Geçtiğimiz Cumartesi günü, tarih vermek gerekirse tam olarak Ocak’ın 13’ünde Hawaii’de bazıları kahvaltısını yaparken bir yandan da televizyondan Los Angeles Lakers – Atlanta Hawks maçını izliyordu. Bazıları arabasını plaja doğru sürerken radyodan müzik dinliyordu. Bazıları da çoktan plaja varmış ve güneşlenmeye başlamıştı bile. Anlayacağınız bu yeryüzü cennetinde sıradan bir gün başlamış gibi gözüküyordu. Unutmadan yine artık son derece sıradan bir şekilde bazıları da Instagram’da canlı yayın yapıyordu, 21. Yüzyılda yaşıyoruz sonuçta, kahvaltı yapmak ya da plajda güneşlenmek kadar kolay bir canlı yayın yapmak. Ve tam o sırada cep telefonlarına bir uyarı mesajı geldi. Beklenmedik bir şeyler oluyordu. Aynı anda plajda güneşlenenler de ürkütücü bir ses duymaya başladılar. Radyolardaki yayınlar durdu ve bir mesaj okunmaya başlandı. Televizyonlarda da hem görüntülü hem de sesli uyarılar geçiyordu:
HAWAII İÇİN BALİSTİK FÜZE TEHDİDİ. HEMEN BİR SIĞINAK BULUN. BU BİR TATBİKAT DEĞİLDİR.
Evet bu bir tatbikat değil, film de değil, yaklaşık 1 hafta önce, Ocak’ın 13’ünde Hawaii’de yayınlanan bir uyarı mesajı. İşte, nihayet olmuştu, diye düşünmeye başladı herkes. Kuzey Kore düğmeye basmıştı. Geçen yıllarda pek çok kıtalararası füze denemeleri yapmışlardı. Kasım 2017’de yapılan son denemede bunların menzilinin 8000 km’ye kadar çıkabileceği anlaşılmıştı. Ve Hawaii, Kuzey Kore’den sadece 7400 km uzaktaydı. Böyle bir füzenin ateşlenme ihtimaline karşı Hawaii’ye daha 1 ay kadar önce Aralık 2017’de erken uyarı sistemi yerleştirilmişti. Böylece eğer bir füze havalanırsa insanların sığınaklara gitmek için 12 dakikası olacaktı. Ve daha 1 ay geçmeden erken uyarı sisteminden alarm verilmişti. Üzerlerine doğru gelmekte olan bir nükleer füzeyi duyan insanlar panik halinde sokaklarda koşmaya başladılar. Nereye gideceklerini, ne yapacaklarını bilemiyorlardı. 38 dakika boyunca bu koşturmaca devam etti. Ama ne gelen vardı, ne giden. Bu bir yanlış alarmdı. Bir insan hatası.
Sonradan anlaşıldı ki Kuzey Kore nükleer füze düğmesine basmamıştı. Hawaii’nin “acil durum departmanı”nda çalışan bir kişi yanlışlıkla bir uyarı düğmesine basmıştı. Sanırım düğmelere basma konusunda Hawaii’de çekilen Lost dizisinin etkisinden hala kurtulamamışlar 🙂
Bütün bunları niye anlatıyorum? Tasarımın hayatımız üzerindeki etkisini vurgulayabilmek için. Çünkü hatayı yapan sadece o uyarı sinyalini yanlışlıkla gönderen kişi değil. Aynı zamanda bu mesajları yöneten bilgisayar sisteminin ara yüzünü tasarlayan kişi. Bir UI Designer. Arayüz tasarımcısı.
Arayüz tasarımcılığı son yılların en popüler mesleklerinden biri. Özellikle mobil uygulamalarda ya da sosyal medya mecralarında iyi tasarlanmış arayüzlere çok büyük ihtiyaç var. Bunların tasarımını yaparken sadece estetik kaygılarla hareket edildiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Tasarımcılık artık bunun çok daha ötesinde. Neyin dikkat çekici olduğunu, gözlerin ne zaman nereye odaklanacağını, dolayısıyla beynin çalışma yapısını, insan psikolojisini çok iyi bilmeyi gerektiriyor. Cep telefonlarınızda ya da sosyal medyada bu kadar çok vakit geçirmenizin tek suçlusu siz değilsiniz, zekice tasarlanmış arayüzlerin de bunda etkisi çok büyük. Ama siz yine de sosyal medyada zamanınızı dikkatli kullanın. Gerekirse sosyal medya hesaplarınızı geçici olarak da olsa kapatın diyeceğim ama bunu denediğinizde yine çok zekice kurgulanmış bir dizi arayüz tasarımı karşınıza çıkacak ve sizi bu işten vazgeçirmek için en azından bir kaç adımlı bir süreçten geçirecek. Yani hemen bir düğmeye basıp hesabı kapatmak yok. Füze uyarı sistemi mi bu, öyle kolay değil bu işler. Mafyaya -şey sosyal medyaya- giren bir daha çıkamaz.
Ama gelin görün ki Hawaii acil durum departmanının kullandığı arayüzün tasarımı o kadar da karmaşık değilmiş. Yanlış anlaşılmasın, tasarımda sadelik tercih edilen bir şey aslında ama kullanıcı davranışlarını da gözden kaçırmamak gerek. Basit bir aşağı açılan menü sisteminde, aynı seviyede duran seçeneklerden birisine “füze uyarısı testi”, diğerine de “füze uyarısı” seçeneklerini koyarsanız bunun adı minimalizm olmaz. Üstelik bunlardan birini seçtiğinizde “Emin misiniz? Bir kere daha düşünün” gibi caydırıcı mesajlar da çıkmazsa işte sonuç böyle olur. Yanlışlıkla ve kolaylıkla gerçek uyarıyı gönderirsiniz. Böylece sadece bir yanlış alarm değil aynı zamanda yanlış tasarım fiyaskosu ortaya çıkar.
Mükemmel olmak için kahverengi şeker yemeyin diye bir video yapmış ve orada hayatta bazı pürüzlere ihtiyacımız olduğunu söylemiştim. Tasarımda da aynı şey geçerli. Bazı durumlarda işlemleri kasıtlı olarak yavaşlatmak ya da zorlaştırmak gerekiyor. Friksiyona ihtiyaç duyulabiliyor.
Özellikle borsalarda. Çünkü buna benzeyen hatalar finans dünyasında sıklıkla yaşanıyor ve o yüzden buna verilen bir isim bile var: “tombul parmak sendromu.” Neden tombul parmak? Çünkü borsada alım ya da satım emri veren bazı kişiler, parmakları kalın olduğu için bilgisayar klavyesinde bazen istemediği tuşlara yanlışlıkla basabiliyor. Bazı klavyelerin tuş dizilim tasarımında 0 ve 000 yan yana. Ve mesela 2014’te Japonya’da bir borsa simsarı klavyesinde 0 yerine 000 tuşuna basınca 617 milyar dolarlık bir emir göndermiş sisteme. Türkiye’nin gayri safi yurtiçi hasılasının 850 milyar dolar civarında olduğunu düşündüğümüzde bu epeyce büyük bir miktar. Tabi böyle bir emir verince tetiklenen pek çok yazılım devreye giriyor ve borsada panik başlıyor. Finans dünyasında buna benzer daha pek çok “tombul parmak sendromu” örnekleri var.
Bu sendromun bambaşka bir açılımından daha söz edebiliriz. Beynimizle ilgili. Sizce beyniniz parmaklarınıza bakınca onlar hakkında nasıl düşünüyor?
- Kısa ve tombul olduklarını mı?
- Uzun ve ince olduklarını mı?
- Yoksa çekici olduklarını mı?
Doğru cevabı videonun sonunda öğreneceksiniz.
Tombul parmakların sebep olduğu bir başka facia da yazım yanlışları. Bizdeki yazım yanlışlarından bahsetmiyorum. Hani şu lağba, kalürüfer ya da buludut gibi yanlışlardan. Bunlar benim vereceğim örneğin yanında son derece masum. Benim bahsedeceğim yazım yanlışı Ameriga’da yapılmış “atomik bir yazım yanlışı.” Böyle bir tabir var. Yapılan yazım yanlışının sonucu çok kötü şeylere sebep oluyorsa ona “atomik yazım yanlışı” deniyor. İşte 1962’de ABD’deki Nevada Çölü’nde nükleer bir test yapılacağı açıklanıyor ve buna da “Project Sedan – Sedan Projesi” adını veriyorlar. Aradan yıllar geçiyor. 2005 yılında bir toplantıda o projeye tekrar atıfta bulunuluyor ancak konuşmalar metne geçirilirken çok küçük bir yazım hatası yapılıyor. Bu hatayı yapan kişinin parmaklarının ne kadar tombul olduğunu bilmiyoruz ama “E” harfi yerine “U” yazdığını biliyoruz. Bakın tek bir harfin yanlış yazılması sonucunda “Sedan Projesi” “Sudan Projesi” gibi algılanıyor, bir anda dünyadaki haber ajanları, Amerika’nın “Sudan Projesi” kapsamında yıllarca çölde nükleer bomba testleri yaptığını duyuuruyor. Doğal olarak Sudan başta olmak üzere tüm dünya bu haberle çalkalanıyor. Oysa dediğim gibi bu Nevada çölünde yaklaşık 50 yıl kadar önce gerçekleştirilmiş bir nükleer deneme. Hatta öyle bir nükleer deneme ki bunun çöle açtığı krater hala duruyor ve uzaydan bile görülebilecek kadar büyük. Yani dünyanın her halukarda çalkalanması için ortada yeterli bir gerekçe var.
Tombul parmak sendromunun ekonomik bir yönü olduğunu söylemiştim ya, borsada büyük zararlara yol açtığını… Klavyede yanlışlıkla basılan tuşlar bazılarına büyük bir kazanç da sağlayabiliyor. Çok ziyaret edilen web sitelerinin adını yazarken hiç yanlışlık yapmadınız mı? Facebook yerine şunu yazmayı bir deneyin o halde: Faacbook. Bu tür web sitelerinin isimlerinde yapılacak tüm yazım yanlışları için başka bir web sitesi var ve yanlışlıkla bu sitelere girip oradaki reklamlara tıklayan insanlar da var. Bu sayede yılda 497 milyon doarlık bir kazanç elde edildiği hesaplanmış. Yani birileri başka birilerinin yaptığı yanlıştan (tombul parmak sendromundan) dolayı yarım milyar dolar kazanıyor. Yanlışlıkla…
Hadi benim parmaklarım incedir diyorsunuz, ben kül yutmam, hiç yanlış adres yazmam ve yanlış web sitesine de gitmem diyorsunuz. Peki cep telefonunuzu kullanırken de hiç yanlışlıkla bir reklam bannerına dokunmadınız mı? İtiraf edin. Şu anda bu videoyu izleyenlerin yarısı bunu yaptı. 2012’deki bir araştırmaya göre mobil reklamların %50’sine yanlışlıkla dokunuyormuşuz. O yüzden bunlara “tombul parmak tıklaması” ya da “dokunması” adı veriliyor.
İşin aslına bakacak olursak beynimize göre hepimizin parmakları olduğundan biraz daha tombul algılanıyor. Böylece az önce sorduğum sorunun cevabını da öğrenmiş oldunuz. Ama hep birlikte öğrenmemiz gereken başka bir şey daha var. Hani videonun başlarında bütün bunları neden anlatıyorum diye sormuştum ya. Tasarımın hayatımız üzerindeki etkisini vurgulamak için demiştim. Sadece bu değil mesele. Yaptığımız hataları parmakların tombulluğuna vererek sorumluluktan kaçamayız. Parmağa konsantre olmayın, onun bize anlattığına bakın.
Evet bir “füze uyarısı” butonunu hatalı tasarlamak geçen hafta Hawaii’deki insanların 38 dakika boyunca korku ve panik yaşamasına sebep olmuş olabilir. Evet bu arayüzü tasarlarken friksiyon kavramını bilmek ve işlemi yavaşlatmak için gereken tedbirleri de almak gerekebilir.
Peki ya insanlık olarak böyle bir uyarı sistemine neden ihtiyaç duyuluyor? Bunu düşündük mü? Çünkü asıl tasarım hatası belki de o füzelerde yapılıyor. İnsanlığı hatta yeryüzündeki tüm yaşamı yok edebilme potansiyeline sahip o silahların tasarımında bir problem vardır belki de. Belki de asıl sorun bir kaç tombul parmağın daha da tombullaşmak istemesindedir.
“Nükleer Füzeler ve Tombul Parmaklar” için 3 yanıt
Barış bey;
Videolarınız ve Web Sayfanız göz yoruyor. Şu beyaz takıntınızı ortadan kaldırın. Videolarınızı izlerken inanın belli bir süreden sonra ekrana bakasım gelmiyor…
@muratdumlutr, haklılık payınız var fakat bu biraz zor galiba.
Yazısını da okumayı seviyorum güzellik ve kalıcılık katıyo insana.