Yüksek binaların yapılabilmesini sağlayan iki şey vardır: çelik iskelet ve asansörler. Okumak için kağıt ne kadar vazgeçilmezse modern şehirler için de asansörler o kadar vazgeçilmezdir. Kelime oyununda saklı gerçeği fark ettiniz mi? Neyse devam edelim asansör güzellememize. Zaten bir ara dünyanın en ilginç merdiven tasarımlarıyla ilgili bir video yapınca asansörler konusu içimde kalmıştı. Her ne kadar daha sonra düğmeleriyle ilgili bir video yapmış olsam da bu kez daha farklı bir özelliğine değineceğim.
Asansörler olmadan şehirler ve insanlar dikey olarak yükselemez. En azından fiziksel bir yükselmeden söz edemeyiz. Dünyada insan nüfusunun en yoğun olduğu yerler şehirlerdir ve şehirlerde insan nüfusunun en yoğun olduğu yer de asansörler. Tabi metroları ve metrobüsleri saymazsak… Bir de 500T efsanesi var. Ama onlar bugün için konumuzun dışında, ayrıca bizi dikey olarak yükselten taşıma araçlarından sayılmıyorlar.
Senaryo yazarları yazdıkları karakterleri buluşturup zorla konuşturmak istediklerinde ne yaparlar? Asansörlere sığınırlar. İlginç olan şeyse gerçekte asansörlerde bu kadar çok konuşulmaz. Tam tersine çoğu zaman derin bir sessizlik vardır. Derin demeyelim de daha çok tuhaf bir sessizlik. Adeta yazılmamış bir kural gibidir bu. Asansöre girince otomatik olarak yüzünüzü kapıya döner ve sessizce beklemeye başlarsınız. Eğer başkaları binmeye başlarsa herkes kendine yine otomatik olarak bir yer bulur. Araştırmalara göre asansörün içine bir zarın üzerindeki noktalar gibi yerleşme eğilimindeyiz. Bir kişi binince genellikle tam ortaya geçer. Sayı arttıkça aradaki mesafeleri maksimum tutacak şekilde -adeta ilkel bir kutu dansı yapar gibi- o daracık alanda kendimize bir yer bulmaya çalışırız.