İyi sandviç yapmayı bilirsen şu hayatta her şeyin üstesinden gelebilirsin. Neden? Çünkü basit malzemelerle bile iyi bir yemek ortaya çıkarıyorsun. Gözün doyuyor, yetiyor. Oysa hayat bazen elindeki en iyi malzemelerle bile sana kötü bir yemek gibi görünebilir.
Tam şurada bana aynen böyle görünüyordu. Bendeki malzeme bu. Bununla bir şeyler pişirmeye çalışıyorum. Sanki farkında değilmişim gibi artist artist pozlar. Ama aslında kafamda arka plana girip çıkan tipler var. Ne zaman boşaltacaklar, meydanı bana bırakacaklar filan. Mesela şu adam, tam en iyi pozumu yakalamışım fotobomb yapıp duruyor. Kaç kere girdi çıktı bu kadraja. En sonunda pes ettim, vazgeçtim bu fotoğraftan. Kötü bir yemek bu.
Ama sonra ertesi gün çektiklerimi gözden geçirirken o adama bir daha baktım. Bu fotoğraftan 30 sene önce ona da hayatın kötü bir yemek gibi göründüğünü nereden bilecektim ki? Mesela en sevdiğim dizinin bir bölümünün bir parçasında palyaço kılığına bile girmek zorunda kaldığını? Bilemezdim.
Ondaki malzeme de buymuş. Onunla yapabileceğinin en iyisini yapmaya çalışmış. Aktör olmak istiyormuş. Yüzünün bile gözükmediği böyle rolleri kabul etmek zorunda kalmış. Sonra bakmış olmuyor. Kendi kaderinin kontrolünü kendi ellerine almış.
- Bir yemeğin içindeki malzeme olmaktansa o yemeği hazırlayan şef olmalıyım.
Ve bunu yapmış. İşin mutfağına da geçip kendi projelerini yazmaya, yönetmeye başlamış. İşte bu şekilde palyaçoluktan kurtulup Iron Man filmiyle başlayan Marvel Sinematik Evreninin kurucularından biri haline gelmiş.
Evet, hala bana fotobomb yapan aynı adamdan bahsediyorum. Eğer dikkatli bakarsanız onun Jan Favreau olduğunu görebilirsiniz. Dünyanın en büyük Star Wars buluşmasında kapalı bir etkinlik sırasında çekilen bu fotoğrafta beni sinir eden adamın o olduğunu keşke daha önce anlasaydım. Çünkü oraya yine kendi projesi olan Mandalorian’ın yeni sezon tanıtımı için gelmişti.
O artık dizilerde figüran olmaktan çıkıp sinematik evrenler kurgulayan Hollywood’un en önemli yönetmenlerinden biri olmuştu. Yoksa “şef” mi demeliyiz? Evet “şef” demeliyiz. Dünyanın en büyük restoranlarında, en iyi malzemelerle görkemli yemekler hazırlayan bir şef.
Ama hayat öyle bir şey ki iniş çıkışlarla dolu. Hamdım, piştim olmuyor. Bazen yanmak da gerekiyor ki küllerinden tekrar doğabilesin.
Jan Favreau’nun hayatında da aynen böyle bir dönem var. Grafiği Palyaço Eric’le en aşağıdan yükselmeye başlıyor ve Iron Man filmleriyle en tepeye kadar çıkıyor. Üstelik o filmlerde hem yönetmen hem de Iron Man’in şoförü Happy Hogan rolünde. Evet karakterin adı “mutlu” anlamına geliyor ama onu canlandıran Jan Favreau hiç de mutlu değil o yıllarda. Demek ki zirvede bile kaybolmak mümkün.
Devasa bütçeli filmlerdeki beklentiler hiç bitmiyor, yüzlerce kişilik ekipler onu bunaltıyor. Her şeyi bir kenara bırakıp yeniden başlamak istiyor. Kendi hikayesini, kendi kurallarıyla anlatma ihtiyacı hissediyor. Onun grafiğindeki bu dönemeci iyi okumak lazım çünkü hepimizi ilgilendiren önemli dersler var. Palyaço ya da aktör olmayı düşünmüyorsanız bile kulak kabartın. Çünkü bazen gerçekten ‘yanmak’ ve en başa, en temele dönmek gerekir ki, küllerinizden asıl siz olarak doğabilesiniz.
Jan Favreau 2014’te süper kahramanlarla uğraşmaya ara verip kendi imkanlarıyla mütevazi bir film çekti: Şef. İyi sandviç yapmakla ilgili bir film. Çok basit bir hikâye. Büyük çatışmalar yok. Aksiyon neredeyse sıfır. Romantizm var ama arka planda. O yüzden de çok bilinmiyor bu film. Ama izleyince sizi öyle bir yakalıyor ki, mmmh tadı damağınızda kalıyor.
İyi bir restoranda şef olarak çalışan birinin hikayesi bu. Üstelik teknolojiyle de ilgisi var. O yıllarda en önemli teknoloji trendi sosyal medyaydı. X’in Twitter olduğu yıllar. Hatta Twitter’ın Vine’ı çıkardığı yıllar. 6 saniyede meşhur olabildiğiniz zamanlar. İşte o zaman da şimdiki gibi teknoloji bazılarına fırsat sunuyor, bazılarının da işini yok ediyordu. Klasik bıçak örneği. Birisini öldürebilir, başka birini tedavi edebilir. Ya da bir şefin elinde nefis bir yemek yapabilir.
O yılların yükselen teknolojisi bizim bu geleneksel şefin işlerini bozuyor. Bir gurmenin yazdığı eleştiri yazısına Twitter DM’den özel cevap verdiğini sanıp herkese açık bir mesaj yolluyor ve ardından linç yiyip bir günde işini ve itibarını kaybediyor.
10 yıl sonra bugün başka bir teknolojik tehditle karşı karşıyayız. Yapay zeka tehdidi. “Mesleğimiz elimizden alınacak mı?” korkusu. Yapay zeka bizim yeni bıçağımız. Peki onu nasıl kullanmalıyız?
Bizim her şeyini kaybeden şefimiz sıfırdan başlamaya karar veriyor. Eskiden mutfakta bir sürü kişiyi yönetip sofistike menüler hazırlarken işinden olmuştu. Aynı şeyi denemek, başka bir restoranda aynı yöntemlerle yine karmaşık iş akışları kullanmak yerine kendisine yeni bir çıkış yolu ararken en temele inmeye karar veriyor. Eski eşinin yardımıyla eski bir yemek kamyonu buluyor. Eski işi sırasında ihmal ettiği küçük oğluyla o kamyonu temizleyip adam ediyor. Eski bir arkadaşıyla birlikte sandviç yapmaya başlıyorlar.
Eski eski deyip duruyorum çünkü bazı şeyler değişmiyor. Böylesine hızlı değişen zamanlarda değişmeyen o eskileri bulup, onlara tutunup, onları yenilerle buluşturup bir füzyon yapmak gerekiyor.
İşte hayattaki en büyük tutkusu yemek yapmak olan şefimiz kendisini böyle ayağa kaldırıyor. O yemek kamyonuyla bir yolculuğa çıkıyorlar. Hikayecilikteki kahramanın yolculuğu gibi. Kent kent, sokak sokak dolaşıyorlar. Eskiye ait kendi yeteneklerini oğlunun temsil ettiği yeni nesil becerilerle buluşturuyor. Bir yandan sandviç yapıp satarken bir yandan sosyal medyayla bunun pazarlamasını yapıyorlar. Eski işini yok eden sosyal medyadan korkmak yerine Twitter’ı kullanarak bir kitle oluşturuyor. Yani kendisini öldüren bıçağı bu kez yine kendini diriltmek için kullanıyor.
İşte en önemli mesele bu. Bıçağı iyi tanıyacaksın. Onu adeta bir uzantın haline getireceksin.
– Bunu görüyor musun? Bu şef bıçağı. Gerçek bir şef bıçağı. Oyuncak değil, anladın mı? Çok keskindir. Dikkatli olmazsan soluğu hastanede alırsın.
Evet, bir yandan da bu bıçak çok keskin. Teknoloji tam olarak böyle bir şey. İnternet çıktı, geleneksel ekonomiyi keskin bir bıçak gibi değiştirdi. Sosyal medya çıktı, dikkatli olmayanlar orada kendini kaybetti. Ve şimdi yapay zeka var. O da bir bıçak. Onda da ustalaşmak gerekiyor. Ama nasıl?
- Nasıl kullanman gerektiğini öğreteceğim. Şef bıçağı şefe aittir, mutfağa değil.
Yani bu senin işin, geliştirmen gereken senin yeteneğin. Altın bilezik gibi bunu bileğine taktın mı hangi mutfağa girersen gir hünerlerini gösterebilirsin.
- Bu bıçağı keskin ve temiz tutup kaybetmemek artık senin sorumluluğun. Çok iyi bir bıçak bu. Dikkatli kullanırsan uzun süre dayanır. Kaybetme.
Burada oğluyla bir bağ kurmaya çalışan bir baba figürü var gibi duruyor ama aslında her ikisi de birbirine bir şey öğretiyor. Baba oğluna yemek yapma becerisini, oğlu da babasına onu sunma becerisini veriyor. Sosyal medyayla nasıl paylaşabileceğini gösteriyor. Aradaki bıçak yani teknoloji sadece bu bağın kurulabilmesini sağlayan bir köprü. Bugün olsa yapay zekayla onu daha iyi hale getirmenin yollarını bulurlardı.
—
Aynı ikilem belki sizin önünüzde de var. Belki siz de tutkuyla bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz ama teknoloji engeliyle karşılaşıyorsunuz. Aslında biraz araştırsanız o engeli çözecek bir platform vardır. Yani hünerlerinizi sergileyebileceğiniz bir yemek kamyonuna ihtiyacınız vardır.
İşte bu videonun sponsoru BuildYourStore.ai, tam da bu ‘food truck’ metaforunun e-ticaret dünyasındaki karşılığı gibi. Sıfırdan devasa bir ‘restoran’ (büyük bir e-ticaret sitesi) kurmak yerine, çevik bir şekilde yola çıkmanızı sağlıyor. Kendi sandviçinizi (ürününüzü) satmaya hemen başlayabileceğiniz bir araç.
Yapay zeka destekli algoritmalarla güçlendirilmiş bu aracı kullanarak e-ticaret dünyasına siz de girebilirsiniz. Sadece 2 dakika içinde, seçtiğiniz kategoriye özel en çok satan 10 ürünle birlikte hazır bir online mağazaya sahip olabilirsiniz. Hem de çok kolay bir şekilde.
Önce BuildYourStore’a üye oluyor, ilginizi çeken bir kategori seçiyorsunuz, Shopify üzerinden aylık 1 dolarlık başlangıç planına geçiyorsunuz. Ardından BuildYourStore uygulamasını kurup mağazanızı yapay zekâyı kullanarak bir tıkla oluşturuyorsunuz. İsterseniz AutoDS’yi entegre edip ürün ekleme ve sipariş yönetimini de otomatikleştirebiliyorsunuz. Ve işte mağazanız hazır bile.
Az önceki şef nasıl kullanman gerektiğini öğreteceğim demişti ya. BuildYourStore platformu da size satışa hazır ürün sayfaları ve ücretsiz dropshipping eğitimleri sunuyor. Normalde 200-250 dolar değerindeki Premium tema da ücretsiz olarak sizin oluyor.
40.000’den fazla girişimcinin kullanmaya başladığı BuildYourStore üzerinden hemen şimdi bir Shopify mağazası açarsanız, ilk 3 ay sadece aylık 1 dolar ödeyeceksiniz. Bu fırsatı kaçırmamak ve hızla e-ticaret sitenizi oluşturmak için açıklamalar bölümünde bu kanala özel bağlantıyı kullanmayı unutmayın.
—
İşin aslı ne biliyor musunuz? İşin aslı önce yemeğin içindekilere bakmak. Malzemelere.
- İşin aslı önce içindekilere bakmak. Sonra ne pişirmen gerektiğini anlarsın.
Elde hangi malzeme var. Onları bir gözden geçir, sonra ne pişireceğine karar ver. Tam bir girişimcilik dersi.
Bazen en güzel yemekler, en sade malzemelerle yapılır. Sadece doğru birleşimi bulmak gerekir. Hayat da böyle. Dedim ya en başta iyi sandviç yapmayı bilirsen şu hayatta her şeyin üstesinden gelebilirsin diye.
Şimdi bu fotoğrafıma yeniden bakınca aslında o kadar da kötü bir yemek gibi görnümediğini düşünüyorum. Evet, belki siz de fotoğraflarda benim gibi boş boş bakıyor olabilirsiniz. Belki siz de kendinizi kaybolmuş hissedebilirsiniz. Bütün bu teknolojik yenilikler, özellikle de yapay zeka, sanki yerimizi alacakmış gibi geliyor olabilir. Yıllarca okudum, emek verdim, ama şimdi ‘işe yaramaz’ mı olacağım?
Hayır. O fotoğraftaki Jon Favreau nasıl ki palyaçoluktan yönetmenliğe geçerken yeteneklerini ‘bilediyse’, bizim de bu çağda yapmamız gereken şey bu: Bıçağımızı Bilemek.
Bu kavramı Stephen Covey’den öğrenmiştim. Ormanda ağaç keserken durup baltayı bilemek için zaman ayırmak gerekiyor. Görünürde bu bir zaman kaybı gibi gelebilir, ama aslında uzun vadede en büyük kazancın yoludur. Bıçağı bilemek, yeteneklerinizi geliştirmek, teknolojik yetkinliğinizi arttırmak.
Sizin bıçağınız ne? Belki insanlarla iletişim kurma yeteneğiniz, belki yaratıcı fikirler üretme gücünüz, belki sabrınız, belki de öğrenme tutkunuz. Bu ‘bıçağı’ nasıl daha keskin hale getirebilirsiniz? Hangi eğitimler, hangi deneyimler, hangi pratikler onu bileyler?
Kim bilir…
Belki senin ‘iyi sandviçin’ bir podcast fikridir. Belki bir dijital ürün, belki bir e-ticaret sitesidir. Şef filmindeki o “food truck” metaforunu unutmayın. Çünkü o sıfırdan başlamak zorunda olan kahramınımıza küçük, çevik, hemen harekete geçebileceği bir başlangıç noktası görevini gördü.
Yani aslında mesele şu:
Bıçağı sen tutuyorsun. Elindeki malzemelere bakıyorsun. Şimdi yapman gereken tek şey, kendi “food truck” yolculuğuna çıkmak.
İşin sırrı başlamakta. Hayatın hangi dönemecinde olursan ol. Yeniden başlayabilirsin. Filmdeki o eski külüstür kamyon gibi, başlamak için mükemmel olmak zorunda da değilsin. Ama mükemmelleşmek için başlaman gerekiyor.
Önemli olan, yola çıkmak ve yolda öğrenmek.
Yapay zeka da, sosyal medya da, hayatın getirdiği zorluklar da sadece birer bıçak. Onları nasıl tutacağınız, onları neye dönüştüreceğiniz senin elinde.
Şimdi elindeki malzemelere bak, bıçağını tekrar eline al, onu bile ve yapabileceğin en iyi sandviçi yapmaya başla.