Ejderha deyince aklınıza ne geliyor? Yarasa gibi açılmış kanatlar. Kıvrılıp duran bir gövde. Pullu bir deri. Keskin pençeler. Ve tabiki alevler saçan kocaman bir ağız. Kısaca bir canavar. Ama herkesin aklına aynı şeyler gelmiyor. Bazılarının korktuğu bu canavar, bazıları için de iyi şansın sembolü. Ejderhalar konusunda beni en çok şaşırtan şey var olmayan böyle bir yaratığın herkes tarafından bilinmesi. Yeryüzünde gelmiş geçmiş neredeyse tüm medeniyetlerde mutlaka içinde ejderha geçen bir masal vardır. İsimleri değişik olabilir. Cisimleri farklı gözükebilir. Ama öyle ya da böyle varlar.
Hababam sınıfında bir “Külyutmaz öğretmen” vardı ya… Onun sınıfında dalga geçmek, kopya çekmek imkansızdı hani. Öğrencilerin dikkatini başka yerlere vermemesi için adamcağız sıraların üstüne çıkıp dolaşırdı.
- Sağa bakmak yok! Sola bakmak yok! Sen, dön önüne! Sen, kımıldama! Gözünü önünden ayırma! Yutmam! Yutmam! Kimse yutturamaz bana! Ben kül yutmam!
İşte bu külyutmaz öğretmen 42 yıl önce değil de bugün yaşasaydı, böyle sıraların üstüne çıkıp dolaşmasına gerek kalmazdı. Tek yapması gereken internette Çin’deki alışveriş sitelerinden birine girip 2999 yuana şu kafa bandını sipariş etmek olurdu. Sonra da bunu öğrencilerin kafasına geçirdi mi tamamdır.
İnsan, sürekli yaşamak zorunda kaldığı ortamda bir süre sonra bunalmaya başlar. Hep aynı şeyleri yapmak hayatı monotonlaştırır. Bu probleme atalarımız bir çözüm bulmuş. Demişler ki: “Tebdil-i mekanda ferahlık vardır.” İnsan yer değiştirince ferahlar, tekrar yaşama sevinci bulur. Fiziksel dünyamızda bu zaten böyle. Aynı şey dijital dünyamız için de geçerli. Özellikle cep telefonlarının yaygınlaşmasıyla, sosyal medya hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. YouTube uygulamasından çıkıp, Instagram’a giriyoruz. Oradan Twitter’a, Facebook’a. Oysa dijital dünyada bunlardan başka siteler de var. Belki sosyalleşmenize imkan vermeyebilirler ama bunlar da dijital dünyanın gerçekten işe yarayan, eğlendiren, öğreten, yarıştıran, kafa karıştıran köşeleri. Bugün sizleri o köşelerde bir gezintiye çıkartacağım.
Rüzgar Yükseliyor
Bugün 10 Kasım. Bugünün anlamını ve önemini sizlere çok farklı bir yöntemle hatırlatmak istiyorum. Bir film izleterek. Bir anime. Böyle önemli günlerde aynı şeyleri tekrar edince bir noktadan sonra artık anlamlar etkisini yitirmeye başlıyor. Böyle durumlarda bana göre yapılacak en iyi şey bir ayna kullanmak. Çünkü aynalar aynı yüze farklı açılardan bakabilmenizi sağlar. O yüzü daha iyi görebilmenizi… İşte sizlere izlemenizi tavsiye edeceğim animenin de böyle bir ayna olacağını düşünüyorum.
Bu kağıdı ikiye katlıyorum. Sonra tekrar katlıyorum. Sonra üçüncü kez katlıyorum. Her seferinde bu 0.1 mm’lik kağıdın kalınlığı iki katına çıkıyor. Bu işlemi 42 kez yaparsam yani kağıdı 42 kez katlarsam ne olur biliyor musunuz? Kağıdım o kadar kalın olur ki alt tarafı yere değerken üst tarafı ayın yüzeyine dokunur. Bunun açıklamasını videonun sonunda yapacağım ama önce neden 5 kere 10 kere değil de tam olarak 42 kere katlamaya çalıştığımızı söyleyeyim.
4-7-8 Derin Nefes Alma Tekniği
Hoş geldiniz. Ben de tam Miyagi’cilik oynuyordum. Bay Miyagi’yi belki duyanlar vardır. Miyagi-san, Okinawa’lı bir karate ustası. Tabiki gerçek bir kişi değil. Hayali bir karakter. Gençlere kendini savunma sanatını öğretiyor. Biraz kibarlaştırdım orijinal tanımlamayı. Normalde “martial arts” deniyor, “dövüş sanatları” diye dilimize çevriliyor ve genellikle de kung fu, karate gibi doğu kökenli spor dallarıyla ilişkilendiriliyor ama “martial arts” Latin kökenli bir tabir. Marslı sanatları demek. Nasıl bağladık uzaya yine 🙂 Yok yok, bugünkü konumuz uzayla ya da Mars’la ilgili değil. Mars’ın mitolojik anlamı olan savaşmayla da ilgili değil. Kendini savunmayla ilgili. O yüzden Miyagi-san’dan bahsederken gençlere “martial arts” ya da “dövüş sporları” öğretiyor demek yerine “kendini savunma sanatını” öğretiyor demeyi tercih ettim.