Daha videonun en başından söylüyorum, bugün sadece bir şarkıdan bahsedeceğim. Bunu önceden de yapmıştım. Vivaldi’nin dört mevsiminden yaz konçertosunun üçüncü bölümünü anlatmıştım bir videomda. “Çok fazla izlenmedi” ehem çok fazla ilgi görmedi. Ama bazı şeyler vardır hayatta, sadece sizi heyecanlandırır. Bir de sizin gibi düşünen bir kaç kişiyi daha. İşte ben arada bir böyle şeyleri de paylaşmak istiyorum müsaadenizle. Seçtiğim parça bu kez klasik müzik kategorisinde değil ama yine de bir klasik. Bir Rock klasiği.
6 Eylül 1968’de Eric Clapton adında bir gitarist Londra’daki Abbey Road stüdyosundan içeri girdi. 1 ay kadar önce çok sevdiği dostu George’a kırmızı bir gitar hediye etmişti. Lucy. İşte az önce girdiği stüdyoda o gitarla bir solo yapmasını istemişti şimdi de dostu. George ve onun müzik grubu yeni albümleri “White – Beyaz Albüm”ün kayıtlarını yapıyordu. George kendi yazdığı şarkının gitar kısımlarını bir türlü istediği gibi çalamamıştı. Grup arkadaşları John ve Paul de onun kendini yeterince zorlamadığını düşünüyordu. George bir anlamda kendi etmiş kendi bulmuştu diyebiliriz. Çünkü yazdığı şarkının adı “While my guitar gently weeps” idi. Yani gitarım usulca ağlarken…
Böyle bir şarkının kaydı için Beatles grubu bile kendini yetersiz hissedince akıllarına gitarı ağlatabilen bir sanatçıyı çağırmak geldi. Eric Clapton geçen ay hediye ettiği eski gitarı Lucy’yi eline aldı ve şarkının solo partisyonunu çalmaya başladı. Bir rock klasiği doğmuştu.
Hikayemize burada bir ara vermek istiyorum. Sizde de aynı şey oluyor mu bilmiyorum ama bende bazı şarkılar takıntı haline gelebiliyor. Eskiden bunu daha çok yapardım. Çok sevdiğim bir parçayı arka arkaya defalarca dinlemek. Şimdilerde bunu aynı şarkının farklı versiyonlarını dinleyerek de yapmaya başladım. Bu şekilde tekrarlarla onu ruhumun daha derinliklerinde hissedebildiğimi fark ediyorum. Bir de seçtiğiniz şarkının sağlam bir temeli varsa onu gerçekten özümsemeye başlıyorsunuz. Hangi enstrümanla çalınırsa çalınsın. Hangi türde icra edilirse edilsin. Her seferinde… Ayrı bir lezzet… Aynı şeyi defalarca, defalarca dinlemek… Gitarın ustalarından… Gitarı gerçek anlamda ağlatanlardan…
Rahmetli Asım Can Gündüz aklıma geldi şimdi. Bugünlerde oğlu Evrencan onun izinden gidiyor ve ne mutlu bize ki YouTube’da da var.
Hikayemize geri dönelim. Beatles’ın en sessiz sakin üyesine. George Harrison. “Bu şarkıyı annemin evinde yazdım” diyor. Yeni bir şarkı yazmak için ilham ararken aklına dünyanın en eski kehanetler kitabı geliyor. Hatırladınız mı? 2017’nin ilk günü size bu kitaptan bahsetmiştim. I Ching. Değişimler kitabı olarak da bilinir. İnsanlar binlerce yıldır bu kitabın bilgeliğini kullanarak karar vermeye çalışıyor. İşte George da aradığı ilhamın onun içinde bir yerlerde olduğuna karar verir. Bu kitaptan rastgele bir sayfa açar ve ilk gördüğü kelimelere bakar: “gently weeps” yani “usulca, güzellikle, nazik bir şekilde göz yaşı döker, ağlar.” Muhtemelen 61. Hexagramın olduğu bölümü açmıştır. Daha sonra şarkıyı yazdığı o anı şöyle anlatır:
“Batıda biz tesadüf diye bir şeyden bahsederiz, öylesine olan şeylerden. Oysa Doğuda başımıza gelen her şeyin bir anlamı olduğuna inanılır. Tesadüf diye bir şey yoktur. Her şeyin bir amacı vardır. “While my guitar gently weeps” şarkısı bu teori üzerine bir çalışma. Açtığım kitabın içinde gördüğüm ilk şey üzerine bir şarkı yazmaya karar verdim. Tam o anda, o zamanda. Kitabı açtım, “gently weeps” kelimelerini gördüm, kitabı bıraktım ve şarkıyı yazdım.”
Neden kimse sana söylemedi, bilmiyorum
Aşkı nasıl ortaya çıkaracağını
Birisi seni nasıl kontrol etti, bilmiyorum
Seni satın aldılar ve sattılar
İşte bu sözler, bir insanın kontrol ettiği tellerden çıkan melodilerle birleşiyor. 2006’da Cirque De Soleil bu melodilere bir de görsellik katmanını ekledi. Kağıt üzerindeki notaları, onların arasındaki kelimeleri canlandırdı. Çizgilerle anlattı bu kez aynı hikayeyi…
Dünyaya bakarım ve döndüğünün farkına varırım
Gitarım usulca ağlarken
Şüphesiz her hatayla birlikte birşey öğreniyor olmalıyız
Gitarım hala usulca ağlarken
Tüm bu versiyonlar içerisinde benim en sevdiklerimden bir tanesi stop-motion bir animasyon filmi için yapıldı. Kubo. Uzakdoğudan bir hikaye anlatıcısı. Bir ozan. En büyük gücü kelimelerinde ve bir de üç telli enstrümanında. Shamisen!
Az çoktan fazladır. Shamisen’in gitardan da az teli var. Sadece üç tane. İşte o üç tel bu şarkıyı çaldığında çok daha usulca ağlıyor. Şarkının bu versiyonunu dinleyince aklıma ne geliyor biliyor musunuz? Hani Eric Clapton’un hediye ettiği gitardan bahsetmiştim ya Lucy. George Harrison bu şarkıyı o gitarla besteledi ama sonra onu bir türlü çalamayınca sahibine iade etti ve onunla birlikte çalarak başarılı oldu. Aslına bakarsanız şarkının sözleri de bir çeşit hediyeydi. Ona doğunun bilgeliği tarafından hediye edilmişti. İşte bu versiyonda gitardan da sade bir doğu enstrümanıyla “shamizen”le icra edilince sanki daha bir anlamlı hale gelmiş oldu.
Tüm sanat eserlerinde olduğu gibi bu şarkının da pek çok anlamı olabilir. Ne kadar derine ineceğiniz sizin algınızla alakalı. Onu anlamlandırırken sanatçıdan bile öteye gidebilirsiniz. Sanırım George bu şarkıyı yazarken gitarını bir metafor olarak kullandı. Sözlerin içinde gitar kelimesinin yerine insanlığı koyduğunuzda çok daha geniş bir okuma yapabilirsiniz. Sanırım “gitarım usulca ağlarken” derken insanlığın ağladığından bahsetti.
Nasıl değiştiğini bilmiyorum,
Çok yanlış yola saptın,
Nasıl altüst oldun bilmiyorum
“Altüst olmuş insanlık” için hala umut var. Şarkının en başında ve en sonunda bu umudu vurguluyor sanatçı.
Hepinize bakarım,
Aşkın orada uyuduğunu görürüm,
Gitarım usulca ağlarken…
Bu sözler görünüşte bir kitabın içinden çıktı. Dünyanın en eski kehanetler kitabının içinden. Ama aslında hepimiz bir kitap değil miyiz? Hepimizin içinde bir yerlerde bu sözlerin taşıdığı anlam var. İçimizde bir yerlerde uyuyor. Ne kadar sönmüş gibi gözükse de hala kor halinde var. Hepimiz için, insanlık için hala bir umut var. Ne kadar derinlere gömülmüş olsa da, ne kadar derin bir uykuda olsa da orada bir yerlerde. Aşk.
Ve onu uyandırmak için gitarımızı usulca ağlatmamızı bekliyor…
“Gitarım usulca ağlarken” için 4 yanıt
Barış Bey,
Sizlere bir iki satır ile teşekkür etmek istiyorum.
Farketmediğimiz güzellikleri farkettirdiğniz ve hayatımıza daha başka, yeni güzellikler kattığınız için.
Yaptığınız işin güzelliğinin farkına on binler vardıktan sonra, bunları ifade etmek, malumu tekrar olacak, kusura bakmayın.
Evet sahip olduğumuz ama farkına varamadığımız güzellikler. Kalem örneğin. Onlarca kalemi olan ve hala günlük tutan, üstelik bunu eski usule sadık kalıp bir deftere yazan ben, sizinle kalemin benzersiz büyüsünün varolduğuna inanan başkalarının da olduğunu öğrendim. Filmleri izlemiş olmak için izlememek ya da şarkıları kendinden bir parçaymış gibi sahiplenmek duygularını paylaşabildim sizlerle. Ve hayatımıza, sizlerle merhaba diyen filmler, kitaplar, alışkanlıklar. Seinfeld i izledim, zinciri kırma yönteminizi öğrencilerim dahil çevremdekilere anlattım.
Siz, internet deryasında karşılaşıp, etrafımdakilere ısrarla önerdiğim nadir insanlardansınız. Bir şeylerden bahsederken, sizin videolara gönderme yapıyorum artık. Türkçeyi az, buçuk anlayan öğrencilerime kanalınızı tavsiye ediyorum. Ne anlayabilirlerse artık.
Bütün bu ürettiğiniz iyiliğin arkasındaki en büyük nedenin, boş bakmayan, gerçekten görebilen bir nazara sahip olmanız olduğunu düşünüyorum.
Bu video, her yönden alıcılarınızın ne kadar açık olduğunu bir kere daha gösterdi. Bazıları sadece dinlerken, bazıları yaşar şarkıları, tekrar yazar ve ruhuna söyletir.
Herşey için tekrar teşekkürler
Yeşim
Barış Abi,
seni severek takip ediyorum ve kurgu ve montaj yeteneğin çok hoşuma gidiyor. Ama çok merak ettiğim bişey var videolarında hangi Fontu kullanıyorsun ?
Sen müthiş bir adamsın.
Bir Beatles sever olarak bu videoya bayıldım. Beatles neden dünyanın en iyi grubu, bir şarkısından bile bunu kanıtlıyor. Keyifli anlatım için teşekkürler.