Kategoriler
Bilim Teknoloji

1925’ten 2125’e: İki Asırlık Gelecek Tahminleri

Şimdi sizi biriyle tanıştıracağım. Bu Helena Wootton, kısaca Ella. 16 yaşında bir genç kız. 100 yıl öncesinden bir görüntü bu. Kendisi demiryollarının yüzüncü yıl kutlamalarının güzellik kraliçesi seçilmiş. Bu eskimiş film karesinde bile ışıldayan o gülümseme, sanki size bir sır vermek üzereymiş gibi değil mi? 

Bakın o sırrı nerede buldum…

Şimdi size bir gazete küpürü okuyacağım:

100 YIL BOYUNCA MÜHÜRLENECEK FİLM

Demiryolu Yüzüncü Yıl Geçit Töreni’nin Kız Kraliçesi’ne Hediye

Kingswear, Devon’dan 16 yaşındaki Ella Wootton, Manchester’daki Demiryolcuların yüzüncü yıl kutlamalarının Kraliçesi seçildi. Kendisine, o etkinlikte çekilen sinema filmlerinin kopyaları hediye edilecek.

Bu filmler, 100 yıl boyunca korunmak üzere özel mühürlü bir kutuya yerleştirilecek. Böylece 2025’teki demiryolcular, bir yüzyıl önceki kutlamaları ve iki yüzyıl önceki ilk demiryollarını görebilecekler.

2025’teki demiryolcular biziz! Peki Ella’ya verilen bu hediyeyi bulabilir miyiz dersiniz? 100 yıldır mühürlü olan o filmi. Elbette! 

İşte o gazete küpüründe bu görüntülerden bahsediyor. Şu an bize çok ilgi çekici gelmeyebilir. Ama bu geçit töreninin bir anlamı var. O zamanlar teknoloji sadece makine değil, bir umut vaadiymiş. 3000 yıl öncesinin mağara insanlarından 1925’lere kadar medeniyetin gelişimini gösteren vagonlar ilerliyor raylar üzerinde. Ve o vagonları çeken lokomotiflerden birinin üstünde 1825 yazıyor. 

Yani 1825’te yapılan bir lokomotifin görüntülerini 1925’te bir hediye olarak alan Ella bunları bir zaman kapsülüne koyup 2025’e göndermiş. Bazen düşünüyorum da, bizim şu dijital çağımızda böyle romantik hayaller kurabilir miyiz? Kurmalıyız. Geleceği tahmin etmeye çalışmalıyız. Çünkü bu tür bir zihin egzersizi sadece bir eğlence değil, aynı zamanda hazırlık yapmanın, tasarlamanın ve planlamanın bir motoru, adeta bir lokomotifidir. 

O yüzden ben bunu zaman zaman yaparım. Yani geleceği düşünürüm. Hatta yaklaşık 10 yıl önce 12 Mayıs 2015’te yine bu kanalda bir video yayınlamıştım: 2025’teki 5 teknolojik gelişme adında. O videoda yaptığım 5 tahminin 5’i de bugün gerçekleşmiş durumda. Ama benden çok daha isabetli tahminler yapan kişiler var. Asıl onlara kulak vermek lazım. Şimdi sizi onlardan bazılarıyla tanıştırmak için yine 100 yıl öncesine gidelim. Ella’nın zamanına dönelim. 

Bakın yine o dönemden birkaç gazete küpürü var şimdi elimde. Kimisi ev yapımından bahsediyor, kimisi kablosuz teknolojiden. Ama bir tanesi özellikle dikkatimi çekti. Çünkü bu haber H. G. Wells hakkında. Neden önemsiyorum peki onunla ilgili bir haberi? Kendisini çok severim de… Kendisi yazdığı kitaplarla zaman yolculuğu kavramını popülerleştiren – “Zaman Makinesi” (1895), uzaylı istilası fikrini ortaya atan – “Dünyalar Savaşı” (1898) ve hatta bilimsel etiği tartışan – “Görünmez Adam” (1897) bir gelecek hayalcisidir de ondan… 

Tam da Ella’nın güzellik kraliçesi seçildiği sırada H. G. Wells biraz ilerideki otelde Çinli öğrencilere bir konuşma yapıyormuş. Onlara 2025 yılını anlatıyormuş. İçinde bulunduğumuz bu yılı… Üstelik öyle “uçan arabalar” filan da dememiş konuşmasında. “Üç büyük güç olacak,” demiş 2025’te, “Birleşik Avrupa Devletleri, büyük Amerika ve büyük Çin.” En ilginci de Çinli öğrencilere verdiği öğüt: “Bizim medeniyetimizden ne alabiliyorsanız alın ama sakın milliyetçilik hastalığımıza yakalanmayın.” Wells resmen 1925’te gitmiş bir TED konuşması yapmış! “Ne var ya bunu tahmin etmekte…” demeyin. Belki Amerika’nın yükselişinden ötürü onun süper güç olacağını tahmin etmek o kadar zor olmayabilir ama 1925’te Çin iç karışıklıklar yaşıyordu ve sömürgecilik etkisindeydi; Batı’nın ve Japonya’nın ekonomik ve siyasi müdahalelerine maruz kalıyordu. Wells aynı zamanda o dönemde parçalanmış bir Avrupa’nın birleşeceğini tahmin etti yani Avrupa Birliği’ni… Kısaca döneminin çok ötesinde bir vizyonla ta o zamanlar “3 sütunlu bir Dünya düzeni” öngörmüş. 

Fakat aynı dönemde Wells’ten çok daha isabetli tahminler yapan biri daha var. Bakın şurada sağda ayakta duran kişi: Profesör Archibald Montgomery Low. Aslında “Profesör” unvanını kullanmasına rağmen akademik anlamda bir profesör değilmiş. Ama bu önemsiz bir detay. Çünkü kendisi ilk insansız hava aracını, ilk güdümlü füzeyi ve hatta televizyonun atası sayılabilecek “TeleVista” adında bir cihazı icat eden çılgın bir mühendis.

O kadar çılgın ki onunla ilgili yapılan bir çok haberden biri bakın şu! Almanlar onu bir tehdit olarak görüp iki kere suikast girişiminde bulunmuşlar! Birinde laboratuvarının penceresinden ateş açmışlar, diğerinde bir Alman ziyaretçi ona striknin klorür karıştırılmış bir sigara ikram etmiş. Tam James Bond filmlerindekine benzer bir hayat yaşamış anlayacağınız.

1925’te bir kitap yazmış (aslında 40 tane kitap yazmış hayatı boyunca ama bu önemli) Adı: “The Future” (Gelecek). Ve bu kitapta 2025 için öyle tahminlerde bulunmuş ki, okuyunca insan “Bu adam aramızda yaşayan bir zaman yolcusu muydu acaba?” diye düşünmeden edemiyor.

Kitabın tamamını İngilizce bilenler ücretsiz olarak internetten okuyabilirler, açıklamalar bölümüne linkini bırakıyorum ama bakar mısınız kitapta bahsedilen şu kavramlara, şu anahtar kelimelere

Mesela sabahları radyo alarmıyla uyanılacağını yazmış. Evlerde hoparlörler ve televizyonlar olacağını söylemiş. Gazetelerin yerini “ev hoparlörleri” ve “televizyon makineleri” alacakmış. Düğmeye basınca dünyanın her yerinden yayın alınabilecekmiş. Suçluları yakalamak için gizli kameralar ve dinleme cihazları kullanılacakmış.

Fakat belki de en ilginç tahmini ulaşım konusunda. “Yürüyen kaldırımlar ve merdivenler olacak” demiş. Bugün yürüyen merdivenler ve yürüyen bantlar hayatımızın ayrılmaz bir parçası değil mi? Havaalanlarında, alışveriş merkezlerinde hemen her yerde kullanıyoruz… Adam bunların hepsini önceden tahmin etmiş.

Otomatik telefonlardan bahsetmiş – bugünün akıllı telefonları gibi. “Her seferinde doğru numarayı bulacaksınız” demiş. 1920’lerin döner kadranlı telefonlarını düşünün, yanlış numara çevirmek çok yaygın bir sorunmuş herhalde o zamanlar…

Daha neler neler… Kadınların pantolon giymesinin bir norm haline geleceğini (1924) ve doğum öncesi cinsiyet tespitinin mümkün olacağını (1926) öngörmüş. Rüzgar ve Güneş Enerjisi Kullanımından söz etmiş. Bunlar o dönem için oldukça radikal fikirlerdi.

Ama bazı tahminleri biraz… şey… daha yaratıcıymış diyelim. Mesela sokakları aydınlatmak için bitkiler kullanılacağını düşünmüş. Ya da savaşlarda süvari birliklerinin yerine elektrik yüklü su jetlerinin kullanılacağını iddia etmiş. En eğlencelisi de moda konusundaki tahmini: 2025’te herkes sentetik keçeden yapılma tek parça kıyafetler ve şapkalar giyecekmiş. Neyse ki bu tahmini tutmadı, bazı diziler dışında 🙂

Zihinler arası elektrikli iletişim olacağını tahmin etmiş – telepati gibi… Gerçi Neuralink gibi teknolojilerle bunlar bile yakında kısmen gerçekleşebilir.

Ama aslı mesele şu. Gördüğünüz gibi, bundan 100 yıl önce bile insanlar hep aynı şeyin hayalini kurmuş: Hayatı kolaylaştıran teknolojiler. Peki gelecekte bizi bekleyen diğer teknoloji trendleri neler? Hadi şimdi onlara bakalım…

Bu kez size bir gazete küpürü göstermeyeceğim. Modern zamanlardayız. Elimizde artık böyle bir infografik var. 

“The Future of the Future” (Geleceğin Geleceği) adında ve 2009 yılında hazırlanmış bu infografik, adeta bir zaman yolculuğu haritası gibi. Peki bu haritada neler var? Zamanın renkleri.

Maviden turuncuya yumuşak bir geçişle ilerliyor. Sanki geleceğe doğru ısınıyormuş gibi… Her on yıl, kendi renk tonuyla ayrılmış. 2010’ların soğuk mavisinden, 2100’ün sıcak turuncusuna uzanan bu gradyen yapı, zamanın akışını görselleştiriyor.

Şu an içinde bulunduğumuz on yılın tahminlerine baktığımızda, bazıları bizi gülümsetiyor:

  • “Giyilebilir cihazlar tüm konuşmaları kaydedecek ve davranışları analiz edecek”
  • “Tamamen robotik fast-food restoranları yaygınlaşacak”
  • “İnsansız uçaklar ticari uçuşlarda kullanılacak”

Bu tahminlerin bazıları gerçekleşti bile. Akıllı saatlerimiz bile konuşmalarımızı kaydedebiliyor, bazı restoranlarda robotlar servis yapıyor. Peki ya diğerleri? Ella’nın zamanındaki Prof. Low gibi, biz de bazı tahminlerde yanılıyor muyuz acaba?

İnfografiğin alt kısmında, her dönemde “EXTINCT” (Yok Olacak) başlığıyla listelenen şeyler var:

  • Video kiralama mağazaları
  • DVD’ler
  • Postaneler
  • Fiziksel gazeteler

Bunların bazıları gerçekten de hayatımızdan çıkmaya başladı. Ama tümüyle değil. Tıpkı Ella’nın dönemindeki atlı arabaların yerini otomobillere bırakması gibi… Evet artık bunları kullanıyoruz ama trenlerden vazgeçmedik. DVD’ler yerini BluRay’lere bıraktı. CD’ler ve kasetler kayboldu belki ama ondan da eski plakları bir türlü terk edemiyoruz. En azından bazılarımız nostalji duygusuyla onlara sımsıkı sarılıyoruz. 

Bu grafikteki tahminlerin daha en başlarında kitapların %50’den fazlası dijital cihazlardan okunacak denmiş ama fiziksel kitap satışları artmaya devam ediyor. Bakın tam da bu dönemi gösteren grafikte 2021’de zirve yapmış. Ama tahminin yapıldığı 2009’da düşme eğilimine girmiş. Çünkü teknolojik bir tehdit vardı o dönem. 2010’da iPad duyuruldu. Tablet cihazlar ortaya çıktı. İlk başta gözümüzü kamaştırdı. Artık kitaplar dahil her şeyi oradan göreceğimizi zannettik. Geleceğe dair beklentilerimizi, tahminlerimizi büken bir etki yaptı. Sonra sular durulunca tekrar kitapların sıcak dünyasına geri döndük. Tümüyle bir geri dönüşten söz etmiyorum bu arada. Birlikte yaşamaya başladık. Ben fiziksel kitap da okuyorum, tabletten ve hatta telefondan da okuyorum. 

Bütün bunları anlatma sebebim şu. Geleceği tahmin ederken çoğu zaman yeniliklerin eskileri tamamen ortadan kaldıracağını düşünme eğilimindeyiz. Oysa tarih bize, yeni teknolojilerin ve alışkanlıkların eskileri her zaman silip süpürmediğini, çoğu durumda birlikte var olduklarını gösteriyor. İnsanların ihtiyaçları, duygusal bağları ve alışkanlıkları, geleceğin şekillenmesinde en az teknolojik ilerlemeler kadar etkili oluyor.

Bunu söylüyorum. Çünkü 2025’te yapılan bir gelecek tahmini videosunda hala yapay zekadan bahsetmedim. Son yılların en göz kamaştırıcı konusu bu. Hatta bu konuda hazırladığım pek çok videodan birinde kapağa “Her” filmini yerleştirmiştim. Tam da bu tahminlerin yapıldığı dönemin başlarında 2013 yılında çekilen bu film hangi yılda geçiyor biliyor musunuz? 2025’te.

Yani bu geleceği tahmin etmeye çalışan bir film. Ve o gelecek geldi.

Filmdeki karakter Theodore’un yapay zeka ile kurduğu ilişki, teknolojinin sadece bir araç değil, aynı zamanda bir duygu yansıması olabileceğini gösteriyordu. Biz de bugün bu sınırları keşfetmeye başladık. Artık yapay zeka ile konuşuyor, fikir alışverişi yapıyor ve bazen ondan ilham alıyoruz. Ancak hâlâ insan dokunuşuna, empatiye ve derin sezgilere ihtiyaç duyuyoruz.

Peki bu işin sonu nereye varacak? İnfografiğimize geri dönelim. Burada “The Singularity” – yani teknolojik tekillik – 2050’de işaretlenmiş. Bu tarihten sonra yapay zeka öyle bir noktaya gelecek ki, artık geleceği tahmin etmek imkansızlaşacak deniyor. Bu Ray Kurzweil’ın ortaya attığı bir fikir ve kendisi yeni yazdığı “Singularity is Nearer” kitabında bunun için belirttiği tarihi daha da erkene aldı. Yapay zekânın insan seviyesinde zekâya 2029 yılına kadar ulaşacağını ve bu noktadan sonra insanlarla birleşmeye başlayacağını tahmin ediyor. Ona göre singularity 2045 yılında gerçekleşecek. 

20 yıl sonra. Bunu neden vurguluyorum? Çünkü eğer bu fikre katılıyorsanız 20 yıldan sonrasını tahmin etme imkanınız kalmıyor. Singularity kavramı başka nerede var? Kara deliklerde. Nasıl ışığın bile kaçamadığı kara delikler, bilinen fizik kurallarının çöktüğü noktalar olarak kabul ediliyorsa, teknolojik tekillik de aynı şekilde, bugünkü bilgi ve kavrayışımızın ötesine geçen bir dönem. Kara deliklerin içinde ne olduğunu bilmiyoruz; orada zaman ve mekân algımız kayboluyor. Teknolojik tekillik de insanlık için böyle bir bilinmezlik portali gibi.

Bu noktadan sonra, makinelerin öğrenme hızları ve kapasiteleri öyle bir seviyeye ulaşabilir ki, insanların bilgi işleme yeteneklerini katbekat aşarlar. Bu, sadece bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz senaryoların gerçeğe dönüşmesi anlamına gelmiyor. Aynı zamanda, insan bilinci ile makinelerin birleştiği bir çağın başlangıcı olabilir. Kurzweil’ın öngördüğü gibi, insanlar beyinlerini bulut sistemlerine yükleyebilir, bedenlerini biyoteknolojiyle güçlendirebilir ve fiziksel sınırlardan bağımsız hale gelebilir.

O yüzden bunu burada keseceğim. İleride sadece bu teknolojik tekillik kavramına ilişkin çok daha ayrıntılı bir video hazırlayabilirim. Ama 20 yıldan sonrasını tahmin etmek istiyorsak bu konuyu geçici olarak rafa kaldırmamız gerekiyor.

Gelecekte Mars’ta bir şehir olabilir mi? Neden olmasın? Ama bence gerçek bir kentin kurulması için daha çok uzun yıllar var. 

Grafiğimizdeki tahminlere göre 2030’ların sonuna doğru Mars’a ilk insanlı görev gerçekleşecek. 2040’larda Ay’da bir gazino kurulacak 🙂2050’lerde başka bir Dünya’dan ilk akıllı sinyalleri almış olacağız. 2060’larda Dünya nüfusu bugünkünden daha az olacak. 2070’lerde en az 6 ülkede haftada 4 gün çalışılacak ve bu ülkelerden biri şüphesiz İspanya olacak 🙂

2090’lara gelindiğinde, grafiğimiz daha da ilginç bir tahmin sunuyor: İnsan neslinin tükenme olasılığının artacağı öngörülüyor. Ve nihayet 2100 yılında, insan ve makine arasındaki ayrımın tamamen belirsizleşeceği, küresel bir dünya hükümetinin kurulacağı ve insan ömrünün %30 oranında uzayacağı tahmin ediliyor.

Ama burada durup düşünmemiz gereken önemli bir nokta var. Şimdi size gazete küpürü değil ama yine geçen yüzyıldan bazı tasarımlar göstereceğim. 1920’lerde, 30’larda, 40’larda ve 50’lerde bolca gördüğümüz o fütüristik vizyonlarla bugünkü tahminlerimiz arasındaki farkı görmenizi istiyorum. O zamanlar teknoloji sadece bir umut vaadiydi. 

Artık çok sofistike ve alaycıyız ve belki de daha iyi bir yarına inanmak için fazlasıyla bıkkınız. Nükleer enerji gibi bazı teknolojik ilerlemelerden ağzımız yandı, artık yoğurdu da üfleyerek yiyoruz. Yeni bir teknolojiyle karşılaştığımızda hemen sorgulamaya başlıyoruz: İşe yarayacak mı? Çok pahalı değil mi? Zararlı olmayacak mı? Gerçekten ihtiyacımız var mı?

Bu olumsuzluk, geçen yüzyılda bolca gördüğümüz o fütüristik vizyonları daha da egzotik hale getiriyor. 1920’lerden 1960’lara kadar yaklaşık kırk yıl süren bu dönem, artık zamanın perspektifiyle, bir tür çılgın iyimserlik dönemi olarak görülüyor. 

Belki de asıl mesele şu: Geleceği tahmin etmeye çalışırken bile, aslında bugünün endişelerini ve umutlarını yansıtıyoruz. 1925’te Ella’nın zaman kapsülüne koyduğu filmler nasıl o dönemin iyimserliğini yansıtıyorsa, bizim tahminlerimiz de günümüzün karmaşık duygularını yansıtmaya başladı.

Gelecek artık eskisi kadar cazip görünmeyebilir, ama bu onu düşünmeyi bırakmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Teknoloji, her derde deva olmasa da, hayatlarımızı ve yaşadığımız dünyayı iyileştirmenin yeni yollarını araştırmaya ve keşfetmeye devam etmeliyiz. Yani bilim yapmaktan vazgeçmemeliyiz. Belki de gerçek ilerleme, geçmişteki o saf iyimserlik ile bugünkü temkinli gerçekçiliğimiz arasında bir denge bulmakta yatıyor.

Laboratuvarlarda yapılan her yeni keşif, uzayın derinliklerinden gelen her yeni veri, genetik kodumuzun çözülmesinde atılan her adım, bizi daha iyi bir geleceğe götürebilir. Belki de gerçek ilerleme, geçmişteki o saf iyimserlik ile bugünkü temkinli gerçekçiliğimiz arasında, bilimsel metodun rehberliğinde bir denge bulmakta yatıyor.

Kim bilir? Belki 100 yıl sonra birileri bizim tahminlerimize bakıp gülümseyecek, tıpkı bizim bugün Ella’nın zaman kapsülüne baktığımız gibi. Kuantum fiziğindeki gelişmeler belki de bugün hayal bile edemediğimiz kapılar açacak. Nörobilimdeki keşifler insan bilincini bambaşka bir boyuta taşıyacak. Uzayda kat ettiğimiz ilerleme bizim yeni yaşam formlarıyla tanışmamızı sağlayacak. Ama önemli olan tahminlerimizin doğruluğu değil, bilim ve teknolojinin ışığında geleceği hayal etme cesaretimizi korumak ve bu hayalleri daha iyi bir dünya yaratmak için kullanmak.


Kaynakça

  1. Helena Wootton’un Fotoğrafı (Ella)
    Kaynak: British Pathé Arşivi
    Açıklama: 16 yaşındaki Helena Wootton’un 1925’te demiryollarının yüzüncü yıl kutlamalarının güzellik kraliçesi seçildiği anı yansıtan film karesi.
  2. Ella ile İlgili Gazete Küpürü
    Kaynak: Find My Past
    Açıklama: 1925 tarihli bir gazete küpüründe Ella’nın güzellik kraliçesi seçildiği ve zaman kapsülüne konulan bir film hediye edildiği bilgisi yer alıyor.
  3. Demiryolu Geçit Töreni Görüntüleri
    Kaynak: British Pathé Arşivi
    Açıklama: 1925 yılındaki Demiryolu Geçit Töreni’ni gösteren arşiv görüntüleri. Teknolojinin o dönemde nasıl bir umut kaynağı olduğunu gözler önüne seriyor.
  4. H.G. Wells’in Konuşması ve Öngörüleri
    Kaynak: The Guardian’daki H.G. Wells Fotoğrafı
    Açıklama: H.G. Wells’in 1925 yılında Çinli öğrencilere yaptığı konuşmanın detayları ve gelecekle ilgili öngörüleri. Üç büyük gücün (Avrupa, Amerika, Çin) 2025’te dünyaya hükmedeceği tahmini yer alıyor.
  5. Archibald Montgomery Low ile İlgili Haber
    Kaynak: Find My Past
    Açıklama: İlk insansız hava aracını geliştiren çılgın mühendis Archibald Low’un yaşamı ve icatları hakkında bilgi. Suikast girişimleri ve buluşları detaylandırılıyor.
  6. Archibald Low’un Kitabı: “The Future”
    Kaynak: Google Books – The Future
    Açıklama: Archibald Low’un 1925 yılında yayınladığı “The Future” adlı kitabın ücretsiz çevrimiçi erişimi. 2025 için yaptığı çarpıcı tahminler bulunuyor.
  7. 2009 Teknolojik Tahminler İnfografiği: “The Future of the Future”
    Kaynak: Information is Beautiful
    Açıklama: 2009 yılında hazırlanan ve geleceğin teknolojik trendlerini öngören bir infografik. Zamanın renkleriyle görselleştirilen bu harita, geçmiş tahminlerin bugünkü doğruluk oranını değerlendirmek için bir rehber sunuyor.
  8. Fiziksel Kitap Satışlarıyla İlgili Veri
    Kaynak: Statista – Print Book Sales USA
    Açıklama: Fiziksel kitap satışlarının 2021’de zirve yaptığına dair veriler. Dijitalleşmeye rağmen fiziksel kitaplara olan talebin devam ettiğini gösteriyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir