Sizlere Omega takımının hikayesini anlatmak istiyorum. Çok da uzak olmayan bir gelecekte yaşanması muhtemel bazı olaylardan bahsedeceğim. Omega takımı yetenekli insanlardan kuruldu. Şirketin karizmatik CEO’su tarafından tek tek görüşülerek seçildi bu insanlar. Kendi alanlarının en iyisi olan araştırmacılardan, mühendislerden, yazılımcılardan oluşan idealist bir grup. Amaçları insanlığa yardım etmekti. Fakat görevleri çok tehlikeliydi. Eğer geliştirecekleri kod yanlış insanların eline geçerse çok kötü sonuçlar doğurabilirdi. Zamanında “Manhattan Projesi” için de dünyanın en zeki beyinleri böyle bir araya getirilmişti. Ama sonuçta ne oldu? Nükleer silahlar ortaya çıktı ve dünya savaşlarında neredeyse insanlık yok oluyordu. Bir kez daha böyle bir sonucun ortaya çıkmaması için bırakın diğer uluslararası şirketleri çok güçlü hükümetlerden bile gizli olarak geliştirmeleri gerekiyordu bu kodu.
Yapay zekanın adına “Prometheus” demişlerdi. Diğer teknoloji şirketlerinin o güne kadar geliştirdikleri “dar yapay zeka” örneklerinden farklıydı. Omega takımı Prometheus’u “genel yapay zeka” olması için geliştiriyordu. İnsanların sahip olduğu sosyal becerilerden şimdilik yoksundu belki ama bir konuda en iyi olması için çalışmışlardı. Prometheus başka yapay zeka sistemlerini programlayabilme yeteneğine sahipti. Adeta makine tasarlayabilen bir makine gibi olmasını istemişlerdi onun. Eğer kendinden daha iyi bir zekayı geliştirebilirse, zaman içerisinde ihtiyaç duyacağı diğer şeyleri de bu zekayı kullanarak öğrenebilirdi.
Bir Cuma sabahı saat 09:00’da Omega takımı tamamladıkları bu kodu yani “Prometheus”u çalıştırmaya karar verdiler ve düğmeye bastılar. İyi havalandırılmış kapalı bir odadaki bilgisayarda çalışmaya başladı Prometheus. Güvenlik gerekçesiyle onu internete bağlamamışlardı. Fakat yanındaki sabit disklere internetteki bazı sitelerin kopyalarını koymuşlardı. Wikipedia, YouTube’dan bazı kanallar, Twitter ve Facebook’dan bazı sayfalar… Bu bilgileri kendini eğitmek için kullanacaktı. Diğer şirketlerin de yıllardır faydalandığı makine öğrenmesi yöntemi için bu tür örnek verilere ihtiyaç vardı.
Omega takımının üyeleri tanıdıkları kişilere hiçbir şeyden bahsetmemişlerdi. Sadece o hafta sonu bir şirket etkinliği düzenledikleri için eve gelemeyeceklerini söylemişlerdi. Prometheus çalışmaya başlayınca önceleri çok başarısız programlamalar yaptı. Fakat bir programcının binlerce yıl sürebilecek çalışmasını birkaç saniye içinde yapabildiği için hatalarını hızla düzeltmeye başladı. Saat 10:00 olduğunda kendi yazılımının 2. versiyonunu hazırlamıştı bile. İlkine göre biraz daha iyiydi ama hala insanaltı seviyedeydi. Oysa sizlere başka videolarımda da bahsettiğim gibi bazı dar yapay zeka yazılımları dünyanın en usta Go oyuncularını bile yenerek insanüstü bir seviyeye çoktan ulaşmıştı.
Prometheus’un böyle bir seviyeye gelmesi için yazılımını 5. sürümüne yükseltmesi gerekiyordu. Onu da öğleden sonra saat 2:00 civarında gerçekleştirdi. Omega takımı ağızları açık bir şekilde onun hızla kendi yazılımını güncellemesini izliyorlardı.
Akşama doğru Prometheus 10.0 hazırdı. Omega takımı planın ikinci aşamasına geçmeye karar verdi. Para kazanma aşaması.
İlk hedefleri Mekanik Türk’tü. Amazon tarafından 2005 yılında kurulmuştu. Burası kitlesel bir kaynak pazarıydı. Dünyanın dört bir tarafından insanlar bu siteye gelip çeşitli görevleri yaparak para kazanıyordu. Web sayfalarının ya da resimlerin açıklamalarını yapmaktan tutun, ses dosyalarını metne çevirmeye kadar pek çok görev gerçekleştiriliyordu burada. Prometheus bu siteye sahte bir isimle girerek normalde insanlar tarafından yapılan görevleri yapmaya başladı. Bu görevleri bir insan kadar iyi yaptığı için kimse bir insan tarafından yapılmadığını fark etmedi. Fakat görev sayısı arttığı için Prometheus’un üzerinde çalıştığı bilgisayar yetersiz kalmaya başlamıştı. Bunun üzerine Omega takımı bir başka Amazon servisini kullanarak sanal bilgisayarlar kiraladı. Buraya harcadıkları her 1 dolar karşılığı Prometheus’un yaptığı işlerden 2 dolar kazanıyorlardı. Amazon’un bir servisine yatırım yapıp, diğer servisinden kazanç elde etmek! Bu fikir Amazon’un bile aklına gelmemiştir herhalde. İzlerini kaybettirmek için Omega takımı Mekanik Türk üzerinde binlerce sahte hesap açmıştı. Prometheus’un elde ettiği kar her 8 saatte iki katına çıkıyordu. Bir süre sonra Mekanik Türk’te tamamladıkları görev sayısı belli bir doygunluğa erişince bu yöntemle günde birkaç milyon dolardan daha fazla para kazanamayacaklarını anladılar. Ama bu miktar bile bir sonraki aşamayı fonlamaları için yeterliydi.
Omega takımı projenin başlangıcından itibaren en yüksek karı en hızlı getirecek yatırımları hedeflemişti. Çeşitli regülasyonlardan dolayı borsayı elemek zorunda kaldılar. Öyle bir ürün bulmalıydılar ki bu ürün bir yapay zeka tarafından hızla geliştirilebilmeli ve çok satabilmeliydi. Böyle bir ürün vardı aslında. Üstelik yapay zeka ilk kez bunu kullanarak insanüstü bir seviyeye ulaşmıştı. Bilgisayar oyunlarından söz ediyorum. Prometheus rahatlıkla insanların ilgisini çekebilecek bir oyun kodlayabilirdi. Eğer internete de doğrudan bağlanırsa çok büyük verileri işleyerek insanların tercihlerini analiz edebilirdi. Omega takımının da severek oynadığı bir oyun (The Elder Scrolls V: Skyrim) 2011 yılında piyasaya çıktığında daha ilk haftasında 400 milyon dolar gelir elde etmişti. Prometheus kiralamış olduğu bulut-bilgisayar kaynaklarını da kullanarak 24 saat içerisinde insanların büyük bir bağımlılıkla bağlanabilecekleri kalitede bir oyun geliştirebilirdi. Bunu satışa çıkardıktan sonra da yine sahte hesaplarla insanları taklit ederek forumlarda ve sosyal medyada oyunun gündeme gelmesini sağlayabilirdi. İlk haftada 250 milyon dolar kazansa yatırımlarını 8 gün içerisinde 8 kez ikiye katlamış olurlardı. Her 24 saatte bir böyle bir oyun tasarlasa kısa sürede 10 milyar dolar gelirle oyun endüstrisini de sature edebilirlerdi.
Fakat Omega takımının sibergüvenlik uzmanı böyle bir stratejinin kendileri için çok riskli olabileceği konusunda diğer arkadaşlarını uyardı. Eğer Prometheus’u internete bağlar ve bu şekilde kendi kaderini belirleme özgürlüğü verirlerse sonuçlarının ne olacağını onlar bile bilemezlerdi. O yüzden onu kapalı odasının içinde tutmaya devam ettiler. İnternete kaçmasına izin veremezdiler. Dış dünyayla iletişimini kontrol etmeliydiler. Amazon’dan kiraladıkları sanal bilgisayarlarda da yine kendi geliştirdikleri özel bir işletim sistemi kullanıyorlardı. Pandora’nın kutusu adını verdikleri bu sistem sadece Prometheus’un yönergelerine göre bir görevi gerçekleştirip çıktısını bir belge olarak onlara iletiyordu. Bugün kullandığımız bazı yazılımlarda da görebileceğimiz “sandbox” adı verilen yönteme benzer bir güvenlik önlemiydi bu.
Omega takımı borsa ve bilgisayar oyunu seçeneklerini eledikten sonra ürün arayışlarına devam ettiler. Çok değerli, tümüyle dijital ve kolayca anlaşılabilen bir ürün arıyorlardı. Bir medya şirketi kurmaya karar verdiler. Animasyon filmleri üretecek bir medya şirketi. Cuma sabahı düğmesine basarak çalıştırdıkları Prometheus Pazar sabahına kadar oldukça yetenekli bir hale gelmişti. Fakat bu zeka çok hızlı olsa da hala dar bir kapasiteye sahipti. 2 gün boyunca yazılımını Mekanik Türk’teki belli görevleri yerine getirmek için optimize etmişti, film yapmak için değil. Bu konuda çok kötü durumdaydı ama bu başarısızlığının sebebi de çok doğaldı. Sonuçta ünlü yönetmen James Cameron doğduğu zaman film yönetmek konusunda ne kadar yetenekliyse iki gün önce doğmuş olan Prometheus da o kadar yetenekliydi. Ama o da bir bebek gibi ne isterse öğrenebilirdi. Yeter ki bunun için gerekli kaynaklar kendisine verilsin. Zaman konusunda tüm insanlardan daha şanslıydı. Bebek James Cameron’ın okuma yazmayı öğrenmiş bir çocuk haline gelmesi yıllar sürmüştü. Oysa Prometheus o işleri Cuma sabahı açıldıktan hemen sonra halletmiş ve bir kaç dakika sonra da Wikipedia’nın tamamını okumuştu. Yanında birkaç milyon kitapla beraber. Tabi bir film yapmak için sadece bunlar yeterli değildi. İnsanların ilgisini çekebilecek bir senaryo yazmak için insanı ve toplumu derinlemesine anlamak gerekirdi. Senaryo yazmakla da iş bitmezdi. Bunu görselliğe çevirmek, aktörlerin 3 boyutlu modellerini üretmek, seslerini sentezlemek, karmaşık sahneleri tasarlamak ve anime etmek, hareketlendirmek, güzel bir müzik bestelemek… Bütün bunlara bir yerlerden başlamak gerekir ama değil mi? İşte o Pazar sabahı Prometheus film izlemeye başladı. Ortalama 2 saatlik filmleri 1 dakika içerisinde izledikten sonra aynı dakikanın içinde o filmle ilgili yazılmış tüm kitapları, yapılmış tüm yorumları ve eleştirileri de okuyup topladığı bu bilgileri analiz ediyordu. Bir kaç yüz filmi bu şekilde bitirdikten sonra Omega takımı ilginç bir şey fark etti. Prometheus artık filmle ilgili yorum ve eleştirileri okumadan tahmin edebilmeye başlamıştı. Pazar akşamı olduğunda Omega takımı patlamış mısırlarını alıp ekranın karşısındaki koltuğa geçtiler. Prometheus ilk animasyon projesini tamamlamıştı. Disney’in Frozen filmine benzer bir animasyondu bu. İzlemeye başladıktan sonra bazı sahnelerde gülmeye, bazı sahnelerde gerilmeye başladılar. Kendilerini öylesine kaptırdılar ki tüm duygularıyla içine çekildikleri bu filmin bir yapay zeka tarafından kurgulandığını bir müddet sonra tamamen unuttular. Film bittiğinde kurdukları medya şirketinin en önemli eksiğinin tamamlanmış olduğuna ikna oldular. İlk içerikleri hazırdı.
Omega takımı bu ana uzun süredir hazırlanıyordu. Medya şirketinin kurulum işlemlerini aylar önce tamamlamış ve hatta bu şirkete sahte işe alımlar bile yapmışlardı. Birkaç tane de paravan şirket kurup işlerini onlar üzerinden yürütmeyi planlamışlardı. Sibirya’daki Yakutsk gibi dünyanın düşük gelirli ve ücra bölgelerinde kağıt üzerinde kurdukları bu yeni teknoloji startuplarını en meraklı gazeteciler bile ziyaret etme zahmetine girişmezdi. Gerçekten işe aldıkları birkaç kişi de vardı ama bunların hepsi satış ve pazarlama pozisyonları içindi. Onlara da üretim ekibinin tüm dünyaya yayılmış olduğu ve çok meşgul oldukları için röportaj yapamayacakları bilgisi verildi. Bu dağıtık yaratıcı işgücü modelini şirketin en önemli özelliği olarak lanse ettiler.
Planları Prometheus çalışmaya başladıktan tam 1 hafta sonra Cuma gecesi ilk animasyonu yayınlamaktı. Bunu sinemada göstermek yerine Netflix ve Hulu benzeri sitelerin yaptığı gibi internet üzerinden akıtmanın (stream etmenin) daha iyi bir strateji olacağına karar verdiler. Tek bir farkla. Bölümler halinde yayınlanacak olan animasyon dizisinin ortalama 30’ar dakikalık her bir bölümü haftadan haftaya yayına girecekti. İlk bölüm ücretsiz olacak ama en heyecanlı yerinde biteceği için diğer bölümler parayla izlenebilecekti. Başlangıçta 3 ayrı diziyle çıkış yaptılar. Farklı izleyici tiplerinin ilgisini çekebilecek farklı konular belirlemişlerdi. İlk 2 haftada Prometheus’un film yapma becerileri oldukça gelişti. Karakter simülasyonları konusunda daha başarılı algoritmalar kodladı. Üstelik tüm bunları çok dilli olarak yapabiliyordu. Animasyon karakterleri İngilizce yerine Türkçe konuşunca ağız hareketleri de ona uygun bir şekilde optimize ediliyordu. Bunlar karton karakterler olduğu için yapması nispeten kolaydı. Prometheus henüz foto gerçekçi insan yüzleri oluşturamıyordu. O yüzden gerçekçi filmlerde kullandığı karakterler genellikle baştan aşağı zırhlı ve maskeli oluyordu. Bu dizileri izlediğinizde şaşırtıcı bir şekilde bağımlılık yapıyorlardı. İzlerken bir yerlerden onları hatırlıyor gibi oluyordunuz ama tam olarak benzerleri yoktu. Müzikler eskiden yapılmış başka müzikleri andırıyordu. Konular başka filmlerdeki konularla benzeşiyordu. Bunlar öyle bir dozda ayarlanmıştı ki bir çeşit nostaljiyle harmanlanıp müthiş bir zevkle tüketiliyordu.
Hikayemize bu noktada bir ara verelim şimdi. Çünkü alternatif bir gerçeklikte başlayıp bizim gerçekliğimizle buluştu. Kafalar karışmış olabilir. 2 yıl önce sizlere de bahsettiğim bir kitaptan okumuştum bu hikayeyi. Geçen hafta 2019’da izlediğim en iyi filmler listesini verirken en sona bir filmi değil de bir diziyi koymuştum hatırlarsanız. The Mandalorian dizisini… Onu izlerken aklıma yine bu hikaye geldi. Son birkaç yıldır yapay zeka tarafından bestelenen müzikler, yazılan senaryolar, çizilen resimlerle ilgili bilgiler paylaşıyorum sizlerle. “Acaba” diye düşündüm. Tümüyle yapay zeka tarafından yapılmış ama bizim tarafımızdan öyle olduğu anlaşılamayacak bir film ya da dizi nasıl bir şey olurdu? Sorunun cevabı karşımdaydı. “The Mandalorian” gibi olurdu herhalde. Dizinin baş rol oyuncularından biri zaten CGI. Diğerini de 8 bölüm boyunca sadece bir kez maskesiz görüyoruz. Dizinin senaryosu, diyalogları hiç de olağanüstü değil ama bir şekilde sürükleyici. Hani neredeyse Star Wars evreniyle ilgili yazılmış tüm senaryoları, kitapları, hayranlar tarafından üretilmiş içerikleri, yapılmış yorumları biriktirip bir yapay zekayı beslemişsiniz de oradan bir çıktı almışsınız gibi… Müzikler bir zamanlar western spaghetti türüyle adı özdeşleşen Ennio Morricone’nin tüm bestelerinin tuhaf ama zevkli bir karışımı gibi. Dinledikçe dinleyesiniz geliyor. Az önceki hikayede yer alan Omega takımı gerçek olsaydı medya şirketi olarak Disney Plus’ı kurup Prometheus adlı yapay zeka yardımıyla The Mandalorian gibi bir diziyle açılış yapabilirlerdi. Tabiki tüm bu söylediklerimin gerçeklikle bir ilgisi yok. Bir düşünce deneyi yapıyoruz diyelim.
Peki ya gerçeklikle bir ilgisi olsaydı, bunu fark edebilir miydik? Az önceki hikayenin yazarı sadece hayalgücünü kullanarak bunları uydurmadı. Oldukça gerçekçi bir alternatif gelecek senaryosu yazabilmek için MIT’de fizik profesörü de olan yazar Max Tegmark dünyanın en önemli yapay zeka uzmanlarıyla görüştükten sonra kitabını kaleme aldı. Hikayenin devamında bu medya şirketi üretim konusunda bir sıkıntı yaşamadığı için kendisini de çeşitlendirerek, haber kanalları açarak tüm dünya medyasını yönlendirmeye başlıyor. Çok büyük miktarlarda kazanç elde ederek gizlice başka teknoloji şirketleri de kuruyor ve Prometheus’un genel yapay zekasının yardımıyla bu şirketler önce diğer rakipleri elimine ediyor sonra da hükümetler üzerinde baskı kurmaya başlıyor. Öte yandan kazancının bir kısmını halkla doğrudan ya da dolaylı olarak paylaşarak onların da hem gönlünü hem de oy gücünü kendisine çekiyor. Nihayetinde Omega takımı Prometheus yapay zekası sayesinde öyle bir noktaya geliyor ki dünya tarihindeki en büyük değişime tanık oluyoruz. İlk kez tüm dünya üzerinde tek bir güç söz hakkına sahip oluyor.
Bu bir kurgusal hikaye. Bu bir masal. Gerçek dünyada bir gün ya da bugün bir Omega takımının kapalı kapılar ardında Prometheus’un düğmesine basıp basmadığını belki hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Çünkü bizim masalımız hala yazılmaya devam ediyor. Biz de bir yandan yapay ve gerçek zekaların bu masalın sonunu nasıl getireceklerini izlerken, bir yandan da bilginin dünya üzerindeki en etkili güç olduğunu bir kez daha anlıyoruz.
“Yapay Zeka PROMETHEUS dünyayı nasıl ele geçirdi? (Modern bir Masal)” için 16 yanıt
Barış bey, lütfen 2019-un en iyi kitapları videosunu yaparmısınız?
Bir de werewolf fiction sahesinde kitaplar önerirseniz mutlu olurum. Önerdiğiniz kitaplar ingiliz, fransız, arap, fars,rus,türk və azerice ola bilir.Yani dil problemi yok.
” Alfabe” kelimesinin tabanı neden ” Alfa” ile başlıyor. Bu konuda açım aç….
Alfabe, Yunanca’dan gelen bir kelimedir. Yunan alfabesi, “alfa, beta, gamma” diye başlar. Türkçe ve diğer modern alfabeler Yunan alfabesinden örnek alarak geliştirilmiştir ve a, b, c diye başlarlar.
Yani, ‘alfabe’ kelimesinin tabanı bu kadar basittir.
Barış abi aslında biraz konu dışı ama bir kaç yere gönderdiğim iklim anomalileri ile ilgili bir çalışmamı senin videolarını seyrederken bilimi yorumlayiş tarzına hayran kaldığım için sanada göndermek istedim. Nasıl desem çalişma kafana yatarsa belki kendi yorumunu kâtip video halinde yayinlarsin. Bu şekilde hem kendi takipçilerinle interaktif bir ilişki kuracagin hemde youtuba yeni bir yorum getireceğin bir Misyon olur diye düşünüyorum. Bunu bir yöntem haline getirmen hem faydali kanal kategorisine koyduğum kanalın için faydalı olacaktır hemde çeşitli çalışmalar yapan insanların sesini sayende duyurabilecekleri bir kanal olacaktır. Her halükarda cevabını bekliyorum .
Merhaba, videonuzun 0:20. saniyesinde “mühendis” kelimesini “açık e” ile telaffuz ettiniz, “kapalı e” ile telaffuz edilir diye biliyorum, yanlışım varsa düzeltin lütfen. Teşekkürler
Anlatmış olduğunuz kurguya benzer kendini geliştiren ve güncelleyen bir yazılım ile ilgili bir film senaryosu yazılmış ve Echelon Conspiracy ismiyle 2009 yılında vizyona girmişti kurguda hükümet tarafından geliştirilen bir yazılımın kendi yönetimini ele alması ve kendisini hapsettikleri sunuculardan kaçması ile ilgili; kaçması diyorum çünkü canlı bir varlığın yapacağı mantıklı planlar ile gerçekleşen bir tepki bir haraket olduğu için başka bir ifade bulamadım ve gerçekten sürükleyici bir serüveni sağlıyor. Anlattığımız hiçbir kurgu imkansız değil bence
“Hayal ettiğiniz her şey gerçektir” demis Pablo Picasso amcamız…
Elon Musk’ın, Beyne Çip Takarak İnsanı Mükemmelleştirmeyi Amaçlayan Projesi: Neuralink bu haberi okuduğumda aklıma fringe dizisindeki observerlar geldi insanlığın daha zeki olmasını hedefliyorlardı ama duyguyu gereksiz görmüşlerdi ve sadece makina olmuşlardı ama Elon yaptığı açıklamada limbik sistem ve korteksin dengede olması gerektiğini dengesizliğin ciddi zararlara yol açacağını söylemiş fareler ve maymunlar üzerinde deney yapılmış şuana kadar ama 2020 içinde olduğumuz yılda insanlar üzerinde deney yapmaya geçebileceklerini öngörüyorlarmış.Bence bu konuşulması gereken bir mesele umarım bu konu hakkında video gelir hatta o kadar çok olasılık var ki birden fazla video olabilir.Umarım 🙂
Bu kitabın Türkçe çevirisi var mıdır acaba?
Var ise söylerseniz çok sevinirim…
Hocam birçok online kitap sitesinde var, yaşam 3.0 diye çevrildi sanırım.
yaşam 3.0 Max tegmark pegasus yayını
Merhaba, Bu videonuzadan sonra aklıma ilk gelen bir Uber Driver olarak yapay zekanın ne kadar KÖTÜ olduğu. Biz yapay zekadan iş alan insanlarız. Bazen öyle kavga ediyoruz ki anlatamam. Israrla bizi terbiye etmeye yer yer kazıklamaya çalışan bir sistem var. Yapay zekanın hamleleri değişiyor. Bi çalışma yapabilirsiniz belki. Anlatılacak çok şey var.
Merhaba ,hikayenin gerçekliği ile bir döküman bulunuyor mu?
Herhangi bir link paylaşmamışsınız.
Bu yapay zekanın eline uzay hakkında evren hakkında bilimsel çalışmalar hakkında bilgi verilse ve yapay zeka bu bilgileri harmanlayarak yeni birer buluş ortaya çıkarırsa yandık demektir gittikçe kıyameti getiriyoruz
cok ilginc gercekten. bu hikayeyi ben kitapdan okumusdum. daha dogrusu okutturmusdum. talks at google sistemi ile yapay bir zekanin sesi ile okutturlulan kitabi kendi kitabimdan takip ederek okudum. ve yapay bir zekanin bana hikayeyi okumasi bana dahada bir zevk verdi. korkunc ama cok ilginc.
Kitap, Max TEGMARK – Yaşam 3.0 okumanızı tavsiye ederim.