Kategoriler
Gelecek Teknoloji

NEO – 20.000$’lık Robot Hizmetçi

“Elektriği o kadar ucuz hale getireceğiz ki, sadece zenginler mum yakacak.” – Edison, 1880, New York Herald Gazetesi’ndeki röportajdan.

Tam o sırada Fransa’da çamaşırlarını “Lavoir”de yıkayan kadınlar.

—-

Sizi bilmem ama ben çocukluğumda Jetsons izleyerek büyüdüm. Orada Rosie diye bir robot vardı. Alüminyum gövdeli, bataryayla çalışan, “tra-la-la-la” diye şarkı söyleyen robot bir hizmetçi. Onun sahibi Jane Jetson’ın tek derdi güzellik salonuna gitmek ya da dedikodu yapmak için vakit ayırmaktı, çünkü ev işleri çok yorucuydu. Sonra Deus Ex Machina! Rosie geldi. Ev işlerini o üstlendi. Yemek yaptı, temizlik yaptı, Elroy ile top oynadı. Altın kalpli bir makine, bizim de gönüllerimizde yer etti.  

O yıllarda bir arkadaşım eş-şek vardı bir de Rosie. Üçüncü türden yakın ilişkiler kurabileceğimiz varlıklar olarak. Biz de dedik ki ne güzel çizgi film, “ah bir de gerçek olsa.” 

Şimdi neredeyse gerçek olmak üzere. O yıllarda aynı çizgi filmleri izleyerek büyüyen bazı çocuklar bu işe kalkıştı. Geçtiğimiz günlerde, NEO adında bir hümanoid robot tanıtıldı ve ön siparişe açıldı. Şu anda 200$ ön ödeme yapan herkes 2026’da çıkacak bu robota toplamda $20000 vererek sahip olabilecek. Ya da ayda $500’a abone olabilecek. NEO, tıpkı Jetson’lardaki Rosie gibi ev işlerini yapacak. Çamaşır katlayacak, bulaşık makinesini boşaltacak, misafirlere kapıyı açacak. Ve hatta onlara kolonya ikram edecek. Tabi eğer ona öğretirseniz. 

Evet son yılların en büyük trendi yapay zeka, gerçek bir vücuda hızla kavuşuyor arkadaşlar. Hümanoid robotların aramızda dolaşmasına neredeyse 1 yıl kaldı. Peki gerçekten öyle mi? Şimdi önce bu hayale, bu gelecek vizyonuna birlikte bir göz atalım. Sonra gerçekte neler olup bittiğini anlamaya çalışalım.

NEO doğrudan ev kullanımına satılan ilk büyük ölçekli ticari humanoid olarak lanse edildi. Figure adlı henüz satışa çıkmayan başka bir robotun yeni sürümünün duyurulmasından iki hafta sonra. Onu bu robottan ya da yine iddialı Tesla’nın Optimus’u  gibi rakiplerinden ayıran şey, güvenlik ve yumuşaklık odaklı tasarım felsefesi. Şirket buna ‘biyomimetik’ diyor. Yani insan vücudunu taklit ediyor bu robot. İyi de tüm hümanoid robotlar öyle değil mi? Tam değil. Bunlar “Tendon Drive” diye bir teknoloji geliştirmişler. Kaslarımızdaki tendonlar gibi çalışıyor. Dünyadaki en yüksek tork yoğunluklu motorları kullanıyor ve bu motorlar tendon bazlı bir transmisyon sistemini çalıştırıyor. Böylece yumuşak, akıcı hareketler yapabiliyor. Ayrıca bize metal bir canavar gibi değil, daha organik bir canlı gibi gözüküyor. Tabi üzerine giydirdikleri normal insan kıyafetlerinin de bunda bir etkisi var. 

NEO sadece otuz kilogram ağırlığında. Yani bir çocuk kadar hafif. Bu neden önemli? Çünkü eğer robot düşerse, üstünüze devrilirse, ağır bir makine gibi zarar vermeyecek. Tüm vücudu üç boyutlu polimer kafeslerle kaplanmış. Yumuşak bir dış yüzeyi var. Elleri ise yirmi iki serbestlik derecesine sahip. Bu sayede insan eli gibi hassas tutabilmesini, kavrayabilmesini hedefliyorlar. Pil ömrü 4 saat ve kendini şarj edebiliyor. 

Peki çok güzel, 20000$ verdik, seneye kapımıza teslim edildi. Sonra ne olacak? Önce bir tanışacağız. Biraz bakışacağız. Sonra kendisi bizim üç ana ihtiyacımızı karşılayacak. 

İlk olarak ev işleri. Bunun için cep telefonu uygulamasından seçim yapacaksınız. İşte sabahları odayı topla, banyoyu temizle. Her Salı bitkileri sula. Her gün köpeği besle gibi işler. Siz üstü açık arabanızla gezmeye çıkarken o da ev işlerini halledecek. Siz gittiğiniz yerden onun ne yaptığını görebileceksiniz. Mesela şu anda çamaşırları makineye atıyor. Ya da bulaşık makinesini boşaltıyor olduğunu görebileceksiniz. Hareketler nasıl? Mükemmele yakın değil mi? Tabi öyle olacak ama işin bir püf noktası var, ona az sonra geleceğiz. Şimdi onun ikinci temel görevine geçelim.

NEO size arkadaşlık edebilecek. Mesela evde yaşlı biri var diyelim. “Yavrım gözlerim görmüyor, ne yazıyor bunun üstünde” dediğinde, o iki geniş açılı kamerasını kullanarak yazıları okuyabilecek. Şu anda cep telefonumuzla yapabildiğimiz gibi. Hatta “amca gözlüklerin zaten üstünde” diye ukala ukala konuşacak. Bir anlamda ChatGPT’nin robot versiyonu gibi olacak. Bu arada zaten ChatGPT’yi geliştiren OpenAI’ın bu şirketin yatırımcılarından olduğunu da belirteyim. Bu farklı bir startup ama yine de yapay zekanın kullanım alanlarından biri olduğu için ihmal etmemişler, hemen yatırımı yapmışlar. Bu robotun şu anda en iyi yapabileceği şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Çünkü sizinle birlikte aynı mekanda olacağı için o mekana dair özellikleri görecek, duyacak ve hatırlayacak. Dolayısıyla buzdolabındaki malzemelere bakıp akşama ne pişirebileceğinizi bile söyleyebilecek. 

Üçüncü özelliği de otonom işleri siz istediğiniz anda yapabilmesi olacak. Getir götür işleri yapacak yani. Bunun için Redwood AI adında bir yapay zeka modeli geliştiriyorlar. Bu robotu bir bilgisayar gibi görsel arayüzle değil tamamen sesli komutlarla yöneteceksiniz. “Kapı çaldı ve siz de meşgulsünüz” diyelim “git kapıyı aç” diye bağırabileceksiniz. Ama çok da sert bağırmamak lazım, ne olur ne olmaz, iyi geçinmekte fayda var. Ya da ona “hadi boşları topla” dediğinizde verdiğiniz bu komutu parçalara ayırıp adım adım gerçekleştirecek. Önce yürümem lazım, sonra boş fincanı tutayım, yavaşça dönüp mutfağa gideyim diye düşünecek ve yapacak. Cümleyi ögelerine ayıracak.

Peki 1x adlı bu startup, gerçekten bu vaadini yerine getirebilecek ve 2026’da bu robotları kapınıza teslim edebilecek mi? Belki. Ama dedeiğim gibi işin küçük bir püf noktası var. Minik bir bedel ödemeniz gerekiyor. Paradan söz etmiyorum. 

Evet şimdi işin perde arkasını görmeye çalışalım ve bu robotun gelecekte değil de bugün itibariyle gerçekten yapabildiklerini bir görelim. Wall Street Journal bu robotun ilk “exclusive -özel- testi”ni gerçekleştirdi. Ve sonuçlar açıkcası o kadar da toz pembe değil. NEO bir su şişesini buzdolabından çıkarmak için bir dakikadan fazla zaman harcadı. Üç bardak ve birkaç tabağı bulaşık makinesine yerleştirmek beş dakika sürdü. Tek bir kazağı katlamak iki dakika aldı. Üstelik hareketleri yavaş ve düzensizdi. 

Yani şu anda yapay zekayla çalışan browser’ları denediniz mi bilmiyorum, ben ChatGPT Atlas’ı denedim, yetersiz buldum. Perplexity Comet’i kullanmaya devam ediyorum ama bazen benim 10 saniyede yapacağım bir işi 5 dakikada yaptığını acı çekerek izliyorum. Daha yazılımda bu durumdayken bir robottan hem de gelecek sene çok da fazlasını beklemememek lazım. 

Daha da önemlisi, tüm bu işleri şu anda yapabilmesi için bazen uzaktan bir insan operatörün NEO’yu kontrol etmesi gerekiyor. Evet, yanlış duymadınız. Yirmi bin dolarlık robot, şu anda tümüyle otonom, tamamen kendi başına çalışamıyor. Teleoperatör ile yönetiliyor. Neyse ki şirketin CEO’su Bernt Børnich bu durumu gizlememiş. Geçen yıl yapılan bazı etkinliklerde kullanılan bazı robotların otonom mu hareket ettiği yoksa uzaktan mı çalıştırıldığı konusu gündeme geldiğinde bu konuya açıklık getirmemişlerdi, öhöm Optimus!

Bu şirket en azından baştan dürüstçe bu durumu kabul ediyor. “2026’da bu robotu teslim alacak herkes, evlerinde insan operatörlerin robotu uzaktan kontrol edeceğini kabul etmeli.” diyorlar. Neden? Çünkü yapay zeka modeli henüz yeterli gerçek dünya verisi toplamadı. NEO’nun öğrenmesi, sizin evinizde çalışarak veri toplaması gerekiyor. Yani ona “çamaşırları makineye doldur” dediğinizde ve izin verdiğinizde, bir operatör uzaktan devreye girecek, kafasına taktığı VR gözlük yardımıyla sizin evdeki robotun kamerasından sizin evi görecek, verilen görevi yapacak, yani sepetteki donlarınızı ayıklayacak ve böylece sistem öğrenecek.

Bunun başka bir yolu yok gibi görünüyor arkadaşlar. Yapay zekanın bugünkü durumuna gelebilmesi için internetin bilgiyle dolması gerekiyordu. Ancak bu geniş bilgi üretimi tamamlanınca LLM dediğimiz yapay zeka modeli ortaya çıkabildi. Yapay zeka internette ne var ne yoksa her şeyi okudu, öğrendi ve tüketti. Peki internette olmayan şey ne? Gerçek dünyanın fiziksel bilgisi. Bitler bytler değil, atomlar, fotonlar. Bunun için bazı şirketler parayla eleman alıp robotlara çamaşır katlamayı öğretiyor şu anda. Tesla, Optimus’larını geliştirebilmek için arabalarda kullandığı FSD benzeri bir sistem üzerinde çalışıyor. Bu şirketin yaklaşımıysa teleoperatör kullanmak. 

Redwood adlı yeni yapay zeka modelinden bahsetmiştim. NEO’nun “genelci” beyni diyebiliriz. Ona bir işi önce insanlar gösteriyor; uzaktan bir operatör, robotun gözünden görüp kollarını bacaklarını kullanıyor. Çamaşırlarımı yıkarken, ya da onları katlarken yaptığım hareketlere bakıyor, ve tüm bunlar adım adım onun için veriye dönüştürülüyor. Redwood bu verileri yutarak “şu amaç için şu sırayı uygula” diye genelleyebiliyor. Bir işi ilk kez yaparken önce yavaş yapıyor ve hatta takılıyor, yapamıyor. Bu durumda “Expert mode” devreye giriyor; uzaktaki insan operatör anında direksiyona geçip doğru hareketi belirliyor. Yani bu çok emek isteyen bir öğret–öğren döngüsü. Ama şirket için avantajı büyük: Her öğretim, Neo’yu yalnızca o anda değil, gelecekte de benzer durumlarda daha akıllı kılıyor. Ayrıca güvenlik için bazı frenler de yerleştirmişler: riskli hareketlerde bekliyor, onay istiyor, gerektiğinde kontrolü insana devrediyor. Yani Redwood, “her şeyi bilen” bir yapay zeka gibi değil; “iyi öğretilmişi güvenle genelleyen” bir robot öğrenci gibi davranıyor. Evdeki ilerleme hızı da bizim ne kadar iyi ve çeşitli öğrettiğimize bağlı. Gelen misafire kolonya ikram edebilmesi için önce onu terbiye etmeniz lazım.

İyi de kim uğraşır bununla dememek lazım. Siz uğraşmasınz da “early adopter”lar yani erken benimseyici kişilikteki insanların bazıları, kendi paralarıyla böyle bir beta test yapmaya razı olacaktır. Beni asıl endişelendiren elbette mahremiyet kaygısı.

Yani şöyle düşünün. Evinde bir robot var. Kameraları var, mikrofonları var. Ve bir insan operatör bu kameralardan senin mutfağını, oturma odanı, belki yatak odanı görüyor. E rahatsız olur insan, en azından bunu unutana kadar. Sonuçta hepimizin evinde şunlardan var ve biz de alıştık. Şirket bu durumu kabul ediyor ve önlemler aldığını söylüyor. Yüz bulanıklaştırma, yasak bölgeler, planlı erişim. Sen ne zaman operatörün devreye gireceğini uygulama üzerinden kontrol edebiliyorsun. Ama yine de risk var. 

Expert Systems dergisinde yayınlanan bir araştırma, hümanoid robotların insanları kandırabileceğini gösteriyor. İnsanlar bu robotlara empati duyuyor, onlara güveniyor, hassas bilgilerini paylaşıyor. Veri koruma ve gizlilik, robotik teknolojilerde kritik etik meseleler haline geldi bile. Üstelik siber güvenlik tehditleri de var. Robotlar “iot yani internet of things” sistemlerine bağlanabilecek mesela. Yani kapınızın kilidini kontrol edebilecek. Bir saldırgan robotu ele geçirirse? Evindeki diğer cihazları kontrol ederse? gibi sorular hemen akla geliyor ve bu sorular henüz tam cevap bulamadı. Standartlar eksik çünkü; yasalar, kurallar filan derseniz henüz düşünen bile yok. 

Ama her zaman olduğu gibi startuplar delicesine bir yarışa girmiş durumda. Çünkü özellikle ABD’de bu tür fikirlere yatırımcı bulmak çok zor değil. Morgan Stanley’nin tahminlere baktım, inanılmaz. 2050 yılına kadar dünya çapında 1 milyar hümanoid robot olacak diyorlar. Pazar büyüklüğü? Beş trilyon dolar. Evet, trilyon. Otomobil endüstrisinin iki katı büyüklüğüne erişeceğini söylüyorlar. Tabi bunların hepsi evde hizmetçilik yapmayacak. Robotların yüzde doksanı, yaklaşık 930 milyon tanesi, endüstriyel ve ticari alanlarda çalışacak. Fabrikalar, depolar, lojistik merkezleri gibi yerlerde. Geriye kalan sadece 80 milyon robot evlerde olacak. Bu projeksiyonlara göre Amerika’da hanelerin yüzde onu, yaklaşık 15 milyon ev bir hümanoid robota sahip olabilir. Ama asıl Çin bu konudaki liderliği ele geçirecek. 2050’de 302 milyon robotla dünyanın en kalabalık robot nüfusuna sahip ülkesi olacak. Çin hükümeti “embodied AI”a devasa destek veriyor. Dolayısıyla bu teknoloji yarışı olmanın ötesinde jeopolitik bir yarış. Kim bu pazara önce hakim olursa, geleceğin emek ekonomisini de o kontrol edecek.

Peki ya insanlara ne olacak? Morgan Stanley’nin bir başka raporu daha da çarpıcı. 2040’a kadar Amerika’da 8 milyon hümanoid robotun iş başı yapacağını bekliyorlar. Önümüzdeki 15 yıl içinde bu robotlar, 357 milyar dolarlık bir ücret etkisi yaratacakmış. İnşaat sektöründe işlerin yüzde yetmişi, tarım ve ormancılıkta yüzde altmış yedisi risk altında diyorlar. 

Jetson’ları izleyerek büyümüş biri olarak hala içimdeki o çocuğun masum gelecek algısını canlı tutmaya çalışıyorum. Bu tür startupların hazırladığı pazarlama amaçlı videolarda kurulan o toz pembe dünyayı gördükçe hala hevesleniyorum. Ama şu an için bulaşık makinesini boşaltan bir robota 20 bin dolar vermek, biraz fazla ‘erken benimseyici’ olmak gibi geliyor bana. Üstelik arka planda bir yabancının benim iç çamaşırlarımı ayıklaması fikri de içimi çok rahatlatmıyor açıkçası! Ama sonra Edison’un 1880’de verdiği bir röportajda söyledikleri aklıma geliyor. “Elektriği o kadar ucuz hale getireceğiz ki, sadece zenginler mum yakacak.” demişti bir gazeteye verdiği röportajda. Eminim o zamanlar da buna inanmak çok zordu, çünkü o yıllarda medeniyetin öncüsü kabul edilen Fransa’da bile kadınlar çamaşırlarını evde değil meydanlarda “Lavoirs” denen havuzlarda elle yıkıyorlardı ve muhtemelen onlar da Jane Jatson gibi bu işleri yorucu buluyorlardı. Kurabildikleri tek hayalse “keşke zenginler gibi benim de evimde çamaşır yıkayabileceğim bir lavabo olsa” fikriydi. Çünkü zenginlerin şatolarında kendilerine ait “lavoirs”ları vardı. Nereden biliyorum, çünkü bugünlerde Jetsons değil Fransız şatolarını alıp renove eden bir ailenin programını izliyorum ve onlar şatonun özel “lavoirs”ını bir havuza dönüştürdüler. 150 yıl önce insanlar elektrik olmadığı için çamaşır makinesini bile hayal edemiyordu. Şimdi elektrik benzeri bir altyapının, zeka altyapısının inşa edilmeye başladığı bir dönemdeyiz. O yüzden biz de evimizdeki robotları hayal etmekte biraz zorlanıyoruz. Ama belki de bir gün öyle ucuzlayıp yaygınlaşacaklar ki tersini düşünmek mümkün olmayacak. Peki o gün geldiğinde biz ne iş yapacağız diye sorarsanız ben şu hayale inanmak istiyorum. Robotlar benim çamaşırlarımı yıkarken, ben şatomun arka bahçesindeki  “lavoirs”ımı hobi amaçlı olarak bir “spa”ya dönüştürüp orada kokulu mum yakacağım. Sonra da açıp Jetsons izleyeceğim.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir