Google Maps’teki street view – sokak görünümü özelliğini kullanıyor musunuz? Ben dünyanın farklı yerlerindeki sokaklarda sanal da olsa dolaşmayı çok seviyorum. Bu görünümde sadece sokaklarda değil dünyanın bazı özel noktalarında da dolaşabiliyorsunuz. Mesela dağlara tırmanabiliyorsunuz. Burası Yosemite parkındaki El Capitan. 914 metre yüksekliğinde granit bir duvar. 1851 yılında keşfedildikten sonra ilk kez 1958’de tırmanılabilmiş. Bugün teknoloji sayesinde oturduğunuz yerden oraya tırmanmanın nasıl bir deneyim olduğunu tam olarak yaşayamasanız bile en azından görebiliyorsunuz. Bunun için üç usta dağcı 360 derecelik çekim yapabilen bir kamerayı ve tripodu sırtlayıp tüm tırmanışı görüntülemişler. Bizim fotoğraflarına bakarken bile ellerimizin titrediği yerlere tripod ve kamerayı kurup çekim yapmışlar. Geceyi yerden 300 metre yüksekteki bu yarım metrelik girintide uyumaya çalışarak geçirdiğinizi bir hayal etsenize. Tırmanış rotası boyunca bu dağcıların ne gibi teknikleri kullanarak tırmandıklarını görebiliyorsunuz. Vücutlarını iki kayanın arasına sıkıştırıp tırmandıkları bölümler var. Yorulunca incecik kayaların üstüne uzanıp dinleniyorlar. Parmaklarıyla küçücük çatlakları bulup onlara tutunarak yükseliyorlar. Yükselmenin mümkün olmadığı noktalarda gözle görülmesi bile çok zor olan küçük deliklere tutunarak yana ya da aşağıya doğru kıvrılıyorlar. Bazen kocaman kayaların altında yollarını bulmaya çalışıyorlar. Tüm vücut ağırlıklarını parmak uçlarında taşıyorlar. Bu bazı durumlarda o kadar acı verici oluyor ki çığlık atmadan duramıyorlar.
Peki ya tutunamazlarsa ne oluyor? Gözleri kararırsa? Bir anda dengeleri kaybolursa? Cevap çok basit. Yerçekimi. Düşüyorlar. Neyse ki tırmanış ekipmanları konusunda özellikle son yarım yüzyılda çok büyük gelişmeler kaydedildi. Bu tırmanışları yapanlar da büyük oranda duvara çaktıkları çivilere ve kendilerini bağladıkları halatlara hayatlarını emanet ediyorlar.
Bazıları hariç! Az önce size gösterdiğim Google Maps sokak görünümünün aşağıda verdiğim linkine tıklarsanız kırmızı tişörtlü birinin ensesini göreceksiniz. O kişinin adı Alex Honnold. Kendisi hiçbir yardımcı ya da ekipman olmadan, çivisiz, ipsiz, kasksız, sadece çıplak elleriyle El Capitan’a tırmanan dünyadaki ilk ve tek kişi.
Bu tür tırmanışlara “free solo” adı veriliyor ve dünyanın en tehlikeli işlerinden biri kabul ediliyor. Kafasına bağladığı bir kameradan başka bir ekipman taşımayan şu “free solo” tırmanışa bir bakın!
Bizler için seyretmesi bile çok zor olan bu iş o kadar tehlikeli ki tırmanış yapan profesyonellerin bile sadece %1’i böyle bir şeyi denemeye cesaret edebiliyor. Alex, bugüne kadar 1000’den fazla free solo tırmanış yapmış. Her tırmanıştan sonra dönüp dolaşıp El Capitan’a gelmiş. Ve her seferinde El Capitan onun bile gözünü korkutmuş. Nasıl korkutmasın ki? Dağcılar için dünyanın en etkileyici kayası bu!
100 milyon yıl önce oluştuğu sanılıyor. Tamamen yekpare granitten bir kaya formasyonu. Yeryüzünde bulunan en büyük granit kütlesi. O yüzden ona şef ya da kaptan anlamında “El Capitan” demişler.
Bugün size anlatmaya başladığım hikaye sadece korkularına meydan okuyarak imkansızı başaran bu dağcıların hikayesi değil aslında. Onların aşmak için gözüne kestirdiği bu dağın hikayesi. Çünkü hepimizin hayatında aşılması çok zor gibi görülen böyle dağlar var. Karşımıza çıkan engeller. Bu dağcıların hayatına ve problemleri çözerken kullandıkları tekniklere bakarak biz de kendi hayatımızın engellerini aşmayı başarabiliriz.
El Capitan’a ilk kez 1958’de tırmanıldığını söylemiştim. O zaman ne kadar sürmüş biliyor musunuz ona tırmanmak? 47 gün. 914 metreyi 47 günde tırmanabilmişler. Alex Honnold, aynı yeri 3 Haziran 2017’de tek başına aletsiz olarak 3 saat 57 dakikada tırmandı. Bunu sadece korkusuz ya da çok yetenekli olduğu için değil, geçmişte aynı engeli aşmaya çalışanların tecrübelerini çok iyi analiz edebildiği için de başardı. Kendisinin bu tırmanış hikayesini anlatan ve geçtiğimiz günlerde en iyi belgesel Oscar’ını kazanan belgeselde 2009’dan 2017’ye kadar 8 yıl boyunca her yıl oraya free solo tırmanış yapmayı düşündüğünü anlatıyor. Fakat her seferinde gözü korkuyor ve belki de bizim neslimiz bu iş için henüz hazır değil diyerek vazgeçiyor. Belki de bizim tecrübelerimizin de eklenerek gelecek nesillere aktarılması gerekecek ve onlar bu birikimi kullanarak aşabilecekler. Demek ki karşılaştığımız engelleri aşmaya çalışırken bunu daha önce farklı yöntemlerle aşanların ya da aşamayanların hikayesini çok iyi öğrenmek gerekiyor. Çünkü bu tecrübeler aslında bir çeşit harita.
Alex de “eğer bu dağa tırmanacaksam çok iyi bir haritaya ihtiyacım var” diyor. Bu harita sadece basılı bir yol haritası değil. Daha çok büyük bir engeli aşmadan önce zihinde oluşturulan bir harita. En zorlu kısımlar nerede? Bu kısımlar daha önce nasıl aşılmış? Eğer bu sorular üzerinde yeterince düşünürseniz o işe girişmeden önce bir strateji oluşturmuş oluyorsunuz.
Alex bu en büyük hayali olan El Capitan’a free solo tırmanış yapabilmek yani tek başbına tırmanabilmek için başkalarına da ihtiyaç duyuyor. Bu zorlu tırmanışa hazırlanırken oraya defalarca tırmanmış usta dağcılarla birlikte çalışıyor. Bir engeli aşmaya çalışırken işbirliği yapmaktan çekinmemek lazım. Evet herkesin kendi yolu ve kendi engelleri var. Ancak küçük takımlar oluşturup imece usulü bir yardımlaşma herkesin işini kolaylaştırır. Alex’in gençken idolü olan bu dağcı şimdilerde ona yardımcı oluyor. 20 yıldır oraya neredeyse her rotadan ve her teknikle tırmanmış. Ama free solo yapmaya hiç cesaret edememiş. İşin zorluğunu şöyle tarif ediyor: “Olimpiyatlara katıldığınızı düşünün. Tek şansınız var ve altın madalya kazanmak zorundasınız. Eğer kazanamazsanız ölüyorsunuz.”
El Capitan’ın yüksekliğini daha iyi algılayabilmek için bir kıyaslama yapabiliriz. Türkiye’nin en yüksek binası Skyland İstanbul 285 metre yükseklikte. Eyfel Kulesi 324 metre. Bunların neredeyse 3 katı olan El Capitan dünyanın en yüksek binası Burj Khalifa’dan bile daha yüksek. Alex’in hiç bir alet kullanmadan tırmanmayı hayal ettiği yükseklik bu. Şu anda hayat yolunda takıldığınız, gözünüzü korkutan bir engel varsa, hazırlık yaptığınız bir sınav, başlatmayı düşündüğünüz bir girişim lütfen siz de aklınızda bunu El Capitan’la kıyaslayın.
Derler ki bazıları için ölümden sonra en büyük korku bir topluluk karşısında konuşma korkusudur. Geçmişte benim El Capitan’ım da buydu. Bir topluluğun karşısına çıktığımda sanki çok yüksek bir yamacın kıyısına gelmiş gibi nefesim kesilir, ellerim terlemeye başlardı. Bunu aşabilmek için ben de konuşmalardan önce zihnimde olası tüm durumları canlandırarak bir çeşit harita oluştururdum. “En kötü olasılık ne olabilir ki? Ucunda ölüm yok sonunda” diye kendimi ikna etmeye çalışırdım. Alex’in aşmaya çalıştığı engelin ucunda neredeyse mutlak bir ölüm var. Ama anlaşılan o da küçükken topluluk karşısında konuşmaktan çok çekinirken yıllar boyu yaptığı bu zihinsel hazırlıkları onun sadece iyi bir tırmanıcı olmasına değil aynı zamanda iyi bir konuşmacı olmasına da yardımcı olmuş.
Zihinsel hazırlık tek başına yeterli değil. Önümüzdeki engelleri aşmak için fiziksel hazırlık da yapmamız gerekiyor. Diyelim ki karşınızdaki engelle ilgili ayrıntılı bir harita oluşturdunuz. Problemin en stratejik noktalarını belirlediniz. Bunu aşabilmek için fiziksel olarak da bir hazırlık yapmalısınız. Topluluk karşısında konuşmak mı istiyorsunuz. Defalarca prova yapmalısınız. Sınavda başarılı olmak mı istiyorsunuz? Zayıf olduğunuzu düşündüğünüz konuların üzerine gitmelisiniz. Alex, El Capitan’ın “Monster Offwidth” ve “Hollow Flake” gibi bazı yerlerini 10 kez, “Enduro Köşesi”ni 40 kez tırmanmış hazırlık yapabilmek için. Önce aletli olarak denemiş. Tırmanış rotasının stratejik olarak en zor yerinde bir “Boulder -Kaya- Problem”i var. Burada tek bir parmakla tutunmak zorunda olduğunuz bir yerden karşı duvara geçmeniz gerekiyor. Bunun için de ya atlamak ya da karate tekmesi denilen bir hamle yapmak gerekiyor. Sadece bu bölgeyi geçebilmek için tam 60 kez oraya tırmanıp egzersiz yapmış. Vücudunun tüm hareketlerini bir dansçının koreografisi gibi programlamış. Buradan çıkartacağımız ders hiç de orijinal değil, çok klişe. Çünkü doğru. Evet, önümüzdeki engelleri, problemleri aşmak için çok çalışmak gerekiyor.
Bununla ilgili Alex’in söylediği bir şey beni çok etkiledi: “Herkes mutlu ve rahat olabilir. Ama mutlu ve rahat olarak dünyada iyi bir şey yapılamaz. Mutlu ve rahat olduğu için büyük bir şey başaran kimse yoktur.”
Evet bazılarına rahat batıyor. Onları konfor alanından çıkartıyor. Tüm zihinsel ve fiziksel enerjisini tek bir problemi çözmek için harcıyor. Sanki tüm hayatı buna bağlıymışçasına bütün konsantrasyonunu tek bir işe veriyor. Adeta tüm varlığıyla o hedefe kilitleniyor.
Alex’e göre bunun cevabı korkusuz olması değil. Çünkü o da korkuyor. Çok yetenekli olması da değil. Onun kadar yetenekli pek çok dağcı olduğunu düşünüyor. Ona göre en büyük farkı bunu çok istemesi. Şu anı hayatının en tatmin edici anı olarak tarif ediyor. Çünkü hayatında en çok istediği şeyi nihayet gerçekleştirmek üzere.
Sanırım ondan engelleri aşma, problemleri çözme konusunda öğrendiğimiz tüm özellikler içerisinde -sabretmek, zihnen hazırlanmak, defalarca prova etmek, harekete geçmek ve arkaya bakmamak gibi özellikler içerisinde- en önemlisi o engeli aşmayı gerçekten çok istemek. Eğer içinizdeki isteği engelden daha büyük hale getirebilirseniz onu aşmak kolaylaşıyor. Bu hayatta hepimizin büyük bir isteği -El Capitan’dan bile büyük bir isteği- olabilir. O isteği bulduğunuz anda hayatınızın kaptanı haline getirin yeter.
“Dünyanın en Tehlikeli Tırmanışı” için 8 yanıt
Barış abi videoda bahsedince aklıma geldi. Ben de toplum içinde konuşmak , tahtaya kalkmak , sunum yapmak ve bunun gibi şeylerden çok korkuyor ve çekiniyorum. Hatta birçok kez denedim ellerim uyuşuyor, dizlerim titremeye başlıyor. Bunu nasıl yenerim bilmiyorum. Rica etsem bununla ilgili ayrıntılı video yapar mısın?
mükemmel
Bilgiler için teşekkürler 🙂
Aylar önce Alex’in kendi sunumuyla TEDx videosunu izlemiş ve azmine hayran kalmıştım. Sizin perspektifinizle de yeniden beğeni ile izlemiş olduk. Teşekkürler.
Geçtiğimiz haftalarda misyonu sonlanan Opportunity gezgini hakkında bir video hazırlayacağınıza adım gibi eminim 🙂 bu videoyu da şimdiden merakla beklemekteyim.
Bütün videolarını keyifle izliyorum .
How we can store digital data in DNA
https://www.ted.com/talks/dina_zielinski_how_we_can_store_digital_data_in_dna
Güzel bir video konusu
Şarkıyı nereden bulabilirim
Spotify / Kevin Graham-Boundary’i artarak bulabilirsin ama youtube de bulamadım