Bir zamanlar Casio saatler vardı. Estetikten nasibini alamamış bu küçük Japon harikalarını hesap makinesi olarak da kullanırdık ama onlara asla “akıllı saat” demedik. Şimdi “Apple Watch”la akıllı saatler devri resmen başladı. Peki bunlar gerçekten Casio’dan daha mı iyi?
Eylül 2014’te her zamanki gibi etkileyici bir sunumla Apple Watch tanıtıldı. O zaman bu sunum hakkındaki yorumlarımı “Apple Watch, but don’t taste” videosuyla anlattım. Şimdi de artık piyasaya çıktığına göre Apple Watch hakkında konuşabiliriz.
Teknoloji perspektifinden bakınca Apple’ın “kişisellik” ilkesinden yola çıktığını görüyoruz. Önce “kişisel bilgisayarlar” personal computers PC vardı. Sonra cep telefonlarıyla teknoloji daha bir kişisel hale geldi. Akıllı saatlerle “en kişisel” şeklini buldu. Bu noktadan sonra insan acaba daha kişisel bir teknoloji nasıl olacak diye düşünmeden edemiyor.
Apple Watch her şeyden önce bir saat, dakik bir saat. Ama hemen hatırlatalım. Onun dakik olması sizin de dakik olacağınız anlamına gelmiyor.
Apple Watch, iletişim kurmak için kullandığınız bütün yöntemleri daha da pratik hale getiriyor. Ve bileğinizde olduğundan, uyarılar ve bildirimler yepyeni bir fiziksel boyut kazanıyor. Örneğin, her gelen mesajla bileğinizde hafif bir dokunuş hissediyorsunuz. Apple Watch ayrıca, sevdiklerinize tık, çizim ve hatta kalp atışınızı gönderme gibi eğlenceli ve bir o kadar da doğal iletişim yollarına sahip. Saatin üstüne çizim yapıp göndermek işi biraz Facebook’un bir zamanlar “poke” hareketine benziyor. Kısa bir süre moda olup sonradan unutulacak ve bir kaç yıl sonra “ya bir zamanlar birbirimize kalp atışlarımızı gönderirdik, hey gidi günler, çocukluk işte” deyip güleceğimiz küçük bir anı özelliği.
Normal versiyonun dışında Sport ve Edition olmak üzere 3 tipi var. Kalın ve ince bileklere göre iki ayrı büyüklükte. Bunun dışında kayışları değiştirilebiliyor. Dolayısıyla pek çok seçenek var. Bu da başata söylediğim kişiselleştirme mesajının somut bir başka örneği.
Dokunmatik bir ekranı ve yan tarafında 2 düğmesi ya da çevrilebilir pimi var. Bunları kullanarak uygulamalar ya da ekranlar arasında geçiş yapabiliyorsunuz. Uygulamalar aslında telefonunuza yüklenen uygulamaların bir uzantısı gibi çalışıyor. Yeri gelmişken bu saatleri tek başına kullanamıyorsunuz mutlaka iPhone’la birlikte çalışıyor. Uygulamalar şu anda çok fazla değil ve var olanlar da pek hızlı değil. Ama uygulamaların gönderdiği bildirimleri bileğinize hafifçe dokunarak size iletiyor. Dolayısıyla her seferinde cep telefonunuza uzanıp bildirimleri kontrol etmek zorunda kalmıyorsunuz.
Teknoloji hayatımızı nasıl değiştiriyor. Cem Yılmaz pinch hareketi. Bu saatle kolu kontrol etme tiki mi gelişecek? Bildirimlere nereden bakacağız?
Spor yapmak ya da sağlıklı olmak için bu saati alacaksanız almayın. Bunun için spor salonuna yazılıyorsanız vazgeçin.
Ürünlerinin tasarımlarıyla kullanıcıların kalbini fetheden Apple’dan piyasadaki en güzel tasarımlı saat mi geldi? Güzellik göreceli bir kavramdır ama şu Moto 360 piyasadayken bunu söyleyebilmek çok zor.
Pil ömrü? Şarj kablosu. Kullanım şeklinize bağlı olarak 1 – 1,5 gün pil ömrü verilmiş. Bunun anlamı her akşam telefonunuzun yanı sıra saatinizi de şarj etmeyi unutmamalısınız. Pil ömrü akıllı saatlerin en zayıf yanı. Sadece Apple Watch değil, diğer üreticilerin saatleri de aynı dertten muzdarip. Küçük, şirin bir istisnası var: Pebble Watch. elektronik mürekkep teknolojisiyle çalıştığı için pil ömrü 1 haftaya kadar uzayabiliyor.
Daha önce büyük ekranlı telefon konseptini neden tercih ettiğimi anlatmıştım. İşte akıllı saatler bu telefonların hantallık dezavantajını dengeleyebilir. Bir şey okumak, izlemek, oynamak istediğinizde büyük ekranlı telefonunuzu elinize alırsınız. Bunun dışındaki daha basit uygulamalar için de bileğinizi kaldırmanız yeter. Peki Türkiye’de satışa çıkınca Apple Watch alır mıyım? Eğer hiç beklemediğim bir yerlerden elime 1000 TL ile 45.000 TL arasında bir para geçer ve o anda aklım başımdan giderse evet alırım ve sonrasında bu saatlerin gerçekten işe yarayacak 2. veya 3.nesli piyasaya çıkınca pişman olurum. Pahalı oyuncakları sevmiyorsanız size de biraz sabırlı olup beklemenizi öneririm. Şu anda bu fiyatlarla teknojik bir araçtan çok lüks bir aksesuar olarak değerlendirilebilir.
Sonuç olarak giyilebilir bilgisayarların ilk yaygın somut örneği gözlük değil saat oldu ve bu konuda trend belirleyici modeller de Apple’dan geldi. Ama yolun daha çok başındayız. Saatin teknolojik bir ürün olarak hayatımızı daha iyi bir hale getirebilmesi için yapılması gerekenler var: Bunlar daha uzun pil ömrüne sahip olmalı, telefondan bağımsız çalışabilmeli ve koldaki küçük telefon olmanın ötesinde 21.yüzyılda saati yeniden tanımlayabilmeli.