Optik illüzyonları görmüşsünüzdür mutlaka. Bugün ben de size bunlardan birini göstereceğim. Hikayesini anlatacağım ve bilimsel açıklamasını aktarmaya çalışacağım. Ama bütün bunların ötesinde bir optik illüzyonun hayata bakış açınızı nasıl değiştireceğini göstereceğim.
Büyükçe bir satranç tahtası hayal edin. Siyah ve beyaz renkli karelerden oluşuyor. Karelerin sayısı çok önemli değil. Yatay ve dikey çizgiler birbirine paralel ve son derece hizalı. Her şey yolunda. Bu karelerin hizasını biraz bozduğumuzda farklı bir desen görmeye başlıyoruz. Ama kareleri, arasında ince bir çizgi oluşturacak şekilde düzenlersek, işte o zaman bir illüzyon başlıyor. Ne görüyorsunuz? Yamuk çizgiler, birbirinden farklı büyüklükte kareler. Her şey iç içe geçmiş.
İşte bu illüzyona “Kafe Duvarı İllüzyonu” deniyor. Aslında ilk kez 1898’de keşfedilmiş ama daha sonra unutulmuş. Ta ki 1973’de Bristol’de yolda dalgın bir şekilde yürüyen bilim insanının bir kafenin duvarında bu şekilleri görmesine kadar. Literatüre “Kafe duvarı illüzyonu” olarak geçmesine sebep olan yer işte bu kafenin duvarı. İllüzyonun başka bir yerde değil de bu duvarda keşfedilmesini sağlayan şeyse tuğlaların arasındaki ince sıva katmanı. Hemen bu konuda çalışmalar yapmaya başlayan nöropsikolog Profesör Richard Gregory tabi önce bu tuğlaların boyutlarını ve çizgilerin gerçekten paralel olup olmadığını ölçmüş. Paralel olduğunu tespit edince bu konuyla ilgili bilişsel psikologlarla da işbirliği yaparak bir bilimsel makale yayımlamış.
Makalede bu illüzyonun muhtemel sebebini açıklamaya çalışırken başka bir bilim insanının çalışmalarına gönderme yapıyorlar: Profesör Semir Zeki. Semir Bey’in özellikle nöroestetik konusunda yaptığı çalışmalar çok etkileyicidir. Kendisi 1976 yılında görsel karakteristiklerin, mesela parlaklık, renk ve hareket gibi özelliklerin beynin farklı bölgelerinde haritalandığını keşfetmiş. Kafe duvarı illüzyonunu bilimsel olarak açıklamaya çalışanlar, işte buradan yola çıkmışlar. Sadece siyah ve beyaz şekiller gördüğünde beynimiz bunları aynı bölgede haritalandırdığı için köşelerini hizalı olarak algılayabiliyoruz. Beynimiz bu şekillerin yerini kilitliyor. Ama araya ince bir gri sınır çizgisi çektiğimizde bu çizgi beynin başka bir bölgesinde haritalandığı için hiza algımız darmadağın oluyor. İki farklı bölgedeki bilgiyi kilitleyemiyor.
Bugüne kadar bu konuyu açıklamaya çalışan başka bilimsel çalışmalar da yapılmış ama hala tam olarak açıklanabilmiş değil. Bana göre bu optik illüzyondan çıkartabileceğimiz başka ilginç tespitler de var. Çünkü düşünsenize bir yandan bu çizgilerin paralel olduğunu biliyoruz. Ama bir yandan da paralel değilmiş gibi deneyimliyoruz.
Şimdi, etrafımızda gördüğümüz şeyleri önce algılıyoruz ve sonra da algıladıklarımıza inanmaya başlıyoruz değil mi? Hatta “algı gerçekliktir” diye bir kavram var. Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki artık televizyonda gördüğümüz bir olayı, reklamlarda gördüğümüz bir ürünü, sosyal medyada tanıdığımız bir kimseyi nasıl algıladığımız her şeyden daha önemli hale geldi. Onun gerçekte ne olduğundan bile daha önemli.
“Bir şeyin gerçek olmasından daha önemli olan o şeyin gerçek olarak algılanmasını sağlamaktır.”– Henry Kissinger.
Çok korkutucu bir söz değil mi? Ama içinde yaşadığımız dünya tam da böyle. Her şey algılar üzerine inşa ediliyor. Ve bizler birey olarak savunmasız hale geliyoruz. Neye inanacağımızı şaşırıyoruz.
İşte tam bu noktada optik illüzyonları kendimizi eğitmek için bir araç olarak kullanabiliriz. Nasıl mı? Şimdi size gösterdiğim “Kafe duvarı illüzyonunu” iki şekilde kullanmayı öğreteceğim:
- Karşılaştığınız insanlara karşı
- Başınıza gelen olaylara karşı
Karşılaştığınız insanları örnekleyebilmem çok zor o yüzden daha ortak bir paydadan ilerleyelim. Mesela abonesi olduğunuz YouTuber’ları ya da Instagram’dan takip ettiğiniz kişileri bir düşünün. Bunların kimisini hiç sevmiyorsunuz değil mi? Hatta nefret ediyorsunuz. Onları kapkara görüyorsunuz. Bazılarını da çok seviyorsunuz. Yaptığı her şeyi beğeniyorsunuz. Yani onları tertemiz, bembeyaz görüyorsunuz. İşte bu sizin algınız. O insanların gerçek bilgisi değil. Çoğu gerçekte olduklarından farklı görünmeye çalıştıkları için sizde farklı bir algı oluşturuyorlar. Instagram’da hep toz pembe bir dünya gösteriliyor, YouTuber’ların hepsi duygularının doruğunda… Ya çok mutlu, ya çok mutsuz ya da çok öfkeli ve ha bire birbirlerine meydan okuyup boks yapmaya çağırıyorlar!
E bunu zaten biliyoruz diyorsunuz değil mi? Çoğunun gerçekte öyle olmadıklarını ama öyle göründüklerini. Yani algı yapmaya çalıştıklarını. Yine de izlemeye, takip etmeye devam ediyorsunuz. Tanıştığınız insanları siyah ya da beyaz olarak etiketliyorsunuz. Çünkü böyle yaptığınızda dünyayı algılamak çok daha kolay oluyor. Her şey bir satranç tahtası kadar düzenli geliyor. Böyle görmek beyninizin işine geliyor.
İşte size tavsiyem zaman zaman şu resme bakın. Kimseye hayran olmayın, kimseden nefret etmeyin. Siyah ya da beyaz gördüğünüz insanlarla aranıza biraz mesafe koyun. İnce gri çizgiler çekin. O zaman hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını hatırlamış olacaksınız.
Şimdi ikinci kullanım şekline bakalım. Bu kez tersine mühendislik yapalım. Eminim pek çoğunuz şu anda hayatı çok pesimist algılıyor. Her geçen gün daha kötü şeyler oluyor. Her şey birbirine karışıyor. İşler rayından çıkıyor. Düzeniniz altüst durumda.
Aslında öyle değil dememi bekliyorsunuz değil mi? Hayır. Yaşadığınız şeyleri inkar edemem. Böyle bir deneyim yaşıyorum diyorsanız, sizi yaşamadığınıza ikna edemem. Tıpkı bu şeye baktığınızda çizgileri paralel görmeye ikna edemeyeceğim gibi. Biliyoruz ki hayatta olduğu gibi burada da hem siyahlıklar hem de beyazlıklar var. Her zaman öyleydi ve her zaman öyle olmaya devam edecek. Bazen olayların akışı öyle bir şekilde arka arkaya gelmeye başlar ki siz kendinizi ne kadar zorlarsanız zorlayın onları olduğu gibi göremezsiniz. Çizgilerin paralel olduğunu bilseniz de paralel değilmiş gibi gelir. Bu durumdan çıkabilmenin tek yolu pasif bir izleyici olmaktan kurtulmaktır.
Sadece izlemeyin. Sadece bakmayın. Aktif bir çaba içine girin ve başınıza gelen olaylara bakış açınızı değiştirin.
“Kafe Duvarı İllüzyonu” için 6 yanıt
Birde müziklerin adlarını verseniz çok iyi olacak. 🙂
Merhabalar, ben 8. Sınıf öğrencisiyim ve sınıfça aldığımız test kitabında senin hayat hikayen var. Görünce mutlu olduk.
Merhaba, acaba bu resime Google görsellerinde ulasirsam aynı sonucu alirmiyim?
Çok güzel bir anlatım olmuş ellerinize emeğinize sağlık
barış bey sizi severek izliyoruz.
Abi niye hiç görsel yok?