20. Yüzyılda ortaya çıkan pek çok yeni sanat türü var. Bunlardan iki tanesi arasında çok büyük benzerlikler olduğunu düşünüyorum: Çizgi romancılık ve otomobil tasarımcılığı. Bu benzerliğin duygu ve hareket arasındaki ilişkiden ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu benzerlik ve ilişki bize şaşırtıcı şeyler öğretebilir.
Çizgiyle hareket nasıl olur? Aslında bunun örnekleriyle hemen her gün karşılaşıyoruz. Bir kağıda iki nokta ve bir çizgi çizerek beyninizde hemen şu anda bir hareketlenme başlatabilirim 🙂 Çizgilerden sadece birini ters çevirerek beyninizdeki hareketin yönünü değiştirebilirim 🙁 Üç çizgiden mutlu ya da üzgün duygu durumlarına geçebilmemizi nörobilimciler şöyle açıklıyor:
Duygular beyinde harekete geçirme, yürütme gücüne sahip. Duygularımız kararlarımızı, düşünce süreçlerimizi, anılarımızı ve o anımızı yani geçmişi ve mevcut deneyimlerimizi etkiler. Mutluluğu kontrol etmek, duygusal enerjimizi anlamak, onunla başa çıkmak ve etkili bir şekilde kullanma yeteneğimize bağlıdır.
Duygu ve hareket arasındaki ilişki bu kelimelerin İngilizce versiyonlarında çok daha net ortaya çıkıyor: Emotion ve Motion kelimeleri arasındaki farkın tek bir harften ibaret olması tesadüf değil. Emotion kelimesinin Latince kökeni “emotere” hareket halindeki enerji demek.
Size hareket halinde enerjiyi göstereyim şimdi: Superman. Bu illüstrasyona bakınca benim az önce yaptığım iki nokta bir çizgiden çok daha fazlasını görüyoruz. Bunlar da beynimizde bir hareketlenmeye yol açıyor ama daha karmaşık duyguları ve fikirleri tetikliyor: Güç, cesaret, özgürlük. Çizgi roman tasarımcıları bu tür duygularla bizi harekete geçirmek için bazı teknikleri kullanır: Semboller, perspektif, ışıklandırma, renkler, şekiller ve sesler.
İşin ilginç yanı aynı teknikleri otomobil tasarımcıları da kullanıyor. Örneğin dünyanın en önemli tasarımcılarından biri olan Kai Langer şöyle diyor:
“Çizgi romanlarda duygu yaratmak istediğinizde, aydınlık ve karanlık, güneş ışığı ve gölge kontrastlarıyla çalışırsınız; bu bir gerginlik hissi yaratır. Aynısı otomobiller için de geçerlidir; hacme gölge ekleyerek izleyicinin ilgisini çekmek için gizemi kullanabilirsiniz.”
BMW i tasarım ekibinin başındaki Kai Langer eskiden bir müzisyen ve çizgi romancıymış. Işık gölge oyunlarıyla gizem kattığı karakterlerden öğrendiklerini ulaşım tasarımı eğitimi aldıktan sonra otomobillere uygulamaya başlamış. Konuyu daha somut hale getirmek için, örnek olarak BMW i4’ün bazı özel tasarım özelliklerini vermiş.
Şekiller
Superman’in gövdesine bakınca şekil olarak dikkatimizi çeken ilk şey üçgen bir vücut ve kaslı yuvarlak hatlar. Emmy ödüllü bir karakter tasarımcısı olan David Colman’a göre bir karaktere baktığımızda ilk dikkat çeken şey onun yüz şekli, duruşu ve beden dilidir.
Bir kişiliği beden dili ve silüet aracılığıyla iletmek, duyguları yalnızca yüz ifadeleriyle göstermekten çok daha güçlüdür. Bu nedenle, çizgi romancılar önce karakterlerin baş ve gövdesini birincil şekillerle tasarlar: Üçgen, daire, dikdörtgen ya da kare. Daha sonra ayrıntılara girer. Renkler, kültürden kültüre farklı biçimlerde yorumlanabilir, ancak şekiller dünya genelinde daha evrensel bir anlama sahiptir.
Otomobil gövdesini tasarlayanlar da benzer şekilde düşünüyor. Anders Thøgersen aynen şöyle diyor: “İlk kalem vuruşlarınızdan önce, arabanın şeklini ve perspektifini düşünün. Ancak doğaçlama için de bir alan bırakın – mükemmel fikir yavaş yavaş ortaya çıkacaktır.”
Otomobillerde şekil deyince aşılması gereken bir zorluk var. Sadece güzel, gizemli ve çekici olmakla kalmamalı. Aynı zamanda aerodinamik bir şekli olmalı. Hele elektrikli bir otomobil tasarımı yapılacaksa gövdenin şekli verimliliği doğrudan etkiliyor.
Renkler
Çizgi romanlarda renk spektrumunun hemen her yerine denk düşen bir karakter bulabilirsiniz. Siyah karakterler, mavi karakterler, yeşil karakterler vardır. Beyazlar, turuncular, kırmızılar, pembeler, sarılar ve morlar da vardır. Bunları renk sembolizmiyle açıklamaya çalışabiliriz ancak az önce de söylediğim gibi bu kültürden kültüre değişebilir.
Bu gerçeğin farkında olan otomobil tasarımcıları renkleri daha özel bir paletten seçmeyi tercih eder. Renkler de, tıpkı şekiller gibi otomobile bir duygu verir ve malzemelerin yansımasını sağlar. Tasarımcılar otomobilin her zaman çevresiyle etkileşime gireceğini bilir.
Örneğin, güneş ışığında gümüş renkli bir araba gökyüzünü yansıttığı için neredeyse mavi görünür. Öte yandan, aracın tabanı gibi gölgeli alanlarda gümüş çok sıcak bir ton alabilir.
İşte bu değişkenlikleri yansıtmak üzere BMW geçtiğimiz ay CES 2022 fuarında çok ilginç bir inovasyonu tanıttı. Renk değiştiren bir otomobili. Kitap okuyucularda kullanılan elektronik mürekkebe benzer bir teknoloji aracın tüm gövdesinin birkaç saniye içerisinde renk değiştirmesini sağlıyor. Henüz konsept aşamasında olan bu fikri niye geliştirmişler dersiniz?
Çizgi roman karakterlerini renklendirme fikriyle aynı sebeplerden. Kişiselleştirme. Kimliği renklerle yansıtma. Bunun dışında ileride renklerle bilgi iletişimi de sağlanabilir. Örneğin otomobilin pil durumunu onun dış yüzeyine aktarmak mümkün olabilir. Ve elbette fonksiyonel bir amacı da olabilir. Havanın durumuna göre renk değiştirip güneş ışığından en etkili biçimde faydalanmak ya da onu yansıtarak içerideki ısıyı kontrol etmek mümkün olabilir. Konu otomobil tasarımı olunca şekiller gibi renkler de verimliliği etkiliyor.
Işıklandırma
Çizgi roman dünyasında renklendirme yapmasanız bile gölgelendirme yapmak zorundasınız. Işık ve gölge oyunları karakterlere boyut kazandırır. Onların yüz ifadesini değiştirir. Sadece gözlerde bile bunu görebilirsiniz. İki dairesel gölgenin içine iki küçük aydınlık nokta koyduğunuzda meraklı bir bakışla karşılaşırsınız. Farklı gölgelendirmeler ya da ışık oy unları farklı gözleri açığa çıkarır.
Bir otomobilin gözleri de aynı şekilde düşünülebilir. Işıkla ifade verme sanatı. Ona hangi perspektiften bakarsanız bakın bir ifadeye sahip olmalıdır. Tüm tasarım farklı ışıklandırma durumlarında kimliğini yansıtmaya devam etmeli ve güçlü duruşundan taviz vermemelidir.
Tasarımcılar gölgeleme yaparken, başlangıçta tüm yukarı bakan yüzeyleri boş bırakır. Çünkü bunlar ışığın düştüğü alanlardır. Ardından, diğer tüm alanları kademeli olarak gri renkte tarayarak bir formu ortaya çıkarırlar. Gün ışığında, araçların yukarı bakan yüzeyleri gökyüzünü yansıtır ve buna bağlı olarak yere bakan alanlardan daha parlaktır. Otomotiv tasarımı, daha açık ve koyu alanların kontrastının yarattığı tam da bu açıklık ve koyuluk değerleriyle yani ışıklandırma ve gölgelendirme özellikleriyle güçlenir.
Sesler
Çizgi romanda ses olur mu? Olur tabi. Karakterlerin ne söylediklerini onların ağzından çıkan konuşma balonlarından okuyoruz. Ne hissettiklerini düşünce balonlarından öğreniyoruz. Edebiyat ve resmin birleşiminden ortaya çıkan bu yeni sanat dalının, onlardan farklılaşmasını sağlayan şey sesler. Bu anlatı türünde sadece yazı olsaydı ona roman, sadece çizgi olsaydı resim derdik öyle değil mi? İşte sesler sayesinde çizgiler adeta hareketleniyor. Canlanmaya başlıyor. Çizimler daha bir insani hale geliyor.
Otomobil dünyasında da durum çok benzer. İlk günlerinden beri bir aracın görsel özelliklerinin yanı sıra işitsel özellikleri de tasarlanıyor. Bu konuyu merak edenler podcast’imdeki ilk bölümü dinleyebilirler. Özellikle içten yanmalı motorların çıkardığı seslerin nasıl tasarlanabildiğini o bölümde ayrıntılı olarak anlattım.
Fakat artık elektrikli otomobiller dönemine geçiş yapıyoruz. Elektrik motorları çok daha sessiz. Bazıları için bu durum konuşma balonları ya da ses efektleri kaybolan bir çizgi roman gibi. Oysa sesin duygularımız üzerindeki gücü inanılmaz! Müziğin bizi mutlu edebileceğini ya da üzebileceğini ve gerçekten rahatsız edici bir gürültünün yarım saniye içinde bizi çıldırtabileceğini hepimiz biliyoruz.
Şimdi size çizgi roman ve otomobil tasarımı arasında kurduğumuz ilişkinin seslerle ilgili örneğini vereyim. “Man of Steel”’in müziklerini yapan Oscar ödüllü Alman asıllı besteci Hans Zimmer, yine bir Alman markası olan BMW’nin elektrikli otomobillerinin ses tasarımını yaptı. Amaç yine aracın kimliğini yansıtmak.
Yapılan ses tasarımında seçilen “My Mode”a bağlı olarak modele özgü tanımlanmış ses spektrumu değişiyor. Elektrikli BMW otomobillerindeki “My Mode,” iç mekanda sürücünün kişisel tercihlerine göre ayarlanmış bütünsel bir kullanıcı deneyimi yaratıyor.
Örneğin “Kişisel” veya “Konfor modu” seçildiğinde iç mekanda duyduğunuz ses çeşidi, akustik yaya uyarı sistemi tarafından dışarıda duyulan sürüş sesine de temel oluşturuyor.
“Doğru seslere sahipsen bağlanmış hissedersin. Bizim otomobilde yapmaya çalıştığımız şey teknolojiyi insanileştirmek, deneyimi insanileştirmek, yolculuğu insanileştirmek.” – Hans Zimmer
Yani sesin tasarımı da duygu tasarımıyla ilişkili. Bir yandan fonksiyonel bir tarafı da var. Sürücüye motorun güç dağıtımı ve mevcut sürüş durumu hakkında hatasız akustik geri bildirim sağlıyor.
“Otomobiller insanları A noktasından B noktasına taşır. Ama biz aynı zamanda inanıyoruz ki otomobiller insanları duygusal olarak da taşıyabilir.” – Renzo Vitale
Çizgi roman ve otomobil tasarımı arasındaki bir başka çarpıcı özelliğe geçmeden önce tamamen elektrikli ilk Gran Coupé modeli olan Yeni BMW i4’ten söz etmek istiyorum (iş birliği).
Yeni BMW i4 core segmentteki ilk tamamen elektrikli otomobili BMW i4 edrive 40 ve ilk elektrikli M versiyonu olan BMW i4 M50 ile öne çıkıyor. BMW i4 eDrive40 modeli 590 km’lik bir menzili var. BMW i4 M50 modeli ise 544 beygir gücüyle 3.9 saniyede 0-100 km/h hıza ulaşarak üstün bir performans gösteriyor.
İç mekanda BMW iX’te kullanılan kavisli ekrana bu modelde de yer verilmiş ve kokpitte sık kullanılabilecek fonksiyonlar fiziksel tuş olarak kullanılmaya devam edilmiş. Dolayısıyla BMW iX’te olduğu gibi bu modelde de sade ve teknolojisi yüksek bir kokpit sunuluyor. Sportif bir his veren yüksek merkez konsol, sürücü ve ön yolcu için ayrı bir alan yaratıyor.
BMW IconicSounds Electric özelliği, sürüş sesini otomobilin hem içinde hem de dışında yönetiyor. SPORT modunda dinamik bir ses karakteri ile net ve güçlü bir yük geri bildirimi, COMFORT modunda dengeli bir ses karakteri ile hafif bir yük geri bildirimi ve ECO PRO modunda ek ses kademelendirme olmadan konforlu bir ses karakteri sunuluyor.
Bu modelin çıkmasıyla BMW Grup’ta 2010’lu yıllarda başlayan elektrifikasyon sürecinde yeni bir adım daha atılmış oldu. Önümüzdeki yıllarda bu süreç aileye katılacak yeni elektrikli modellerle gelişmeye devam edecek.
Tamamen elektrikli Yeni BMW i4’ün tasarım ve teknik özelliklerine ilişkin tüm ayrıntılara açıklamalar bölümündeki bağlantıdan ulaşabilirsiniz.
Otomobil tasarımıyla çizgi romanlar arasındaki ilişkide en çarpıcı benzerliklerden birini en başta verdiğim örnek üzerinden göstereyim.
Burada aynı karakterin 41 farklı versiyonunu görüyoruz. Peki bunları birbirine bağlayan şey ne? Hepsinde ortak olan özellik? Karakterin göğsündeki sembol olabilir mi?
Semboller
1938 yılında çizgi roman dünyasında ilk kez karşılaştığımız Süperman henüz gözlerini o dünyaya açmadan 5 yıl önce 1933’te BMW 303 modeli tanıtıldı. Bu model otomobil tarihinin önemli kilometre taşlarından biri. Nedenini anlamak için farklı tarihlerde ortaya çıkan farklı modellere bir bakalım. 90 yıla yakın bir süredir farklı şekillerde, farklı renklerde tasarlanan bu otomobilleri birbirine bağlayan ortak bir özellik var. Tıpkı çizgi roman karakterlerini birbirine bağlayan ortak özellikler olduğu gibi. Onları farklı ışıklarda, farklı ortamlarda görsek bile sanki hep benzer bir sese sahipler. Tıpkı bir karakterin yüzü gibi otomobillerin de bir yüzü var. Zaman değişse, kullanılan teknolojiler gelişse de bu yüzleri birbirine bağlayan şey semboller… Diğer tüm özellikleriyle birlikte bu yüze bakanlar bir duygu durumuna geçiyorlar. “Hareket halindeki enerji”yi görüyorlar.
“Çizgi romandan otomobil tasarımına” için bir yanıt
barış bey merhaba kendimi mutsuz ve umutsuz hissediyorum. biliyoru biraz can sıkıcı bir yorum oldu fakat ogrenciyim ve gelecegimi ve önümü göremiyorum.bir öğüt ya da yapılabilecek şeyler adlı video yapabilirmisiniz
meslek hayat ve sevgi ana fikri bu olabilir