Şimdi. Bu evrendeki, bu “universe”deki gözlerinizi kapatın ve “metaverse”de açın.
Gördükleriniz 2021’de özellikle de son aylarda dijital teknoloji dünyasında gittikçe daha çok konuşulan bir kelimeyle ilgiliydi: Metaverse.
Kripto paralarla ilgilenenler bu yeni evreni inşa etmeye başladıklarını söylerken oyun dünyasındakiler biz çoktan orada yaşamaya başladık diyorlar. Zaten az önce gösterdiğim görüntü PlayerUnknown (bilinmeyen oyuncu) lakaplı oyun geliştiricisinin inşa etmeye başladığı 64km’lik Prologue’dan bir görüntüydü. Neden 64 km? Çünkü 2’nin 6. kuvveti. Bu daha sonra dünya büyüklüğündeki Artemis sanal evrenine dönüşecek ve o bile metaverse’ün sadece küçük, küçücük bir parçası olacak.
Peki ama nedir bu metaverse? Ve daha da önemlisi internetin yerine geçebilir mi?
Bir açık arttırmada NFT olarak satılan bir resimden söz etmiştim sizlere hatırlıyor musunuz? 69 milyon dolara almıştı birileri. Böyle yüksek bedellerle satılan sanat eserlerini sık sık duyuyoruz ama unutmayın bu resim tamamen dijital. Yani 69 milyon dolar ödenen şey bir JPEG dosyası. Yağlıboya bir tabloyu alan biri bunu gururla evinin ya da malikanesinin duvarında sergileyebilir. Peki ya JPEG resmi ne yapacaksın? USB bellekte saklamak dışında…
Onu satın alan iki arkadaşın bu konuda oldukça enteresan bir planları var. “The Souk – Çarşı” adını verdikleri sanal bir anıtta sergileyecekler. Şu anda bu anıtı inşa etmek için New York’taki dünyaca ünlü mimarlarla çalıştıklarını söylüyorlar. 4 Kasım 2021’de açılışını yapmayı planlıyorlar. Üstelik sadece Beeple’ın 5000 günde yaptığı o resim sergilenmeyecek orada. Canlı konserler, etkinlikler ve fikir liderlerinin katıldığı toplantılar da yapılacak. Tamamen sanal bir ortamda. Daha doğrusu Metaverse içinde.
Çarşı, şehir, ülke, gezegen, evren. Metaverse bunların hepsini kapsayan ve birleştiren bir kavram olma iddiasında.
Bu kelime ilk kez 1992’de söylendi. Bilim kurgu yazarı Neal Stephenson’ın “Snow Crash – Kar Çöküşü” romanında…
“Arkasında ona nasıl ulaşılabileceğini açıklayan anlamsız sözler var: bir telefon numarası… Ve Metaverse içinde bir adres.
- “Aptalca bir isim” dedi kartı, tulumunun ceplerinden birine sokarken.
- Ama bunu asla unutmayacaksın, dedi Hiro.”
…dedi ama 1992 yılında yazıldıktan sonra bu kelime uzunca bir süre unutuldu.
Metaverse, bildiğimiz evren anlamına gelen “universe” ve “meta” yani öte kelimelerinin birleşiminden oluşuyor: Evrenin ötesi. Fiziksel gerçeklikle, artırılmış ve sanal gerçekliğin birleştiği ortak bir online dünyalar topluluğu anlamına geliyor. Arkadaşlarınızla takılıp vakit geçirebileceğiniz, çalışabileceğiniz, seyahat edip etkinliklere katılabileceğiniz, alışveriş yapabileceğiniz bir ortam.
İyi de bu tür sanal dünyalar çoktan ortaya çıkmadı mı? “Second Life”tan başlayıp onlarca örnek sayabiliriz. Sonra oyunların dünyası. World of Warcraft’tan başlayın, bugüne gelin. Fortnite, Roblox, Minecraft. Bu oyunlar bırakın sanal dünyalar yaratmayı sanal bir ekonomi bile yaratmadı mı? 2021 sonunda 23 milyar dolar büyüklüğüne ulaşması bekleniyor bu devasa çok oyunculu çevrimiçi oyun pazarının. Üstelik mesela Fortnite evreninde sadece oyun oynanmıyor. Geçen yıl orada verilen bir konseri aynı anda 12 milyon kişi izledi. Gerçi benim konser deneyimi tanımıma pek uymuyor ama neyse…
Peki metaverse’ün bunlardan farkı ne? Şöyle anlatmaya çalışayım. Örümcek Adam, varlığına bir çizgi-roman olarak başladı öyle değil mi? Tıpkı Iron Man ya da Thor gibi… Sonra bunların animasyonları yapılıp televizyonlarda izlendi, oyunları yapılıp konsollarda oynandı, filmleri yapılıp sinemalarda gösterildi. Bu da yetmedi birbirlerinin hikayelerinde yer almaya başladılar. Kısacası ortaya koskoca bir Marvel evreni çıktı. Artık Loki’yle Captain America’yı aynı sahnede görünce şaşırmıyoruz. Bize paralel başka bir evrende yaşadıklarını düşündüğümüz için normal kabul ediyoruz. Ama aynı meydanda mesela bir Superman ya da Batman görebilir miyiz? Hayır. Çünkü onlar başka bir hikaye dünyasında “DC Genişletilmiş Evreni”nde yaşıyorlar.
İşte metaverse, bunların hepsinin ve hatta bizim yaşadığımız fiziksel dünyanın da bir arada olduğu ortak bir yer hayal ediyor. Var olan evrenlerin, “universe”lerin ötesinde bir yer: Metaverse.
İyi de bu nasıl bir yer?
Stephenson’ın “Metaverse”inde bir gezegenin etrafını kat eden 65536 km uzunlukta bir sokak vardı. Neden bu uzunlukta? Çünkü 2’nin 16. kuvveti. Unutmayın dijital bir ortamdayız, buradaki ölçüler 1’ler ve 0’larla ikilik sistemle belirleniyor. Dijital bir gezegende tek ve uzun bir “Sokak.” İşte metaverse bu yolun etrafında inşa edilen kentsel bir ortam olarak hayal edilmişti.
Daha sonra Ernest Cline’ın romanında ve Spielberg’ün ondan uyarladığı “Ready Player One” filminde “Oasis – Vaha” olarak tekrar karşımıza çıktı bu “Metaverse” kavramı. Gerçekten de bunu şimdiye kadar en iyi görselleştiren film “Ready Player One” diyebiliriz.
İşte 90’lardan itibaren romanlarda daha sonra da filmlerde hayal edilmeye başlanan bu ortama girebilmek için kullanıcılar elbette sanal gerçeklik gözlüklerini kullanıyorlardı.
Bugün inşa edilmekte olan metaverse için de giriş noktası sanal gözlükler. Facebook “metaverse” kavramına öylesine inanıyor ki daha 2014 yılında 2 milyar dolar harcayarak Oculus’ü satın aldı. 2021’e geldiğimizdeyse yine aynı Facebook, çalışanlarının 5’te birini bu işe ayırdı ve yılda en az 5 milyar dolarlık yatırım yapacağını söylüyor.
Çünkü şirketin kurucusu Zuckerberg’e göre mobil internetten sonraki en büyük yenilik bu olacak. Böylesine büyük bir yenilik tek başına bir şirketin üstesinden gelebileceği bir şey olamaz. O yüzden tüm dijital endüstri, şirketler, kullanıcılar, içerik üreticileri, geliştiriciler ve tasarımcılar ortaklaşa çalışarak bunu inşa edecek.
-cek’li -cak’lı konuşmaya da gerek yok. Eğer NFT, kriptopara gibi konularda bir şeyler yapmaya başladıysanız daha şimdiden metaversal bir deneyimin parçası haline geldiniz demektir. Geçen yılbaşında Jean Michel Jarre konserine katıldığımda yaptığım gibi dijital bir avatar kullanarak bir konsere katıldıysanız metaverse mahallesindeki ilk adımlarınızı da attınız demektir.
Yani metaverse sadece oyunlardaki hayali evrenlerden daha fazlası ve bu konuyu ciddiye alanlar sadece oyuncular ya da şirketler değil. Geçtiğimiz Mayıs ayında Güney Kore hükümeti “metaverse ittifakı”nı duyurdu. Ulusal bir sanal ve artırılmış gerçeklik platformunun geliştirilmesini teşvik etmek ve sanal ortamların etiğini çözmek için yerel şirketlerden oluşturulan bir inisiyatif bu.
Uzak doğuda bunlar olurken tam o sırada Batı’da Fortnite’ı geliştiren Epic Games ile Apple arasında çok önemli bir antitröst davası sürüyordu. Yakın zamanda sona eren bu davada ortaya çıkan belgelere göre sadece Fortnite, sadece 2018 ve 2019’da 9 milyar dolar gelir elde etmiş. Bu gelirin bir kısmı tam da bu metaversal davranışlardan geliyor. Örneğin kullanıcılar burada değil, orada kendi karakterlerine elbise satın alıyorlar. Bu ve benzeri eğilimleri çoktan fark eden Epic Games artık Fortnite’ı sadece bir oyun olarak görmekten vazgeçti. Onlar da “metaverse” kavramını kullanmaya başladı ve belirledikleri bu uzun vadeli vizyon için 1 milyar dolarlık yatırımı duyurdu. Zaten Epic Games’in mahkemedeki savunmasının bir kısmı da bu strateji üzerine kuruluydu. Davada konuşan Matthew Weissinger: “Bu sadece bir oyun değil” dedi. “Biz oyunun da ötesinde sosyal bir ortam, bir metaverse inşa ediyoruz.”
Dolayısıyla bu sadece bir app store ve orada listelenen uygulamalardan da ibaret olmayacak. Etrafı duvarlarla çevrili bir bahçede bunu yapamazsınız. Metaverse öyle bir yer olmalı ki siz kıyafetinizi bir yerden, aksesuarlarınızı başka bir yerden alıp, ya da bizzat kendiniz yapıp onları farklı ortamlar arasında taşıyabilmelisiniz.
Roblox’tan Fortnite’e açılan bir tünel gibi. Ama metaverse sadece oyunlardan ibaret değil aynı zamanda Ready Player One’la Marvel filmlerinin karışımı gibi. Ama “metaverse”ü sadece izlemekle de kalmayacağız. Biz de içinde olacağız. Belki de onun bir parçası haline geleceğiz.
Bunun için de başka bir hikaye evreninden örnek vereyim. Star Wars evreni. Bu evrenin “big bangi – büyük patlaması” sinema salonlarında yaşandı, bir film olarak doğdu. Üçlemeler, dokuzlamalar derken bugün artık TV dizileriyle genişlemeye devam ediyor. Artık sadece “jedi”ların değil Mandalorian gibi karakterlerin maceralarını izliyoruz. Bu evrenin karakterlerini kendi fiziksel dünyamıza konuk etmek için aksiyon figürlerini, oyuncakları kullanıyoruz. Tersini yapsak? Onları bu dünyaya getirmek yerine biz onların dünyasına gitsek? Onların oyuncakları yerine kendimizi bir oyuncağa ya da oyuncuya dönüştürsek? Mandalorian dizisini bu dünyada izlemek yerine, kendi avatarımızı o dizinin çekildiği gezegene göndersek? Mandalorian’da izlediğimiz setlerin tamamının yine Epic Games tarafından geliştirilen bir oyun motoru olan “unreal engine”de tasarlandığını düşünecek olursak bu çok da uzak bir ihtimal değil. Bu uygulamayı dileyen herkes hemen şu anda indirip tasarım yapmaya başlayabilir. Sadece 3 boyutlu dijital avatarını değil onun yaşayabileceği ortamları da inşa edebilir. Dolayısıyla “Küçük Prens” gibi kendi minik gezegeninizde yaşayıp Mandalorian gibi başka kahramanların yaşadığı gezegenleri ziyaret edebilirsiniz.
Tıpkı şu anda web sitelerini ziyaret ettiğiniz gibi. Metaverse için neden internetin geleceği dediğimi anlatabildim mi? Peki böyle bir ortam gerçekten mümkün olabilir mi? İnternet olabildiyse bu neden olmasın?
Bu konuda elbette şüpheciler de var. Metaverse kelimesinin sadece gelip geçici bir moda sözcük olduğunu düşünenler… Kelimeye takılmayalım. Yeter ki biz Metaverse inşa ettiğimizi zannederken, makineler Matrix inşa etmesin 🙂 Zaten 2 yıl kadar önce bu kelime henüz bu kadar moda olmamışken ben “ayna dünyalar” adını tercih etmiştim. Kelimelere takılmayalım ama bu kavramın internet kadar önemli olabilmesi için ben ortak protokoller geliştirilmesi; bir sistem, bir dil icat edilmesi gerektiğine de inanıyorum. İnternet’in HTML’i varsa Metaverse’ün de bir çeşit HTML’i olmalı. Mesela böyle bir sistem -bir altyapı- blokzinciri teknolojileriyle yaratılabilir mi? Hazır internetin geleceğini inşa ederken merkeziyetsizliği en ön plana yerleştirebilir miyiz? Madem kendi evrenimizden bu kadar sıkıldık ve ondan çok daha renkli ve eğlenceli öte evrenlerde yaşamak istiyoruz… En azından orada daha özgür olamaz mıyız?
“İnternetten sonra bu mu gelecek? Metaverse nedir?” için bir yanıt
David Julius ve Ardem Patapoutian’ın gectigimiz günlerde Nobel Ödülü’nü kazandığının açıklanmasının ardından salonda bulunan gazetecilerden özetle şöyle bir soru geldi;
“Bu bilimsel gelişmeyi, halihazırda gelişmekte olan metaverse teknolojisi için de kullanabilir miyiz?”
Hibrit düşünmeyi hobi değil fikir dünyamızın habitatı olarak anlamamız gereken 21.yy’a yakışır bir soruydu.
Tahmin ediyorum ki birçok insanda bazı ışıklar yanmıştır şimdiden.Gelecek her anlamda heyecan verici.