Kategoriler
Tasarım

Kalem klavyeden keskindir

Not almak için ne kullanırsınız? Cep telefonu, ses kayıt cihazı, bilgisayar? Bugüne kadar pek çok not alma cihazı ve yazılımı denedikten sonra nihayet en iyi teknolojiyi buldum: kalem ve kağıt.

Kullandığım uygulamalarla alışveriş listesini bile internette “bulut ortamında” tutuyorum. Paylaşım ve işbirliği özellikleri sayesinde eşim son dakikada kendi cihazından listeyi güncelleyebiliyor ve ben de böylelikle “süt almayı” unutmuyorum 🙂

İşte bu ve benzeri pratiklik özelliklerinden dolayı her geçen gün kağıt ve kalemden daha da uzaklaşıyoruz. Bilgisayar klavyesini kullanmak, kalemi tutmaktan daha kolay hale geldi.

Bu gidişe bir dur diyerek bundan böyle notlarımı kalem kağıtla tutmaya karar verdim. Neden bilgisayarla çok daha hızlı not almak varken, en yavaş kayıt yöntemini tercih ettim? Çünkü not almak, yazı yazmak sadece kaydetmek demek değildir. Yavaşlık bir avantajdır. Söylenen her şeyi aynen yazamayacağımıza göre, daha dikkatli dinler, anlamaya çalışır ve yeniden anlamlandırıp yazarız. Her şeyi değil, özeti, özü. Biz bilgi-sayar değiliz. Bilgiyi alıp depolamak olmamalı işimiz. Duyduklarımızı sonradan hatırlamak için, öğrenmek için not alırız. Sonradan bakmasak bile, kağıt ve kalemle not aldığımızda, beynimiz bilgiyi sadece aktarmak/saymak yerine işlemeye başlar. Öğrenmenin en iyi yolu öğretmektir derler. Kalemle not alırken, yazarken aslında o an öğrendiğimizi kendimize öğretmeye başlıyoruz.

Kalemle not alırken, yazarken aslında o an öğrendiğimizi kendimize öğretmeye başlıyoruz.

Kağıt kalemle not alırken ürettiğimiz bir tasarım var: el yazısı. Bu tasarımda çok iyi olanlara kaligraf veya hattat diyoruz. Herkesin el yazısına sanat diyemesek de The Missing Ink (Kayıp Mürekkep) kitabı el yazısı için kaybolan bir sanat diyor. “Yazılı kelimeler”in yavaş ölümünden ve kalemle kağıdın hayatımızdaki vazgeçilemez öneminden söz ediyor.

[bctt tweet=”El yazısı, kaybolan bir sanat gibi. “]

Sonuçta önemli olan “yazmak”sa elle yazılmış, dijital yazılmış fark eder mi? El yazısının, dijital olarak yazılmış bir yazıyla karşılanamayacak özel bir değeri var mı? Var. El yazısı, yazılı bilginin içeriğinin ötesinde bazı anlamlar, üst bilgiler (meta etiketler) taşır.

El yazısı birey olarak biricikliğimizin bir parçası. Tıpkı parmak izimiz gibi sadece bize özgü. Zaten o yüzden adli soruşturmalarda el yazısı analizi yapılabilir ve bulgular delil olarak kabul edilebilir. Tartışmalı bir alan olmakla birlikte el yazısından karakter tahlili yapmaya çalışan grafolojistlere göre, tıpkı beden dili, vücut dili gibi bir el yazısı dili de vardır ve insanın şahsiyeti hakkında bilgi verir.

El yazısı dilinin de farklı lehçeleri, aksanları, şiveleri var. Bunu gösterebilmek için Facebook sayfamdan el yazısı örnekleri topladım. Uzman olmaya gerek yok. Bu yazılar, insan olmanın tüm özelliklerini, renklerini, çeşitliliğini taşıyor. Mükemmel kusurluluk! Hiçbirisi aynı değil. Hatta 8 yaşında yazdığınız bir yazı ile şimdi yazdığınız yazı; öfkeliyken, sevinçliyken yazılan yazılar bile birbirinden farklı ama aynı. Sizinle birlikte değişiyor. Karakterinizden izler taşıyor. Farklı ellerle yazsanız da, farklı yazmaya çalışsanız da, siz sizsiniz, kendinizi gizleyemezsiniz. Bir de bu yazıların sadece klavyeyle yazıldığını düşünsenize. Ne kadar çok şey kaybediyoruz…

Başkalarının el yazılarını incelemek isterseniz, internette ücretsiz olarak bulabileceğiniz “El yazısının felsefesi” kitabı, ünlü yazarların el yazılarının analizlerini içeriyor. Bahsettiğim gibi bu konular tartışmaya açık ve el yazısından fal bakmaya kadar gider ama şu bir gerçek ki herkesin el yazısı farklıdır.

Ben yazmayı elle öğrendim ama 2016’dan itibaren Finlandiya’daki çocuklar klavyeyle öğrenmeye başlayacaklar. Dünyanın en başarılı eğitim sistemine sahip ülkelerinden biri el yazısını seçmeli hale getiriyor. Bu devirde klavyeyle yazmayı öğretmek son derece mantıklı. Hatta bu bile yeterli değil çocuklarımıza ilkokulda bilgisayar programları yazabilmeyi öğretmeliyiz ama tüm bunlar olurken el yazısını ikinci plana atmaya gerek yok. Çünkü elle yazarak öğrenmek daha kolay ve kalıcı.

Davranış psikologlarına göre elle yazdığımızda beynimizdeki özel bir sinirsel devre aktif hale geliyor.  Elle yazılmış kelimeler adeta beynimizde bir simülasyon oluşturuyor. Bu da öğrenmeyi kolaylaştırıyor.

Bu hanım Doktor Karin James. 2012’de bir bilimsel çalışma yaparak el yazısının beynin gelişimine olan etkilerini araştırmış.  Karin JamesOkuma yazmayı henüz öğrenmemiş çocuklara harfler ve şekiller gösterilmiş. Bir grup çocuk “noktaları birleştirme” yöntemiyle gördüklerini tekrar ederken diğer bir grup bilgisayar klavyesinden gördüğü harfe basmış. Sonuncu grupsa beyaz bir kağıda gördüğünü çizmiş. Daha sonra bir beyin tarayıcısındayken çocuklara aynı harfler ve şekiller gösterilmiş. Elle yazarak harfleri öğrenen çocuklar aynı harfi görünce beyinlerinin üç farklı noktası aktif hale gelmiş.

Bu konuda yapılan başka bilimsel çalışmalar da var. Bunlar elle yazma ve fikir geliştirme arasında yakın bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Üniversitede gerçek sınıflarda yapılan bir araştırma elle yazarak not alan öğrencilerin klavyeyle yazanlara göre daha iyi öğrendiğini ortaya koymuş.

“Kalem klavyeden keskindir” derken aslında analog yöntemle dijital yöntemi karşı karşıya getirmiş oluyoruz. Her iki yöntemin de kendine göre artıları ve eksileri var. Evernote da kullanabilirsiniz, Moleskine de. İkisini birlikte neden kullanmayasınız? Teknolojileri karşı karşıya getirip çarpıştırmak yerine bunları yan yana, yerli yerinde kullanmak en doğrusu. Ama fikir açmak için keskin olanı kullanmak lazım.

Sonuç olarak ben alışveriş listemi tutmak için daha gelişmiş not alma uygulamalarını denemeye, kullanmaya devam edeceğim. Ama kreatif işlerimi, tasarımlarımı, fikir ürettiğim yazılarımı dünyanın en eski ve yaygın teknolojisiyle, “kalem”le başlatmayı düşünüyorum. Siz hangisini tercih ediyorsunuz, kalem mi, klavye mi?

“Kalem klavyeden keskindir” için 5 yanıt

Bir şey eklemek istiyorum. Kağıt ve kalem ile birşeyler yazarken konuya adapte olup, düşünce dünyamı daha iyi metne yansıtıyorum. Aynı şeyi evdeki bilgisayarımda yazarken dış dünyanın (servis uyarıları) anlık bildirimleri nedeniyle yapamadığımı farketmiştim.
Daha sonra net bağlantısı olmayan işyeri bilgisayarımda da düşüncelerimi iyi bir şekilde aktarabilmiştim.
Aslında güzel yazının sırrı dış dünyadan arıtılmış ortamlarda yazmak. Dolayısıyla yazarken net bağlantısını devredışı bırakmayı deneyebiliriz.

Ben de benzer açıdan bir şey eklemek isterim. Klavyenin öğrenmedeki negatif yönü, aslında klavyenin kullanım şeklinden kaynaklanıyor. Batı ülkelerinde biraz daha yaygın olan “on parmakla yazma” metodu olmadan iki-üç parmak ile yazdığınızda beyin daha çok yazma faaliyetine, yani harf arama, doğru yazma vs. faaliyetine odaklandığı için, ne yazdığınızı anlamaya odaklanamazsınız. Klavye için bahsetmiş olduğunuz bu problem, aslında bilinçsiz klavye kullanımı problemidir. Çok çeşitli bilimsel çalışmaların olduğu bu konuda da; klavyede yazma faaliyetini on parmak metodu ile bilinçaltına aldığınızda, -bizzat kendim de- not alırken duyduğunuzu anlayarak, özetleyerek yazabilir, harf aramadan, yazma eylemi ile beyninizi meşgul etmeden, fikirlerinizi doğrudan kelimelere aktarabilirsiniz. Aynı bisiklete binmek gibi, aslında kalem ile yazmak da aynıdır, beynimiz her seferinde kalemle yazmayı tekrar öğrenmez. Bisiklette de bisiklet sürmeye değil yolunuza ve gezerken çevrenize odaklanırsınız. Bunu klavyeye de uyguladığınızda; el yazısının kişisel ve metaveri özellikleri hariç, öğrenme ve kalıcılık yaratma özelliklerini kazanabilirsiniz. Temel eğitimde klavyeye geçmeye çalışan ülkeler, ancak on parmak metodunu yaygınlaştırabilen gelişmiş ülkelerin bir çabası olabiliyor.

Yıllar önce forumlarda yazdığım yazılara baktığımda bunu ben mi yazmışım diyorum fakat kalemle yazdığım şeyleri bulunca o yazıyı yazdığımı hatırlıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir