışan kalabalıkların arasında ilerleyip trene atlıyor. Tam vaktinde çalıştığı ofise ulaşıyor. Kendisine verilen görevleri büyük bir titizlikle yapıyor. Akşama işten çıkıp tekrar evine dönüyor. 

Hayatının son 25 yılını sabah 09:00 akşam 05:00 mesaisiyle geçirmiş. Sıkıştığı dört duvarın arasında hayatını kazanmak zorunda olduğu için… Bu döngüden bir türlü kurtaramıyor kendisini. Çünkü bakması gereken bir annesi ve kız kardeşi var. Bir şekilde omuzlarında taşımak zorunda kaldığı yükümlülükleri…

O yüzden olmak istediği kişiyi sürekli erteliyor. Onun olmak istediği kişi aslında gizlice aşık olduğu kızın da aradığı mükemmel insan: Maceracı, Cesur, Yaratıcı. Parantez içinde (veya iş sahibi). Kim böyle olmak istemez ki? Hayali karakterimiz de maceracı, cesur ve yaratıcı olmak istiyor tabi ama çalışmaktan dünyada kayda değer tek bir yeri bile görememiş.

  • Şey, benim pek kayda değer bir yere gittiğim söylenemez. 

Şimdi işin en ironik kısmına gelelim. Bu hayali karakterimiz gerçek bir dergide çalışıyor. Artık yayında olmayan LIFE dergisinde. Bizde de HAYAT adıyla 80’li yıllara kadar yayınlanmıştı bu dergi. İnsanları, dünyayı, kısaca hayatı bol fotoğraflı hikayelerle anlatan bir dergiydi. Zaten karakterimizin yaptığı iş dergide yayınlanmak üzere gönderilen bu fotoğrafları işlemek, düzenlemek, arşivlemek. 25 yıl boyunca bu işi yaparken dünyadaki hayatı sadece önünden geçen bu fotoğraflardan görmüş, uzaktan izlemiş. Evet bir işi var. Ama bu iş kendisine içindeki “maceracı, cesur ve yaratıcı” olmakla ilgili istekleri sürekli ertelemesine mal olmuş. 

Gelelim ikinci karakterimize. Birincinin hayran olduğu bu niteliklerin cisimleşmiş haline… Hayatın tam merkezinde yaşayıp, gördüklerini kaydeden bir “freelance” fotoğrafçı. Herhangi bir kurumdan bağımsız olarak uzaktan çalışıyor. Onun ofisi, dünyanın kendisi. İzlanda’da bir volkan mı patladı? Atlıyor uçağa fotoğrafını çekmeye gidiyor. Evet, kelimenin tam anlamıyla uçağın üstüne atlıyor. Biraz abartmakta sakınca yok, sonuçta hayali bir karakter. Ama gerçek olan tarafı şu. İş yaptığı müşterileri, fotoğraflarını sattığı şirketleri görmüyor bile. Kendi zamanını ve yeteneğini kendi seçtiği biçimde kullanıyor. Ofislere, kurumlara uzaktan iş üretiyor ama insanlara, hayata, yakından bakıyor. 

Bu iki karakterde de kendinizden bir parça göreceğinizi söylemiştim. En azından ben kendimde görüyorum. Hayatımın bir döneminde ofis çalışanı oldum. Dünyanın en iyi fotoğrafçıları da dahil olmak üzere profesyonellerin çektiği fotoğrafları dijital olarak işleyen yazılımları üreten bir şirkette çalıştım. Freelance fotoğrafçıların hayatın dört bir köşesini dolaşıp fotoğraflar çekerken ben bu fotoğrafları işleyen bir bilgisayar yazılımının özelliklerini anlattım, eğitimler verdim, konuşmalar yaptım. İyi bir iş sahibiydim ama bu bana içimdeki bazı istekleri ertelememe mal oluyordu. Önümdeki bilgisayar ekranında bazen hayalimin yansımalarını görüyordum. İçimdeki o hayale “nerelerdeydin?” diye sorduğumda şu cevabı veriyordu:

  • Nerelerdeydin?
  • İnsan ruhunun sınırlarını zorlamakla meşguldüm. 

Biliyorum, fazla abartılı ve romantik. Ama en azından hayallerde bu tür şeylere izin vermek lazım. Gerçeklere dönecek olursak… Soğuk bir günde karlı bir zirveye tırmanıp fotoğraflar çekmek yerine şimdilerde sıcak bir günde ve bir parkta çekim yapabiliyorum. Ama hayallerimi bir kenara atmadım. Pandemi biter bitmez onları gerçekleştirmenin bir yolunu bulacağım. Hatta daha tam olarak bitmeden bu yaz çok uzun bir araba yolculuğu bir “roadtrip” planlamaya başladım bile… 

İşte bu yönüyle de kendimi şanslı hissediyorum, çünkü o freelance fotoğrafçıya benziyorum. Kendi kendimin patronuyum. Dilediğim zaman, dilediğim yerden çalışabiliyorum. Hayatımın büyük bir kısmında zaten serbest bir çalışandım ama neredeyse son 10 yılımı tamamen “freelance” olarak geçirdim. Başlangıçta dijital tasarım işleriyle uğraştım. Sonra tanıtım filmleri, videolar, animasyonlar hazırladım, seslendirmeler yaptım. Bunları çok yetenekli olduğum için değil, hayatımın kontrolünü elime alabilmek için yaptım. Tipik bir ofis çalışanının harcadığı mesaiden çok daha fazlasını harcadığım zamanlar oldu. Fedakarlıklar yapmak zorunda kaldığım zamanlar. Yani “free” olmanın, özgürlüğün, serbestliğin de bir bedeli var. Ben bu zorlukları karlı bir zirveye tırmanmaya benzetiyorum. O zorluklara katlandım çünkü geleceğin çalışma şeklinin bu olduğuna inanıyorum. 

Özellikle pandemi, çalışma kültürünü adeta “force majeure” bir etkiyle dönüştürdü. Kurumlar çalışanlarının sadece ofisten değil, evlerinden de “gerçekten” çalışabildiklerini fark etti. McKinsey’in hazırladığı oldukça ayrıntılı bir rapora göre, gelişmiş ekonomilerde pandemi sonrasında çalışanların %25’i ofislere geri dönmeyecek. Haftanın en az 3 günü uzaktan çalışmaya devam edecek. Bilgisayarla iş yapanların çok daha büyük bir kısmı dilediği yerden çalışabilecek. Raporun videolu özetinde dikkatimi çeken şeyse fotoğrafçılara olan talebin artacağı yönündeki saptama. Giderek artan görsel iletişim ihtiyaçlarını adreslemek için bu talebin artacağı öngörülmüş. Dikkat ederseniz raporun videolu özeti diyorum. Artık raporlar bile videoyla, animasyonla, hareketli grafiklerle hazırlanıyor. Bunu hazırlayan kişinin McKinsey’de çalışıyor olması gerekmez. Yeteneği olan herhangi bir kişi dünyanın herhangi bir yerinden bunu hazırlayabilir. 

Geleceğin bu yeni tip çalışma biçimi için en önemli konulardan biri elbette yetenek. Fakat bu doğuştan kazanılan bir şey değil. Sizin bilerek, isteyerek geliştirebileceğiniz bir şey. Kolay olduğunu söylemiyorum, ama bir yerlerden başlamanızı tavsiye ediyorum. İlgi alanlarınıza göre, yapmaktan hoşlandığınız bir şeyi keşfedin. Örneğin ben bir ara moda olan filmlerin jeneriklerini çok severdim. Size örnek verdiğim hayali karakterlerin olduğu filmin girişindeki şu animasyona bakın. Gerçekliğin keskin çizgileri ve pastel gri tonlarından, hayallerin kıvrımlı ve renkli dünyasına bizi nasıl da sokuyor. Sonra da bir rüyadan uyanır gibi parça parça gerçek dünyaya geri dönüyoruz. 

Hayali olan herkes bir yetenek geliştirebilir. İlla uzun bir film çekmeye gerek yok. Az önceki örneğe benzer introlar yapabilirsiniz. Animasyon, kurgu, video reklam ilk akla gelenler. Videolu rapor hazırlamak gibi daha önce gündemde olmayan nice yeni iş kategorileri ortaya çıkıyor. O raporda pandeminin uzun vadeli etkilerinden biri olarak 2030’a kadar 100 milyon kişinin şu anda yaptığından farklı bir iş yapacağını söylüyor. O 100 milyon kişinin içinde ben de varım, siz de… Ben 2030’larda şimdikinden farklı ne yapacağımı henüz bilmiyorum ama kendimi hazırlamaya, yeteneklerimi geliştirmeye devam ediyorum. 

