Bunu size okulda öğretmeyecekler. O yüzden okulda değiliz. Yaz okulundayız. Bunun için özellikle yaz mevsimini ve stüdyomun dışında bir yeri, bu ormanı seçtim. Yani zamanlama ve mekanlama manidar! Orman, öğrenme işleminin gerçekleştiği beynimizi temsil ediyor. Ama bunun ayrıntılarını ikinci bölümde vereceğim.
Geçen videomu kaçıranlar için kısa bir hatırlatma. Yaz okulu diye yeni bir seriye başladık. Bu seride beynimizin gizli potansiyelini açığa çıkartıp, öğrenme konusundaki yeteneklerimizi geliştireceğiz. Öğrenmeyi öğreneceğiz.
Öğrenmeyi öğrenebilmek için önce bildiklerimizi unutmamız gerekiyor. Temiz bir sayfa açmamız. Tıkılıp kaldığımız o kutularımızın dışında, kullandığımız kalıpların ötesinde düşünmeye çalışmamız…
Öğrenme konusunda aklınıza gelen ilk kalıp, ilk şablon nedir? Okulda öğreniriz, değil mi? Elbette öyle, öğrendiklerimizin bir kısmını okulda gördüğümüz, dinlediğimiz bilgilerden elde ediyoruz. Ancak her ne kadar öğrenme işlemi orada başlasa da, orada bitmiyor. Öğrenme, hayatta tamamlanıyor. O yüzden “hayat okulu” tabirini çok seviyorum. (Yardımcı kaynak School of Life YouTube kanalı) Bu tabir, içinde hem hayatı, hem de okulu barındırıyor. Okulda konsantre biçimde elde ettiğimiz bilgileri, ancak hayatın dağınık yapısı içerisinde uygularsak gerçekten öğrenmiş oluruz. Birbirini tamamlayan bu ikili yapıyı ve benzerlerini yaz okulumuz boyunca sık sık göreceğiz.
Şu anda bu videoyu izleyen binlerce insan, öğrenme konusunda yüzbinlerce deneyime sahip. Bir şeyleri öğrenmek için bugüne kadar türlü teknikler denediniz. Öğrenme konusunda kafanızda öğrenilmiş bir bilgi var. Muhtemelen “öğrenilmiş bir çaresizlik.” Öncelikle bundan kurtulmamız gerekiyor. Bana bunlarla gelmeyin. Ben yapamam, çok denedim, öğrenemem demeyin. Birbirimizden çok da farklı değiliz. Hepimizin kafasında yaklaşık 1,5 kg ağırlığında bir beyin ve onun içinde de 86 milyar civarında nöron var. Sinir hücresi. Önemli olan bunları ve aralarındaki ilişkiyi nasıl yönettiğiniz.
Hiçbir şey öğrenemiyorum diyen arkadaşa soruyorum şimdi. Yürümeyi nasıl öğrendin? Bak yıl olmuş 2018, dünyanın en parlak beyinleri onlarca yıldır üzerinde çalışıyor ama hala robotlara doğru düzgün yürümeyi öğretemediler. Çünkü kolay bir şey değil yürümeyi öğrenmek. Peki ya konuşabilmek? O daha da zor. Tüm bunları tıpkı bu orman gibi bize tamamen yabancı bir dünyada, bir kaç yıl gibi çok kısa bir sürede öğrenmedik mi? O zaman ben yapamam, çok denedim, öğrenemem demeyin. Bildiklerinizi unutun dedim ya başta, işte beyninizi böyle bir moda geçirmenizi istiyorum. Bebekken sahip olduğunuz o başlangıç moduna…
Bebeklerden neler öğrenebiliriz? Onlar okula gitmezler… Hayatta öğrenirler. Okul dediğimiz şey, hayata göre çok daha yeni bir kavram. Bugün bizim gittiğimiz modern okullar, sadece Türkiye’dekiler değil, dünyanın neresine giderseniz gidin hemen her yerde karşılaşacağınız okullar, belli kalıplar içinde size bir şeyler öğretmeye çalışır. Konuyla ilgili bir yardımcı kaynağa sizi yönlendireceğim, tecrübeli eğitimci Sir Ken Robinson’un TED konuşmasına. Belki hala bilmeyenler vardır diye bu tür konuşmaların pek çoğunda Türkçe altyazı olduğunu ve bunları nasıl kullanabileceğinizi de göstereyim. “Yeryüzündeki tüm eğitim sistemleri benzer bir hiyerarşiye sahiptir” diyor Bay Robinson.
En tepede matematik ve diller, sonra insani bilimler ve en altta sanat. Dünyada her yerde.
Bu kanalda sanat, tasarım ve teknoloji hiyerarşisini kurarken işte bunu ters yüz etmeye çalışıyorum. Çünkü okulların tasarımı farklı bir dünya için yapılmış. Eğitim sistemi akademik yetenekleri arttıracak şekilde dizayn edilmiş. Ve bunun bir sebebi var.
Bütün sistem 19. yüzyıldan önce, dünya çapında ortalıkta herhangi bir eğitim sistemi yokken ilk defa ortaya çıktı. Ve dahası hepsi endüstrileşmenin ihtiyacını karşılamak üzere oluşturuldu.
Size ironik bir şey söyleyeyim mi? Akademi kelimesinin nereden geldiğini biliyor musunuz? Dünyanın ilk okullarından biri olan “Academia”dan. M.Ö. 385 yılında Platon tarafından kurulmuştu. Zeytin ağaçlarıyla dolu bir ormanın içinde. Yine döndük ormana geldik. Demek ki öğrenmek dediğimiz şey, sadece şöyle olmak zorunda değil. Böyle bir şey de olabilir.
Öğrenmeyi öğrenme konusundaki üçüncü yardımcı kaynağımızdan bir sahne izlediniz. Çocuklarını okula göndermek yerine kendi yöntemleriyle eğitmeye çalışan bir babanın hikayesi.
- Zaj, sayfa.
- 398.
- Hala onu seviyor musun?
- Evet.
- Test için programda kalmalısın. Sekiz gün içinde bitirmiş olman lazım.
Çocuklar sevdikleri sürece ellerindeki kitabı okuyor. Ormanda, çıtırdayan ateşin etrafında son derece doğal ve rahat bir ortamdalar. Beynin gizli potansiyelinin açığa çıkabilmesini kolaylaştıracak bir ambiyans. Ama bir yandan da sorumlulukları var. Belli bir süre içinde kitabı bitirip test olmaları gerekiyor. Yani rahatlık ve zorluk arka arkaya geliyor. İkili yapıları sık sık göreceğiz demiştim. Tamam bir masanın başında değil de ormandaki kamp ateşinin etrafında roman okumak kolay. Peki matematik ya da fizik gibi soyut ve karmaşık konular da böyle çalışılabilir mi? Neden olmasın? Mesela Kaptan Fantastik’in çocuklarından biri kuantum mekaniğiyle ilgili okuduğu kitapta “Sicimdeki Dünya” bölümünü daha yeni bitirmiş.
- Kuantum dolanıklığı ile ilgili bir problem mi yaşıyorsun? Plank uzunluğu aksine Planck zamanı?
- Ben iyiyim.
- Güzel. Yarın öğle yemeğinden sonra m-teorisi hakkında kısa sunum yapabilirsin. Bo ve Rell ile karşılıklı yüz yüze yazılı münakaşa yapın.
Nefis bir teknik daha duyduk. Öğreterek öğrenmek. Daha önceki videolarımda da bahsetmiştim. Bu filmde çocuğun bir sunum yapması isteniyor. Çünkü soyut ve karmaşık bir konuyu pasif bir şekilde öğrenemezsiniz. Konunun içine aktif olarak dalmanız gerekir. Bunun en iyi yollarından biri, anladığını anlatmak ve mesela bir sunum yapmaktır. Sunum yapmak deyince de lütfen aklınıza sadece PowerPoint sunumları gelmesin. Böyle bir ortamda da sunum yapılabilir. Yeter ki sunumu yaptığınız kişilerle karşılıklı konuşun, tartışın ve onların anlayamadığı sorulara cevap vermeye çalışın.
Şimdi gelelim öğrenme konusunda en çok ihmal edilen kısma. Sanat. Müzik. Dans. Dersin en önemli kısmı başlıyor.
Captain Fantastic filminde müzik çalıp dans eden çocuklar.
Az önce Dostoyevsky okuyup, kuantum çalışan çocuklar, şimdi kendi yaptıkları müzik eşliğinde özgürce şarkı söyleyip dans ediyorlar. Bunu kafalarını rahatlatmak için yaptıklarını sanıyorsunuz değil mi? Hayır, bu sırada öğrenmeye devam ediyorlar. Çünkü beynimiz iki şekilde çalışıyor. Kitap okurken, matematik problemi çözerken yoğun modda. Buna ara verip de vücudumuzun diğer parçalarını çalıştırmaya başlayınca da dağınık modda çalışıyor. Yani şarkı söyleyen bu çocukların beyinleri az önce okuduklarını işlemeye devam ediyor.
İşte eğitim sistemi en çok bu noktada tıkanıyor. Sadece okuldan mezun olup bir iş sahasında faydalı olmak için öğrenmeye çalışıyoruz. O yüzden de okul sistemindeki hiyerarşide sanat, resim, müzik, dans gibi konular en altta kalıyor.
Bu yüzden hiyerarşinin temelinde iki fikir var. Birincisi, en tepede iş sahası için en faydalı konular yer alacak. Hatta bu yüzden büyük ihtimalle siz de okuldayken hoşlandığınız şeylerden, eğer böyle devam ederseniz bir işe sahip olamayacağınız söylenerek uzaklaştırıldınız. Öyle değil mi? Müzikle uğraşma, müzisyen olmayacaksın; resim yapma, ressam olmayacaksın.
Sizin de başınıza geldi mi bu? Doğrudan eğitimle ilgili değilmiş gibi gözüktüğü için vakit kaybı gibi gözükür. Oysa beynimiz o sırada da öğrenmeye devam eder. Biz okullarda kendimizi hayata değil de sadece üniversiteye hazırlıyoruz.
Çünkü sistemi üniversiteler dizayn etti. Eğer bütün dünyadaki eğitim sistemlerini düşünürseniz, halk eğitimi öğrencileri üniversiteye hazırlayan bir süreçten öte bir anlam taşımamaktadır. Ve sonuç olarak bir çok yetenekli, zeki, yaratıcı insan aslında hiç de öyle olmadıklarını düşünüyor. Çünkü okulda iyi oldukları şeylere değer verilmiyor, ya da daha fenası küçümseniyor.
Oysa küçümsenen o insanlar belki de başka bir konuda çok daha yetenekli. İşte bunu keşfedemeden mezun oluyoruz. Oluyoruz da elimize ne geçiyor? Sadece bir diploma. Oysa UNESCO’ya göre gelecek 30 yılda dünya çağında tarihin başlangıcından bu yana olduğundan daha fazla insan mezun olmuş olacak.
Birden lisans derecelerinin pek kıymeti kalmadı. Doğru değil mi?
Öğrenmeyi öğrenmek istiyorsak önce bildiklerimizi unutmamız gerekiyor. Bir bebek kafası gibi beynimizi başlangıç moduna getirmeliyiz. Öğrenmek hayat boyu süren bir aktiviteler bütünüdür. Bu aktiviteler içerisinde okulda geçirdiğimiz ve beynimizi yoğun ve odaklı bir modda kullandığımız bölümler de vardır. Sanatla, müzikle ya da dans ve sporla geçirdiğimiz ve beynimizi dağınık bir modda kullandığımız bölümler de… Öğrenme, her iki durumda da gerçekleşir.
Şimdi size bir ev ödevi. Daha doğrusu hayat ödevi. Eğer öğrenciyseniz okullarda yeterince üzerinde durulmayan ikinci kısmı kendiniz çözmeye çalışın. Sanat ya da sporla ilgilenin. Artık okula gitmeyen biriyseniz ve zaten sanatla ilgileniyorsanız, en azından kaliteli filmler izleyip, kaliteli müzikler dinlemeye çalışıyorsanız siz de ilk kısma geri dönün. İzlettiğim filmdeki çocuklar gibi kendinize bir alan seçin ve o alandaki iyi kitapları okuyarak beyninizi o yoğun ve odaklı modda da kullanmaya çalışın.
Matematiğin çok önemli olduğunu düşünüyorum, ama dans da öyle. Eğer izin verilirse çocuklar her zaman dans ederler, hepimiz ederiz.
Her iki gruba son bir ödev daha. Gençler ve yetişkinler, önümüzdeki hafta sonu bir günlüğüne bile olsa kendinizi en yakın bir ormana atın. Ağaçların altında toplanıp, bu hafta öğrendiklerinizi birbirinize anlatın. Kendi akademinizi kurun. Çünkü birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var ve bunu birbirimize öğreterek yapmalıyız.
“Bunu Size Okulda Öğretmeyecekler – Yaz Okulu 1” için 2 yanıt
Selamlar Barış abi,
Bu videondan da anlaşıldığı üzere yaz okulu serinde güzel tavsiyeler vereceksin 🙂 İnsanların bu tavsiyeleri uygularken başkalarının tecrübelerinden faydalanması için ve bunları birlikte uygulayabileceği insanları daha kolay bulmaları için bir discord grubu kursak güzel bir “online academia” ya da komünite olur diye düşünüyorum 🙂
Bu konuda senin de fikirlerini duymayı çok isterim, aydınlatmaya devam!
Merhaba Barış Abi,
Hayatın her alanında yaşamın ne olduğunu araştırmalıyız bence. Dans ve matematikle değil sadece huzurlu bir ortamda çayla ağaçları izlemek daha çok hoşuma gidiyor. İnsanların da bazen dinlenip kendilerini hayata bırakması lazım. Hayatı sanatla birleştirmeli, bilimle anlamalıyız.