Geçtiğimiz hafta Uzay Merkezi’ne yolculuk hazırlıklarımdan bahsedip Florida’ya doğru yola çıkmıştım hatırlarsanız. Bugün sizlere oldukça maceralı geçen bu yolculuğumu anlatmak istiyorum. Çünkü NASA’nın, SpaceX’in Falcon 9 roketini Uluslararası Uzay İstasyonu’na göndermek için düzenlediği bu CRS-17 görevinde “roket fırlatıldı mı, fırlatılmadı mı?” konusu gerçek bir hikayeye dönüştü. Siz bu videoyu izlerken bu sorunun cevabı çoktan verilmiş olabilir. Ama ben tüm bu hikayeyi kendi gözümden, objektifimden sizlere aktarmak istiyorum. Çünkü ilginç insanlarla tanıştım, NASA’nın ve SpaceX’in fırlatma rampalarını gezdim ve çok güzel deneyimler elde ettim.
Çok kısa bir özet geçeyim önce. Size ilk yaptığım duyuruda 24-25 Nisan tarihlerini hedeflediklerini söylemiştim bu yolculuk için. Sonra bu tarih 26 Nisan olarak revize edildi. Tam heyecanla uçak biletimi almak üzereyken yeni bir fırlatma tarihi geldi: 30 Nisan. Henüz biletimi almadığım için bu iyi bir haberdi aslında. Çünkü roket fırlatmalarını etkileyen pek çok faktör var ve bu tür ertelemeler son derece normal. Üç ertelemeyi daha ben oraya gitmeden yaptıkları için 30 Nisan tarihi benim için artık neredeyse kesin bir tarihti ve ben de bunu baz alarak geçen Pazar videosunu hazırlayıp size oradan yapacağım yayınlarla ilgili planlarımı paylaştım. Ama ne yanılmışım 🙂 Evdeki hesap ne çarşıya uyuyor ne de NASA’ya…
Daha Orlando’da uçaktan inince yeni fırlatma tarihini öğrendim: 1 Mayıs. O günü tüm rezervasyonları değiştirmekle geçirdim. Ertesi gün erkenden basın mensuplarıyla buluşma noktasına gittik. Uzay Merkezi’ndeki belli bölgelere giriş izni sağlayan rozetlerimizi aldık. Bazı yerlerden asla fotoğraf ve video paylaşmayacağımıza dair bir gizlilik sözleşmesi imzaladık. Çantalarımız güvenlik görevlileri ve K9 köpekleri tarafından titizlikle incelendikten sonra NASA görevlilerinin eskortluğunda Uzay Merkezi’nin içinde basına özel ayrılan bölgeye ulaştık.
NASA’nın bu tür görevler öncesinde bilgilendirme yayınları yaptığı bir TV stüdyosu var. Bu stüdyoya geçerek onların yaptığı canlı yayına izleyici olarak katıldık. Uluslararası Uzay Merkezi’ne gönderilecek 1 tondan fazla malzemeler içerisinde onlarca deney de var. Tam olarak 726 kg’luk deney düzeneği gidiyor. İşte bu deney düzeneklerini hazırlayan bilim insanları bizlere konu hakkında bilgiler vermeye başladı.
Son 12 Yıl videomda da bahsettiğim gibi küresel iklim değişikliği tahminlerin de ötesinde bir hızla gerçekleşiyor. Gönderilen araçlardan biri “OCO-3 Orbiting Carbon Observatory” dünya üzerindeki karbon salınımını uzaydan ölçmek ve haritalamak için geliştirilmiş bir araç. Bunun sayesinde karbonla etkileşimimiz ve bunun iklim üzerindeki etkileri çok daha net bir biçimde ortaya çıkarılacak.
Giden ekipman içinde bir “fotobioreaktör” var. Uzaydaki astronotlar tıpkı bizim gibi oksijen soluyup, karbondioksit veriyorlar. Onlara mikroalgler yani minik yosunlar gönderilerek bu karbondioksitle beslenmeleri ve üretecekleri oksijenin de istasyonda kullanılabilmesi hedefleniyor. Çünkü ileride uzayda insanların daha uzun süre yaşayabilmesi için bu tür organik hibrid sistemlere ihtiyaç var.
Gönderilen en ilginç teknolojik araçlardan biri doku çipleri. Kredi kartı boyutlarındaki bu çiplerin içinde insan hücreleri var. Onların uzaydaki gelişimleri takip edilerek mikro yerçekimi ortamının insan sağlığına olan etkileri araştırılacak.
Biliyorsunuz asteroidlere özel bir ilgim var. Hermes adındaki bir başka deneyde partikül kasetleri hazırlanmış ve bunların uzayda nasıl davranacağı kameralarla gözlemlenecek. Peki ne tür partiküller gönderilecek ilk kasette? Asteroid yüzeyini en iyi simüle edebilecek siliko glass malzemeler seçmişler öncelikle. Dördüncü tüpteyse özel bir formülle üretilen bir karışım var. Toplamda bir bilgisayar kasası büyüklüğündeki bu düzenekte yer alan partikül kasetleri önümüzdeki yıllarda değiştirilerek incelemelere devam edilecek. Böylece ileride uzay araçlarının asteroidlere inişi için uygun tasarımlar yapılması hedefleniyor.
Bize verilen briefing sırasında en çok heyecanlanarak izlediğim kısım “Genes in Space – Uzaydaki Genler Projesi” oldu. Lise son sınıf öğrencileri tarafından hazırlanan bu projede uzaydaki radyasyonun insan DNA’sını nasıl etkilediği araştırılıyor. İleride gerçekleştirilecek derin uzay görevlerinde insanları korumak adına çok önemli sonuçlar elde edilebileceği söyleniyor. Uzay araştırmaları konusunda çalışan insanların lise seviyesinde bu işe başlayabilmeleri gerçekten çok sevindirici bir gelişme. O yüzden bu fırsatı kaçırmayıp geleceğin önemli bilim insanları arasında yer alacak olan bu öğrenci arkadaşlarla bir hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmedim. Bu hikaye burada bitmeyecek, videonun ilerisinde bu arkadaşlarla tekrar karşılaşacağız.
Briefingde bize aktarılan başka deneylerle birlikte tüm bunlar halihazırda Uluslararası Uzay İstasyonu’nda devam eden diğer deneylere katılacak. Biz gündelik telaşlarımız arasında koşuşturmaya devam ederken 400 km üstümüzde bir kurşundan 10 kat daha hızlı giden futbol sahası büyüklüğünde bir laboratuvarda dünyanın dört bir tarafından gönderilen deneyler yapılmaya devam edecek.
Briefing sonrasında fırlatma rampalarından 39B’yi ziyaret ettik. Ay’a düzenlenen tarihi Apollo görevlerinin gerçekleştiği bu fırlatma rampasında uzay mekikleri döneminde kullanılan sıvı oksijen, sıvı hidrojen ve su tankları hala kullanılmaya devam ediyor. Ancak geri kalan kısımlarda yeni fırlatmalar için tadilat çalışmaları yapılıyor.
Ben bir yandan gezip yetkililerden bilgi alırken bir yandan da yapacağım canlı yayına hazırlık amacıyla cep telefonunun iyi çektiği yerleri bulmaya çalıştım. Bu işler için şu çanak antenleri kullanan gazeteciler de ben ne yapıyorum acaba diye merak ettiler.
Fırlatma rampalarını yürüyerek gezebilmek mümkün değil. Her birinin arasında kilometrelerce güvenlik boşluğu bırakmış durumdalar. Henüz böyle bir şey gerçekleşmedi ama bu merkez uzaya aynı anda 5 roket fırlatabilecek şekilde tasarlanmış.
SpaceX’in 20 yıllığına kiraladığı 39A rampasının yanında roketlerin yatay olarak monte edildiği bir hangar var. Hangarın önündeki otoparkta da bol bol Tesla otomobil. Neden acaba?
Üstte gördüğünüz köprü uzaya gönderilecek astronotların kapsüle geçişi için yeni eklendi. Test fırlatmaları tamamlandıktan sonra SpaceX artık astronot taşımacılığına da başlayacak.
Bu koridorlar fırlatma rampalarına gitmeden önce astronotların hazırlandığı yerler. Biz de gerçek bir astronottan yaptığı görevlerle ilgili bir sunum aldık. Wendy Lawrence uzay mekiğiyle tam 4 kez ISS’e gidip gelmiş. 7 astronot arkadaşının hayatını kaybettiği Columbia faciasından sonraki ilk uzay görevi olan STS-114 Discovery’e katılmış. Aynı zamanda bir helikopter pilotu. Bize mekiğin uzay istasyonuna nasıl kenetlendiğini gösterdi. Ayrıca astronot olabilmek için ne gibi eğitimlerden geçtiğini. Sanal gerçeklik uygulamaları bizim gibi son kullanıcılar için yeni olsa da astronot eğitimlerinde uzun süredir kullanılıyor.
Hayatımda ilk kez bir astronotla tanışınca imzasını ve birlikte bir fotoğrafımızı almayı ihmal etmedim. Bu sırada ayak üstü kısa bir sohbet etme şansım oldu. Ay’a ayak basan 12 kişinin tamamının erkek olduğunu düşünecek olursak uzayla ilgilenen ya da astronot olmak isteyen kadınlara rol model olduğu için kendisine teşekkür ettim. O da çok güzel bir haber verdi: NASA’nın 2024’de Ay’ın güney kutbuna insanlı bir görev düzenlemeyi planladığını ve bu kez ilk adımı bir kadın astronotun atmasını istediklerini söyledi.
Gezdiğimiz bu binanın içindeki bazı yerlerde kesinlikle görüntü alınmasına izin verilmedi. Bazı yerlerde de sınırlı olarak alınabileceği söylendi. Ben de gördüğünüz gibi bulabildiğim en yaratıcı şekillerde görüntü almaya çalıştım.
NASA son yıllarda uzayda ticari şirketlerin rolünü arttırmaya ve aralarında bir rekabet yaratmaya çalışıyor. Biz çoğunlukla SpaceX’ten bahsediyoruz ama burada onun dışında Boeing, Blue Origin, Lockheed Martin gibi başka özel firmaların ofisleri ve tesisleri de var. Mesela Lockheed Martin, Ay’ın yörüngesinde kalıcı bir uzay istasyonu konusunda çalışmalar yapıyor. Bu konu hakkında bize bilgi veren yetkili, yaptıkları işi şehirlerarası yoldaki yakıt istasyonuna benzetti. Ay’da kalıcı bir merkez kurabilmek için yolda bu tür istasyonlara ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
Benim en çok ilgimi çeken yerlerden biri -belki o sırada acıktığım için de olabilir- bu yemek laboratuvarı oldu. Kısa vadede Ay’da ve orta vadede Mars’ta kalıcı yerleşimlerin temel ihtiyaçlarından biri tabiki yemek olacak. İşte bu laboratuvarda uzay tarımı konusunda çalışıyorlar. Marslı filmini izleyenler oradaki patates yetiştirme çilesini hatırlayacaktır. Bu laboratuvarda sadece patates değil, hemen her tür sebze uzay koşullarında yetiştiriliyor. Mikro yerçekimi ortamında suların havada kabarcıklar şeklinde dolaştığını düşünecek olursanız bu tür sulama borularının tasarımı gibi küçük ayrıntılar bile büyük önem kazanıyor. Bazı bitki deneyleri öğrenciler ve astronotlar tarafından eş zamanlı yürütülüyor. Bu laboratuvarı yönetenler bizden ısrarla tanıdığınız stajyer adayları var mı diye sordular. Sadece burada değil NASA’da gezdiğim tüm yerlerde benzer izlenimlere kapıldım. Önümüzdeki yıllarda uzayla ilgili pek çok alanda yeni işgücüne, yeni beyinlere ihtiyaç duyulacak.
Fırlatmaları yöneten kontrol odalarında artık eskiden olduğu gibi büyük cihazlar kullanılmıyor. Bakın size 50 yıl önce nasıl olduğunu bir göstereyim. Çok havalı değil mi? Artık bu cihazların yaptığı her şeyi küçücük bilgisayarlar yapabildiği için yeni nesil kontrol odalarında bol bol ekran ve bilgisayar var. Arkamda görmüş olduğunuz şeyler “mission patch” denilen logolar. Her uzay görevi için bu tür tasarımlar yapılıyor. Bu görevlerde çalışanlar da bu logoların adeta koleksiyonlarını yapıyorlar. Şu kapıda resmen uzay tarihinin önemli bir kısmı var.
Teknik olarak crawler-transporter denilen bu emektar araçlar kara üzerinde kendi gücüyle hareket edebilen dünyanın en büyük araçları. Şu anda NASA’da iki tane var. İsim de takmışlar: Hans ve Franz. Roketleri taşıyabilmek için tasarlanmış bu araçlar 2721 ton. Toplam 8 bacağı ve her bacağında 57 ayakkabısı var. Sadece bu ayakkabı denilen taşıyıcıların bile her biri 1 ton. Satürn 5 gibi roketleri taşıyabilmek için tabi böylesine büyük araçlara ihtiyaç duyuluyor.
Kennedy Uzay Merkezi’nin içinde bu tesislerin yanı sıra bir de ziyaretçi merkezi var. Buraya herkes girebiliyor. Eski roketlerin sergilendiği bir çeşit müze gibi bir yer. Özellikle uzaya meraklı kişilerin mutlaka gelip ziyaret etmesi gerekir. Bazı konuları çok güzel sunumlarla aktarıyorlar. Benim izlemek için gittiğim roket fırlatması sürekli ertelenince ben de daha önce de geldiğim bu alanı bir kez daha gezdim. Gezerken iki sürprizle karşılaştım. İlki hakkında daha önce bir video yapmıştım. Mars Rover denilen bu araç sadece bir konsept tasarım. Gerçek bir uzay aracı değil. Ama buradaki ziyaretçilerin oldukça ilgisini çekiyor.
Karşılaştığım ikinci sürpriz hakkında henüz bir video yapmadım ama büyük bir ihtimalle yapacağım. Hayır Atlantis uzay mekiğinden bahsetmiyorum. Onu gezdikten sonra dışarıda kalabalığın arasında tanıdık bir kaç kişi gördüm.
“Ekmek” demeyi öğrendilerse aç kalmazlar. Asıl bizi gururlandıran şey bu öğrencilere mentorluk yapan kişinin bir Türk olması. Ben kamera arkasında hemen kendisine ulaştım ve çok yakında bu proje ve onun yaptıkları hakkında konuşmak için sözleştik. Yani bu hikaye burada bitmeyecek.
Benim NASA gezisi de orada bitmedi zaten. Sürekli ertelenen fırlatma tarihi yüzünden uzadıkça uzadı. İyi de oldu, çünkü bu uzamalar bana önemli şeyleri hatırlattı. Bir roket fırlatmasını izlemek ve onu canlı olarak yayınlamak tabiki heyecan verici. Ama sadece bunu izlemeyi ertelemek bile bir hayal kırıklığı yaratırken onu gerçekleştirebilmek için binlerce olasılık üzerinde çalışan onbinlerce insanın neler yaşadığını çok daha iyi anlayabiliyorsunuz. Hele o roketin taşıdığı değerli kargonun gelecekte dünyanın ve insan yaşamının daha iyi hale gelebilmesi için yapılan çalışmalarla dolu olduğunu düşünecek olursak bu bekleyiş daha da bir anlam kazanıyor.
“NASA’da 1 Hafta” için 5 yanıt
Barış abi, Deniz Adabay mı, Atabay mı, ikisi de yok internette, bu metni uzun zamandır bekledim bu bilgiyi net alabilmek için; ama burada da o kısmı geçmişsin 🙁 Kendisi ile iletişim kurmak istiyordum.. Geri dönüş yapabilirsen çok sevinirim. Bir de Linkedin’den bağlantı isteği atmıştım, kanalının selametini ilgilendiren bence çok önemli bir konuda önemli bir mail atmayı düşünüyordum, Linkedin’deki bağlantı isteğini kabul edersen çok sevinirim 🙂 Çok sevgiler.
https://www.linkedin.com/in/kutay-deniz-atabay-1594191b/
Barış abi aşk olsun, aç koynuna kuş konsun 🙂 Cevaplar gecikiyor.
Şaka bir yana bir insanın işinde ne kadar mükemmel olabileceğiyle ilgili de sizi heyecanla takip ediyoruz. Her yere yetişememeniz normal.
Bu yorum vesilesiyle kendi iç alemimde sizi Galaktik Senato Türkiye Temsilcisi ilan ettiğimi de belirtmek isterim.
Barış Abi videolarnı hazırlarken kullandığın materyallerin görüntülerin yüksek çözünürlükte olduğunu görüyoruz fakat ben sesi merak ediyorum. Kullandığın tüm ses içeriklerinde de 1411 kbps wav kalitesini arıyor musun? En merak ettiğim şey ise Adobe Premier Pro dışında After Effect CC yada Photoshop eğitim videoları çekmeyi düşünüyormusun? Abicim Sayende Premier Pro’da gayet güzel içerik üretiyorum ve hazırlayabiliyorum.
Dışarıda pek çok anahtar kelime araştırma aracı olduğunu biliyorum ama hangisi en sevdiğiniz ve hangisini kullanıyorsunuz?
“Benzine Veda! Tesla Model 3 ile elektrikli otomobil dünyasına merhaba!” isimli videonuzda “bundan sonra fosil yakıtlı araçlar kullanmama kararı aldım” demiştiniz. Bu videoda kullandığınız ‘mitsubishi’ marka araç elektrikli mi?