Gelelim geleceğin bu serbest çalışma modelinin en zor kısmına. Kafam hazır, yeteneklerimi buldum ve geliştiriyorum. Peki bunları nasıl değerlendireceğim? Hiç görmediğim insanlara, markalara kendimi nasıl tanıtacağım? Tabiki bütün iş dünyasının geleceğini şekillendiren en önemli teknolojiyle. İnterneti kullanarak.

Kendinize bir portfolyo hazırladıktan sonra bunu görünür kılmanız lazım. Eskiden web sitesi yapmak yeterli olurdu bunun için. Ancak günümüzde web sitesi olmayan kaldı mı? Belki vardır hala ama son 10 yılda sadece freelance çalışanların buluştuğu platformlar yükselişe geçti. Bunlardan biri de bu videonun sponsoru olan Bionluk.  

Bionluk, yetenekli freelancer’ların kendilerine uygun işletmeler ve girişimlerle buluştuğu, topluluk mantığıyla ​i​şleyen ​​özgürlükçü bir çalışma platformu. Bionluk’ta internet reklamcılığından video ve animasyon prodüksiyonuna, web tasarımından web yazılımına, metin yazarlığından seslendirme ve dublaja, grafik ve tasarım hizmetlerinden organizasyon ve planlamaya kadar pek çok iş alanında kendi yeteneklerinizi bir hizmet olarak değerlendirebilirsiniz. Freelancer olmaya karar vermek kolay değil. Belki de bu çalışma modeline geçmeyi uzun süredir düşünüyordunuz. Ama iş bulabilir miyim, bulursam ödememi alabilir miyim, alırsam bunu sürekli hale getirebilir miyim gibi sorular yüzünden bir türlü cesaret edemiyordunuz. İşte özellikle nereden ve nasıl başlayacağını bilemeyenler için Bionluk Türkiye’deki en geniş ağa sahip ve en güvenilir platform. Size yeteneğinize göre seçtiğiniz bir kategoride iş yaparak uzmanlaşma ve portfolyo oluşturarak daha büyük projeler alma imkanları sağlıyor. Fikirlerinizi, hayallerinizi işe dönüştürmek; geleceğin çalışma modeliyle bugünden tanışmak için açıklamalar bölümündeki linke tıklayın, hemen başlayın! 

İki karakterle tanıştık bugün. Biri “gerçekten” bir iş sahibiydi. Tarif ettiğinizde büyükannesinin bile anlayacağı türden bir iş. Sabah gittiğiniz, akşam döndüğünüz bir ofisi olan türden. Diğeriyse maceracı, cesur ve yaratıcı. İkisi birden olunamaz mı? Aradaki “veya” kelimesi “ve”ye dönüşemez mi? Bu biraz da çalışma kültürünün değişimiyle alakalı bir soru. 

Birinci karakter, dönüşmek istediği o ikinci karakteri bulabilmek, ona ulaşabilmek için harekete geçiyor ve bu sırada dünyanın en kayda değer yerlerini görüyor. Nihayet karlı bir dağın soğuk yamaçlarında telefonla konuşurken onunla karşılaşıyor. 

  • Afedersin ama burada çalışıyorum. 

Freelance de olsanız, istediğiniz bir dağa çıkıp, orada fotoğrafçılık da yapsanız yine çalışıyorsunuz. Hayatın gerçeği bu. Çalışmanın sadece şekli, yöntemi değişiyor. Bütün mesele neden çalıştığınızı unutmamak. Çünkü onu unutursanız bir de bakmışsınız ilk karakterimiz gibi girdiğiniz iş yerinde çeyrek asır geçip gidivermiş. Erteleye erteleye neyi ertelediğinizi bile unutmuşsunuz. 

İkinci karakterimizin asıl erdemi bence burada. Hayatını geçindirmek için freelance fotoğrafçılık yaptığını söylemiştim. O dağa tırmanmasının sebebi de bu. Çok ender bulunan bir kar leoparını fotoğraflamak istiyor. 

  • Bir kar leoparı buldum. Hemen şu tepenin arkasında. 

Kar leoparı. Lakabı “hayalet kedi.” Neden? Çünkü kendini çok fazla göstermiyor. Çünkü:

  • Güzel şeyler ilgi istemez. 

Güzel şeyler ilgi istemez. Hayata gerçekten baktığınızda, sizin ilginiz için yalvarmayan nice güzelliklerle çevrili olduğunuzu fark etmeye başlıyorsunuz. Hangi işi nasıl yaparsanız yapın, lütfen bunu unutmayın. 

Büyük zorluklarla tırmandığı ve günlerce görebilmek için beklediği o hayalet kedi nihayet kamerasının objektifinde belirdiğinde ne yapıyor biliyor musunuz? “Hemen fotoğrafını çekecek!” diye bekliyorsunuz. Çünkü işi bu. Hayatını bu fotoğraflarla kazanıyor.

  • Ne zaman çekeceksin?

Evet, ne zaman çekeceksin?

  • Bazen çekmem. Hoşuma giden bir an olursa, fotoğraf makinesinin o anı bozmasını istemem. Anın içinde kalmak isterim. 

İşte gerçek özgürlük bu. Neden çalışıyoruz ki? Hayatı yaşamak için. Hayatın içinde kalmak, böylesine anları kaçırmamak için. Bunun yeri ve zamanı yok. Sadece buna hazır olup olmamak var. 

Etrafımızda ilgi istemeden dolaşan hayalet güzelliklerin fotoğrafını çekebilmek için böylesine uzun ve güçlü objektiflere gerek yok. Önce gözümüzü hazırlamalıyız. Sonra anlayışımızı, dünyaya bakış açımızı. Gerçekten maceracı, cesur ve yaratıcı olmanın yolu bu. Tabi parantez içinde bir de iş sahibi olmak gerekiyor. Bu bakış açısını kazandıktan, hayatı ıskalamadıktan sonra o zaten sizi bulur. Siz de bir dahaki sefere “ne işle meşgulüz?” diye soranlara şu cevabı verirsiniz: “insan ruhunun sınırlarını zorlamakla meşgulüm.”

“Geleceğin iş modeli “FREELANCE” çalışmak mı?” için 19 yanıt

Barış “ağabey” demek yerine “abi” diyeceğim, yazım hatası da olsa daha samimi. Videolarınızı zaten severek izliyordum fakat wep sitenizde de metin olarak konuşmanızı birebir yayınlamanız sonrasında “Amaaan kim bakarki sanki?” demeden PDF ve ek bağlantıları eklemeniz gerçekten işinizi “freelance” çalışıyor da olsanız hakkıyla yaptığınız anlamına geliyor. (İnternet dili ile) “Parti kur oy verelim reis.”
Saygılar…

Her zaman ki gibi harika bir video.Bu sitede videolarınızı izlerken aynı zamanda okumak ve sizin okuyuşunuzu taklit etmeye çalışmak çok keyif aldığım şeylerden biri. İyi ki varsınız Barış Bey 😊 Eskişehir’den sizlere sevgiler, saygılar…

İyi günler barış bey bu yorumumu belki hiç göremeyeceksiniz ama bir ümit belki okursunuz ben bugün insan beyninin tam kapasitesinin yüzde kaçını kullanıyor onu araştırdım efsanelere göre yüzde onu kullanıyor ama şuanki teknolojiden yararlanarak bunun yanlış bir düşünce olduğunu söyleniyor ama hala tam olarak kanıtlanmış değil beynimizdeki tüm sistemleri hala çözmüş değiliz bunun hakkında sizden bir araştırma beklemiyor değilim hatta çokta heyecanlıyım bu konuda eğer böyle bir video yayınlarsanız çok mutlu olurum şimdiden teşekkür ederim

Gerçekten ders çıkarmamız gereken konular içeriyor,teşekkürler.
Bir de sitenizin rengini biraz koyulatabilirmisiniz acaba,biraz gözü acıtıyorda 🙂

Abi , sanırım 16-17 Haziranda Çin üç tane taykonotu uzaya gönderdi.Bugün 18 Haziran , http://www.howmanypeopleareinspacerightnow.com sitesini kontrol ettim ve orada üç tane taykonot var. Daha uzayda 1 gün olmuşlar. Gelecek video bu konuda olur diye umuyorum. Bu önemli gelişmeyi sizin ağzınızdan duymayı çok istiyorum!

Bu videodan sonra filmi izledim, normalde izleyeceğim türde bir film değildi ama filmi beğendim. Ortada dertli biri var ve kendini izlettiriyor.

Hayatı dolu dolu yaşama fikri insan üzerinde gereksiz bir baskıya sebep olmuyormu ben öyle hisseyorum sıradan dediğimiz rutinlerimizinde aslında çok şükredilmesi gereken harika durumlar olduğunu düşünüyorum en çok sağlığımız bozulduğunda mızmızlandığımız rutinler aslında bizim için ne kadar da önemli oluyor tuvalete yardımsız gidemediğimi hayal etmek bile korkunç.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir