Kategoriler
Tasarım Teknoloji

Dans eden bu robotlar GERÇEK Mİ?

İnsanların robot dansı yapmaya çalıştıkları günleri hatırlıyor musunuz? Artık robotlar insan dansı yapmaya başladı.

Evet Boston Dynamics’in tasarladığı bu robotlar 2021’in gelişini böyle bir dansla kutladılar ve her zaman olduğu gibi interneti birbirine kattılar. 

Bu robotları daha önce eminim sizler de internetin bir yerlerinde görmüş ve muhtemelen ürkmüşsünüzdür. Çünkü bu tür videoların virüs gibi bir yayılma hızı ve ulaştıkları insanları bir hasta gibi irkiltme potansiyelleri var. Peki neden? Neden korkuyoruz bu makinelerden? 

Bir gün biz insan efendilerinden intikam almak isteyebileceklerinden mi? Mesela şöyle bir makineyi hemen her yerde çalışırken gördüğümüz halde bizi korkutmuyor. Korkutmak değil de bizi etkiliyor, yaptığı hareketlerden etkileniyoruz, hatta durup izleyenlerimiz de oluyordur eminim. Evet, itiraf edelim böyle bir şey var, yani durup yapılan inşaatı, orada çalışan inşaat makinelerini izlemek diye bir şey. Hem de öyle bir var ki İtalya’da bunu yapan kişilere “umarell” adı veriliyormuş ve bu sözcük 2021’de İtalyan sözlüğü Zingarelli’ye bile girmiş. Kelimenin tanımı şöyle: “Umarell”ler, inşaat işlerini izleyerek vakit geçiren, genellikle ellerini arkasında tutan, ara sıra neler olduğu hakkında yorum yapan, bazen işçilere ne yapacaklarını söylemeye çalışan, genellikle emekli olan kişilerdir. Galiba “umarell”ler sadece İtalya’da yaşamıyorlar 🙂

Neyse, işin özü şu… Bu tür makineleri izlemekten genel olarak keyif alıyoruz. Ama bu tür makineleri izlemekten korkuyoruz. 

Yolda kalmış bir kamyonu çeken şöyle bir köpek sürüsü görsek ne düşünürüz? Ya da önüne çıkan kütüklerin üzerinden atlayan; yerde taklalar, havada perendeler atan ve yüzü olmayan bu metalik insan vücutlarıyla karşılaşsak? Ne yaparız? Eminim içimizden bazıları çelme takmaya ya da sopayla itmeye kalkışır. Ama büyük bir kısmımız korkar. Korkmak da değil, irkilir, ürperir. Çünkü bu tür şeyleri gördüğümüzde aslında teknoloji korkusu yaşamıyoruz. Başka bir şey deneyimliyoruz. Esrarengiz, acaip, tekinsiz bir şey.

Ta 1970’li yıllarda robotlara çok düşkün olan Japonlar neden böyle olduğunu araştırmışlar ve çok ilginç bir şey bulmuşlar. İnsanlar gerçekten de hareket eden makineler gördüğünde ondan hoşlanıyorlar. Endüstriyel bir robot kolunu ya da bir inşaat makinesini çalışır halde, hareket ederken görmeyi seviyoruz. Yani “umarell” amcalarımıza gülmemek lazım. Hatta hareket eden bu yapay yaratıkları biraz da şirin tasarlarsak içimizdeki pozitif duygular artıyor. Bir empati tepesine doğru tırmanmaya başlıyoruz. 

(Grogu’ya bakarak) Gerçi bu bir robot değil ama böyle tasarlanmış bir robot olsaydı onu sevip bağrımıza basardık. Çünkü insana benzemiyor. Endüstriyel robotlar ya da inşaat makineleri de öyle. Bize benzemiyorlar. Onları seyretmekten korkmuyoruz. Hatta içten içe onların bu mekanik hareketlerinin, yetersizliklerinin farkındayız ve bu hoşumuza gidiyor. Onların bu organik olmayan hareketlerini taklit edip, mutluluk dansları yapıyoruz. 

Yapılan araştırmada bu tür pozitif duyguların birden bire negatife dönüştüğü bir çukur var. Robotların tasarımında insana benzerlik arttıkça adeta üzerinde mutlulukla robot dansları yaptığımız o tepeden yuvarlanıp bir vadiye düşüyoruz. İşte buraya “uncanny valley” adı veriliyor. Yani esrarengiz, acaip, tekinsiz vadi. Duygularımız bu tür robotları gördüğünde allak bullak oluyor. 

“Tekinsiz vadi”, belirsiz bir şekilde insansı olan bir varlıkla etkileşime girerken insanlardan gelen duygusal tepkilerdeki düşüş olarak tanımlanabilir. Az önce de söylediğim gibi bu teori, robotların insan özelliklerine yaklaştıkça daha çekici hale geldiğini öne sürüyor – ancak yalnızca belirli bir noktaya kadar. Bu noktaya ulaşılıp aşıldığında, insanlar o robotları “tekinsiz” buluyorlar. Sonra, bize daha da çok benzerlerse, hani bazı dizi ve filmlerde gördüğümüz gibi insandan neredeyse ayırt edilemeyecek bir hale gelirlerse bu vadiyi aşıp onlara karşı olan duygularımızın yine pozitifleşmeye başladığını fark ediyoruz.

Ama belli özelliklerdeki robotlar bizi en azından duygusal olarak böyle bir çukura sürüklüyor. Boston Dynamics’in robotları işte tam da böyle özellikler sergiliyor. Onların yaptığı bu hareketler hem bize bir yerlerden tanıdık geliyor, hem de alışmadığımız bazı niteliklere sahip. İnsanların ve makinelerin sahip olduğu şeylerin tuhaf bir karışımı gibiler. Kendi kendi açılan bir kapı da otomasyona dayalı bir makine hareketidir ama doğada karşılığı olmadığı için bizi korkutmaz. Ama dört bacağıyla yürüyen bir köpeğe benzeyen bir makine bize kapıyı açarsa irkiliriz. Çünkü bu hepimizin hemen her gün gördüğü bir etkileşim. Gerçek bir köpek bize kapıyı açarsa onu çok sevimli buluruz. Bu robot gerçek bir köpeğe daha çok benzese onu da sevimli bulabiliriz. Ama bunun bir yandan makine olduğunu çok net görüyoruz, bir yandan da hareketleri bize çok tanıdık geliyor. İşte burada beynimiz “error” veriyor. 

Bu robotları tasarlayan Boston Dynamics firması neden böyle videoları yapıp yayınlıyor? Elbette geliştirdikleri makinelerin potansiyelini göstermek için. Bu firma dünyanın en iyi teknik üniversitesi olarak kabul edilen Boston’daki MIT’de doğmuş, ta 1992’de kurulmuş. Hala da çok büyük bir şirket sayılmaz. Çoğunluğu mühendislerden oluşan 300 kişilik bir ekip tarafından bugüne kadar genellikle hayvanlara benzeyen robotlar yapılmış. 

Adı “Büyük Köpek” anlamına gelen ama daha çok kafasız bir eşeğe benzeyen “BigDog” ilk ürettikleri robotlardan biri ve belki de en ürkünç olanı. Çünkü bir eşeğe benziyor ama kafası yok. Askerlerin değişik arazi koşullarında yüklerini taşımak için geliştirilmiş.  

2007’de tırtıllardan esinlenerek 6 bacaklı bu robotu yapmışlar. Amaç yine zorlu arazi koşullarında hareket edebilmek. 

2012’de geliştirdikleri “Sandflea” robotu uzaktan kumandalı küçük bir araba gibi. Görünüşü en az korkutucu olanı bu. Zaten o yüzden bunu pek az kişi bilir. Böyle bir tasarımı kendimize bir tehdit olarak görmeyiz. Çünkü bizim tekerleklerimiz yok, bacaklarımız var. Bunu olsa olsa uzaktan kumandalı bir oyuncak yapıp eğleniriz. Oysa bu robotun en öemli özelliği önün çıkan engellerin üzerinden atlaması. Bu engel 10 metre yükseklikte bir bina bile olabilir. Sandflea bir sıçramada böyle engellerin üstüne çıkabiliyor.

Boston Dynamics 2010’da dört bacaklı LS3 modelini çıkartıyor, ağır yükleri taşıyabilen ağır bir at gibi giden bu modelin hemen ardından da 2011’de dünyanın en hızlı gidebilen dört bacaklı robotu “Wildcat” hazır hale getiriliyor. Bu robot saatte 32 km hızla ilerlerken aynı zamanda manevra yapabiliyor ve bu sırada dengesini koruyabiliyor. 

Farklı büyüklüklerdeki bu dört bacaklı robotlardan en küçüğü Spot. Bir köpek gibi etrafta dolaşabilen bu robotun potansiyelini araştırmaya başlıyor mühendisler ve en çok bu onda ışık görüyorlar.

O zamana kadar çoğunlukla askeri projeler için ar-ge yapan bu şirketi 2013’te Google satın alıyor. Daha doğrusu Google X. Yani Google’ın yarı gizli projeler geliştiren bir alt şirketi. 4 yıl boyunca bu yarı gizli projeler her neyse onları geliştiriyorlar ama anlaşılan pek bir yere vardıramayınca şirketi 2017’de dünyanın en büyük yatırımcısı SoftBank’a satıyorlar. Yani Japonlara. Japonların robot sevgisi dillere destan, geç bile kalmışlar bence. Onları yönetimindeyken şirket ilk kez bir robotu satışa çıkartıyor. 

Köpeğe benzeyen Spot geçen yaz satışa çıktı. Artık onu $74500’a satın almak mümkün. 1.9 milyon dolara satılan köpekler olduğunu düşündüğümüzde fiyatı çok da uçuk sayılmaz. Ama şunu unutmayın bu robotu bu hale getirmek için 28 yıldan beri çalışıyorlar. Eğer bu tür konulara ilginiz varsa siz de çalışabilirsiniz, çünkü Spot’un SDK’i artık herkese açık. Dileyen GitHub’dan bu yazılım geliştirme kitini inceleyebilir, ve farklı alanlarda nasıl davranacağını programlayabilir. Üzerinde uygulamalar geliştirebilir. Bir anlamda bu robot köpeği eğitebilir.  

Bu da bizi videonun başındaki o dans sahnesine getirsin. Boston Dynamics firması geçen ay bir kez daha satıldı. Artık robotların sahibi Güney Koreli Hyundai firması. Belki bugüne kadar yayınladıkları robot videolarıyla insanları korkutan Boston Dynamics yeni yıla girerken bu kez de onları sevdirecek bir video yapalım düşüncesine kapılmış olabilir. O yüzden videonun adına da “do you love me?” yani beni sever misin demişler. 

Bu dans eden robotları görünce her zaman olduğu gibi komplo teorisyenleri onların gerçek olmadığını, bilgisayarla anime edildiklerini filan söylediler. Geçmişte bazı YouTuber’lar oldukça gerçekçi CGI benzerlerini yapmışlardı ama hayır bu görüntüler CGI değil. Az önce sözünü ettiğim ve aşağıda linkini de verdiğim SDK’i incelerseniz robotun örnek koreografi kodlarını bile bulabilirsiniz. Bir başka deyişle Python dilini biliyorsanız ve $74500’ınız varsa siz de bu köpeği alıp böyle dans ettirebilirsiniz. 

Peki robotların bu dansına bakınca siz neler düşünüyorsunuz? Sizce duygu durumumuzu o tekinsiz vadiden çıkarmayı “uncanny valley” etkisini silmeyi başardılar mı? Yorumlarınızı gerçekten merak ediyorum. Sizi bilemiyorum ama ben teknolojiyi yakından takip etmeye çalışan biri olarak hala irkilmeye devam ediyorum. Spot adlı bu makine köpeğin zekası henüz gerçek bir köpeğin zekası kadar bile değil. Ona bu dans figürlerini yaptıran şey, bir başka deyişle onu kukla gibi oynatan şey hala insan zekası. Belki de o yüzden korkuyorum. İnsan zekasının gidebileceği korkunç uçları bildiğimden… İnsan beyninin zayıf noktalarını fark ettiğimden  dolayı korkuyorum.

Çünkü biz bir dolap gibi duran şöyle bir makineyi tehdit olarak görmüyoruz. Oysa içimizdeki en zeki insanları bile Satranç gibi Go gibi en sofistike oyunlarda alt etmeye başladı. Bir gün o hantal bedeninden kurtulup da bu atletik vücutlarla birleştiğinde neler olacak? İşte ben şaşkınlıkla karışık hayret duyguları içerisinde o esrarengiz, acayip, tekinsiz günleri merak ediyorum.

“Dans eden bu robotlar GERÇEK Mİ?” için 13 yanıt

Ortalama bir insan beyni bir saniyede ortalama 11 milyon bit veri işliyor. Bilincimize bunun düşebilen miktarı ise ortalama 40 bit :). Dolayısıyla o robotu izlerken bizde gerçekleşen bilişsel aktiviteyi en azından milyon bit mertebesinde bir işlem olarak düşünürsek, her ne kadar çıktısı olan
kayıtlı duyguyu kısmen hissedebilsekte, girdileri veya süreç esnasındaki geri bildirimleri nitel olarak duyumsayabilmek çok güç.

Artı olarak bu milyon bit mertebesindeki girdilerde, o izlediğimiz robotun görsel ayrıntıları tek başına ayrıca yer ediniyor olabilir. Dolayısıyla bir insan hareketini bir robotta taklit etmenin aslında ne kadar büyük ve saygıdeğer bir iş olduğunu tekrar buradan anlıyoruz 🙂

Merhaba geçtiğimiz yıl KanalEge TV stüdyodan canlı yaptığım “Dijitalleşen İnsan Kaynağı” programımda videonuzu kullanmak üzere sizinle yazışmıştım. Şimdilerde 2.sezona başlayacağız ve artık uzaktan konuk olma olanağı da var. Sizi Çarşamba günleri Türkiye saati ile 17’de başlayacak bir programda dijitalleşme üzerine gelişmeleri konuşmak üzere misafir etmek isterim. Zamanınız varsa ülke gençlerini sizinle ulusal yayında ekranda buluşturmaktan mutlu olacağım. Yayın küresel platformlarda da yer alıyor. Cevabınızı heyecanla bekliyorum. Selamlar.

Merhaba çok genç gözüküyorsunuz bu genlemi alakalı yoksa bunu destekleyen herhangi bir alışkanlığınız varmı?

Sevgili Baris Ozcan,
Burayi yokluyor musun bilmiyorum ama, son konu ile ilgili iki tane okuma tavsiyem var. Hem sana hem de merak edenlere.

Ilki Monster kavrami uzerine, Neyi monster olarak kabul ederiz. 7tez var asagidaki yazida. Ozetle bilmedigimizi, anlayamadigimizi ve kontrol edemedegimizi. Cok guzel (ve sik citation almis/klasik) bir parca,
https://www.englishwithtuttle.com/uploads/3/0/2/6/30266519/cohen_monster_culture__seven_theses__3-20.pdf

Ikincisi de uncanny/unheimlich uzerine. Tekinsiz kelimesi tam yerinde olmus. Tekinsiz diyince hemen uncanny’yi cagristirmisti bende de, hatta cok hosuma gitmisti uncanny’yi anlatan kelimeyi nihayet buldum diye — bir Iki dk sonra sen tabloda gosterdin zaten uncanny’nin karsiligi oldugunu. Freud’un unheimlich/uncanny kavrami uzerine uzun bir yazisi var. Cok guzel ve aciklayici bir yazi bu da, terimin kokenine iniyor. Hoffman’in hikayelerindeki unheimlich temasi ile kesfediyor biraz da. Senin de uncanny’yi ifade ederken anlattigin gibi, aslinda cansiz olan ama yasiyormus hissi/sinyali veren cisim/canli/zaman/an lara unheimlich kelimesini yakistiriyor. Link:
https://web.mit.edu/allanmc/www/freud1.pdf

Barış abi, 2018 ‘in yazında yaptığın yaz okulu serisi çok güzeldi! Bana çok şey kattı. Devamlı izliyorum. Öğrenmeyi öğrenmek ile ilgili başka videolar da gelir mi ya da yaz okulu serisine benzer bir şeyler.. Barbara Oakley ‘ in kitabının çevirisine bir türlü ulaşamadım , orijinal dilinde okumak için ise ingilizcem çok yeterli değil. Ama öğrenmeyi öğreten bir online kurs var barbara oakley in ve başka bir hocanın verdiği kurs . Nedense o kursa bir türlü başlayamadım üstelik türkçe altyazı imkanı da var, buna rağmen olmadı. Benim öğrenme aşkım bu kadarmış diye düşüyordum. bunlardan bahsettiğime göre hala hevesli olabilirim . umarım en kısa zamanda inglizceyi daha iyi anlayıp kitabını da okuyabilirim, umarım..

abi teknolojiyle ilgileniyorum 11 yaşındayım büyünce uzay ile ilgili yanlış bilgileri düzeltmek ve uzaya gönderilen roketlere bir katkıda bulunmak istiyorum(:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir