Bu videonun başlığını TOGG sedan siparişimi verdim şeklinde koymak istiyordum ama henüz sipariş alınmaya başlanmadığı için sembolik olarak bunu yapmış olalım. Konumuz Türkiye’nin otomobili TOGG. Aslında konumuzun bu olacağını ben bile bilmiyordum. Normalde 2019’da izlediğim en iyi filmler konusunda konuşup ne zamandır ihmal ettiğim sanat başlığında bir içerik üretecektim. Ancak hafta içi muhtemelen çoğunuzun da sosyal medyadan takip ettiği gibi yeni bir otomobilin lansmanı duyuruları yapılmaya başlandı. Ve nihayet Cuma günü yapılan törenle bir değil iki otomobil prototipi birden tanıtıldı. Dolayısıyla ben de elimden geldiği kadar hızlı bir şekilde bu içeriği hazırlamaya çalıştım.
Normalde sizlere aktardığım konuları geçmişte uzun bir süre takip edip derinlemesine bilgi sahibi olduktan sonra anlatmayı tercih ediyorum. Otomobil dünyasıyla ilgili ilk içeriğimi daha bu yılın başında ilk elektrikli aracımı alıp kullanmaya başladıktan sonra yaptım. Ama o satın alma kararımı vermek için 10 yıldan uzun süre bekledim; o süreç boyunca üretici firmayı, firmanın markalaştırma, tasarım ve üretim stratejilerini inceledim; hatta firmanın sahibini, nereli olduğunu, kaç numara ayakkabı giydiğine kadar araştırdım ve ondan sonra burada paylaştım. Dolayısıyla o videolarda anlattıklarım tüm bu okumalara, araştırmalara ve bizzat araç kullanım tecrübelerine dayalıydı.
Bu kez öyle olmayacak. Doğrusunu söylemek gerekirse bu videoda anlatacaklarım son 1 hafta içerisinde gündemime girdi ve muhtemelen sizlerin de duyduğu, gördüğü, öğrendiği şeylerle sınırlı kalacak. O yüzden bunu bir “bilgi videosu”ndan ziyade tasarım ve teknolojiye odaklanmış bir “yorum videosu” olarak değerlendirmenizi istiyorum.
İlk yorumum şu: Tasarım harika olmuş. Özellikle sedan modelini ve rengini çok beğendim. İç tasarımını tam göremedim ama dışarıdan bakınca benim şu anda kullandığım Tesla Model 3’ten bile şık, ağır başlı, efendi bir tasarımı olduğunu söyleyebilirim. Çok daha uçuk kaçık, geleceği çağrıştıran tasarımlar da yapılabilir elbette ama üretilebilir bir tasarım yapmak ve bunu hedeflenen kitleye satabilmek için önce ayakları -tekerlekleri- yere basan bir tasarım yapılması gerekirdi ve bu yapılmış.
“Abi iyi de o tasarım Türkiye’de yapılmadı ki… İtalyan Pininfarina’ya yaptırıldı. Hatta tam olarak geçen yıl tanıtılan HK350 SUV modeli bu” diyeceksiniz. Hadi deyin, ama kafınızı vurmadan deyin. Ben de size “ne olmuş ki?” diyeceğim. İtalyanlar’ın dünyadaki en iyi otomobil tasarımlarını yaptıklarını bilmiyor muyuz? Ford vs Ferrari filmini bir izleyin bakalım, bugün ondan bahsedecektim size… Eğer “amacınız için en iyi aracı” üretmeyi isteseydiniz siz ne yapardınız? Ülkede önce bir otomobil tasarımı kültürü oluşturup, gençlerin tasarıma olan ilgisini arttırıp, sevdirip, bunların yetişip mezun olmasını sağlayıp sonra da mezun olduktan sonra tasarım yaptırıp işte “%100 yerli tasarım” demeyi mi tercih ederdiniz? Evet, bunu ben de tercih ederdim. Bu tür işleri biraz devletin, biraz da vatandaşların serbest bir inisiyatifle üstlenmesi gerekiyor. Ben kendi adıma tasarım kavramını gençlere sevdirme kısmını, bir farkındalık yaratma kısmını benimsemiş durumdayım. Ama böyle bir misyonu ticari bir girişimden bekleyemezsiniz. Çünkü vakti gelmiş ticari bir girişimi bekletirseniz başarılı olamaz.
Bakın bu otomobiller “Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu Yeniliğe Yolculuk Buluşması” adı altında düzenlenen bir törenle “Bilişim Vadisi” denilen yeni bir yerde yapıldı. Bilişim vadisi, ABD’nin meşhur Silikon Vadisi’nden ilham alınarak konulmuş bir isim olsa gerek. Kurulduğu yere bakılırsa “Bilişim Tepesi” demek daha doğru olurmuş ama neyse. Silikon Vadisi’ndeki şirketlerin bir mantrası vardır arkadaşlar: “Move fast and break things.” Yani hızlı hareket et ve gerekirse bir şeyleri kır. Zaten bu mantranın bir sonucu olarak orada bir “disruption kültürü”nden de söz edilir. Herhangi bir endüstriye bir Silikon Vadisi şirketi yani bir teknoloji şirketi girdiğinde o endüstriyi “disrupt” eder, dağıtır, yeniden tanımlar. Bu kelimeleri özellikle İngilizce orijinal haliyle birlikte kullanıyorum, araştırmak isteyenler bu kavramların peşine düşsünler diye. Dünyadaki otomotiv endüstrisine girmiş böyle bir startup şirket var. Artık hepiniz biliyorsunuz: Tesla. Bir şeyleri kırıp dökme pahasına, araçların camlarını kırıp dökme pahasına hızlı hareket ediyor. “Kim, ne der acaba? Elektrikli araç bu, tutar mı, tutmaz mı?” diye hiç düşünmeden yeni taktiklerle yeni araç modelleri çıkarmaya, üretmeye devam ediyor. Devam ediyor ifadesinin altını çiziyorum.
Eğer siz bana “ama bu aracın tasarımı İtalyanlara yaptırıldı” derseniz ben de size Amerikan Tesla Cybertruck’ın tasarımı Franz von Holzhausen ve Aybars Turan gibi isimlere yaptırıldı derim. Hatta ilgili videoda Aybars’la röportaj da yapmıştım hatırlarsanız. Yahu markanın adı Tesla. Nikolay Tesla’dan geliyor. Kendisi Sırp. Şirketin sahibi Elon Musk, Güney Afrikalı. Tasarımın kimlere yaptırıldığını o kadar da kafaya takmayın. Spordan çok anlamam ama bunun bir takım oyunu olduğunu unutmayın. Amaç oyunda en iyi skoru elde etmektir. Bunun için gerekli doğru kişileri bulup, onları transfer edip çalıştırmak da oyunun bir parçasıdır.
Türkiye’nin Otomobili Girişim Grubu da bunları yapmaya çalışıyor anladığım kadarıyla. Girişimin başındaki Mehmet Gürcan Karakaş, Bosch markasının Almanya’daki merkezinde kıdemli başkan yardımcısı görevinden bu işin başına transfer edilmiş. CV’sine baktığınızda Türkiye’nin en önemli teknik üniversitelerinden biri olan ODTÜ Makine Mühendisliğinden mezun olduğunu görüyorsunuz. Yani hem teknik bilgiye hem de uluslararası özel sektör tecrübesine sahip biri.
Kendisinin bu otomobillerle ilgili verdiği bilgilere bir göz atalım şimdi de… “200 beygir ve 400 beygir iki alternatif olacak” diyor. “500 km menzil ve hızlı şarj ile 30 dakikanın altında şarj imkanı sağlıyoruz.” diye ekliyor. Bu kısmı biraz iddialı geldi bana. Şu anda kullandığım aracın menzili 260 mil, yani 418 km. En hızlı şarjla bile 30 dakikanın altında şarj edemiyoruz biz. O yüzden ben bu cümleyi şöyle yorumluyorum. 30 dakikadan kısa bir sürede yolculuğu sürdürecek kadar enerji alabilecek ki bu yeterli bir performans. Yeri gelmişken elektrikli araçlarla ilgili şu bilgiyi de vereyim. Batarya ömrünü optimum tutabilmek için genellikle %80 civarında şarj ediliyor. Sadece uzun bir yolculuğa çıkacağınız zaman tam olarak şarj ediyorsunuz ve yolda da aracın bilgisayarı sizi en uygun şarj noktalarına yönlendiriyor. Bu noktalarda bile yine tam şarj olmasını beklemiyorsunuz ve genellikle 2-3 saatte bir vereceğiniz 15-20 dakikalık molalarla dilediğiniz yere gidebiliyorsunuz. Yani fosil yakıtlı araçlarda olduğu gibi “depoyu fulle” gibi bir mantık yok. Biz geçen yaz bu yöntemle bir geziye çıktık ve 6000 km civarında yol kat ettik. Dolayısıyla Mehmet Bey’in söylediği 30 dakikanın altındaki şarj imkanıyla aracı dilediğiniz gibi kullanabilmek mümkün. Öte yandan özellikle büyük kentlerde yaşayanlar araçlarını nasıl kullandıklarını bir düşünürlerse, zaten günde 150-200 km’den fazla gitmediklerini fark edeceklerdir. Evden işe, işten eve… Dolayısıyla akşam evde veya gündüz işyerinde bu tür araçları fişe takıp, şehir şebekesine bağlayıp şarj ederseniz aylarca şarj istasyonuna bile gitmeden yaşayabilirsiniz. Şimdi verilen bilgileri okumaya devam edelim…
“Akıllı bağlantı, internet üzerinden güncelleme; otomobilimizde standart olarak sunulacak. Otonom seviyesine hazır bir teknolojiyle yola çıkıyoruz. En çok önemsediğimiz konulardan birisi sürüş güvenliği. Her türlü ön görüleri düşünerek ve ürün geliştirme sürecini kısaltacak şekilde ilerliyoruz.”
Bu açıklamalar araçlarla ilgili üç önemli teknolojik vizyonun altını çiziyor. Elektrikli olacak, otonom olacak ve internet bağlantılı yani bir önceki videomda bahsettiğim nesnelerin internetinin bir parçası olacak. Bütün bunlar gidilen yolun çerçevesini çizmek açısından önemli.
Teorik olarak her şey tamam görünüyor. Şimdi sırada bunu pratiğe geçirmek var. Bunun için de toplantıda bir yol haritası verildi. 2021’de fabrikası tamamlanacak ve 2022’de de ilk araç banttan çıkmış olacak. Buradaki fabrika konusunda çok fazla detaylı bir bilgiye ulaşamadım. Üretim bantlarından söz edildiğine göre sanırım aracın montaj fabrikası kastediliyor. Öte yandan bu bir elektrikli araç olacağı için onun motorundan da önemli bir parçası var. Bataryası. Pil teknolojisi konusunda ne yapıldığına dair bir ayrıntı açıklanmadı. Sadece Mehmet Bey “bataryayı sıfırdan geliştirdiklerini” söyledi. Bu aşamada bir ayrıntı verilmemesini normal karşılamakla beraber en azından bu pillerin üretileceği fabrikanın nerede kurulacağını ve nasıl bir kapasiteye sahip olacağını da yol haritasında görebilmeyi isterdim. Çünkü elektrikli otomobillerdeki rekabeti belirleyen en önemli unsur tasarım da değil, üretim de değil. Pil teknolojisi.
Diğerleri nispeten o kadar önemsiz ki Tesla araçlarının patentlerini açık kaynaklı ve ücretsiz bir şekilde yayınladı. Dileyen olduğu gibi alıp bunları kullanabilir, dileyen kopyalayabilir. 2014 yılında bununla ilgili yaptığı açıklamalarda şunu yazmışlardı: “büyük otomobil şirketlerinin teknolojimizi kopyalayacağı ve daha sonra Tesla’yı ezmek için muazzam üretim, satış ve pazarlama güçlerini kullanacağı endişesinden dolayı patentler oluşturmak zorunda kaldık. Daha fazla yanılamazdık. Talihsiz gerçeklik bunun tam tersidir: büyük üreticilerdeki elektrikli otomobil programları (veya hidrokarbon yakmayan herhangi bir araç için programları) ya çok küçüktür veya mevcut bile değildir, toplam araç satışlarının ortalama %1’inden daha azını oluşturur.”
Yani kimse ilgilenmedi bile diyorlar. Tabi bu açıklamaların yapıldığı 2014’den bugüne bazı büyük markalar bu işe yavaştan girmeye başlamış olsalar da hala “elektrikli araç” konusu tam olarak gündemlerinde yok. Yani bu alanda gerçek bir boşluk ve fırsat var. Fakat bunu da yanlış anlamamak lazım. Büyük markaların gündemlerinde henüz bu yok. Çünkü bunlar ticari birer işletme. Serbest piyasanın serbest oyuncuları. Var olan üretim bantları tıkır tıkır işliyor ve onlara karlılık sağlıyor. Bunlara zarar vermemek için, kendi araçlarını “cannibalize” etmemek için elektrikli araç işine girme konusunda biraz isteksiz davranıyorlar. Bir de otomobil üretmeyi çok iyi bilseler de pil teknolojisi konusunda çok fazla bilgi birikimi ve tecrübeye sahip değiller. İşlerini, güçlerini, odaklarını bir kenara bırakıp şöyle koca koca fabrikaları açma esnekliğini göstermek istemiyorlar.
Bu gördüğünüz fabrika 2014 yılından beri yapılıyor. Bittiğinde dünyanın en büyük binası olacak. Ve bu fabrika elektrikli araç üretmiyor, onlar için pil üretiyor. Sadece Tesla’nın araçları için Gigafactory adındaki bu fabrikalardan şu ana kadar biri Çin’de olmak üzere üç tanesinin yapımına başlandı ve sadece biri tam olarak bitirilebildi.
Türkiye’nin otomobilleri için de bir an önce buna benzer yatırımların yapılacağını ve pil fabrikalarının kurulacağını tahmin ediyorum. Çünkü doğru zamanda doğru bir şekilde elektrikli araç üretebilmek için pil teknolojilerini ve üretimini tasarımdan da öncelikli olarak birinci sıraya yerleştirmek gerekiyor. Bu işin yetkililerinin konuyu benden çok daha iyi araştırdıklarını ve bildiklerini düşünüyorum. Çünkü projeye başlamadan önce 18 elektrikli araç şirketini incelediklerini belirtmişler. Umarım bunlardan bazılarıyla işbirlikleri de yapılır, bazı bilgiler onlardan transfer edilir, bazı tecrübeler bizden onlara gider ve bu takım oyunu temposunu arttırarak devam eder.
15 yıllık uzun bir yolun henüz başlangıcı anons edildi. İlk adımı bu. Daha önce yapılan anonslardan farklı olarak bu kez hedefe giderken atılacak diğer adımlarda, fabrikaların kuruluşu, üretimin başlangıcı, ilk aracın 2022 yılında banttan çıkışı gibi tüm süreçlerde mümkün olduğu kadar bilgi paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü “yerlilik ve millilik”ten benim anladığım şey bir özgüven meselesi. Eğer gençlerin bu güveni kazanmasını, kendilerine, kendileriyle aynı dili konuşanlara inanmasını istiyorsak onlara bunu tüm aşamalarıyla ve olabildiği kadar detayıyla göstermek gerekiyor. Etkili bir iletişim için “show-tell-show” tekniği vardır ya. Göster, anlat, yine göster derler. Aracın tasarımı, içinde kullanılacak yazılımlar, pil konusunda yapılan geliştirimler gibi konuların herkesin özellikle de genç nüfusun dikkatini çekeceğini düşünüyorum. Bugünden itibaren bunlar da paylaşılmaya başlanırsa, okula yeni başlayan bir çocuk bir yandan okuyup bir yandan da 15 yıllık bu zorlu üretim sürecine, hatasıyla sevabıyla tanık olsa, mezun olduktan sonra o da gerçekten yetişmiş bir birey olarak bu üretime katılır, hatta işte o zaman dünyanın en iyi tasarımlarını da yapar. Bunun için anlatmaktan çok göstermek gerekiyor.
Bugüne kadar neredeyse 100 yıllık cumhuriyet tarihinde pek çok kez yerli araç üretimi girişimleri yapıldı. Bunların çeşitli sebeplerle başarısız olması yeniden adım atılmasına bir engel değildir. Daha geçen haftaki videomda söyledim. Güneş yeniden doğacak ve biz yeniden deneyeceğiz. Öte yandan bu tür girişimlerin içeriden ve dışarıdan eleştirilmesi de çok doğaldır. Siz zannediyor musunuz Tesla’yı dünyada herkes çok seviyor ve alkışlıyor. Karşısında öyle güçlü lobiler var ve bu lobiler öylesine güçlü bir dezenformasyon yayıyor ki bazen ağzım açık kalıyor. Ben ABD’de kaç defa bu araç gerçekten sadece elektrikli mi, hiç mi benzin almıyor, benzin kapağı bile yok mu diye sorulduğuna şahit oldum. Yolda kalmıyor musun? diye soranlar var. Ki dünyanın en yaygın şarj istasyon ağlarının bulunduğu bir bölgesindeyim. Bunu Amerikalılar soruyor. Kendi ürettikleri aracı sorguluyor. Yani eleştirenler her zaman çıkacaktır. Bunlardan yapıcı ve faydalı eleştiriler üretenlere teşekkür etmek ve diğerlerine de kulak asmadan yola devam etmek gerekiyor. Ama “devam etmek” gerekiyor. Siyasetin, sporun kutuplaştırıcı bir etkisi olduğunu biliyoruz. Bu konuda yapılan olumsuz eleştirileri bu etkiye bağlıyorum. Geçmişte yapılacak denen pek çok şeyin yapılmamasına. Yine yapılmazsa yine eleştirilir. Ama ortada prototip aşamasında bile olsa yapılmış, üretilmiş bir şey varsa ve bunun devamının geleceği söyleniyorsa, kutuplaşmadan önce bir dinlemeyi, sonra gerekirse eleştirmeyi de eleştirilmeyi de öğrenelim derim.
Ben Türkiye’nin teknoloji üreticisi olması gerektiği vizyonuna inanıyorum. Bu vizyonun özel sektör girişimcileriyle gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Teknolojinin hangi alanı olursa olsun o alanda sadece bir tane de değil birkaç tane girişimin kurulup kendi aralarında rekabet edebilmesini sağlamak gerekiyor. Şu anda elimizde bir tanenin sadece prototipi mi var? Bundan sonra yapılması gereken şey bir tane de rakip çıkartmak olmalı. Güney Kore gibi bize göre coğrafyası küçük ve nüfusu az olan bir ülkede birbirine rakip iki TV ve cep telefonu üreticisi şirket var. Rekabet iyidir. Şu anda kaynaklarımız sınırlıysa en azından TOGG içerisinde çalışacak ekiplerin birbirleriyle yarışması sağlanmalı.
Evet bu aşamada yapabileceğim yorumlar bunlarla sınırlı. Ortada teorik olarak son derece doğru bir karar var ve umarım en kısa sürede şeffaf bir şekilde pratiğe dönüşmesini de hep birlikte görürüz. Bu devirde teknoloji üretimi konusunda Türkiye gibi bir ülkede internete bağlı, otonom ve elektrikli araç üretmeye karar vermekten daha doğru ne yapılabilir bilemiyorum. Aslında biliyorum şu uzay işine de bir el atsak. Uzaya hem kendimizin hem de başkalarının uydularını bir yerleştirmeye başlasak. Büyük uzay teleskopları geliştirip evreni bir incelesek. Ay’a, Mars’a, asteroidlere insanlı-insansız araçlar göndersek. O da olur bir gün. Yeter ki şu özgüven ve özinanç meselelerini bir çözelim. TOGG otomobillerinin sadece Türkiye’deki değil tüm dünyanın yollarında elektrikli araçlara has o tertemiz, sessiz, gürültüsüz süzülüşünü de en kısa sürede görebilmek dileğiyle…
“Türkiye’nin otomobili TOGG projesi hakkındaki düşüncelerim” için bir yanıt
Merhabalar, çalışmalarınızı ilgiyle ve merakla takip eden bir üniversite öğrencisiyim. TOGG vidyonuzu izledim. Yerli otomobille ilgili bahsettiğiniz pil veya batarya yatırımıyla ilgili bir araştırma yaptım. Projenin ortaklarından Zorlu Grup bu konuda girişimlerde bulunmuş. Bu yatırımın belirttiğiniz Tesla pil hücreleri yatırımıyla bağlantılı olup olmadığıyla ilgili yorumlarınızı kamuoyuyla paylaşmanızı isterim. İyi çalışmalar dilerim
Haber linki:
https://m.tr.investing.com/news/world-news/zorlu-holding-ve-cinli-gsr-capital-45-milyar-yatrm-iceren-ortaklk-icin-on-anlasma-imzalad-516598