Kategoriler
Verimlilik

13 Aylı Takvim

2024 Zinciri Kırma TAKVİM HEDİYESİ ► https://bit.ly/zinciri-kirma-2024
2024 Zinciri Kırma POSTERİ ► https://soo.cool
2024 Astronomi TAKVİMİ ► https://www.soo.cool/urun/2024un-ve-gecmisin-astro-takvimi

Neden 1 yılda 12 ay değil de 13 ay yok? Her ay Şubat gibi, 28 gün sürse. Yani tam 4 hafta. 28 gün çarpı 13 ay… dur, hesap makinesine uzanmana gerek yok, 364 gün eder. 365. gün de tatil olsun canım 🙂 

Mantıken çok daha kolay olmaz mıydı işler? Şimdi ne yapıyoruz? Haziran ayı kaç çekiyor mesela? Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran… aşağıda olursa 30’du değil mi? Ne gerek var böyle uğraşmaya? 13 aylı bir takvimimiz olsa cevap direk 28. Ocak 28, Şubat 28, Mart 28… Düz hesap. Üstelik fazladan bir tane daha ayımız oluyor. 

Aslına bakarsanız kağıt üzerinde son derece mantıklı gözüken bu fikir tarihte birkaç kez hayata geçirilmeye çalışılmış. Şimdi internette araştırınca antik Inca, Toltec, Aztec, Maya uygarlıklarının bile böyle bir takvim kullandığına dair pek çok şeyi görebilirsiniz. Hiçbirine inanmayın. Böyle bir şey yok. Onların takvimleri farklıydı. “Ama abi ben Kelt ağacı takvimi diye bir şey gördüm, orada da 13 ay vardı” diyorsanız o da pür fantezi. 13 aylı takvim fikri o kadar da eski ve kadim değil. Pozitivizm akımıyla ortaya atılan bir düşünce biçimi. Peki pozitivizm neydi? Dünyadaki her şeye ölçülebilir, bilimsel bir yöntemle bakmanın bir yolu. 

İşte 1849 yılında, bundan 174 yıl önce, Fransız felsefeci Auguste Comte böyle bir takvimi önermiş. Bakın göstereyim size: Pozitivist Takvim. Bu da bir güneş takvimi, ancak her biri 28 gün süren 13 aydan oluşuyor. Ayların isimlerini de değiştirmiş kendisi. Ocak yerine Musa, Şubat yerine Homer, Mart yerine Aristo gibi isimler koymuş. Bu isimleri neye göre seçmiş diyeceksiniz. Tarihte bilim, din, felsefe, endüstri ve edebiyat alanlarındaki büyük şahsiyetlerin isimleri bunlar ve onları kronolojik tarihsel sıraya göre adlandırmış. Yine dikkat ederseniz her ayın bir de teması var. Örneğin ilk ay Musa, dinlerle ilgili bir ay olduğu için o ayın günlerine de dini figürler isim olarak veriliyor. Pazar günleri bold olarak yazılmış, oralara daha önemli olduğunu düşündüğü isimleri yerleştirmiş, mesela Buda, Konfüçyüs, Muhammet gibi isimler Pazar günü yerine kullanılsın önerisi getirilmiş. Şimdi Auguste Comte’un niyeti iyiydi belki ama böyle bir öneriyi bugün getirdiğini düşünsenize. Twitter’dan böyle bir öneri atıyor ortaya. Artık aylarca tartışıp dururduk. Yok efendim o isim olmaz, bu ismi Pazar gününe veremezsiniz. Bizim niye ayımız yok? Çok da haksız olmazdı bu tartışmalar. Bir de “okullar ne zaman açılacak?” gibi basit bir sorunun cevabı Şekspir ayının Mozart günü açılacak olmamalı diye düşünüyorum. Ya bir de takvimdeki bütün ayları, günleri 1849’a kadar yaşamış insanlar parsellemiş. Yok mu bu tarihten sonra doğacak ve eskiden yaşamış insanları da aşacak başkaları? Var tabiki. Her zaman olacak. Dolayısıyla daha doğarken ölen bir takvim konsepti bu. Evrensel olma potansiyeli yok. Ama bireysel olma potansiyeli var. Siz 2024 için kendinize böyle bir takvim yapıp onun aylarına ve günlerine sizin için önemli insanların isimlerini verebilirsiniz. İlla insan olmasına da gerek yok. Sizin için önemli bir kavram, bir hedef de olabilir. Bunu bir kenara not edelim. 

