Kategoriler
Eğitim Verimlilik

Çalışıyorum Çalışıyorum Ama Yapamıyorum

Bu, insanlığın bilgi çemberi. 100 yıl öncesine -1924’e- kadar, dünyadaki tüm insanların, 200.000 yıl boyunca çalışıp biriktirdiği tüm fikirler, bu çemberin içine sığıyordu. En sıradan insandan, en zeki olanlara kadar, herkesin, bildiği her şey, bunun içinde. Newton’dan Einstein’a, bildikleri/buldukları her şey burada! Çalışmışlar, çalışmışlar, buraya kadar getirmişler.

Günümüzdeki bilgi birikimi ise işte böyle bir çember. Aslında bundan çok daha büyük ama ekrana sığdırabilmek için böyle bir şey yaptım. Bu aralıktaki insanlar da çalışmışlar, çalışmışlar ve bilgi çemberini genişletmişler. Mesela birileri çok çalışmış, şuralarda bir yerlerde DNA’yı keşfetmiş. Sonra başka birileri çalışmış, çalışmış ve “World Wide Web”i icat etmiş, internet çağını başlatmış. İşte tüm bu çabalarla insanlığın bilgi birikimi genişlemeye devam ediyor.

Peki şuralarda bir yerlerde acaba ne var? İnsanlığın bilgi birikimini genişletmek için birileri çalışacak, çalışacak ve orada neyi keşfedecek? Onu keşfetmek neden önemli?

Senin, benim için bazı şeyler önemli olmayabilir. Ama birileri için o bilgi hayati bir önem taşıyabilir. Mesela bu video boyunca göstereceğim infografiklerin bir benzerini hazırlayıp bunlardan kitap yazan biri var. Adı: Matt. 

Matt için bu soru işaretinin altında onun aradığı bir bilgi yatıyor. Oğlunu ölümcül bir hastalıktan kurtarabilmek için gerekli bu bilgi. Ne yazık ki oğlu çok ender genetik bir hastalıktan muzdarip. Bu ender hastalığın henüz keşfedilmiş bir çözümü de yok. 

Fakat kendisi bir bilim insanı ve belki de keşfedeceği yeni bir bilgiyle oğlunu kurtarabileceğine inanmış. Bunun için çalışması lazım. Ancak ne kadar çalışması gerektiğini bilmiyor. İnsanlığın bilgi çemberi ne kadar genişlerse o soru işaretini de kapsayacak kadar büyüyebilir? Bunu bilmiyor. Tek bildiği o bilginin oralarda bir yerde olduğu… Peki sizce Matt, oğlunu kurtarabilecek mi?

Bunun için sadece çalışmak da yetmiyor, öyle değil mi? Bazen insan çalışıyor çalışıyor ama yapamıyor! Hangimizin başına gelmedi ki?.. Kimisi de sanki hiç çalışmadan yapıyor gibi görünüp, moralinizi bozuyor. Ama onların sırrına da geleceğim. Bu videoda, size bu çalışıp çalışıp yapamama probleminin nedenlerini ve çözümlerini tek tek anlatacağım.

İnsan öğrendikçe bilgisi giderek artıyor. Bu bizim ilkokuldaki bilgimiz. İçerisinde toplama çarpma, harfleri okuyabilme, cümleler kurabilme gibi yetenekler için gerekli bilgiler var. Fakat o günlerinizi bir hatırlayın. Çarpım tablosunu ezberlemek ne kadar zordu değil mi? İşte çemberi genişlettiğimiz her adım, bir çaba istiyor. Çemberi ittirmemiz gerekiyor! Oysa o bir kere genişledi mi,  geçmişte kalan şeyler ne kadar da basit geliyor, değil mi? Şimdi sorsalar çarpım tablosunu öğrenmek çok kolay derim 🙂

İşte ilk problem de tam olarak burada. Mesele sadece çemberin genişliği değil, aynı zamanda merkezi. Çünkü hayatta hepimiz farklı yollardan geçiyoruz ve farklı şeyler öğreniyoruz. Benim çemberim buysa, arkadaşımınki bu. Bir başkasınınki de bu. Çünkü arkadaşım çocukluğundan beri resim çiziyor. Bense hikayeler anlatma peşindeyim. İkimiz aynı miktarda bilsek de, farklı farklı şeyler biliyoruz. Ama ne yazık ki, ikimiz de aynı üniversite sınavına giriyoruz. Bizden birçok olsa da, sınav yalnızca bir ölçüm. Eğer o sınav, biraz bu tarafa doğruysa, arkadaşımın sonucu benden iyi çıkacaktır. Az çalışıyor görünüp başarılı olmasının sırrı da bu. Oysa farklı bir ülkede olsak ya da başka bir yerde olsak, başka şeyi ölçecek ve başka sonuçlar alacağız.

Öyle insanlar tanıdım ki, bazı yerlerde felaket başarısız olmuşlar ve bu yüzden oradan kaçmışlar. Gittikleri yerde çok başarılı bulununca da şaşırmışlar. Çünkü hayatları boyunca onlara hep başarısız oldukları söylenmiş. Hem de kanıtlarıyla… İşte ilk öğrenmemiz gereken şeylerden biri bu. Kim olduğumuzu anlamak ve ona göre yollar seçebilmek. Bir balığı uçamamakla suçlamamak lazım. Onu alıp, özgürce yüzebileceği denizlere koymalıyız. 

Tamam, çemberimizin merkezini özgür olacağımız yere doğru kaydırdık. Bilgileri de öğrendik. Ama bu yeterli değil. Bazen o çemberi genişletmenin kendisi gerçekten bir sorun. İşte Matt’in başına gelen de bu. Bu da benim size ikinci tavsiyem. Bilim yapar gibi çalışmak. Evet… Eğer bir bilim insanı gibi çalışmayı öğrenirseniz, yaşadığınız birçok problemin çözüleceğini size garanti ediyorum.

Matt’in çocuğunu kurtarabilmesi için, bu noktaya ulaşabilmesi lazım. Öncelikle çemberin neresinden genişletmesi gerektiğini öğrendi. Genetik bir hastalık… Şimdi o noktada ilerlemeli. Bilim yapmak böyledir. Üniversite bittikten sonra master yaparken bu çemberi ucundan genişletmeye başlarsınız, doktorada da artık insanlığın bilgi sınırına gelir. O noktada yaptığınız bilimsel keşif, çemberin üzerinde ufak bir çentik açar. Başkalarının da bunu yapmasıyla, çember sürekli genişler. 

İşte bunu yaptığınızda, sonuçları kontrol edebileceğiniz bir cevap anahtarı yoktur. Çünkü o hiç elde edilmemiş bir bilgidir ve kimse bilmez. Fakat doğruluğundan emin olmanız gerekir. İşte bu, entelektüel bir özgüven gerektirir. Bazı sınav sistemlerinin bizden koparıp aldığı şey de bu. Test çöz, soruyu çözer çözmez cevabı kontrol et. Hayır. Sorulara bilim yapıyormuş gibi davranın. Cevabı bulduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Kendinizi ve diğerlerini cevabın bu olduğuna ikna edin. Başkalarının, cevap anahtarının sizi doğrulamasını beklemeyin. Birçok üniversite hocasının şunu dediğini duyarsınız: “Ne zaman ki ders anlatmaya başladım, esas o zaman konuyu anladım”. İşte olay tam olarak da budur. Doğruyu bilme sorumluluğu, yaptığınız gözden kaçan hatalardan sizi kurtarır. Çünkü işin ucunda, çocuğunuz kurtarmak var ve böyle bir durumda hataya yer yok. 

Elbette pratikte test çözerken, ders çalışırken ya da işinize dair bir şeyler öğrenirken sürekli bunu yapamayabilirsiniz. Fakat burada önemli olan şey “mindset”. Yani olaylara yaklaşma biçimimiz. Bilim yapar gibi çalışın, çocuğunuzu kurtaracakmış gibi bulduğunuzdan emin olmaya çalışın.

Bu çember sürekli genişliyor. 1900’lerde ve öncelerinde bilim insanları hem astronom, hem biyolog, hem kimyager olup her alanda daha 20’lerinde büyük keşifler yapabiliyordu. Şimdilerde ise belirli bir alanda ufak bir katkı sağlayabilmek için 30’larınıza kadar okumanız gerekiyor. Bu, gelecekte daha da zor olacak. 

Bu da bizi biraz paniğe sokuyor gibi. Zamanı panikle kullanmaya başlıyoruz. İşte bize güçlük çıkaran şeylerden biri de bu. Anksiyete… Üçüncü ders de bu. Sakin bir şekilde zamanın yönetimini ele almalıyız.

Eğer başka ülkelerden öğrencilerle tanışıp, onlara derslerinizden bahsedecek olursanız şoke olacakları bir şey söyleyeyim ben size. O da Türkiye’deki ders yükü. O kadar fazla içerik ve bilgi bombardımanı var ki, başarısız olmak kimsenin kabahati sayılmamalı. Yine de buna rağmen çok iyi iş çıkarıyoruz. Bu konuda bazı yabancı YouTube kanallarında, Türk sınavlarının ne kadar zor olduğuna dair içerikleri sizler de görebilirsiniz. 

Çalışacak bu kadar çok şey varken, haliyle zamanı etkili bir şekilde planlamak her zaman mümkün olmayabiliyor. Yani bazen insanın kafası almıyor yahu! O kafanın bir boşalması lazım, çıkıp bir saat yürüyüp geri dönebilmek lazım. Ama o bir saate belki de çalışmak ihtiyacınız var. Üçüncü bölümü bitirebilirim o bir saatte… Hal böyle olunca “ezberlesem mi, konunun temelini mi anlamaya çalışsam” diye derin düşüncelere dalarken panik halinde kendinizi bir şeyler ezberlerken bulabilirsiniz.

Bu bize bir başka hikaye anlatıyor. Bu çemberin büyüklüğünün aslında sabit olmadığını. Bir şeyler öğrendikçe bunu genişletiyoruz ama, o bilgilerin hepsi kalıcı değil. Bazen çember geriye de düşebiliyor. Özellikle hedef, şu sınavdan başarılı olmaksa ve sadece o gece oturup, ezber yaparak ona çalışıyorsak… bu bir sorun. Belki o gün başarılı olabiliriz, istediğimiz notu da alabiliriz. Ama sonraki gün geriye düşeceğiz. Ve aslında bir sonraki adıma gitmemiz için gereken yol şu kadarcıkken, bu kadar olacak. Tekrar aynı yolu almak zorunda kalacağız ve bu hiç verimli değil. Üstelik yorucu ve bir süre sonra motivasyon kırıcı. İzlemediyseniz, bu motivasyonu sağlamanız için gerekli adımları içeren bir video paylaşmıştım.

Bilimsel çalışmalar gösteriyor ki 10 gün boyunca 1 saat çalışmak, 1 günde 10 saat çalışmaktan daha iyi. Böylece bilgiyi pekiştirmiş, zihnimize kazımış oluyoruz. Hem de bir günde 10 saatin paniğinin yarattığı o kaostan da olumsuz etkilenmiyoruz.

Bu bize bir dersi daha hatırlatıyor. Ezberlemek mi, yoksa öğrenmek mi? Sınava gireceksiniz, konuyu öğrenmeniz lazım ama temeliniz mi yok? O yüzden ezberlemeniz mi gerektiğini düşünüyorsunuz? Bir noktada faydalı olduğunu söyleyebilirim. Size ezberlemek kötüdür, konuların mantığını anlamak en iyisidir gibi klişe edebiyatlar yapmayacağım. Tam aksine, ezberlemek bazen gerekli olabilir. Hatta kaçınılmaz olan bazı alanlar vardır! Bir şeyleri hatırlamak, bize hız kazandırır. Esas sorun, onu mantık, kritik düşünme gerektiren yerlere sıkıştırmaya çalıştığımızda.

Hatırlayın, Matt’in çocuğunu kurtarması için gerekli bir bilgi vardı. Fakat bu bilginin nerede olduğunu Matt bilmiyor. Kendisini belirli bir yöne çevirmesi lazım. O çevirme için bir bilgi birikimi bir ezber gerektiği gibi, bir kritik düşünme becerisi de gerekiyor. Yönünü bulsa bile sadece ezberleyerek ilerleyemez, çünkü bir süre sonra geri düşmeye başlar. Problemin nedenlerini anlamalı, sindirmeli. İşte bu hamle, sizin çemberinizin düşebileceği noktayı kilitliyor. Artık bunun altına düşmeniz çok zor. Fakat sadece ezber yaparsanız, o basamaklar çok daha hızlı geri düşebilir.

İşte son ders de bu. Tekrarlamak, ezberlemek kadar, anlamak da önemli. Biri diğerinden daha önemli değil. İkisi de yerinde önemli. İkisi de doğru zamanda önemli. İkisi de bilim yapar gibi çalıştığınızda daha etkili. Ve hepsinden öte, kim olduğunuzu anlayıp, ona göre davranmak. Kendi ekseninizi bulmak ve onun için çalışmak. Ve size bir şey söyleyeyim mi?  Matt, çalıştı, çalıştı ve bunu başardı. Çocuğunda N-Gylcanase 1 enziminin eksikliğine neden olan NGLY1 geninde mutasyon olduğunu tespit ettiler. Dünya’da bu enzimin eksikliğini yaşayan başka hiç kimse yoktu. Ve bu bilgi, Matt’in çocuğunun hayatını kurtardı…

İnsanlığın kümülatif bilgi çemberi biraz daha genişledi. Aynı bilgi belki sizin çocuğunuzun, torununu kurtaracak. Çalışkanlık, azim ve bilimsel bir bakış açısıyla, imkansız gibi görünen şeyleri bile başarabiliriz. Çünkü bu bilgi çemberinin çapı sonsuza kadar büyüyebilir. Her birimiz bu çemberde çentikler açabiliriz. Kendi alanımızda araştırmalar yaparak, yeni bilgiler keşfederek ve bu bilgileri başkalarıyla paylaşarak insanlığın ilerlemesine katkıda bulunabiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir