Yüzüklerin Efendisi, tüm zamanların en çok okunan eserlerinden biri. Kimilerine göre bugüne kadar anlatılmış en güzel hikaye. Ve bu hikayenin merkezinde bir yüzük var. Peki nedir bu yüzük? Neden bu kadar önemli? Bu romanı hiç okumamış, filmlerini hiç izlememiş birine yüzüğü anlatmak isteseydim nereden başlardım?
- Nereden başlamalı? Ah evet!
Kitabın kapağından tabiki. Türkçe’nin bir güzelliği olarak kitabın çevirisinde daha ilk kelime Yüzük… ler! O halde bir değil birden fazla yüzükten bahsediyoruz. Evet, gerçekten de öyle. Kitabı açtığımızda her şeyden önce bir yüzük matematiğiyle karşılaşıyoruz. Daha doğrusu yüzükler hakkında bir şiirle… Gerçi şiir ve matematik birbirine o kadar da uzak kavramlar değil ya neyse. Bu cümleler o kadar önemli ki roman daha başlamadan; yayıncının notu, sunuş, önsöz gibi kısımlardan da önce verilmiş. Hatta orijinal İngilizce baskısında içindekiler bölümünden bile önce bu şiir ve yüzük matematiğiyle başlıyoruz hikayeye.
İç içe geçmiş bu iki şiirin ilk yarısında bize bazı sayılar veriliyor. Üç yüzük elflere, yedisi cücelere, dokuzu insanlara, ve biri de karanlıklar efendisine: 3 + 7 + 9 + 1 = 20 yüzükten söz ediliyor. Şiirin ikinci yarısında sonuncu yüzük diğerlerinden ayrıştırılıyor ve onun hepsine hükmedecek o tek yüzük olduğu söyleniyor. 19 yüzüğe karşı 1 yüzük. Yüzük gibi geometrik bir şekille ilgili güzel bir matematik.
Peki onların efendisi kim? O da şiirin ikinci kısmında tarif ediliyor. Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi. Lord Sauron. O tek Yüzük, İkinci Çağ’da Karanlık Lord Sauron tarafından Orta Dünya’nın özgür halkları üzerinde hakimiyet kurmak için dövüldü. Sauron, onun tüm Yüzükler arasında en güçlüsü olmasını, diğerlerini takanları yönetip kontrol etmesini amaçlamıştı. Diğer Yüzükler kendi başlarına da güçlü olduğundan, Sauron amacına ulaşmak için kendi gücünün çoğunu o Bir’e yatırmak zorunda kaldı.
Böyle bir yüzüğü yaratmak Sauron’u hem güçlendirdi hem de aynı anda zayıflattı. Bunu şöyle açıklayabiliriz. O tek Yüzük ile diğer tüm Yüzüklerin gücünü kontrol edebiliyordu ve bu nedenle yaratılışından sonra, öncesine göre önemli ölçüde daha güçlü hale gelmişti; ancak gücünü Yüzük’e bağlayarak Sauron aynı zamanda ona bağımlı olmuştu.
Burası çok önemli. Hatta o kadar önemli ki eserin yazarı Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’nin “gücün dış nesnelere yerleştirilmesi” üzerine bir inceleme olduğunu söylüyor. Peki nasıl yapıyor bu incelemeyi? Yüzüğü farklı karakterle etkileşime sokarak. Bu kitaplarda 982 farklı karakter var. İnsanlar, elfler, hobbitler, cüceler, orklar… Sadece Bilbo ya da Frodo değil; kendi halindeki bahçıvan Sam’den güçlü Elf hükümdarı Galadriel’e; gururlu savaşçı Boromir’den Yüzük bağımlısı yaratık Gollum’a kadar, pek çok farklı özellikteki karakter o Tek Yüzük ile etkileşime giriyor. Yani güçle! Evet bu basit geometrik şekil güç karşısındaki tutumumuzu test ediyor.
Bunu yakın zaman önce yaşadığım tam güneş tutulması deneyimimde iliklerime kadar hissettim. Güneş’ten tam 400 kat küçük olan Ay, ondan tam 400 kat uzakta tam önünden geçti. Gündüzü, geceye çevirdi. Karanlık bir şekil, aydınlığın önünde durdu bir süre ve tam bir yüzük şeklini ortaya çıkardı. Zaten o yüzden bilim insanları da bu doğa olayına “yüzük etkisi” adını vermişler. Biz şu anda bu tür doğa olaylarının ne zaman gerçekleşeceğini tam olarak biliyoruz. Buna göre kendi davranışlarımızı kontrol edebiliyoruz. Ama geçmişte böyle değildi. Binlerce yıl önce bu olayı gören Çin’liler ejderhanın Güneş’i yuttuğunu düşündüler. O yüzden bu kitaptaki ejderhalara şaşırmayın. Aynı olayı Güney Amerika’da gören Inca’lar taptıkları Güneş’in öfkelendiğini zannedip yerin altındaki sığınaklara kaçtılar. O yüzden bu kitaptaki öfkeli cücelere de şaşırmayın.
Yeterince dikkatli bakarsanız gücü ve etkisini her yerde görebilirsiniz. İşte yüzük dediğimiz şey de onu taşıyana bir güç veriyor. O güçle, onu elinde tutan kişinin ahlaki davranışı arasındaki çatışmayı sembolize ediyor bu geometrik şekil.
Güç ve Etkisi
Biz en baştaki o şiirde bahsedilen yüzüklerin gücünü ve etkisini analiz edelim şimdi de… Elflere verilen üç yüzük iyileştirici ve koruyucu bir güce sahip. Ama onları nostaljiye ve erteleme hastalığına sürüklüyor. Cücelere verilen 7 yüzük ona sahip olanlara zenginlik kazandırıyor. Ve evet yedi cüce ifadesi tesadüf değil çünkü yazar Tolkien’in yüzük konusunda ilham aldığı pek çok kaynaktan biri de Pamuk Prenses ve 7 Cüceler öyküsü. Bu öykünün bizim bildiğimiz popüler versiyonu dışında daha pek çok başka versiyonu var ve bu varyasyonların bazılarında zehirli elmanın yerine sihirli bir yüzük kullanılıyor. Yüzüğün cücelerdeki etkisiyse açgözlülük ve öfke. İnsanlardaki dokuz yüzük onlara korkutucu bir güç, uzun ömür ve görünmezlik veriyor ama bu görünmezlik onlarda kalıcı hale geliyor ve onları köleleştiriyor. Hikayede odaklanılan o hükmedici tek yüzükte de görünmezlik gücü var. O da yüzük taşıyıcılarının ömrünü uzatıyor. Örneğin kitabın daha en başında Bilbo Baggins 111. Yaş gününü kutluyor. Ama bunların da ötesinde o tek yüzük iki çok önemli güce daha sahip. Bilgi ve kontrol. Bu güçlerin etkisiyse onu elinde tutanların yozlaşmaya başlaması. Zamanla taşıyıcılarını şeytani bir kötülüğe dönüştürmesi.
O tek yüzük hakkındaki en geniş bilgiyi Elrond’un divanında alıyoruz. Yani burada. Burası Rivendell. Tarih: 25 Aralık. Yüzük hakkında konuşuluyor.
- Orta Dünya yıkımın eşiğinde.
O tek yüzük diğer 19 yüzüğü kontrol ettiği gibi Orta Dünya halklarını da adeta bir mıknatıs gibi buraya çekmiş. Yaklaşık 20 kişilik bu topluluk bir yüzük şeklinde halkalanmışlar. Filmdeki bu sahnede çok fazla detaya girilmiyor. Ancak kitapta bu katılımcılar yüzük hakkında bildiklerini tek tek anlatıyorlar.
Önce Elrond başlıyor.
“Ve ilk olarak, tehlikenin ne olduğu herkes tarafından anlaşılabilsin diye, Yüzük’ün Öyküsü ilk başından bugününe kadar anlatılacak. Öyküye ben başlıyorum, lâkin sonunu getiren başkaları olacak.”
Muhteşem bir çeviri! Böyle bir kitabı çevirmek gerçekten çok zor bir iş çünkü Orta Dünya’nın halkları farklı lehçeler konuşuyor. Örneğin az önce duyduğumuz kişi yani Elrond “lakin” dedi. “Ama, fakat, ancak” gibi kelimeler yerine “lakin” tercih edilmiş. Çünkü Elfler oldukça resmi ve ağdalı bir dil kullanıyorlar. Orijinal kitapta Sheakespeare dönemi İngilizcesi’yle yazılmış onların sözleri. O yüzden çeviriyi yapan Çiğdem Erkal İpek ve şiir çevirilerini yapan Bülent Somay, Elf lehçesini “Lisan-ı Osmani” ile yapmışlar. At sırtında yaşayan Rohirrimler’in lehçesini de “Orta Asya” Türkçesi ile karşılamışlar. Çeviri bir eserde Türkçe edebi zevkleri tatmak isteyenler için herhalde en iyi örneklerden biri bu olsa gerek.
“Dokuzlar, Yediler ve Üçler’in,’ demişti, ‘hepsinin kendine has taşları vardır. Fakat Tek Yüzük öyle değildir. Sanki daha önemsiz yüzüklerden biriymiş gibi, yuvarlak ve süssüzdür; fakat yapıcısı yüzüğün üzerine öyle işaretler koymuştur ki, ustalar belki hâlâ bunları görüp okuyabilir.”
Tek yüzüğün üstündekiler Kara Lisan’da yazılmış. Bu dil Tolkien tarafından yaratılan yapay dillerden biri. Her kelimenin bir anlamı var. Orijinal dilinde aynen şu yazıyor.
“Ash nazg durbatulûk, ash nazg gimbatul, ash nazg thrakatulûk agh burzum-ishi krimpatul.”
İşte yüzüğün dili bu. Hikayeye göre tıpkı yüzük gibi bu dili de Sauron yarattı. Yani yüzüklerin efendisinde çok güçlü bir dil, çok güçlü bir şeklin üzerine kazınmış ve bu güç tıpkı bir karadeliğin ışık da dahil her şeyi yutmaya çalışması gibi bizi içine çekmeye çalışıyor.
“Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak, Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak.”
Tüyler diken diken. Az sonra bu hikayedeki yüzüğü günümüzde nasıl anlayabiliriz sorusunun cevabını aramaya başlayacağız. Karanlıklar efendisi Sauron, Satan yani Şeytan mı? Yüzük aslında nükleer gücü mü temsil ediyor? Bu soruların cevaplarını yazarın görüşleriyle birlikte vereceğiz. Ama önce size dinlettiğim bu sesli kitaba dikkatinizi çekmek istiyorum.
Storytel, Yüzüklerin Efendisi serisini Murat Eken’in sesinden sesli hale getirdi. Açıklamalar bölümündeki bu videoya özel kampanyadan faydalanarak dinleyebilirsiniz. Storytel, sesli kitapları dinleyebileceğiniz ve e-kitapları okuyabileceğiniz dijital bir kütüphane. Biyografi, tarih, kişisel gelişim, iş kitapları, klasikler, romanlar, öyküler gibi onlarca farklı kategoride binlerce kitabı dilediğiniz kadar okuyabiliyor ya da dinleyebiliyorsunuz. Telefonunuzdan ya da tablet cihazınızdan dilerseniz bunları indirip, çevrim dışı modunda internet bağlantısına ihtiyaç olmadan, her yerden her zaman erişebiliyorsunuz. Storytel’in zengin kütüphanesinde her yaştan insan için mutlaka kitap var. Ayrıca sadece çocuk kitaplarının bulunduğu Kids Mode ile çocuklar da yüzlerce kitabı özgürce keşfedebiliyor. Bu zengin kütüphaneyle zihin dünyanızı da zenginleştirmek için açıklamalar bölümündeki bu videoya özel bağlantıyı kullanarak ilk 2 ay %50 indirimli deneyebilir ve Yüzüklerin Efendisi’yle kendi kitap maceranıza başlayabilirsiniz.
“Dokuzlar Nazgûl’un elinde. Yediler de ya alınmış ya da yok edilmiş.” Bu söz üzerine Glóin kıpırdandı ama bir şey söylemedi. “Üçler’i biliyoruz. O halde onun bu kadar arzu ettiği bu tek yüzük de neyin nesi?”
Bu tek yüzük de neyin nesi? Hikayedeki anlamının ötesine geçelim şimdi.
Uygulanabilirlik mi? Alegori mi?
Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’nin, özellikle İkinci Dünya Savaşı gibi o zamanın siyasi olaylarını tek tek ele alan bir alegori olmadığını belirtiyor:
- İnsanlar alegori ile uygulama arasındaki farkı anlamıyorlar. Bir Shakespeare oyununa gidebilirsiniz, isterseniz bunu aklınızdaki şeylere uygulayabilirsiniz ama bunların çoğu alegori değildir…
Alegori ve uygulama arasında bir fark var. Yüzüklerin Efendisi’ndeki temaları genel olarak savaşın dehşetini anlatmak için uygulayabilirsiniz. Ancak onu spesifik olarak bir savaşa ya da karakterlerini tek tek gerçek dünyadan başka karakterlere eşitleyemezsiniz.
Sauron = Satan yani Şeytan diyemezsiniz. Ya da Hitler diyemezsiniz. Stalin diyemezsiniz.
Aynı şekilde Gandalf = God yani Tanrı diyemezsiniz. Ya da İngiltere özelinde Churchill diyemezsiniz.
Aragorn, İsa ya da MacArthur değildir.
Shire, böyle çayırlık çimenlik gibi bir cennet bahçesi ve Mordor da bir cehennem çukuru gibi tasvir edilse de yazar kesinlikle ve doğrudan bunları kast etmişti diyemezsiniz.
Ancak yazarın bir Hıristiyan olarak eserdeki belli tarihleri sembolik öneminden ötürü özellikle seçtiği de aşikar. Yüzüğü yok etme macerası Rivendell’de 25 Aralık’ta yani İsa’nın doğduğu Noel gününde başlar ve Mordor’da 25 Mart tarihinde yani geleneksel Anglo-Saxon inancına göre İsa’nın çarmıha gerildiği gün sona erer.
İnsanlar okudukları bu kitaptan alegori çıkarmaya meyilli oldukları için yazarın yüzükle kast ettiği şeyin atom bombası olduğunu düşünmüşler. Yani yazarın yazdığını değil niyetini okuyup yorumlamışlar.
- Ama kesinlikle demek istediğim, pek çok insan nükleere uyguladı. Yüzüğü nükleer bombaya uyguladı, değil mi? Her şeyin onun bir alegorisi olduğunu düşünüyorlar. Ama öyle değil.
Bakın alegori olabilmesi için yazarın niyeti (author’s intent) gerekli. Oysa yazar böyle bir niyeti olmadığını açıkça söyledi. Peki biz okuyucu olarak hiçbir bağlantı kuramayacak mıyız? Sadece dar anlamıyla mı yorumlayacağız? Hayır. Eserin evrenselliği de burada yatıyor. Biz onu duyduğumuzda kendi içinde bulunduğumuz duruma göre bağlantılar kuruyoruz. Buna da alegori değil, “uygulanabilirlik” deniyor.
Şu sözleri bir dinleyin.
“İlk aldığımda sıcaktı, kor gibi sıcak, elimi öyle kavurdu ki ömrüm oldukça acısından kurtulacağımı zannetmem.”
Bunu geçen yüzyılda duyanlar daha sonra gidip radyodan haberleri dinliyorlardı. Haberlerde soğuk savaşın yaydığı nükleer bomba korkusu vardı. Radyoaktif maddelerden bahsediliyordu. Bunları duyanlar sonra bu kitabı eline alıp tekrar okuyordu:
“İlk aldığımda sıcaktı, kor gibi sıcak, elimi öyle kavurdu ki ömrüm oldukça acısından kurtulacağımı zannetmem.”
“Ahanda işte bu nükleer bomba” dediler. Okuduklarını kendi durumlarına uyguladılar. Yazarın niyeti böyle bir alegorinin arkasına nükleer bombayı saklamak olmasa da okuyucu oalrak onlar bunu yaptılar. İki kavramı birbirine eşitleyip sabitlemedikçe siz de bunu yapmaya devam edebilirsiniz. O eser bereketli bir bilgi toprağı gibi yeni anlamlarını doğurmaya devam eder. Ben güneş tutulmasını görünce yüzüğü hatırlarım, bir başkası soğuk füzyon deneyini görünce yüzüğe benzetir.
Yüzük, kimisi için cebindeki telefondur. Teknolojik bir güç. Elinize aldığınızda kor gibi sıcaktır. Sürekli sosyal medyayı, mesajları, oyunları kontrol etme dürtüsü, gerçek hayattaki sorumlulukları göz ardı etmenizi sağlayarak her şeyinizi tüketebilir.
Yüzük, kimisi için elde ettiği makamdır. Makamın sağladığı dokunulmazlıkla adeta görünmez hale gelir. Ama bu görünmezlik daha sonra kalıcı olur ve onları köleleştirir.
Yüzük, kimisi için maddi zenginliktir. Kelimenin tam anlamıyla. Yüzüklere, mal mülke, lükse, şaşaya, maddi zenginliğe, materyele eriştirir. Sonra da ona sahip olanları açgözlü hale getirir. Tatminsizlik duygusuyla öfkeli cücelere dönüştürür.
Aslında mesele yüzük değil, onun insanı nasıl etkilediğidir. Bu haliyle yüzük, bir pusulaya dönüşür. Sahip olduklarınızla nasıl davranacağınızı gösteren bir pusula.
“Güç yozlaşmaya eğilimlidir ve mutlak güç mutlaka yozlaştırır. Büyük adamlar neredeyse her zaman kötü adamlardır.” demişti bir yazar. Bir başkası Hayvan Çiftliği’nde, öbürü Sineklerin Tanrısı’nda gücün insanları nasıl ayarttığını anlattı.
Yüzüğün yozlaştırıcı etkisine gelince. Onu antik zamanlara kadar takip edebiliriz. Plato’nun 2300 yıl önce yazdığı “Devlet” kitabında “takanlara görünmezlik veren bir yüzük olsaydı o kişi nasıl davranırdı?” sorusu teorik olarak tartışılmıştı. Platon böyle bir ahlaki yozlaşmanın meydana geleceğini savunmuştu. Tolkien bu yozlaşmayı bize yarattığı karakterlerin düşünceleri ve eylemleriyle gösterdi.
Bize yüzüğün değil, onu takanların hikayesini anlattı. Yüzüklerin Efendisi gibi gerçekten insanların ilgisini çeken çok büyük bir hikaye anlatmak ve bu büyük hikaye boyunca insanların dikkatini diri tutmak isterseniz asıl anlatmanız gereken de zaten budur: Her zaman insanın hikayesi.
- Hikaye neredeyse her zaman bir insan hikayesidir, her zaman tek bir şeyle ilgilidir, değil mi?
Peki nedir o şey?
- Ölüm. Ölümün kaçınılmazlığı.