Benim için zor geçen bir haftaydı arkadaşlar, çok işim vardı, görüyorsunuz mekanda bazı değişiklikler var ve o yüzden hazırlamak istediğim bazı video konularını es geçmek zorunda kaldım.
SpaceX Starship’i 10. Kez fırlatmaya çalıştı, üç ertelemeden sonra nihayet fırlattı ve ben bunu canlı yayınlayamadım, çünkü o sırada internette yaşadığım problemi çözmeye çalışıyordum.
Tam o sırada Güneş Sistemi’ne yıldızlararası bir cisim girdi ve yine “ʻOumuamua” gibi acaba bunu uzaylılar mı gönderdi tartışmaları yaşandı ama bu konuyu da es geçtim çünkü yeryüzünde çok daha önemli bir gelişme yaşandı.
Taylor Swift nişanlandı. Sarkastik olmaya çalışmıyorum. Kafamı nereye çevirsem onunla ilgili haberler geliyor üstüme. Önce sevgili eşim beni dürttü bu konuda; yaklaşmakta olan evlilik yıldönümümüzü hatırlatmak için söylediğini düşündüm önce ama hayır şu anda wikipedia’da bile en çok okunan makale Taylor Swift hakkında. Google’a girip onun ismini aradığınızda konfetiler ve mücevherler yağıyor ekranlara.
Dur, evlilik yıldönümü dedim, yemek rezervasyonunu, unutmayalım.
Ne diyorduk, “diamonds in space.” Yok, ona geleceğiz. Ekranda yağdırılan konfetiler diyorduk ve işte onların arasında BBC’de çıkan bir yazı gözüme ilişti ve o anda benim de gözümde havai fişekler patladı ve bu hafta sizlerle bunu konuşmaya karar verdim.
Taylor Swift’in nişan fotoğrafı… nın anatomisini konuşacağız. Sanat tarihi ve bilim açısından bakacağız, ışığını, kompozisyonunu değerlendireceğiz. Ne de olsa “titizlikle kurgulanmış bir kur yapma geleneğinin” yüzyıllar öncesine uzanan bir parçası, diyor bir sanat tarihi uzmanı bu fotoğraf için.
Instagram’da yayınlanan bu gönderi 1 milyondan fazla repost edilerek bir rekor kırdı. Ondan iki hafta önce sevgili çiftimizin göründüğü bir podcast yayını eş zamanlı 1.3 milyon kez izlenerek Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi. Yani karşımızda bir “supercouple” fenomeni var.
Sanatçı ve Sporcu, Taylor n Travis, TnT, dinamit gibi bir çift. Zaten o yüzden gönderiye ekledikleri yazının sonunda fitili ateşlenmiş bir dinamit emojisi var. Göndermelerle dolu bu “kurgusal aşk” hikayesinin başlangıç cümlesi de tam hedef kitleye göre yazılmış: “Your English teacher and your gym teacher are getting married” (İngilizce -edebiyat- öğretmeniniz ve beden eğitimi öğretmeniniz evleniyor). Şimdi hazır olun çünkü bilim öğretmeniniz “21. Yüzyılın bu evlilik ritüeli” projesinin kodlarını açıklayacak.
—
Ama önce projelerini daha verimli yönetmenin yolunu arayanlar için son dönemde kullanmaya başladığım Odoo’nun “Proje Yönetim Uygulaması”nı göstermek istiyorum.
Videolarımı hazırlarken her projede olduğu gibi çeşitli aşamalardan geçiyorum. Konu belirlemek, araştırmak, senaryo yazmak, video çekmek, kurgu yapıp, yayınlamak gibi. İşte Odoo’nun proje yönetim uygulaması bu şekilde işletmelerin projelerini daha düzenli, şeffaf ve verimli şekilde yönetme imkanı veriyor.
Projeleriniz için, kilometre taşları, görevler ve alt görevler oluşturabiliyorsunuz. Her görev için ekibinizden bir sorumlu atayıp, son tarih ve öncelikleri belirleyebiliyorsunuz. Etiketlerle kolayca organize ediyorsunuz. Toplantılar, aramalar ve hatırlatmalar gibi aktiviteleri önceden planlayabiliyorsunuz.
Burada projenin kanban görünümü var. Belirlediğim konuları, projenin bir sonraki aşamasına sürükleyip bırakabiliyorum. Tam bir iş akışı. Kanban dışında ihtiyacınıza uygun başka bir görünüm de seçebiliyorsunuz, zaman planı için Gantt chart ya da tüm detaylar için liste görünümleri gibi.
Burada en sevdiğim nokta şu oldu, projeye ilişkin tüm bilgileri, notları, e-postaları, dosya eklerini tek noktada toplayıp ekip üyeleriyle gerçek zamanlı çalışabiliyorsunuz. Projeleri hem iç hem de dış kullanıcılarla güvenle paylaşabiliyorsunuz.
Üstelik Odoo’nun “ilk uygulama ücretsiz” teklifi sayesinde proje yönetimini ömür boyu ücretsiz deneyimleyebiliyorsunuz. Sınırsız hosting ve destek avantajı da cabası.
Odoo Proje Yönetim Uygulamasını hemen keşfedin ve iş süreçlerinizi daha kolay, daha verimli hale getirin. Daha fazla bilgiye açıklama bölümündeki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
—
Şimdi şu meşhur nişan fotoğrafına tekrar bakalım. Ne dikkatinizi çekiyor? Fotoğrafçılığa meraklı kişiler için son dönemde yeniden trend olmaya başlayan patlak flaş estetiği diyeceğim ama çoğunluk için tabiki Taylor Swift’in parmağındaki devasa pırlanta yüzük. Detayları merak edenler için uzatılmış yastık kesim bir elmas yüzük bu ve New York merkezli Artifex Fine Jewelry tasarımcısı Kindred Lubeck’in stüdyosu tarafından yapılmış. Mücevher uzmanlarının “dört C” olarak tanımladıkları iyi bir mücevher tasarımının “kesim, renk, berraklık ve karat” özelliklerinin tümünü taşıyor.
Şimdi biraz zoom out yapalım, geri çekilelim ve büyük resmi görmeye çalışalım. Evet, bu kadar yeter. Ooo, hatta çok oldu. Artık karşımızda 15. Yüzyıldan itibaren yapılmış başka resimler de var. Instagram olsaydı o tarihlerde bu tür pozlar paylaşılırdı. Sanat tarihçileri yüzyıllardır bu tabloları çalışıyor ve içindeki anlamları çıkartıyor. Mücevher tasarımcıları gibi onlar da bazı “C”ler bulmuşlar ama dört değil tam altı tane.
Van Eyck’in, Arnolfini Portresiyle başlayalım, çünkü en eskisi bu. 1434’te yapılmış bu tablo. Düşünün Fatih’in İstanbul’u fethine daha 19 yıl var. Gutenberg’in matbaası daha icad olmamış, bilgiler kitapalrdan çok işte böyle tablolar yardımıyla aktarılıyor. O yüzden sadece bir sanat eseri değil, kültür taşıyıcısı olarak görmek lazım bunları.
Kadraja bir bakın:buradaki her unsur adeta bir niyet bildirimi. Tepedeki avizede tek bir mum var, bu duruma “ilahi bir tanık”mış gibi tek başına yanıyor orada; adamın arkasındaki portakallar, o dönemde lüks ve bereketi ima ediyor; arka duvarda asılı tespih, dindarlık ve bağlılık demek; kıpkırmızı yatak, evlilik yatağının verimliliği; kapıdaki takunyalar, “kutsal eşiğe saygı”nın işareti. Ama benim bu tabloda her zaman ilk dikkatimi çeken şey tam ortadaki ayna olmuştur. Bu dışbükey bir ayna. Hani trafikte sokağın göremediğiniz köşelerini görebilmek için de konulur ya. Burada ise sahnenin dışındaki göremediklerimizi ve hatta ressamın kendisini de bize gösteriyor. Bunları da konunun içine dahil ediyor. Çünkü bu bir “Contract” yani Sözleşme. Evlilik akdi. Tanıklara ihtiyaç var. Bakın dik dik duruyor adam, sağ elini kaldırmış yemin eder gibi. Yani ressam 15. yy’ın evlilik ritüelinin tüm kodlarını yansıtmış bu tabloya: sözleşme, tanık, bereket, sadakat ve mahrem bir mekânda ilan, yatak odası burası.
Dedim ya o zamanın Instagram paylaşımı daha matbaa bile ortada yokken böyle yapılıyordu. Bakın Instagram caption’ı bile var duvarda. “Jan van Eyck buradaydı, 1434” yazıyor Latince.
“Edebiyat öğretmeninizle Beden öğretmeniniz evleniyor” yazan Instagram fotoğrafı da bir anlamda bir sözleşme ilanı.
Tanıklar biziz. Arkadaki aynanın yerine cep telefonu ekranlarımız var, kara aynalarımız. Yukarıdaki avizede yanan mum yerine 33 milyon kişinin “like”lamasıyla aydınlanan cep telefonu ekranlarındaki ışık var artık. “Like” demişken, ben de alırım bir dal. Yani Arnolfini’deki görsel protokol, Swift’in paylaşımında 21. Yüzyıla taşınmış oluyor. Sonuçta sözleşme sözleşmedir değil mi, işte bu ilk C idi.
İkinci C “Confinement” kelimesinin ilk harfinden geliyor. Kapsanma demek. Ressam Rubens’in 1609 civarında, Isabella Brant ile Bal Sarmaşığı Çardağında yaptığı bir Otoportre bu. Yeni evlenen Barok sanatçı, kendini ve eşini bal sarmaşığından yapılmış bir çardakta böyle güvenli bir ortamda resmetmiş. O, hafifçe geriye yaslanırken, eşi ona doğru eğilmiş. Doğa ile karışık ama aynı zamanda insan eliyle şekillendirilmiş bir mekân burası, ve mahrem bir samimiyet hissi veriyor. Swift ve Kelce’nin arkasındaki düzenlenmiş çiçekler de öyle.
- Sınırlandırılmış, budanmış bir cennet içindeyiz biz. Adem’la Havva gibiyiz. Ve galiba yasak meyveyi yiyeceğiz.
Bu arada Swift’in 2017 tarihli Reputation albümündeki yılan sembolizmine bir gönderme olduğu söyleniyor bu arkadaki “yılan zambaklarının.” Swiftie’ler size açıklayacaktır yorumlarda, Taylor Swift’in albümleri bol bol easter egg içeriyor. Yani sürpriz yumurta. Kasıtlı olarak verilen gizli bilgi. Toplulukla, hayranlarla kurulan ortak ve gizli bir dil bu.
Zaten “Covertness” yani “gizlilik” üçüncü C’miz. Rokoko ustası Fragonard, gizli bir bahçede buluşan genç bir çiftin sahnesini resmetmişti 1771’de. Rüya gibi bir hava vardır bu tabloda; heykel, resim ve performans iç içe geçer. Genç adam duvardan atlayarak girer, kadın endişeyle etrafına bakar. Düşünün bu bir tablo. Yapılması aylar süren bir sanat eseri. Ama yine de “biz bakmıyormuşuz gibi çek kanka” der gibiler. Poz vermiyormuşuz gibi yakala bizim gizli buluşmamızı demiştir herhalde Taylor Swift de fotoğrafçısına. Çünkü sanki spontane ve gizliymiş gibi hissettiriyor. Tüm Dünya onları izliyor ve onlar da bunu istiyor olsa da sanki sadece onlara özelmiş, bu sadece onların gizemiymiş gibi görünmesi gerek.
Bu bir çatışma biliyorum ama zaten her hikayede olduğu gibi sanat tarihinde de bu var, dördüncü C’miz Conflict, yani çatışma. 19. yüzyıl İngiliz ressamı John Everett Millais, Katolikler ve Protestanlar arasındaki kanlı St. Barthelemy Katliamı sırasında birbirine sarılan âşıkları resmetmiş. Kadın sevgilisinin koluna Katolikliği simgeleyen beyaz bir bez bağlamaya çalışırken, adam onu çözüyor. Ben Taylor Swift’in paylaşımını en çok bu tabloya benzettim. Bu tabloda anlatılan hikayedeki gibi ölümcül tehlikeler elbette bizim çiftimiz için geçerli değil Ancak şöhretin getirdiği stresleri de azımsamamak lazım, bazen ölümden beter olabiliyor. Sevgili çiftimizin birbirine böyle sıkı sıkıya sarılışını bir de böyle okumak lazım, sosyal medya saldırılarına karşı bir dayanışma yemini gibi.
Nişan duyurusu bile olsa bu elbette bir tören. Bir seremoni. Hollanda asıllı İngiliz ressam Alma-Tadema, bir evlilik teklifinden hemen öncesini resmetmiş 1885’te. Adamın elindeki yüzüğe bakarken hissettiği endişeyi görüyor musunuz? Seremoni başlamak üzere. Üstelik genç kızın ve arkadaşının gizlice onu izlerken duyduğu heyecanı da hissedebiliyoruz. Buna benzer sahneleri Hitchcock filmlerinde de çok görürüm ben. Romantik anlamda değil de bir gerilim yaratmak için kullanır yönetmenimiz buna benzer anları. Tıpkı Swift – Kelce çiftinin nişanında olduğu gibi bir çok kişi böyle bir sonucu bekliyordu ama yaşatılan heyecan ve gerilim sonrasında yine de böyle bir seremoniye, fotoğrafla yapılan bir çeşit nişanlılık törenine ihtiyaç vardı ve işte o da gerçekleşmiş oldu.
Sanat tarihinde altıncı C sükunet olarak tanımlanır. Tutku vardır pek çok resimde ama sakin bir tutkudur bu. Fransız akademik ressam Bouguereau’nun Teklif tablosunda olduğu gibi. Bir talip, pencereden eğilerek iplik eğiren genç kadına yaklaşır. Kostümler Goethe’nin Faust hikâyesini çağrıştırır, yani bir felaketi ima eder. Ama sahne genel olarak huzurludur. Duygular dengelenmiştir, kompozisyon bir dinginlik içindedir. Swift ve Kelce’nin fotoğrafında da aynı dingin tutkuyu görmek mümkün.
—
İşte altı C’yi de görmüş olduk: Contract, Confinement, Covertness, Conflict, Ceremony ve Composure. Taylor Swift’in nişan fotoğrafı, sanat tarihinin bu 600 yıllık geleneğinin tüm kodlarını tek karede bize hatırlattı, onlar böyle bir niyet taşımasa da.
Ama unutmayalım, bahsettiğim sanat eserlerinde aşk hikayelerinin çoğu trajedi ile biter. Arnolfini’deki kadın muhtemelen karnındaki bebeği doğururken ölmüştür. Millais’ın tablosundaki çift, dinsel çatışmalar yüzünden birbirinden ayrılacaktır. Fragonard’ın gizli bahçesindeki genç aşıkların sonunu kimse bilmez.
Taylor Swift ve Travis Kelce’nin hikayesinde ise tam tersi bir durum var. Onlar “supercouple” fenomeninin modern dünyadaki uzantısı. Artık trajedi değil, mutlu son bekliyoruz onlardan. Çünkü 21. yüzyılda aşk hikayeleri farklı işliyor. Sosyal medya çağında “happily ever after” satılabilir bir ürün haline geldi. Mutlu olmak zorundayız.
Şu anda dünyada dikkat alınıp satılıyor arkadaşlar. En çok dikkat edilen şeyler spor ve eğlence aktiviteleri. İşte bu iki dünya birbiriyle buluşunca rekorlar kıran bir dikkat şölenine dönüşüyor.
Kafamızı yukarılara kaldırıp bakacakken bir anda yeryüzündeki gerçekliğimize dönüyoruz. Aslında tam bu noktada o SpaceX fırlatmasını kaçırmış olmama üzülmüyorum artık. Çünkü gerçek “diamonds in space” hikayesi buradaydı. Taylor’ın parmağındaki o devasa elmas yüzük, aslında milyarlarca yıl önce uzayın derinliklerinde, yıldızların çekirdeğinde aşırı basınç ve sıcaklık altında oluştu. Sonra meteor yağmurlarıyla Dünya’ya geldi. Şimdi de bir aşk hikayesinin sembolü olarak parıldıyor. Uzaydan gelip sosyal medyada parıldayan mücevher. Tam bir 21. yüzyıl supercouple hikayesi bu.
Sanat tarihindeki ressamlar da aynı şeyi yapmaya çalışıyordu: mükemmel bir anı yaratmak, onu ölümsüzleştirmek ve insanlara bir rüyayı göstermek.
Sanat tarihinin de en büyük süper çiftleri çoğunlukla kurgusal karakterlerdi zaten: Romeo ve Juliet, Antony ve Cleopatra, hatta Superman ve Lois Lane. Gerçek olup olmadıkları değil, bize ne hissettirdikleri önemliydi.
Taylor Swift ve Travis Kelce’nin hikayesi de böyle. Gerçek mi, kurgu mu? Önemli olan bu hikayenin milyonlarca insanı harekete geçirmesi, onları rüya gördürmeye devam etmesi.
Şimdilik benden bu kadar. Tabiki bunları evlilik yıldönümü için gideceğimiz yemekte eşime anlatmayı düşünmüyorum ama belki sizlerin işine, eşine yarar. Ne de olsa gerçek hayatta da bazen küçük seremoni ve sembollerle büyük duygularımızı ifade etmemiz gerekiyor. Tıpkı yüzyıllardır sanatçıların yaptığı gibi.