“Gölgelerin gücü adına!” diye bağıran bir çizgi film kahramanı vardı eskiden. Ben bunu “görünmeyenin gücü adına” diye çeviriyorum. Çünkü sanatta bir şeyi gölgede bırakmak, silüet haline getirmek, en az onu göstermek kadar güçlü olabilir.
Paris’e yaptığım bir seyahatte hatıra olsun diye siyah fon kağıdından portremi kestirmiştim. Çünkü o yıllarda cep telefonundan selfie çekilemiyordu. Ama insanlardaki motivasyon hep aynıdır. Güzel bir an yakaladığında o anı ve içinde kendisini dondurmak, kaydetmek, adeta ölümsüzleştirmek ister. Bu 300 yıl önce de aynıydı. O zamanlar henüz fotoğraf makinesi icad edilmediği için kendi “selfie”sini çektiremeyen insanlar resim veya heykelini yaptırırdı. 18. yüzyılda çok sert ekonomik yaptırımlar uygulayan Fransız maliye bakanı yüzünden resmini yaptıramayan halk, bu işi ucuz yoldan çözmenin yolunu buldu. Siyah bir kağıdı keserek profil portrelerini yaptırmaya başladı. Mecburen seçtikleri bu ucuz yönteme de “silüet” dediler çünkü onları bu duruma sokan maliye bakanının adı Étienne de Silhouette idi.
Kelimenin kökeni bu kadar yeni ama sonradan adına silüet dense de profil portreleri binlerce yıldır hayatımızda. İnsanlığın ürettiği ilk sanat eserlerinde bile var. Bir insanın profilden silüetini incelediğinizde çok karakteristik özelliklerini hemen görebilirsiniz: Yüzündeki kemik yapısı, alın, burun, çene… Zaten bu yüzden Roma döneminden beri paralara bu silüetler yerleştiriliyor. İşte Türkiye’nin en çok bilinen silüeti.Bir insanın sadece silüeti bile onu diğerlerinden ayrıştırmaya yetebilir. Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre bir insanın yaşı ya da cinsiyeti gibi bilgiler silüetinden anlaşılabilir. Tasarımcılar açısından bu çok önemli. Zira silüet en çabuk algılanan ve diğerlerinden ayrıştırılabilen karakter şekillerinden biri.
Silüetleri sadece resimde değil sanatın başka alanlarında da görebiliriz. Gölgelerin gücünden sadece He-man değil Karagöz ile Hacivat da faydalandı. Güneydoğu Asya kökenli gölge oyunları sinema ve animasyondan çok daha önce insanların hikaye anlatma biçimleriydi.
Günümüzde de öyle. Müzik dünyasına bir bakın. Michael Jackson pop müziğin kralı olduğunu silüetiyle ilan etti. Şehirler silüetleriyle markalaşmaya çalışıyor. Teknoloji bile silüetleri kullandı; iPod reklamında onları dans ettirdi, Twitter logosunda bizleri kuşlar gibi şakımaya teşvik etti.
Oğlumun ve kuzeninin bu fotoğrafını geçen yaz çektim. Görünmeyenin çizdiği bu silüet bize görünenden çok daha fazlasını anlatmıyor mu? Yazın bitişini, güneşin batışını seyreden sevgi ve dostluk…
Görsel hikaye anlatıcılığın doruk noktası olan filmlerde silüetler en unutulmaz sahneleri süslüyor. Hitchcock sadece en ünlü filmi “Sapık”ta silüet kullanmakla kalmadı, kendi silüetini imzası haline getirdi. Tıpkı fotoğrafta olduğu gibi sinemada da görmek için ışığa ihtiyacımız var. Ama paradoksal bir biçimde silüet, ışığın olmaması sayesinde oluşuyor. Sanat gölgelerin gücünden faydalanıyor. Göstermedikleriyle bize bir şeyler anlatıyor. Bizi korkutuyor, meraklandırıyor, heyecanlandırıyor… Bazı filmler silüet stilizmini çok daha ileriye taşıyor. Işıkta delikler açarak semboller üretiyor. Hikayelerini gölgelerle başlatıp, gölgelerle bitiriyor.
Gördüklerimiz kadar göremediklerimiz de var ve sanatta olduğu gibi hayatta da göremediklerimizin gücünü hissedebiliriz.
“Gölgelerin gücü silüetler” için bir yanıt
Bazı videolarınızı izlememiştim, giderek azaltıyorum ilk videolarınızdan itibaren izlemeye başladım. Burada bulabildiğim bazı filmler şöyle Milyon Dollar Baby, Amistad, Braveheart, The Shining, The Exorcist, Casablanca bir ihtimal?, E.T, Sin City, Batman, Fight Club abi çok film izleyen birisiyim bulamadığım filmleri de belki izlemişimdir ama aklıma şu anda bu filmler geldi. Sevgi ve Saygılarımla 🙂
Not: Bulamadıklarımı benimle paylaşırsanız çok sevinirim. Teşekkürler 🙂