Vücut dilimizin en az konuştuğumuz dil kadar etkili olduğunu söylememe gerek var mı? Hatta bu ikisi arasında bir yarışma olsa kazanan vücut dili olur. Bununla ilgili çok komik bir Seinfeld bölümü vardı. Bizim George’un gözüne yanlışlıkla greyfurt suyu sıçrayınca gözünde bir tik oluşuyor ve istemsizce göz kırpmaya başlıyor. Daha sonra iş yerinde patronu başka bir çalışma arkadaşının neden son zamanlarda işe geç geldiğini soruyor:
- Her seferinde daha da geç kalıyor. Ters bir şey mi var?
Şimdi George’un konuştuğu dille vücut dili arasındaki rekabete bakın.
- Bildiğim kadarıyla yok.
Ağzı “bildiğim kadarıyla yok” diyor ama gözü “anladın sen onu” diyerek tersini iddia ediyor. Siz olsanız hangisine inanırsınız. Tabiki vücut diline. Patronu da öyle yapıyor.
- Morgan’la ilgili bir sorun varsa bana söyleyebilirsin.
- Morgan mı? Hayır, o müthiş gidiyor.
- Anlıyorum.
Kazanan, tabiki vücut dili. Yani ne söylediğimizden çok onu nasıl söylediğimiz daha önemli. Basit bir göz kırpma hareketi anlamı bütünüyle değiştirebilir.
Yüz yüze, birebir ilişkilerde böyle bir iletişimi yönetmek zaten başlıbaşına bir zorluk ama Seinfeld dizisi bugün çekiliyor olsaydı George ve patronu arasındaki iletişim sizce de aynı ofiste mi gerçekleşirdi? Büyük ihtimalle hayır. Çünkü dizinin son bölümünün yayınlandığı 1998 yılında dünyada çok önemli bir teknoloji tüm insanların hayatını bir daha geri dönülemeyecek ölçüde değiştirdi. İnternet. Yaklaşık 20 yıl kadar sonra ortaya çıkan pandemiyse çalışma dünyasında yine çok güçlü bir dönüşümü başlattı. Uzaktan çalışma.
Artık konuşmaktan çok yazışıyoruz. Aynı ortamda bulunmaktan çok uzaktan iletişim kuruyoruz. İşte böyle bir dünyada en az vücut dili kadar önemli yeni bir kavram ortaya çıkıyor: Dijital vücut dili.
Bu konuda yeni yayımlanmış bir kitabı okudum ve ilerleyen dakikalarda size bu kitaptan altını çizdiğim dört önemli kuralı da paylaşacağım ama önce problemimizi biraz daha tarif etmeye çalışayım, çünkü kariyerinizi ve geleceğinizi etkileyecek kadar önemli bir konu bu.
Çünkü artık e-postalar, telefon mesajları, Zoom toplantıları var… Günlük etkileşimlerimizin çoğu bir ekranın arkasında gerçekleşiyor. Kendimizi ifade etmek her zamankinden daha zor. Çünkü yazarken ses tonu diye bir şey yok. Geleneksel beden dili olmadan bir anlamı iletmek, bir fikri etkili bir şekilde sunmanın en etkili yolu yazmak. Günümüzde iyi bir yazar olmak her zamankinden daha önemli hale geldi. Neden mi?
Çünkü, 2021 yılı itibariyle insanlar arasındaki tüm iletişimin kabaca yüzde 70’i sanal. Her gün yaklaşık 306 milyar e-posta gönderiyoruz. Her gün! Bunları birileri yazıyor, birileri de okuyor öyle değil mi? Fakat aynı e-postaların “tonunun” yüzde 50’si yanlış yorumlanıyor. Yarısı!
Bir bakıma gözüne greyfurt suyu kaçmış George gibi yanlış anlaşılıyoruz. Bu kafa karışıklığını azaltmanın yolu yazma becerilerimizi geliştirmek. Herkesin ünlü bir roman yazarı olmasına gerek yok. Bazen hangi aracı, nerede ve nasıl kullanacağını bilmek bile karşınızdaki kişiyi etkileme konusunda işe yarar. Size kişisel bir örnek vereyim.
E-posta kutunuza tanımadığınız bir kişiden bir mesaj geliyor. Mesajın tamamı başlık bölümüne yazılmış. Bu ilk karşılaşma anında hiç görmediğiniz bu kişi hakkında ne düşünürsünüz? Muhtemelen hayatında hiç e-posta kullanmamış genç ve tecrübesiz biri. Çevresindekilerle sadece anlık mesajlaşma uygulamalarıyla iletişim kurduğu için başlık ve içerik ayırımından habersiz. Arkadaşına WhatsApp mesajı atar gibi tanımadığı birine e-posta göndermiş. Böyle özensiz bir e-postayla karşılaşınca kafanızda ister istemez bu üslupla içerik arasında bir rekabet başlar öyle değil mi? Ve çoğu zaman kazanan üslup olur. Dijital vücut diliniz sizin kişiliğinizi ele verir.
O yüzden yazılı iletişimde dil kullanımı ve gramer son derece önemli. Karşınızdaki sizi görmüyor olabilir. Ama nasıl bir iş yerine ya da herhangi bir sosyal ortama gittiğimizde temiz ve düzgün bir kıyafet giyiyorsak, dahi anlamındaki de’yi de ayrı yazmamız gerekiyor. Çünkü bu tür ayrıntılar dilin temiz ve düzgün görünümlü olması demek.
Hele bir de bu tür yazışmaları kendi dilinizde değil de İngilizce olarak yapıyorsanız çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Ben bunu kolaylaştırmak için İngilizce yazışmalarımda Grammarly kullanıyorum. Grammarly bir dijital yazım asistanı. Temel ve gramer yazım önerileri içeren ücretsiz bir uygulama. Ücretli versiyonu olan Grammarly Premium’un çok daha gelişmiş özellikleri var. Hem zaman kazandırıyor, hem de yazılarınızın daha ilgi çekici olması için tavsiyelerde bulunuyor. Bunu tarayıcınıza bir eklenti olarak ekliyorsunuz. Yazdıklarınızı denetleyerek herhangi bir imla hatası yapıp yapmadığınıza bakıyor. Gönderdiğiniz e-postaları, hatta iş için hazırladığınız LinkedIn mesajlarını bile hatasız bir İngilizce’yle yazmanızı kolaylaştırıyor. Kendi adıma dijital vücut dilimi geliştirmek için doğru kelimeleri seçip bulmak çok önemli. Grammarly bunu kolaylaştırmak için akıllı önerileriyle İngilizce cümlelerimin çok daha akıcı ve etkileyici olmasına yardım ediyor. Herkesin kullandığı kelimeler yerine daha etkili kelimeler bulmamı kolaylaştırıyor. Böylece kendimi tekrar etmekten kaçınıyorum. Eğer siz de Grammarly ile yazılarınızda ve e-postalarınızda zamandan tasarruf etmek istiyorsanız bugün Grammarly.com/barisozcan adresine gidip ücretsiz bir hesap oluşturabilir ve Grammarly Premium’a yükseltmek için %20 indirim kazanıp daha etkili çalışmaya hemen başlayabilirsiniz.
Aslına bakarsanız yazılı iletişimde kendimizi geliştirebilmek için kullanabileceğimiz elimizde düzinelerce dijital ipucu var. Sadece bunları görmeye ve kullanmaya biraz daha özen göstermeyi öğrenmemiz gerekiyor. Konuyla ilgili yazılmış yeni bir kitap olduğunu söylemiştim. Kitabın yazarı Erica Dhawan “iyi yazmak, karşımızdakine gösterdiğimiz saygının işaretidir” diyor. “Yanlış anlaşılmalardan, belirsizliklerden ve kaba bir dilden kaçınırsanız karşınızdakinin zamanına ve duygularına yeterince değer verdiğinizi gösterirsiniz.”
Ekranda, fiziksel beden diliniz noktalama işaretlerine, yaptığınız zamanlamaya ve seçtiğiniz iletişim ortamına dönüşür.
İlk yasa karşınızdakine gözle görülür şekilde değer verdiğinizi gösterin. Her şeyden önce yazdıklarını dikkatli bir şekilde okuyun. “Çarşamba mı görüşelim yoksa Perşembe mi?” Sorusunun cevabı “Evet” olabilir mi? Oluyor işte. Çünkü araştırmalar gösteriyor ki ekrandaki metinleri okurken çok daha dikkatsiziz. Okumuyoruz, tarıyoruz. Bazen yarım yamalak. Yine yapılan araştırmalara göre online toplantılarda %65’imiz başka bir şeyle daha uğraşıyor. Oysa dikkatimiz bizim en büyük sermayemiz. Onu karşımızdakine yönelttiğimizi hissettirebilirsek ilk yasayı başarmış oluruz.
İkinci yasa çok açık ve belirgin ifadelerle yazışın. Çünkü iş dünyasındaki projelerin %80’i muğlak ifadelerle oluşturuluyor. Sadece ABD’de projeler için harcanan her 1 milyar doların 75 milyon dolarının sadece bu yüzden kaybedildiği hesaplanmış. Projelerin ve yazışmaların yeterince açık ve net yazılamamasından. Dijital bir yazışmada uzunluk, derinlik, ciddiyet gibi pek çok faktörle boğuşursunuz. O yüzden hata yapmak kolaylaşır. Gönder düğmesine basmadan önce at taslağa beklet biraz. Sonra açık bir zihinle tekrar okursan bu hatalar önemli ölçüde azalır. “Ya ne demişim ben burada?” sorusunu sık sık kendine sormak ve karşıdaki alıcının bakış açısıyla bakabilmeyi öğrenmek gerekiyor. Açık ve net yazmak sizin empati seviyenizi gösterir. Karşımızdaki aklımızı okuyamaz.
Üçüncü yasa işbirliğini teşvik edin. Fortune dergisinin yaptığı bir araştırmaya göre çalışanların %60’ı en az 10 başka iş arkadaşına danışarak, onlarla yazışarak projelerini bitirebiliyor. Eskiden olsa masasına uğrar, sorunu sorardın. Şimdi öyle mi ya? Bir arkadaşın Çorum’dan çalışıyor, diğeri San Francisco’dan. Arada zaten 10 saat fark var. Zamanda ve mekandaki bu dağılmayı toparlamanın yolu karşılıklı güven oluşturmaktan geçiyor. Artık bir takım lideri iş arkadaşlarına odamın kapısı hepinize açık diyemez. Bunun sanal versiyonunu oluşturmak gerekiyor. Bir örnek vereyim size. Online bir toplantı organize ediyorsanız konuşacağınız konulardan birini önceden soru haline getirin ve toplantı davetiyesinin içine yazın. Toplantı başladıktan sonra da cevapları yine yazılı olarak sohbet bölümünden toparlayın. En güzel cevap vereni de öne çıkartın. Böylece en az dışa dönük kişiler kadar içine kapanık insanların da güvenle iletişim kurabilmesini kolaylaştırmış olursunuz. Fikirlerde çeşitlilik ve zenginlik artar.
Dördüncü yasa tamamiyle güvene dayalı bir iletişim kurun. Karşınızdakinin niyetinin iyi olduğu varsayımıyla hareket edin. Günümüzdeki kavgalar artık yazarak yapılıyor. Hepimiz birer klavye savaşçısıyız. Kelimelerimizle birbirimizi dövmeye çalışıyoruz. Oysa unutmayın! Savaşarak neredeyse hiçbir şey kazanılamadı. İnsanlığın en büyük kazanımları barış dönemlerinde oldu. Bunun yolu pozitif olmaktan geçiyor. Yıkıcı olmak yerine yapıcı olmak. Karşımızdakinin mesajının satır aralarını okurken niyetini olumlu seçenekle yorumlamak. Aksi takdirde sonu bitmez e-posta zincirlerinde sen ne demiştin, ben ne demiştim tartışmalarında kendimizi ve vaktimizi ziyan ederiz. Böyle bir çıkmaza sürüklendiğinizi hissettiğiniz anda ortam değiştirin. Yazışmak yerine, konuşarak iletişim kurmayı deneyin. Hatta daha da iyisi online bir görüşme organize edin.
Belki de George göz kırparken dediğinin tam tersini ima etmiyor olabilir öyle değil mi? Belki de gözüne sadece greyfurt suyu kaçmıştır. Sonuçta hepimiz apayrı kişilikleriz. Gerçek dünyada bunu vücudumuzla ve onun hareketleriyle sergiliyorduk. Şimdi aynı şeyi dijital dünyada yapmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor. Kendimizi ifade etmek için konuşmak kadar yazmanın da önemli olduğu bir dünya bu.
Bilmem ne demek istediğimi anlatabildim mi 😉