İnsanlık binlerce yıl hayatında pek de bir değişiklik olmadan yaşadı. Fakat son yıllarda, bir anda bilgi dağarcığımız genişlemeye, hayatlarımız değişmeye başladı. Bunun sayesinde bu evlerden, şu evlere çok hızlı bir geçiş yaptık.
Fakat zihinlerimizi, bu ev gibi çalışmaktan kurtaramadık.
Binlerce yılın getirdiği alışkanlıklar kolay gitmiyor. Günümüzün bilgi akışına yetişebilmek için istediğimiz verimlilikte çalışmayı, şu evler gibi olmayı öğrenmeliyiz.
Şu adama bir bakın. Tamamen ilkel şartlarda sadece elleri ve aklıyla ilkel araçlar üretiyor. Çekiç yapıyor, kıyafetler örüyor, fırınlar yapıyor, hatta ev yapıyor üstüne de kiremit yapıp koyuyor. Ne kadar yetenekli bir adam! İşte binlerce yıl, hayatlarımız buna benzerdi. Ama şimdi çoğumuz ormana gidip yaşamaya çalışsak bunun onda birini yapamayız! Geçmişi unutmuşuz da, geleceğe de pek adapte olamamışız.
Günümüzde çok daha farklı bir çağda yaşıyoruz. Artık binaları yaparken çamurdan değil; demirden, betondan yapıyoruz. İşte öğrenmek için kullandığımız yöntemler de artık çamurdan değil, demirden olmalı.
Bunun için de çekice değil, çivi tabancasına ihtiyacımız var. Yoksa bu evi yapayım derken çiviler çak çak bitmez… Yani biter ama… Her şeyden önce verimlilik.
Verimlilik: Pareto ilkesi
Bir şirketin gelirinin %80’i, o şirketin ürünlerinin %20’sinden gelir der bu ilke. Hayatta birçok yere uygulanabildiğini daha önce de anlatmıştım. İşte çalışırken de bu oranı, hatta daha iyisini hedeflememiz lazım. Çalışmamızın en azıyla, çıktının en çoğunu hedeflemeliyiz.
Mesela, uzun uzun notlar yazmak size iyi geliyor olabilir. Fakat bazen öyle bir durum söz konusu ki, yazmaya başlasanız tamamını yazmak için bir günün 40 saat falan olması lazım 🙂 Özellikle hukukçular ve tıpçılar beni iyi anlayacaktır. O yüzden, 10 saat çalışacaksak, 2 saatinde işin önemli bir kısmını bitirecek şekilde hedef koymalıyız. Yani çalışmaya sanki sadece 2 saatimiz varmış gibi başlamalıyız.
Böyle düşünmek bizi aynı zamanda daha verimli çözümler üretmeye zorlar. Eğer uzun uzun notlar almayı çok seviyorsanız, geri kalan 8 saatte, tekrar etme maksadıyla bunu yine yapabilirsiniz. Yani çekiçle tek tek çivileri çakmak yerine, çivi tabancasıyla hızlıca çakıp, geriye kalan sürede de evin diğer yanlarına odaklanmamız lazım.
Amaaa! Uzun notlar almak yalancı bir öğrenme algısı da oluşturabilir. Çünkü yazarken önümüzde fiziksel bir kanıt var! Çalıştığımızın kanlı canlı ispatı! Fakat verimli değilse, o sayfayı çevirip kapattığımızda… Bir dakika ne yazıyordu ya burada? Unuttum bile!
Ayrıca yeni çıkan yapay zeka araçları sayesinde sayfalar dolusu notları, kısa ve önemli noktalara hızlıca indirgeyebilirsiniz. Ardından bu noktalardan, daha derinlere ilerlenebilir.
Hafızayı etkili kullanmak
2006’da yapılan bir çalışmada cerrahlık eğitimi alan kişileri iki gruba bölüyorlar. Bu iki gruba tamamen aynı ders materyalini veriyorlar ve tamamen eşit sürede çalışmalarını istiyorlar. Yalnız birinci grup, farklı bir yol izliyor ve ne oluyor dersiniz? Diğer gruptan belirgin ölçüde daha başarılı oluyor. Aralarındaki o basit görünen fark şu: Başarısız olan grup, tüm çalışma süresini sınavdan bir önceki tek bir günde harcıyor. Öte yandan belirgin ölçüde başarılı olan grup, bu süreyi 4 haftaya yayıyor.
Yani tamamen eşit sürede çalışmış olmalarına rağmen, bunu zamana yayarak, kendine ara ara hatırlatarak yapan grup daha başarılı oluyor. Çünkü tekrarlar yapmak, bilginin hafızada kalıcı olmasını güçlendiriyor. Ve biz genelde… İlk gruptakiler gibi son gün çalışıyoruz 🙂 Çünkü zihinlerimiz hala o evde… O aletler gibi yöntemlerle ilerliyoruz.
Bunun yanında bir de o kadar ezber yapıp hiçbir şey hatırlayamamanın verdiği baskı var. Bu arada bu sandığımız kadar kötü bir şey değil. Daha doğrusu, bunu avantaja çevirebiliriz.
Ezber yapıp, hatırlamaya çalıştıktan sonra, o anda hatırlayamasak bile beynimizde bunun yolları oluşmaya başlıyor. Bir daha tekrar ettiğimizde, o bilgi daha kalıcı bir şekilde yerleşmiş oluyor. Yani o zorlanma, aslında bir karşılığıyla geliyor. Hatırlayamadım diye canınız sıkılmasın yani! 🙂 Kazmaya devam etmek lazım.
Akıllı bir zihin, sağlıklı bir vücutta
Tabii çekiç kullanmak fiziksel bir beceri de istiyor. Yoksa her acemi, çiviyi duvara çakarken… Ah… Parmağına vurmuştur. E bu parmakla da çalışılmaz! İşte her şeyden önce sağlık bu yüzden önemli. Eğer araçlarımız, ellerimiz, zihnimiz, vücudumuz… Sağlıklı olmazsa, bu evi bitiremeyiz. İyi beslenmenin öğrenmeye katkılarını sıralamayacağım, malumun ilanı. Mesele bunu önemseyebilmemiz. Yani zihnimizi o eski çamur evden, yenisine geçirebilmek.
Düzenli ve sağlıklı bir beslenme alışkanlığının yanı sıra, uyku da çok önemli. Hem sağlık için, hem de öğrenme için. Çünkü zihnimiz sadece okurken ya da izlerken öğrenmiyor. Uyku sırasında da beyin aktivitelerimiz, bu bilginin kalıcı olabilmesi için çeşitli bağlar kurmaya ve bunları güçlendirmeye devam ediyor. Eğer yetersiz uyku olursa… Sabaha sınava her şeyi unutabiliriz! Yeterli uyku almamanın, öğrenme yeteneklerini %40’a kadar düşürebileceği gözlenmiş. Bu müthiş bir oran.
Çalışmayı oyunlaştırmak
Birbirimize karşı samimi olalım 🙂 Oyun oynamak, dizi izlemek, sosyal medyada kedi videosu izlemek, bir şeyleri öğrenmek için saatlerce kafa patlatmaktan çok daha fazla keyif veriyor. Fakat bunu avantaja çevirmek mümkün.
Bir dil öğrenme uygulamasının geliştiricisi, tam olarak bundan faydalanıyor. Uygulamada her gün bir şeyler öğrendikçe ilerleme kaydediyoruz. Aralıksız yaptığımız bu streakler, bir süre sonra bizim ondan vazgeçmememizi sağlıyor. Zinciri kırmamak için motivasyonumuz oluyor. Uygulamanın geliştiricileri, sadece beş dakika da olsa, insanların kayda değer bir kısmının her gün uygulamayı açıp bir şeyler öğrendiğini fark etmişler. Ayrıca belirli basamaklarda elde edilen ödüller, bizi mutlu ederek daha fazla zaman ayırmamızı sağlıyor. Yani çalışmayı oyunlaştırıyoruz.
Bunları derslerimiz, işlerimiz için de yapabiliriz. Örneğin 1000 soru mu çözmek istiyorsunuz. Her şeyden önce bir sakin olalım 🙂 Eğer hedeflerinize ulaşmakta zorlanıyorsanız, kendinize çok büyük hedefler koymak moralinizi bozmakla sonuçlanabilir. Hatırlayın, o evi sıfırdan yapan adam çok yetenekli biri ama o evi bir günde yapamaz. İlk gün temelini atmalı, sonra odunları toplamalı, sonra onları dizmeli… Her şeyden önce işi adımlara bölmeliyiz. Mesela, 1000 soru yerine, bugün 50 soru çözeceğim. Sabah 25 tanesini çözerim, akşam da kalan 25 tanesini çözerim. Böylelikle aklımızda sürekli 1000 soru gibi büyük bir hedefin ağır yükü değil, sabah 25 soru çözebilmiş olmanın verdiği tatmin gelecek. Düşünsenize bir günde o koca evi yapacağım diye kendinize kurduğunuz baskıyı! İşte öğrenmek de farklı değil. Ayrıca bunu düzenli hale getirip, kendi streaklerimizi oluşturabiliriz. Zinciri kırma!
Ödüller koymak
Oyunlar neden bu kadar tatmin edici? Çünkü ödül mekanizması çok hızlı çalışıyor. Bir görev alıyorsunuz ve hemen karşılığında bir ödül oluyor. Hemen peşine başka bir görev derken bakmışsınız saatler geçmiş. Oysa ki derslerde, işlerde böyle değil. Karşılığını görebilmek zaman alıyor.
O yüzden elimiz sürekli telefona gidiyor, bir Instagram’a bakayım Ali ne paylaşmış, bu kedi videosu da çok komikmiş kaydedeyim 🙂 Derken ee yarım saat geçmiş. Ne yapacağız? Telefonu çalışırken yanımıza koymayalım. Hatta fırlatalım atalım… Bilgisayarın da fişini çekelim, hatta şu çekiçle bir güzel… Tamam bu kadar abartmamıza da gerek yok 🙂 Bunların ne kadar çekici olduğunun hepimiz farkındayız. Hayatımızdan çıkarmak da pratikte pek mümkün olmuyor. Yapabiliyorsanız ne ala… Fakat yine de bunu avantajımıza çevirebiliriz. Üstelik kötü bir alışkanlıkla: Erteleme.
Instagram’a bakmak mı istediniz? Ertelemeye çalışın… Ve bunu bir ödülle taçlandırın. Şu 25 soruyu çözdükten sonra Instagram’a bakacağım. Zaman konusunda da Pomodor tekniği gibi tekniklerden faydalanabilirsiniz. Kendinize küçük küçük hedefler koyun. Hatta bunları bir yere checkboxlarla yazın. Her birini yapıp işaretledikçe, oyunlardaki görevleri bitiriyormuş gibi işlerinizi, ödevlerinizi yapmaya başladığınızı fark edeceksiniz. Modern araçları kullanmaya çalıştığımızı unutmayın, bunun için geliştirilmiş ‘habit’ yani alışkanlık uygulamalarından da faydalanabilirsiniz.
Bir reçete olmadığını anlamak
O kadar anlattım, anlattım. Ama… Bu işin bir reçetesi yok 🙂 Çünkü evlerin hepsi birbirinden farklı. Birini yaparken izlediğiniz yollarla, diğerini yaparken izlediğiniz yollar farklı. Fakat ne aynı? Araçlar aynı. Çivi tabancası aynı. Bu aletleri iyi kullanmayı öğrenmeliyiz. Ancak öğrendikten sonra, işte kendi evimizi, istediğimiz gibi kurabiliriz.
Bu araçları öğrenirken de bilimsel veriler ışığında, kendimiz için doğru olan yolu deneyerek bulmamız gerekiyor. Pareto ilkesinden, hafıza tekniklerinden, sağlıklı beslenme, düzgün uyumadan, çalışmayı oyunlaştırmaktan, ödüller vermekten… Eğer evimizi böyle sağlam temeller üzerine kurar, doğru aracı kullanırsak… Zihinlerimizi de bu evden, şu eve geçirebiliriz.