Ressam, müzisyen, gazeteci, şair ve son olarak film senaristi. Ama insan değil. Yapay bir zeka. Peki gerçek bir sanatçı olabilir mi?
Bundan yaklaşık 500 yıl önce Holbein adında bir ressam ikili bir portre yaptı: “The Ambassadors.” Bu portrenin en ilginç özelliklerinden birisi içinde şekli özellikle bozulmuş garip bir görsel öğe barındırması. Ne olduğunu tahmin edebilir misiniz? Ona özel bir açıyla baktığınızda anlaşılması kolaylaşıyor. Bir insan kafatası.
Bunun sembolik anlamını şimdilik bir kenara bırakacak olursak ressam böylesine deforme olmuş bir şekli nasıl çizdi? O zamanlar Photoshop gibi bir yazılımın olmadığını hatırlatmak isterim. Ama yine de teknolojiden yararlanılmış. Sanat tarihçilerine göre ressam Holbein ayna ve mercek gibi araçlardan faydalanarak gerçek bir kafatasını bu şekilde deforme edilmiş hale getirip tuvaline yansıtmayı başarmış.
Yani sanat için teknoloji yüzyıllardır kullanılıyor. Nietzsche daktiloyu ilk kullanan felsefecilerden biri. Daktiloyla yazmaya başladıktan sonra yazılarının içeriği ve üslubu da değişmeye başlamış. Daktilo öncesi yazılarıyla, daktilo sonrası yazıları arasında fark var. O yüzden “Yazı araçlarımız düşüncelerimizi etkiler” demiş. Aynı bağlamda ben de “kalem klavyeden keskindir” demiştim.
Peki bu konuda ne kadar ileri gidilebilir? Mesela bir makine, bir yapay zeka insanı da aşarak kendi kendine sanat üretebilir mi? Yapay sinir ağlarının daha şimdiden fotoğraflardaki yüzleri tanıdığını, konuşulan sözleri anladığını, hatta başka dillere çevirdiğini biliyoruz. Ama sanatın diliyle konuşmak için biraz daha fazlası lazım. Hayalgücü gibi. Derin rüyalara dalmak ve gördüklerini yansıtmak. İşte bunun için bu yapay sinir ağlarını ters yüz etmek gerekiyor. Ancak böylelikle bilgisayarlar resimleri tanımak yerine, oluşturmayı başarıyor.
Google bu amaçla geliştirdiği yapay sinir ağına DeepDream “Derin Düş” adını adını vermiş. Yani karşımızda düşleyebilen bir makine var. Hani bir zamanlar bilim kurgu yazarı Philip Dick “Android’ler Elektrikli Koyun Düşler mi?” diye bir soru sormuştu ya. Artık cevabı biliyoruz. DeepDream’in web sitesine herhangi bir görseli yüklediğinizde arka planda çalışan algoritma sanatını icra etmeye başlıyor. Google bu işleme “Inceptionism” adını vermiş. Rüyalarla ilgili “Inception” filmini hatırladınız mı? Tıpkı oradaki gibi bu yazılımda da rüya içinde rüya görebilmek mümkün. Yüklediğiniz görseli istediğiniz kadar derine götürebiliyorsunuz. Sistem her seferinde ona bakarak içinden tanıdık bir takım örüntüleri buluyor. Hani bazen bulutlara bakıp onları bir şeylere benzetme oyunu oynarsınız ya, onun gibi bir şey. Bir çeşit halüsinasyon. DeepDream gördüğü örüntüleri bir şeylere benzetmeye başlıyor. Daha çok hayvanlara. En çok da köpeklere. Baktığı her yerde köpekleri görüyor.
Bu resimleri tamamen yapay zekanın ürettiği söylenemez. Çünkü hala kaynak bir görsele ve algoritmik yönlendirmelere ihtiyacı var. Ama tamamen bağımsız bir sanatçı gibi davranabilmesi için çalışmalar devam ediyor. Mesela Magenta adlı bu ekip müzik kulağını geliştirmeye çalışıyor. Notaları dinleyerek öğrenen bu “bebek yapay zeka” sonra müzik enstrümanını kendisi çalmayı deniyor.
İzlediğiniz bu filmin yazarı bir insan değil. Benjamin adında bir yapay zeka. Dünyanın ilk otomatik senaristi. Onun böyle faks makinesi gibi durduğuna bakmayın, senaryolarını bu şekilde yazıyor. Peki bunu nasıl öğrenmiş? Bugüne kadar yazılmış belli başlı tüm bilimkurgu senaryolarını analiz ederek. Her bir kelimeyi tek tek incelemiş. Diğer kelimelerle ilişkisine, cümle içinde kullanımına bakmış. Tıpkı konuşmayı ve yazmayı öğrenen küçük bir çocuk gibi büyüklerine bakıp onu taklit etmeye çalışmış. Henüz tam olarak başaramadığı şey “isim üretmek.” O yüzden yazdığı senaryoda karakterlerin isimleri sadece bir harften oluşuyor: H, H2 ve C. Senaryoda bir hikayeden de söz edebilmek zor. Üç kişinin garip bir gelecekte, uzay istasyonu gibi bir yerde yaşadıkları anlatılmış. Bu haliyle biraz sürreel bir aşk hikayesine benziyor. Bizim televizyonlardaki diziler gibi. Neyse ki çok daha kısa. Bazı yerleri neredeyse şiirsel diyebilirim.
