Kategoriler
Teknoloji Uzay

Yeni bir SpaceX doğuyor!

2000’li yıllarda uzaya roket gönderme konusunda en heyecan verici isim bugüne kadar SpaceX oldu. Çünkü geçen yüzyılda ancak çok büyük devletlerin ya da uluslararası organizasyonların başarabildiği bir işi ilk kez özel bir şirket de başarmıştı. Üstüne üstlük uzaya gönderdiği roketleri son derece yenilikçi yöntemlerle geri getirip, tekrar tekrar kullanarak maliyetleri düşürmüştü. Kısa sürede onun açtığı bu yoldan başka özel şirketler de yürümeye başladı. Bu şirketlerin hepsi de çok büyük ve güçlü şirketler. 

Mesela Boeing. Eğer uçak yolculuğu yaptıysanız büyük bir ihtimalle onların ürettiği bir modelle uçmuşsunuzdur. Bugüne kadar sadece Boeing 747 modeli jet uçağından 10.000’den fazla sayıda üretildi ve bu uçaklar her gün binlerce uçuş gerçekleştiriyor. Yüzyıldan fazla havacılık tecrübesi olan bu dünyanın en büyük aerospace firması elbette uzay konusunda da çalışmalar yapıyor. 

Bir başka özel şirket: Blue Origin. Belki bu isim tanıdık gelmiyor olabilir ama onun sahibi Jeff Bezos’tan alışveriş yapmış olabilirsiniz, çünkü kendisi Amazon’un sahibi ve dünyanın en zengin kişisi. İşte böylesine güçlü oyuncuların arasında SpaceX en heyecan verici olanı çünkü tüm bu güçlü oyunculara rağmen pek çok ilke imza attı. Bir ilk hariç…

Kendi özel fırlatma rampasından yörüngeye roket yerleştiren ilk şirket olamadı. Evet bu ilki dünyada henüz çok az kişinin bildiği küçük bir şirket başardı. Rocket Lab. Bu özel şirketle ilgili anlatacaklarım uzayın şanına yakışan öyle büyük, kocaman şeylerle ilgili değil de küçük küçük şeylerle ilgili olacak. Ama dikkat kesilin. Çünkü onun hala gelişmekte olan hikayesi bize büyük başarılara ulaşmak için her zaman çok büyük ve güçlü olmak gerekmediğini gösteriyor. Küçük adımlarla da büyük mesafeler aşılabilir.

Bu görüntüler 21 Ocak 2018 tarihinde kaydedildi. Burası ABD değil. Rusya, Çin ya da Avrupa da değil.  Burası dünyanın güney yarım küresinde. Yeni Zelanda’da. Rocket Lab bu fırlatışla bir yandan Space X’ten sonra yörüngeye bir roket oturtan ikinci özel şirket olurken diğer yandan da resmi olarak kendi özel rampasından fırlatma yapan ilk özel şirket oldu. 

Rocket Lab, Yeni Zelanda’da kurulmuş. Fırlatma rampasını da doğal olarak oraya inşa etmişler. Yeni Zelanda’nın doğu kıyılarındaki bu yerin özel bir avantajı da var. Dünyanın bu bölgesinde deniz ve hava trafiği az olduğu için çok daha fazla sayıda fırlatma gerçekleştirilebiliyor. 

Hani Apple gibi dünya devi markaların garajda başlayan kuruluş hikayeleri vardır ya. Bu görüntüleri izlerken insan benzer bir hisse kapılıyor. Adeta geleceğin Apple’ının doğuşunu izliyoruz. Neredeyse bir garaj büyüklüğündeki bir hangarda az sayıda kişiyle hazırlanan bu roketler daha sonra arka bahçedeki rampaya itilerek taşınıp fırlatılıyor. Baya baya yolda kalmış arabayı iter gibi roketleri itiyorlar 🙂

Bu şirketle ilgili farklı ve heyecan verici şey de tam olarak bu. Bana pek çok bakımdan SpaceX’in ilk yıllarını hatırlatıyor. Rocket Lab’in kurucusu Peter Beck de Elon Musk gibi genç ve eğlenceli bir karakter. Şu zıplayıp seviç çığlıkları atan kıvırcık saçlı arkadaş. Şirketini daha 29 yaşında genç bir mühendisken 2006 yılında kurmuş. Kurduktan 3 yıl gibi kısa bir süre sonra da Kasım 2009’da uzaya roket göndermiş. Böylece dünyanın güney yarım küresinden uzaya roket gönderen ilk şirket olmuşlar. 2013 yılında merkezini Kaliforniya’ya taşısa da hala Yeni Zelanda’daki kendi fırlatma rampalarını kullanıyorlar. Benim bu şirketi bugün gündeme getirmemin sebebiyse yaptıkları son fırlatma. 

Geçtiğimiz Cuma günü 6 Aralık 2019’da onuncu fırlatmayı gerçekleştirdiler ve tam yedi tane uyduyu yörüngeye yerleştirdiler. Dedim ya Peter Beck de Elon Musk gibi eğlenceli bir karakter diye. Bu görevlere çok komik isimler takıyorlar. İlk fırlatmaya “it’s a test – bu bir testtir” demişler. İkincisine “still testing – hala test ediyoruz.” Üçüncüsü “it’s business time – iş zamanı.”  Onuncu fırlatmanın adı: “running out of fingers.” Yani “parmakların tükenişi.” Onuncu fırlatma ya 🙂 

Düşünsenize Karadeniz bölgesinden bir girişimcimiz bina yapmak yerine roket yapmaya karar veriyor ve fırlatmalara da isim takmaya başlıyor: önce Temel, sonra Yeter. Sonra Dursun, İmdat, Yetiş. Geri dönen roketlere de “Döndü.” Mars’a göndereceği rokete “Köksal.” Şaka maka, bence gerçekten iyi fikir. 

Biz dönelim “parmakların tükenişi” fırlatışına. Bunun şöyle bir önemi var. Henüz çok genç olan bu şirket, tıpkı SpaceX gibi çok zor bir şeye niyet etti. Booster roketlerini geri döndürmeye. İlk adımını da bu fırlatışla test etti. Önümüzdeki yıl yapacakları bir fırlatmanın ilk aşamasında yakıtı bittiği için yeryüzüne geri dönen -daha doğrusu düşen- booster’ı kurtarmak için çılgın bir planları var. Helikopter kullanmak.

Plan şöyle: Electron roketini fırlattıktan kısa bir süre sonra okyanustaki bir gemiden helikopter havalanacak. Fırlatmadan yaklaşık 3 dakika sonra ilk aşama gerçekleşince booster ana gövdeden ayrılacak ve yerçekiminin etkisiyle büyük bir hızla atmosfere giriş yapacak. Tıpkı SpaceX’in Falcon roketlerinde olduğu gibi. Fakat bu aşamadan sonra Falcon booster’ı tekrar roketlerini yakarak yavaşlamaya başlıyor biliyorsunuz. Electron booster’ı bu yöntem yerine paraşüt kullanacak. Paraşütle hızını kesecek. Yavaşladıktan sonra da okyanusa düşmeden hemen önce helikopter tarafından yakalanacak. Eğer bunu başarabilirlerse önümüzdeki yıl yine izlemesi çok renkli görüntülere tanık olacağız.

Peki bunu SpaceX neden akıl edemedi? Aslında onlar da bu yöntemleri denediler ama en avantajlısının şu anda kullandıkları yöntem olduğuna karar verdiler. Çünkü onların doğduğu zamanın ihtiyaçları dah farklıydı. Daha büyük roketler yapmak zorundaydılar ve bunları paraşütle ya da helikopterle yakalamak çok daha zor.

