Söz vücut bulur derler. Kendini gerçekleştiren kehanetten bahsederler. Bu kahinlerin bir kısmı roman yazarı. Ve onların akıllarına gelen, seneler sonra bizim başımıza geliyor. Geleceği tahmin eden romanların dünyasında kısa bir yolculuğa ne dersiniz?
Yolculuğumuza 1726’dan başlayalım, Jonathan Swift’in “Gulliver’in Seyahatleri” kitabından. Orada kahramanımız devlerin ve cücelerin ülkelerini geziyor. Bilim insanlarıyla dolu Laputa adasına gittiğinde astronomlar Mars’ın yörüngesinde dönen iki uydudan bahsediyor. Oysa o zamanlar Mars’ın iki uydusu olduğu bilinmiyordu. Kitaptan 150 yıl sonra 1877’de gerçekten de iki uydusu olduğu keşfedildi: Phobos ve Deimos.
Mary Shelley 1818’de “Frankenstein”ı yazdığında organ nakli henüz yapılamıyordu. Kitap yayınlandıktan 5 yıl sonra, 1823’te Almanya’da organ değil ama ilk doku nakli yapıldı. Gerçek organ nakilleri için bir yüzyıl daha geçmesi gerekecekti. Bu arada bildiğiniz gibi ölü bir bedeni tekrar hayata döndürebilmek hala mümkün değil.
Geleceği tahmin konusunda belki de en ünlü yazar Jules Verne’dir. “Aya seyahat”in kitabını 1865’te yazdı ve kitapta da bahsettiği “Ay Modülü” 100 yıldan fazla bir süre sonra 1969’da Apollo 11’de kullanılabildi. Aynı kitapta geçen “Uzay Yelkenlileri” ise 1970 yılında NASA tarafından Halley kuyruklu yıldızını incelemek için tasarlandı fakat yapacak uygun malzeme bulunamadığı için yapılamadı. İlk başarılı kullanımı 2010’da gerçekleşebildi. “Denizler Altında 20000 Fersah” 1870’de yayınlandıktan 90 yıl sonra elektrikli denizaltılar icat edildi. 1889’da yayınlanan kitabındaysa tam 1000 yıl sonrasını 2889’u anlatıyor. Gerçi bunu kendisinin değil de oğlunun yazdığını söyleyenler de var. Ne olursa olsun bu kısa hikayede o kadar çok icat ve yenilikçi konsept var ki: akümülatörler, transformatörler, gökyüzü reklamcılığı, para transferleri, sensörlü aydınlatma sistemleri… Hikayedeki kahramanımız phonotelephote adlı bir cihazı kullanarak karısıyla görüntülü konuşma yapıyor. Bildiğiniz Skype! Hala yapılamamış bir icat ise insanların hızlı giyinmesini sağlayan bir araç, mekanik giydirici. Bunun benzerini “Geleceğe Dönüş” filminde de görmüştük.
Kredi kartları ortaya çıkmadan 63 yıl önce 1888’de Edward Bellamy “Geçmişe Bakış” adlı ütopik romanını yayınladı. Bu romanda kahramanımız tam 113 yıl uyuduktan sonra 2000 yılında uyanıyor. 1888’den bugünlere adeta ışınlanan bu kişi, herkesin alışveriş için para yerine bir kart kullanmaya başladığını fark ediyor. Çok ilginç değil mi?
2660 yılını 1911’de yayınlanan kitabında anlatan Hugo Gernsback, sesli filmleri, televizyonları ve uzay seyahatini tahmin etmiş. Kitapta sözü edilen radarları 1935’de, güneş enerjisini ise 1978’de kullanmaya başladık.
Yaklaşınca otomatik açılan kapılar vardır ya. “Hareket sensörlü kapılar” fikri ilk kez 1899’da “When the Sleeper Wakes” kitabında yazıldı. Yazar H.G. Wells için bir savaş futuristi diyebiliriz herhalde. Türkçe’ye çevrilmemiş “The Land Ironclads” kitabında tankları, “The World Set Free”de ise nükleer silahları anlatmıştır. 1945’de ilk kullanımından 31 yıl önce “atom bombası”nı yazdı. İnsan bazen şunu düşünmeden edemiyor. Bu yazarlar olması muhtemel şeyleri mi önceden görüyor yoksa onlar yazdığı için ortaya çıkan ilhamla mı bir şeyler yapılıyor? Keşke Wells bizdeki “Hayır söyle işine, hayır gelsin başına” atasözünden haberdar olsaydı.
“Cesur Yeni Dünya”yı daha önce birlikte okumuştuk. Aldous Huxley’nin romanında geçen ve insanın ruh halini değiştiren ilaçlar hayatımıza 18 yıl sonra girdi. Genetik mühendisliğiyle ilgili yazdıkları ise 1972’de DNA’nın ilk kez değiştirilmesiyle gerçekleşti.
George Orwell’in 1984 romanındaki sansür, propaganda gibi temalar için geleceği beklemeye pek de gerek yok aslında. Her devirde rastlanan şeyler bunlar. Ama her şeyi gözetleyen bir “Büyük Birader”in de var olduğunu Edward Snowden’ın 2013’de sızdırdığı NSA belgeleriyle iyice anlamış olduk.
Kulak içine takılan kulaklıkları ilk kez Apple düşünmedi. 1953’de “Fahrenheit 451” adlı romanında Ray Bradbury yazdı. iPad’i de ilk kez Apple düşünmedi. Arthur C. Clarke’ın 1968’de yayınlanan bilimkurgu romanı “2001: Uzay Macerası”nda insanların kitap, gazete okudukları “newspad” adında bir cihazları vardı. Romandan aynı isimle Kubrick tarafından sinemaya uyarlanan filmde de bu tabletlerden görebilirsiniz. Hatta filmde gördüğümüz gizemli bir nesnenin -bir çeşit tabletin- boyutları epeyce büyüktür. Umarım bu sonuncusunu Apple görmemiştir. Yoksa seneye iPad Mega’yla tanışabiliriz.
2013’teki ilk biyonik bacaktan 41 yıl önce Martin Caidin “Cyborg” adında bir roman yazdı. Eski bir astronot olan kahramanımız bir uçak kazasından sonra kollarını, bacaklarını ve tek gözünü kaybeder. Bilim insanları robotik bacaklar, takıp çıkarılabilir bir kamera şeklinde göz gibi organları takarak onu bir yarı insan, yarı makineye yani bir “cyborg”a dönüştürürler. Yakın gelecekte hayatımıza bu romandan başka konseptler de girmeye başlar. İşin sonu belli zaten (Darth Vader).
Hayat mı sanatı taklid ediyor yoksa sanat mı hayatı bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var. İnsanın zihni, hayal gücü tüm evreni içine alabilecek kadar geniş. Daha çok şeyler söylenecek, çok kitaplar yazılacak. Belki de sen yazacaksın. Ya da sen. Yeni Jules Verne kim olacak onu da bilemiyorum. Gelecek hakkında atıp tutarken bir gün söylediklerimizin gerçek olabileceğini hiç akıldan çıkarmamak lazım. Unutmayın. Söz vücut bulur.
“Geleceği tahmin eden romanlar” için 3 yanıt
hugo gernsback’in kitabının türkçesi yok mu.
Merhabalar. Çok güzel bir video olmuş. Fakat videonun sonuna kadar bilim-kurgu romanlarının üstadı olarak kabul gören Isaac Asimov’un kitaplarından bir şeyler de çıkacak diye bekledim bekledim durdum. Romanlarında konuşan robotların yaşadığımız tarihin çok daha sonraları gerçekleşeceği anlatılsa da şuan mevcuttur. Belki başka videolarınızda (ya da tüm videolarınızı izlemedim kaçırmış olabilirim.) günümüzün düşündüren konularından biri olan robotların istilasını ve Isaac Asimov’un bu konudaki insan robot ahlak üçgenindeki bakış açısını da işleyebilirsiniz. Sadece bir öneri..Yeni videolar için takipteyiz. 🙂
Merhabalar, Öncelikle bu ve bütün videolarınız için çok teşekkürler… Bir bilim-kurgu (BK) okuru olarak tabletlerin edebiyatta ilk bahsedilmesiyle ilgili bir ayrıntı paylaşmak istedim.
BK edebiyatının en önemli yazarlarından biri Stanislaw Lem, 1961 basımı “Yıldızlardan Dönüş” isimli kitabında yıldızlararası bir seyahatte 10 yıl geçirip dünya zamanıyla 130 yıl sonra evine dönen bir astronottan bahseder. Tabi geçen süre içinde dünyadaki teknoloji ve kültürel yaşam hayli değişmiştir. Karakterimiz kitabın 96. sayfasında*, bir kitapçıda geçirdiği süre için içinde hiç kitap yoktu der. Ve kitapların, üzerine kayıt yapılmış kristaller olduğundan ve opton isimli cihazlar yardımıyla okunduğundan bahseder. Ve şöyle devam eder:
“…bu araç bir kitaba benziyordu, ama kapaklarının arasında sadece tek bir sayfa vardı. Bir dokunuşla metnin daha sonraki sayfaları sıra ile onun üzerinde ortaya çıkıyordu.”
Daha da ileri bir görüşle kitapları sesli okuyabilen, arzu edilen ses, hız ve perdeye göre ayarlanabilen lektonlardan da bahseder.
Burada kristaller günümüzün veri transferinde sık kullanılan MicroSD kartlarını, Optonlar ise e-kitaplar ya da tabletleri düşündürüyor. Lektonlar ise günümüzün sesli kitaplarının hizmetini sağlayan cihazlar.
Bilim-kurgunun bilim olma ilerleyişinin sürmesi dileğiyle… Distopyalar hariç 🙂
*Yıldızlardan Dönüş, Stanislaw Lem, İletişim Yayınları, 1998, 1. Baskı, İstanbul
Orijinal İsim: Powrot z Gwiazd (Return from the Stars)