Bir sorum var. Şu çipi size versem… Onu taktığınızda beyniniz ikiye bölünse… Bir parçası sadece okulda ya da işyerinde yaşadıklarınızı hatırlasa; öbür parçası da hayatınızın geri kalanında yaşadıklarınızı… Okula ya da işe gittiğinizde evinizi, ailenizi unutuyorsunuz. Eve gittiğinizde de çalışma hayatınızı… İki farklı hayat. Birbirinden tamamen bağımsız. Böyle bir çipi beyninize taktırmak ister miydiniz?
Bu son derece ilginç soru, aynı zamanda son derece ilginç yeni bir dizinin konusu. Severance. Bilim-kurgu, gizem, psikolojik gerilim ve bolca felesefe içeren bu dizi 2022’de izlemeye başladığım en iyi ve son yıllarda gördüğüm en özgün yapımlardan biri. Nasıl olmasın ki? Daha ilk bölümün ilk sahnesine bakın şimdi…
- Sen kimsin?
Böyle bir soruyla başlayan her şeyi izlerim! Çünkü bu soru felsefenin temel sorusu: Kimsin sen?
Genç, kızıl saçlı bir kadın, boş sandalyelerle çevrili bir konferans masasında yüzükoyun yatıyor. “Sen kimsin?” diye tekrar soruyor bir erkek sesi, çıtırdayan bir interkomdan. Bir yandan neler olup bittiğini anlamaya bir yandan da kendini masadan kaldırmaya çalışan kadın çok ağır bir uykudan uyanmışçasına sendeliyor. İçinde bulunduğu bu toplantı odasının hiç bir penceresi yok. Kapıyı yumrukluyor: kilitli. Eski moda bir interkomdan gelen cızırtılı ses kibarca bir anket yapmakta ısrar ediyor. Sorulara devam ederken, kadın, kim olduğu, nerede olduğu veya ona ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmadığını fark ederek dehşete düşüyor.
Bu kadar etkili bir başlangıcı 2004 yılında “Lost” dizisinde görmüştüm. Zaten dizinin gizem tarafı bu yönüyle onu andırıyor. Eğer dizilerden benzetimler yapmaya devam edecek olursam Westworld, Made for Love, Brave New World, Utopia ve bu kanalda incelediğim Snowpiercer gibilerini de listeme eklemem gerek. Hepsini andırıyor ama tümüyle taze bir başlangıç yapıyor.
Hikayemiz bir şirkette başladığına göre kurumsal hayatın en büyük sosyal medyası LinkedIn’deki şu sayfayı göstereyim size: Lumon Industries. Biyoteknoloji araştırma şirketi. Açıklaması da şöyle: “Patentli ve son derece güvenli “Severance” prosedürümüzle çalışanlara asla bilemeyecekleri en iyi çalışma ortamını sağlamak.” Tahmin edebileceğiniz gibi gerçekte böyle bir yer yok. Dizideki şirketin adına açılmış sahte bir profil sayfası bu. “Severance” kelimesi ayrılma anlamına geliyor ama dizide “iş ve özel yaşamı tümüyle ayırmak için kişilerin bir ameliyatla beynine implant yerleştirmesi” anlamında kullanıldığından onu orijinal haliyle bıraktım.
Yüzyıldan eski Lumon şirketi sözde yardımsever bir filozof-kurucu ve onun soyundan gelen kişiler tarafından yönetiliyor. Beyinlerine implant yerleştirilmesine rıza gösterdikten sonra, bu “ayrık” çalışanlar aslında iki ayrı kişilik haline geliyor. Mesai saatleri dışında hep aynı kişi olsalar da, ikinci benlikleri yalnızca Lumon binasının bodrum katında ortaya çıkıyor. Bir asansör, Alice’in harikalar diyarına düşmesine benzer bir şekilde aynı bedendeki bu iki kişilik arasında geçiş yapmayı sağlıyor. Sabah 09:00’da mesai başlayınca özel yaşama dair tüm anılar yok oluyor. Akşam 05:00’de iş çıkışında tekrar kaldığı yerden hayatına devam ediyor. Ama işyerindeki hiçbir şeyi ve hatta hiçbir iş arkadaşını hatırlamadan… “Dışardakiler – Outies”, artan bir endişeyle “içerdeki kişiliklerinin – innie”lerinin işte ne yaptığını merak ediyor; “içerdeki kişilikler”, dışarıdaki yaşamlarında kim olduklarına dair spekülasyon yapıyor.
Dizinin konusu yeterince gizemli değilmiş gibi, kameranın arkasıyla ilgili de bence çok büyük bir gizem var. Oyuncularından yönetmenine kadar herkes çok ünlü, çok tecrübeli isimler. Bir kişi hariç. Üstelik en önemli kişi.
O kişiden söz etmeden önce videonun sponsoru NordVPN’in mesajını paylaşmak istiyorum çünkü bu tür dizileri ya da filmleri her yerden rahatça ve güvenle izleyebilmek için NordVPN’in sunucularını kullanabilirsiniz. 60 ülkedeki 5200’den fazla sunucudan herhangi birini seçerek tek bir tıklamayla Dünya’nın başka bir yerinden internete erişebilirsiniz. Hatta birini varsayılan olarak seçerseniz tıklamanıza bile gerek kalmadan… VPN Virtual Private Network demek: Sanal özel ağ. Dolayısıyla VPN kullandığınızda size özel, güvenli bir bağlantı üzerinden internette dolaşmaya başlıyorsunuz. Bu sayede dizi/film servislerinin dijital kataloglarında daha fazla içerik çeşidi bulabiliyor ve bunları görüntü donmaları, takılmaları olmaksızın hızlı bir bağlantıyla izleyebiliyorsunuz. Bu kanalın izleyicilerine özel olarak hemen şimdi https://nordvpn.com/barisozcan adresinden 30 günlük ücretsiz deneme yapabileceğiniz gibi 2 yıllık planı seçerseniz hem ekstra 1 ay hem de büyük indirim fırsatı yakalayabilirsiniz.
Şimdi dizinin kadrosuna geri dönelim.
Açılışta interkomdan cızırtılı bir şekilde sesini duyduğumuz kişi dizinin baş kahramanı Mark Scout’u canlandıran Adam Scott. Soyisim benzerliği tesadüf müdür bilemiyorum ama dizide zaten yine çok kurumsal bir şekilde soyisimler kısaltılarak söyleniyor. Mark S. şeklinde. Hani hızlıca söylerseniz neredeyse üstü örtülü kapitalist sistem eleştirisi de yapan bu dizinin kahramanının ismi Marks gibi duyuluyor diyebiliriz. Parks and Recreation dizisinde keşfettiğim bu usta oyuncu aynı bedende iki farklı kimliği canlandırma konusunda gerçekten çok başarılı. Özellikle de tükenmiş görünümlü versiyonunda.
Dört kişilik bir ekibin parçası olarak çalışıyor. Ofisin tasarımına bir bakın. Neredeyse bomboş büyük bir odanın ortasında retro futuristik bir dekor. Bu dört çalışan verileri temizlemekle görevlendirilmiş. Artık hangi verilerse bunlar? Lost dizisindeki meşhur sayılara bir benzerlik. İki renkli ekranlarda fi tarihinden kalma bir bilgisayar oyununa benzeyen ve amacı bilinmeyen bir şeyle uğraşıyorlar gün boyu. Açılışta gördüğümüz kişiden başka diğer çalışma arkadaşları da usta oyuncular. Benim favorilerimdeni biri Coen kardeşlerin yönettiği filmlerden hatırlayacağınız John Turturro. Ondan başka Patricia Arquette ve Christopher Walken gibi dev oyuncular da var.
Daha ilk bölümden itibaren yönetmenliğini çok başarılı bulduğum için hemen künyesine baktım ve beni şaşırtan bir isimle karşılaştım: Ben Stiller. Önce başka biri olabilir mi diye düşündüm ama hayır, komedi filmlerinden hatırladığımız ve hatta babası da bir komedyen olan bu oyuncu dizinin hem yapımcılığını hem de yönetmenliğini üstlenmiş. Gerçi “Walter Mitty’nin Gizli Hayatı” filminde daha ciddi yapımlara göz kırptığı sinyalini vermeye başlamıştı ama bu dizinin yönetiminde gösterdiği başarı gerçekten takdire şayan.
Theodore Shapiro’nun piyano ağırlıklı müzikleri dizinin atmosferine katkı sağlamakla kalmıyor, bittikten sonra melodisi aklınızda yer ediyor. Zaten akıl bükücü bir dizi, bir de müzikleriyle bir de duygularınızı çeliyor.
Müziği, yönetmeni, oyuncuları hepsi de çok iyi seçilmiş ve en önemlisi hepsi de çok tecrübeli isimler. Peki ya işin asıl beyni? Yani yazarı, yaratıcısı, dizi endüstrisindeki ünvanıyla konuşacak olursak “showrunner”ı kim dersiniz? Dan Erickson. Tanıyan var mı? Var diyenler çekilsin şöyle bir kenara. Çünkü testi geçemedi. Dan Erickson diye birini duyan, bilen yok. İnternette hakkında neredeyse hiçbir şey bulamadım. Bu diziden önce kariyerinde uyduruk bir yapımdan teşekkür almak dışında hiçbir şey yapmamış. Yani son derece tecrübesiz bir kişi bu diziyi akıl etmiş. İnsan ister istemez açılıştaki o cümleyi söylemek istiyor:
- Kimsin sen Dan Erickson?
Ya çok yetenekli genç ve mahremiyetine çok önem veren birinin iddialı bir çıkışına tanık oluyoruz, ya da böyle biri gerçekten var mı acaba diye şüphelenmeye başlıyoruz.
Dizinin en temel sorusu da bu değil miydi zaten? Ya profesyonel ve kişisel yaşamlarımızı birbirinden tamamen ayırabilseydik? Görünen o ki dizinin yazarı bunu başarmış.
Şu ana kadar spoiler kaygısıyla fazla bir detaya girmemeye çalıştım. Gerçi tüm bölümleri henüz yayınlanmadığı için sonunu ben de bilmiyorum. Bu öyle bir hikaye ki katman katman kendisini size açıyor. Bol bol düşündürüyor, teoriler üretmenizi sağlıyor. Analize açık pek çok kapısı var. Hangisinden gireceğiniz size kalmış.
Her hafta Perşembe 21:00’de https://dlive.tv/barisozcan adresinde buna benzer dizi ve film incelemeleri yapıyorum. 15-20 gün önce “Severance” dizisinin ilk bölümünün tamamının sahne sahne analizini yaptım. Spoiler kaygısı taşıyanlar ilk bölümü bitirdikten sonra o detaylı analiz videosunu da izleyebilirler. Ben bu videoyu o canlı yayın kaydının 3. Saatinin 14. dakikasında yaptığım bir yorumla kapatmak istiyorum.