Onun yazdığı senaryodaki şu metne bir bakın: “Yıldızların orada duruyor ve yerde oturuyor. Tezgahtaki yerini aldı ve kamerayı kendine doğru çekti. Ona baktı. Telefonla konuşuyordu. Odanın kenarındaki silahı aldı ve ağzına soktu. Yerde bir kara delik gördü, çatıdaki adama açılan…”
İzlediğiniz bu görüntüler bir bilgisayar tarafından yazılan ve onun tarafından yönlendirilen ilk insanların görüntüleri belki de. Duyduğunuz müzik de 30000 şarkı dinledikten sonra yaptığı beste.
Peki bütün bunları sanat olarak kabul etmek mümkün mü? Eğer kabul edersek sanatçı kim? Resimleri yapan, müziği çalan, senaryoyu yazan yapay zeka mı yoksa onu programlayan insan mı? Yapay sinir ağları bir gün özgür bir iradeye, gerçek bir hayalgücüne kavuşabilecek mi? Yoksa her zaman insanların ürettiği eserlere bakıp onları ustaca taklit eden öğrenciler olarak mı kalacak?
“Calvary” filmindeki bir sahnede zengin bir iş adamı yanındaki din adamına başta size gösterdiğim Holbein’in tablosunu gösterir. Ama ne anlama geldiğini bilmez. Aslında bu tabloda anlatılan hikayede de iki oyuncu var. Üstelik tam da karşı karşıya duruyorlar. Biri din adamı diğeri zengin bir iş adamı. Biri uhrevi diğeri dünyevi iki otorite figürü. Üç kademeli tabloda en altta deforme olmuş bir insan kafatası. Ölüm. Ortada iki figür arasında yaşanan sessiz ama derin çatışmayı sembolize eden bir ilahi kitabı ve onun yanında duran kopuk telli bir müzik enstrümanı. İçinde yaşadığımız dünya. Üst rafta ise Anadolu’da dokunmuş bir kilim ve onun üstünde çeşitli teknolojik araçlar. Geleceğin dünyası.
Gerçek bir sanat eseri. Sembollerle örülmüş, anlam içinde anlam katmanları barındırıyor. Zaman geçtikçe eskimek yerine yenileniyor.
Bana göre en önemlisi işte bu. Sanatın bu ruhunu kaybetmemek. Makineler daha önce yaptıkları gibi içine girmekte olduğumuz bu “4. Endüstri Çağı”nda da sadece daha fazlasını üretmeye odaklanacaksa bunun kime ne faydası var? Daha fazla resim, daha fazla müzik, daha fazla film. Otomatik sanat!
Makinelerin zekası geliştikçe, insanların zekası tembelleşir; yapay beyinler sanat ürettikçe, bizlerin beyinleri sanatın anlamından uzaklaşırsa ne olur? Yapay zekaların elinde kayıp ruhlara dönüşürüz. Sanatın içine tüküren insan yığınları haline geliriz. Hatta daha da kötüsünü yapan…
“Yapay bir zeka sanatçı olabilir mi?” için 4 yanıt
Bu sunspring filmini Türkçe altyazılı nereden izleyebiliriz youtubeda yok
ama maaleesef ruhu yook onun için hiç mi hiç şansı yook:) daha önce beste yapan bir programdaki humanize butonundan bahsetmiştin abi yani benim kanaatim yapay zeka asla normal zekanın yerini alamaz heralde ilerde buna tamamen karşı olanlar ve destekleyenler diye iki grup oluşacak gibi geliyor bana, bence yapay zeka asla ana yemek olamaz ancak ara sıcak seviyesinde kalabilir, ama yine de iyidir maaliyetleri düşürür belki….
Türkçe altyazı nasıl izleyebilirim ?
Her şeyin tamam olduğunu ve yapay zekanın bir şarkı bestelediğini düşünelim. Gerçekten de güzel bir şarkı olmuş olsun hatta. Peki bu şarkıyı seslendiren yine bir insan olmayacak mı? Seslendirmeyi yapay zeka yapsa bile eskiden söylenilenleri kullanmayacak mı? Sonuçta kendine ait bir sesi yok. Bir Emel Sayın olamayacak 🙂