Gerçekten heyecan verici bir dönemde yaşıyoruz, çünkü uzay teknolojileri o kadar hızlı gelişiyor ki neredeyse her 10 yılda yeni bir sıçrama gerçekleşiyor. Sadece roket teknolojileri değil. Onların taşıdıkları yükler de gelişiyor. Geliştikçe küçülüyor. Videonun başında sizlere küçüklüğün bir avantaj olabileceğini söylemiştim ya Rocket Lab bu avantajı kullanıyor. Çünkü onun doğduğu zamanın ihtiyaçları bunu gerektiriyor.

Dünyanın pek çok ülkesi ve telekom şirketi her yıl milyonlarca dolar harcayarak uzaya uydu gönderiyorlar. Bu uydular eskiden çok büyüktü. Çünkü eskiden bilgisayarlar da çok büyüktü. 80’li yıllarda neredeyse bir oda büyüklüğündeki bir bilgisayarın işlem gücüne artık hepimiz sahibiz ve üstelik bunu cebimizde taşıyoruz. 500 USD’a satın alacabileceğiniz tipik bir cep telefonunun sahip olduğu işlemci gücünün aynısını 80’lerde 36 milyon dolara satın alabiliyordunuz. Aldığınız bilgisayar 2500 kg olduğu için onu bir kamyonla taşıyabiliyordunuz ve bu bilgisayar 150 kW enerji harcıyordu. Cebinizde taşıdığınız telefon 250 gr bile değil ve sadece 0.01 kW enerji harcıyor. İşte aynı gelişmeler uydu teknolojilerinde de yaşanıyor. Artık küçücük uydular bile eskiden devasa uyduların yaptığı işi çok daha iyi yapabiliyor. 

SpaceX’in Falcon 9 roketleri ağır yük taşımacılığı için tasarlandı. Her seferinde 5000 ila 10000 kg yükü uzaya taşıyabilecek kapasitede. Dolayısıyla sadece 100 kg ağırlığındaki normal uyduları değil, çok daha ağır yükleri taşıyabiliyor ve yakın gelecekte astronotları da uzaya götürebilecek. Öte yandan Rocket Lab’in geliştirdiği Electron roketleri 150 kg’dan daha az taşıyabiliyor. Yani tipik bir uydudan en fazla bir tanesini alabilir. Zaten Falcon 9 roketiyle boyutlarını kıyasladığınızda bunların ne kadar küçük olduğunu görebiliyorsunuz. Falcon 9 bir kamyonsa Electron bir kamyonet diyebiliriz. Ama dedim ya teknolojiyle beraber uydular da gelişiyor ve küçülüyor diye. Artık 1 – 1,5 kg ağırlığında ve bir çanta boyutlarında uydular var. Cubesat uyduları gibi. Bunları da birilerinin uzayda yörüngeye oturtması gerekiyor ve Electron roketleri de bu iş için tasarlanmış.

Geçtiğimiz 10 yılda SpaceX uzay endüstrisini adeta yeniden tanımladı. Çünkü eskiden 500 milyon dolara mal olan fırlatmaları 50 milyon dolara indirmeyi başardı. Electron roketleri daha küçük uyduları hedefleyerek bu maliyeti de küçültmeyi başardı. Bir roketin fırlatışını 5 milyon dolara indirdi. Yani 1999’da 500 milyon dolara ancak büyük devletlerin yapabildiği bir işi, 2009’dan itibaren SpaceX 50 milyon dolara indirirken, 2019’da Rocket Lab 5 milyon dolara düşürdü. Karadenizli girişimci dostuma dönüyorum şimdi… 5 katlı bir apartman fiyatına hemen hemen aynı yükseklikteki bir roketi uzaya gönderip yörüngeye 100 tane cubesat uydusu yerleştirebilirsin. Tanesine 80.000 USD’dan fatura kessen her birinden en az 30.000 USD kar. 

Bunları şaka olsun diye söylemiyorum. Rocket Lab’in web sitesinden şu anda bu şekilde satış yapılıyor. Evet 2019 yılı itibariyle artık internetten uzaya uydu göndermek için sipariş verebiliyorsunuz. Çeşitli uydu ve tarih seçeneklerini işaretledikten sonra size bir fiyat veriyorlar ve bu fiyat az önceki esprimde belirttiğim gibi 80.000 USD bile olabiliyor. Bu bütçeler orta ölçekli pek çok kurumun rahatlıkla karşılayabileceği seviyede. Düşünsenize bir araştırma kurumu, özel bir şirket ya da üniversite olduğunuzu… Uzayla ilgili bir proje geliştiriyorsunuz. Sonra onu yörüngeye oturtmak için internetten rezervasyon yapıyorsunuz. Ödemeyi de kredi kartıyla yapıyorsunuz. 

Bakın tüm bunları 100 yıllık dünyanın en büyük aerospace şirketi Boeing yapamadı. 2000’lerin en popüler uzay şirketi SpaceX stratejik sebeplerle yapmadı. Daha iki yıl önce kimsenin adını bile duymadığı ve daha iki gün önce onuncu fırlatışını Yeni Zelanda’dan gerçekleştiren yeni doğmuş bir şirket yaptı. 

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki iyi fikirler dünyanın her yerinden çıkıyor. Eskiden de öyleydi ama kimse sesini duyuramıyordu. Tabi tek başına sesini duyurabilmek yeterli değil. Fikrinize inanacak güçlü yatırımcılara da ihtiyacınız var. Zaten o yüzden Elon Musk Güney Afrika’dan, Peter Beck de Yeni Zelanda’dan kalkıp Kaliforniya’ya yerleştiler ve şirket merkezlerini orada kurdular ya da oraya taşıdılar. “Helikopterle havada roket yakalamak” gibi çılgın fikirlere inanıp yatırım yapabilecek kişilere daha rahat ulaşabilmek için. Belki bunlardan çok daha uçuk fikirlere ne büyük yatırımlar yapıldı ama başarısız oldukları için biz onları hiç duymadık. Bu işler böyle. SpaceX gibi başarılı olanlar şu anda uzay tarihini yazıyorlar ve Rocket Lab gibi şirketler de küçük olmalarına rağmen bunu bir avantaja çevirip o tarih içindeki yerlerini alıyorlar. 

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki geçtiğimiz yıllarda çok kritik gelişmeler olduğu için canlı olarak yayımladığım Falcon roketlerinin fırlatışları artık o kadar arttı ki hepsini yayınlayabilmem mümkün değil. Bugün konu ettiğim Electron roketinin fırlatışından bir gün önce CRS-19 görevi için bir Falcon 9 roketi daha fırlatıldı. Beni mutlu eden şey eskiden bunları ben size haber verirken artık siz bana haber veriyorsunuz 🙂 O kadar çok kişi bana ulaşarak canlı yayın yapmamı istedi ki Instagram’dan da olsa böyle bir yayını yapmak zorunda hissettim kendimi. Bu arada eğer videolarımı yayınlanır yayınlanmaz, bildirim gelir gelmez izleyen ekiptenseniz şu sıralarda fırlatılan o Falcon 9 roketiyle uzaya giden Dragon kapsülünün ISS’e kenetlenmesi bekleniyor. Bu arada yarın yani 9 Aralık Pazartesi günü bu kez Rusya’dan yola çıkan başka bir kapsül ISS’in diğer güvertesine kenetlenecek. Neredeyse Yurtiçi Kargo’yla evinize paket gelir gibi ISS’e kargo gider hale geldi. Hatta gönderiler ISS’e daha bile hızlı gidiyor olabilir 🙂

Eğer roketlerle, uydularla ya da daha genel anlamda uzayla ilgili bu tür içerikler ilginizi çekiyorsa geçen yıl hazırladığım takvimi 2020 yılı için yeniden tasarladım. Bu yılki Astronomi takviminde sayfaların bir tarafında uzay tarihinin en önemli ve en ilginç fotoğraflarını bulacaksınız. ilk uzay yürüyüşünü yapan astronot gibi… Ya da uzaydan gece çekilmiş Türkiye fotoğrafı gibi. En beğendiğim fotoğrafı Temmuz ayına koydum, doğum günüm o ayın içinde olduğu için. 2015’te çekilen bu fotoğrafta güneş sistemimizin en dışındaki gök cisimlerinden biri olan Pluton’un mavi halesini görüyorsunuz. Hatta biraz dikkatli bakınca yüzeydeki dağları bile seçebiliyorsunuz. Takvimin diğer sayfalarında da şöyle bir tasarım var. Her günün altında o gün meydana gelmiş önemli olaylar yazıyor. Mesela 16 Temmuz 1969’da Apollo 11 fırlatıldı. Sadece dünya tarihinden değil, bizim tarihimizden de önemli olaylar bu bölümde yer alıyor. Mesela 27 Ekim 1449’da astronom ve matematikçi Uluğ Bey öldü. Tarihlerin üst kısmındaysa 2020’de olacak önemli olaylar var. Eğer meteor yağmurunu kaçırmak istemiyorsanız 24 Ekim’deki notu okumanız yeterli. Her ayın öne çıkan bir olayıysa sarı postit kağıtlara yazılmış durumda. Önümüzdeki yılın sonunda gönderilecek bir Falcon 9 roketinin Türkiye’de yapılan ilk milli haberleşme uydumuz Türksat 5A’yı taşıyacağını biliyor muydunuz? İşte buna benzer içerikler ilginizi çekiyorsa bu takvim şu anda hazır. Açıklamalar bölümünden vereceğim linke tıklayarak temin edebilirsiniz. Bu arada aynı linkte 2020 yılında kullanmanız için enteresan bir not defteri tasarımı da yaptım. Satırlarına yaklaşınca ilginç bir sürprizle karşılaşıyorsunuz. Ona da bir göz atabilirsiniz. Yeri gelmişken Zinciri Kırma takvimleri de hazır. O konuyla ilgili özel bir videoyu ayrıca çekeceğim çok yakında. 

2010’lu yılların sonuna geldiğimiz şu günlerde uzay ve astronomi alanında çok heyecan verici gelişmelere tanık olacağımıza dair pek çok sinyal alıyoruz ve şunu fark ediyoruz. 2020’li yılların geri sayımını sadece büyükler değil; heyecanlı, azimli ve çalışkan küçükler de yapacak. 

“Yeni bir SpaceX doğuyor!” için 5 yanıt

LoRa ve açık kaynak uzay sistemleri FOSSA diye bi şey var,

senin doğum gününde ya da
N milyon abone kutlamasında uzaydan bi video/mesaj göndermeyi çok istemiştim..
hayat :/

www YouTube com/channel/UCu7_D0o48KbfhpEohoP7YSQ/search?query=lora

Merhaba Barış abi öncelikle nasılsın iyi misin? iyisindir inşallah severek takip ediyoruz. Senden bi ricam olacaktı 22 Aralık’ta olan MZV zirvesi için kabul aldık ve sende konuşmacılardan birisin ne mutlu 😀 İki arkadaş bizde katılım sağlicaz Antalya’da Akdeniz Üniversitesinde okuyoruz yalnız bi sıkıntımız var maddi bir sıkıntı İstanbul’a gitmek bizim için masraflı olacak bu yüzden senden küçük bir ricamız olacak yanlış anlamazsan tabi sadece İstanbul’a gidiş için uçak bilet masrafımızı karşılama şansın var mı ? karşılarsanız gerçekten çok seviniriz 2 yıldır başvuruyoruz ve bu seneye nasip oldu gitmeyi çok istiyoruz yardımcı olursanız gerçekten çok seviniriz sağlıcakla kalın.

Abi kafayı yemek üzereyim. Güney Kore 3.Bölüm: Gelenekten Geleceğe: 09:50-09:55 arası çalan şarkının ismini öğrenebilir miyim?

Abi merhaba. Güney Kore 3.Bölüm: Gelenekten Geleceğe: 09:50-09:55 arası çalan şarkının ismini öğrenebilir miyim?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir