Ne anlatırsanız anlatın, tüm ruhunuzu açarak, karşınızdakinin kalbine dokunmaya çalışın
İnsanlar binlerce yıldır birbirlerine hikayeler anlatıyorlar. Hikaye anlatma tekniklerimiz çok değişti. Yaklaşık 100 yıllık bir geçmişiyle henüz çok genç olan sinema bile kendi tekniklerini doğurdu, geliştirdi ve sürekli olarak değiştirmeye devam ediyor. Bütün bu değişimler içerisinde temel kalan ve belki de hiç değişmeyecek olan bir şey var. Hikayenin kahramanlarıyla dinleyenler arasındaki duygusal ilişki. Bunu hikaye anlatımında sürekli yeni teknikler deneyen Peter Jackson da itiraf ediyor. Film yapımının hiç bir zaman temelli değişmeyeceğini söylüyor: “Çünkü bu, oyuncuların söylediği sözler ya da o anı yaşamaları esnasında izleyicinin kalbine dokunup dokunmamalarıyla ilgili bir şey”.
“Film yapımı, oyuncuların söylediği sözler ya da o anı yaşamaları esnasında izleyicinin kalbine dokunup dokunmamalarıyla ilgili bir şey” – Peter Jackson
Hikaye anlatmak için elinizde bir oyuncu yoksa, ya da anlattığınız hikayenin kahramanı bir insan değilse bunu nasıl başaracaksınız? İletişimi kalplerarası bir diyaloğa dönüştürerek.
İşte size en modern tekniklerle anlatılan ve kahramanı insan olmayan bir hikaye: Wall-e adında bir robotun hikayesi. Bir kahramanın kalbinize dokunabilmesi için önce onun bir ruhu olmalı, robot bile olsa… Bu hikayedeki kahramanın kocaman gözlere sahip olması bir tesadüf değil. Aksine onun ruhunu seyredebilmemiz için açılmış iki büyük pencere. Buradan bakarak tüm insani duyguları görüp hissedebiliriz. Takdir, korku, merak, sempati, kızgınlık, şaşkınlık…
O halde ne anlatırsanız anlatın, tüm ruhunuzu açarak, karşınızdakinin kalbine dokunmaya çalışın.