Günde kaç defa bir cama bakıyorsunuz? Ve neden? Dijital bir dünyaya yolculuk yapmak için. Analog dünyamızda bulamadıklarımızı orada aramak için…
Günlük hayatınızı bir düşünün. Evimizde, okulumuzda, iş yerimizde bir şeyleri görmek için hep camların arkasına bakıyoruz. Ben zaten sürekli bir camın arkasından bakıyorum da gözlük takmayanlar bile televizyon seyrederken, bilgisayar kullanırken, cep telefonuyla mesajlaşırken hatta pencereden dışarı bakarken hep bir camın içinden bakıyor. Muhtemelen şu anda beni bir camın arkasından izliyorsunuz.
İçinde yaşadığımız bu fiziksel/analog dünyamızdan dijital dünyaya yolculuk yapmak için bir çeşit geçiş portali bu camlar, pencereler. Dünyanın en yaygın işletim sistemine boşuna Windows dememişler!
Teknoloji üreticilerinin şu anda üstünde en çok çalıştıkları konulardan biri işte bu analog dünyamızdan dijital dünyaya yapılan yolculuğu kısaltmak. Hatta mümkünse yolculuğa bile gerek kalmadan sürekli onun içinde yaşamamızı sağlamak. Analogla dijitali birleştirmek. Bilgisayarlar sürekli küçülüyor, bunu biliyoruz. Cep telefonları başlarda daha küçük olabilme telaşındaydılar. Sonradan fikir değiştirip biraz daha büyüdüler ama şimdi de daha ince olma yarışı başladı. iPhone’la ilgili son dedikodulara göre telefonu daha da inceltmek için kulaklık girişini kaldırmayı düşünüyorlarmış. Sabahtan akşama kadar yanımızdan ayırmamamız, cebimizde daha rahat taşıyabilmemiz için tüm bu çabalar. Mobil teknoloji ister istemez yaşam biçimimizi de değiştiriyor. Her gün yüzlerce kez telefonumuza bakıyoruz. Daha doğrusu onun üzerindeki camdan, pencereden dijital dünyaya bakıyoruz. En yakınınızdaki insanlara, annenize-babanıza, eşinize-çocuğunuza en son ne zaman günde 100 defa baktınız?
Giyilebilir teknoloji diye gelişmeye çalışan bir trend var. Gelişmeye çalışan diyorum çünkü şu ana kadar hayatımıza yerleşmiş başarılı bir ürün tam olarak çıkmadı. Dijitale doğru yolculuğu kısaltmak için pencereleri, camları üzerimize giydirme trendi bu. Eğer hepimiz “aynalı baba” kadar bilgeleşeceksek benim bir şikayetim olmaz. Google bu konuyla ilgili gözlük denemeleri yaptı, Google Glass üretti. Apple ve Samsung gibi telefon üreticileri akıllı saat formundaki camları bileğimize takmaya çalışıyor. Bu teknolojiler eninde sonunda olgunlaşacak ve biz gerçekten de bilgisayarları taşımayı bırakıp onları giymeye başlayacağız.
Gece analog dünyamızın rüya gibi gizemli derinliklerinden bizi camdan yapılmış bir tablet uyandıracak. Üstelik 3 boyutlu projeksiyon yetenekleriyle. Arkadaki cama bakın! Perde yok. Elektrokromik cam otomatik olarak renk değiştirebilecek. Etrafımızdaki tüm camlar bir ekrana dönüşecek. Etrafımızdaki hemen her şey de cama dönüşecek. Ve biz sürekli onlara dokunacağız. Hayallerimizi onlara aktaracağız. Enerjimizi onlardan alacağız. Gün boyu etrafımızda o kadar çok yerde olacaklar ki onlardan gözümüzü alamayacağız. Kara tahtalar önce beyaz tahta olmuştu, artık cam duvarlara dönüşecek. Çalışanlar bu duvarların etrafında toplantı yapacak. Yorucu geçen bir haftanın sonunda kendinizi doğaya mı attınız? Etrafınızdaki yeşilliklere, ağaçlara bakacak değilsiniz herhalde. Hemen doğayla aranıza bir set gibi çekilen her mevsim koşuluna dayanıklı camdan yapılmış bilgi panellerine koşacaksınız. Modern Çin Seddi.
Tamam yorumlarımın biraz alaycı olduğunu kabul ediyorum ama izlediğiniz görüntülerdeki gelecek vizyonu sizce de bu yorumları biraz hak etmiyor mu? Bu videoyu cep telefonlarında kullanılan “gorilla glass” camlarını üreten bir firma hazırlamış. 2012 yılında. Ondan önce filmlerde de benzer konseptleri görmeye başlamıştık.
Video kurgularımı Tom Cruise gibi sadece el hareketleriyle yapabileceğim günleri görmeyi ben de çok isterim.
Ama teknoloji acaba bu yönde mi gelişecek?
Ben daha şimdiden teknolojideki gelişmelerin yavaş yavaş hayallerimizden sapmaya başladığını söyleyebilirim. Bundan 4-5 yıl önce iPad gibi tablet cihazlar popülerlik kazanmaya başlayınca ister istemez herkes dokunmatik ekranlarla dolu bir gelecek portresi çizmeye başladı. Ama teknolojinin gelişirken nasıl bir yol izleyeceğini kimse tam olarak kestiremiyor. Bunda biraz da biz kullanıcıların alışkanlıkları rol oynuyor. Tablet satışları düşmeye başladı. Akıllı saatler hala gelişmeye çalışıyor. Google’ın gözlüğü pek tutmadı. O zaman gelecekte gece analog dünyamızın rüya gibi gizemli derinliklerinden bizi camdan yapılmış bir tablet uyandıramayacak mı yoksa? Belki de cam duvarların içine hapsolacağız? Gözümüzü açar açmaz dijital bir dünyaya uyanacağız. Çevremiz kara aynalarla kuşatılacak. “Black Mirror” dizisinin 1. sezon 2. bölümünde olduğu gibi.
Kara aynalar, teknolojik olarak çok da yeni sayılmaz. Eski masallarda da vardı. Tabi o zaman teknolojik oyuncakların yerine büyülü oyuncaklar vardı ve onlara başka türlü bir hava durumu sorulurdu: “Ayna ayna söyle bana, var mı bu dünyada benden daha havalısı?”
Camların içinden geçerek dijitale doğru yaptığımız yolculukta bu yıl yeni bir oyuncağımız ve yeni bir oyunumuz olacak: Körebe!
Gözlerimizi çepeçevre saran bir camdan bahsediyorum. Öyle ya bunu yapmak etrafımızdaki her yeri camla doldurmaktan çok daha kolay. Gözlerinin üstüne şöyle bir camı bağla ve gerçeklikle arana güzel bir perde yerleştir. Sonra da o perdeye 360 derecelik görüntüleri yansıtmaya başla. Gerçeklikten kop artık, sanalı çok daha güzel. Üstelik bak bu da giyilebiliyor. Teknolojideki yeni büyük şey çıkana kadar yaşasın yeni kral!
Belki de analogdan dijitale yapacağımız yolculukta çok daha kestirme bir yol vardır. Beyne ulaşmak için neden hala camları ya da ona bakan gözlerimizi kullanıyoruz ki? Enseden beyne takacağımız bir kabloyla doğrudan geçiş yapsak olmaz mı?
Üretilmiş ve üretilecek tüm teknolojik oyuncakları büyük bir heyecanla takip ediyorum. Özellikle “camlı” olanları… Dijital dünyayla aramızda köprü kurmaya çalışan “augmented reality – arttırılmış gerçeklik”, “virtual reality – sanal gerçeklik” araçlarını… Bunlarla çok güzel işler yapılacağını tahmin ediyorum. Kimbilir yakında 360 derece videolarla hikaye anlatmanın yollarını da ararım. Ama tüm bunları yaparken “teknolojik bir araca dönüşmekten” korkuyorum. Dijitale yapılan yolculukta aldığımız biletin sadece “gidiş bileti” olmasından endişeliyim.
Şu anda camların arkasından dijital bir dünyayı seyrediyoruz. Umarım ileride dijital bir dünyanın içinde kaybolmuş bir şekilde analog dünyamızı aramayız.
“Camların içinden” için 3 yanıt
Merhaba Barış Bey,
Öncelikle sizi takip etmek büyük bir keyif. Teknoloji bölümünde open source software ve ubuntu hakkında da bir video yapabilir misiniz ? Eğer yaparsanız mutlu olurum. İlgi duyduğum bir konudur.
Şimdiden teşekkür ederim…
Saygılarımla…
Merhaba,
Harika videolarınız var. Hepsi de emek isteyen çalışmalar… Tebrikler…
Bu videonuzda dijitalin tersini analog olarak tanımlıyorsunuz. Aslında değil. Bugün televizyonlarımız dijital yani ekran görüntüsünü sayısal veri yumakları halinde alıyor ve görüntüye dönüştürüyor. Eski televizyonlarımız hani şu tüplü olanlar analog idi. Ancak o analog televizyonların olduğu dönemde de dünyaya bir camın arkasından bakıyorduk. Dolayısıyla dijital olmayan dünya olarak burada söylemek istediğiniz aslında analog dünya değil teknolojinin günümüzde hakim olmadığı bilgisayar yerine facıt veya kağıt, kalem kullandğımız dünya. Başka bir deyişle analog ve dijital birbirinin karşıtı değil biri diğerinin eski bir alternatifidir. Belki bir edebiyatçı için bu terimler anlamlı çağrışımlar yaparken bir mühendis açısından aynı sonuçlar doğurmayablir. 🙂
2009 yılında vidobunun tanıtımı videosunda takip etmeye başladığım ve örnek aldığım çok değerli bir insansınız tanışmadık ama emekleriniz var üzerimde hakkınızı helal edin 🙂
bi önerim olacak ayrıca sizden daha doğrusu sizin anlatımınızdan Eb-Ül-İz bilim adamı robotların ve sibernetiğin kurucusu ve gerçekten dikkate alınması ve daha fazla insan tarafından bilinmesi gereken bir insan…
sizi takip etmeye severek devam edeceğim. umarım bi gün tanışmak fırsatınıda elde ederim
kolay gelsin iyi günler