İşte bu isim karmaşasından dolayı Pozitivist Takvim fikri tutmadı. Ama 1 yılın 13 ay olabilme potansiyeli bazı insanların kulağına su kaçırdı. Bunlardan biri de İngiliz muhasebeci Moses Cotsworth. Kendisi bir demiryolu şirketinde çalışırken “International Fixed Calendar – Uluslararası Sabit Takvim” adıyla bu konsepti yeniledi. Biliyorsunuz demiryolları büyük ölçüde tarifelere ve programlara bağlı. Muhasebe işlerini yaparken aylık gelir-gider tablolarındaki tutarsızlık onu rahatsız etmiş. Şöyle bir örnek veriliyor hatta: “Haftada 10.000 dolarlık oda satışı yapan bir otel, oda satışlarından elde ettiği gelirin Mayıs ayında Nisan ayına göre daha az olduğunu tespit etti. İşler kötüye gidiyor gibi görünüyordu. Mayıs ayı Nisan ayından bir gün daha uzun olmasına rağmen oda satışları daha azdı. Ancak rakamların oldukça yanıltıcı olduğu ortaya çıktı. Aslına bakılırsa işler Mayıs ayında Nisan ayına göre daha iyiydi -günde on dolar daha iyi- ama aylık karşılaştırma durumun daha kötü olduğunu gösteriyordu.”

10000 doları Mayıs ayı için 31’e Nisan ayı için 30’a böldüğünüzde o 10 dolarlık farkı bulabilirsiniz. Yani olaylara nasıl baktığınıza göre işinizin sonuçları bile bundan etkilenebilir. Bunu da atın bir cebe. Çünkü tam da bu sebeple o muhasebeci “Uluslararası Sabit Takvim” düzenlemesini yapmış. Bu takvimin kuralları şöyle…

Takvim yılı, her biri 28 gün olan ve tam olarak 4 haftaya (13 × 28 = 364) bölünmüş 13 aydan oluşur. Yıl sonuna tatil olarak eklenen fazladan bir gün “Yıl Günü” olarak adlandırılır ve o gün herhangi bir haftaya ait değildir. Böylece 365 güne ulaşıyoruz. Yani şu anda kullandığımız Gregoryen takvimdeki gün sayısına. Cotsworth takviminde 1 Ocak her zaman Gregoryen 1 Ocak’a denk geliyor. Zekice bir kararla kendisi ay isimlerine de hiç dokunmamış. On iki ayın hepsi de yerinde duruyor. Peki 13. Ayı nereye eklemiş diyeceksiniz. Haziran ve Temmuz ayları arasına eklemiş bu ayı ve adına da SOL demiş. Neden? Çünkü Kuzey Yarımküre için yaz dönemine denk geliyor ve bu anlamda yıl ortası gündönümünü de içeren bu yeni ayın adı, Solar kelimesinden kısaltılmış, güneşe bir saygı duruşu olarak seçilmiş. 

Bence kullandığımız Gregoryen takvime bugüne kadar yapılmış en mantıklı revizyon çabalarından biri bu. Mümkün olduğu kadar az şeyi değiştiriyorsunuz. 1 Ocak yine 1 Ocak. Hatta 28 Ocak’a kadar her şey aynı. Gregoryen takvim 29 Ocak’a geçince, bu takvim 1 Şubat’a geçiyor. Yazın ortasına da ek bir ay konuluyor. İş dünyası için sonuçları eşit şekilde ölçülebilir periyotlar ortaya çıkıyor. Haftadaki gün sayısı değişmediği için finansal dünyada kullanılan “quarterly – çeyreksel” hesaplamalar da aynı. 1 yılda yine 4 çeyrek var: 91 gün yani tam 13 hafta. Şiir gibi. 1 yıl 13 ay, 1 çeyrek 13 hafta. Her ay tutarlı olarak bir 13. Cuma var. Gördüğünüz gibi batıl inançlılar için nefis bir takvim 😉

Peki o yüzden mi tutmadı acaba diyeceksiniz… Aslına bakarsanız bu takvim kısmen kullanıldı ve hatta yerel başarılar da elde etti. Yaklaşık 100 yıl önce 1920’lerde bu fikir dünyanın çeşitli yerlerinde yayılmaya başladı. Cotsworth, gazete ve dergilere röportajlar verdi. Bu fikrin faydalarını anlatan makaleler yayımlandı. Uluslararası Sabit Takvim’in iş açısından nasıl daha iyi olduğu ve yılın tarihlerinin anlaşılmasını nasıl daha kolay hale getirdiği anlatıldı. 

Bitmedi. 1922’de Washington’da bu takvimi görüşmek üzere bir kongre düzenlendi. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri Ticaret Odası’na da sunuldu. Muhasebeci Cotsworth adeta bir “influencer”a dönüştü. İş dünyasından isimlerle, işçi liderleriyle buluştu. Ve o yıllar için çok önemli bir şirketin, Eastman Kodak Company’in kurucusu George Eastman’ın desteğini kazandı. Şu meşhur Kodak filmleri var ya, dünyanın en eski fotoğrafçılık ve film şirketi. Onun bu desteğini de alınca birlikte 1000’den fazla işletmeye mektup göndererek onları yeni takvime geçmeye ikna etmeye çalıştılar. 

Ama eski alışkanlıkları değiştirmek zordur. Bunu da yaz çocuğum. Yeni alışkanlıkların sana iyi geleceğini bilirsin ama o ilk hareketi bir türlü yapamazsın. İşte çeşitli kusurlarına rağmen kimse Gregoryen takvimi değiştirmeye pek yanaşmadı. Bir kişi hariç. George Eastman. 1928’de kendi şirketi Kodak’ın artık bu yeni takvimi kullanacağını anons etti ve tam 61 yıl boyunca bunu kullandılar. Başlangıçtaki geçiş döneminden sonra çalışanlar, bundan gerçekten keyif de aldılar. Çünkü daha öngörülebilir bir takvimdi bu. Her çalışanın yanında her zaman cep boyutunda bir kopyası vardı. Her şirketin toplantı odasında sabit takvimin büyük bir posteri asılıydı.

O dönemde başka organizasyonlar da bu yaklaşımı benimseyip uygulamaya çalışsaydı belki de bugün gerçekten de hepimiz 13 aylı bir takvimi kullanıyor olacaktık. Peki neden kullanmayalım? Kim bizi tutuyor? Az önce konuşurken yazdığımız, cebimize attığımız kelimeler vardı ya…

“Eski alışkanlıkları değiştirmek zordur.” demiştik. Ama imkansız değildir. Özellikle de yeni bir takvim yılına girerken bunu yapmak biraz daha kolay hale gelir. Tam da bu sebeple çok uzun bir süreden beri sizlerle “Zinciri Kırma” metodolojisini paylaşıyorum. Yeni bir yıl başlıyor, önümüze yeni boş bir defter geliyor ve onun ilk sayfası açılıyor önümüzde. O defterin içini doldurmak için eski alışkanlıklarımızdan bazılarını değiştirmemiz ve yeni bazı alışkanlıklar kazanmamız gerekiyor. İşte o monoton hayatın sınırlarını genişletmek için yeni perspektifler edinmek, kendimizle akıl oyunları oynamak bence bu işin en önemli sırrı. 

Yeni perspektifler edinmek. Bunun için gelin 2024’ü 12 değil de 13 ay olarak planlayalım. Haziran ve Temmuz ayları arasına yeni birini ekleyelim. Sonra da akıl oyunumuzu oynamaya başlayalım. Kendimize 1 değil 13 hedef belirleyelim. Mesela Ocak ayı yerine Uyku ayı diyelim. Tam 28 gün boyunca daha iyi bir uyku uyumak için her gün aktif bir çaba sarf edelim. Sonra da takvimdeki o güne bir çarpı atalım. Şubat yerine Yetenek diyelim. 28 gün boyunca yeni bir yeteneği elde etmek için her gün bir adım ilerleyip sonra da takvimdeki o güne bir çarpı atalım. Daha şimdiden 28 halkalı 2 zincir oluşturduk. Genellikle Mart gibi yeni yıl hedeflerinde kopmalar meydana gelir. O yüzden enerjimizi arttırmak için Mart yerine Yürüyüş diyelim. 28 gün boyunca her gün yürüyüş yapıp takvime yeni çarpılar ekleyelim. Bu çarpılar ilerledikçe bir zincir şekli ortaya çıkacak. Ve amacımız artık o zinciri kırmamak olacak. Çok basit gibi görünen bu şey kendi aklımızla oynadığımız bir oyundan ibaret. Ve bu oyunda hep bir şeyleri eklemek zorunda değiliz. Nisan yerine Antisosyal Medya deyip 28 gün boyunca sosyal medyayı hayatımızdan çıkarıp sadece gerçekten gördüğümüz insanlarla sosyalleşebiliriz. Sigarayı bırakmak isteyenler Mayıs yerine Antisigara ayı diyebilir. Hayatınızda ister negatif şeyleri azaltın ister pozitif şeyleri arttırın. 2024’te bunun için kendinize 12 değil 13 ayrı fırsat yaratın. Belki bazıları için uğursuz görülen bu sayı size şans getirir. Dedim ya her şey burada. Akıl oyunlarında.

2024’ün bir başka özelliği de artık yıl olması. Her dört yılda bir Şubat ayı 29 gün çekiyor ya, o yıl 365 değil 366 gün oluyor. 13 Aylı takvimi buna eşitlemek için ben bir de “Artık Gün” ekledim. Yani gelecek sene yılın ortasında ve sonunda iki yedek günümüz var. Zincirleri biraz daha gevşettik 🙂

Ben tasarladığım Zinciri Kırma takvimini her zaman olduğu gibi küçük bir yeni yıl hediyesi olarak sizlerle paylaşıyorum. Açıklamalar bölümünden PDF belgesini indirip bastırarak kullanabilirsiniz. Dileyenler büyük boyutlu bir poster olarak edinip duvarına da asabilir. Ama tabi asıl hediyeyi o hedefleri gerçekleştirerek siz kendi kendinize vereceksiniz. Kimse sizin oyununuzu sizin adınıza oynayamaz.

Son birkaç yıldan beri bir de “Astronomi Takvimi” tasarlıyorum. Bu takvim normal bir takvim, yani 12 aydan oluşan hepimizin kullandığı Gregoryen Takvim. Fakat aynı zamanda 2024 yılının önemli astronomik olaylarını da içeriyor. Ayrıca o gün tarihte meydana gelmiş astronomiye ilişkin önemli şeyleri hatırlatıyor. Siz kendiniz not almak isteyebilirsiniz diye boş alanları da var. Bir de her yıl bir tema belirleyerek 12 farklı görsel seçip onlarla ilgili ilginç bilgileri ekliyordum. Bu yıl temayı yapay zeka olarak belirledim. 

2023 yılına damga vuran kavram hiç kuşkusuz AI (yapay zeka) oldu. 2024 yılı için bu “Astronomi Takvimi”ni tasarlarken fotoğraf yerine yapay bir zekanın halüsinasyonlarını kullanma fikri de buradan aklıma geldi. Şimdi düşününce “Astronomi” kelimesinin ilk ve son harfleri de ilham vermiş olabilir, bilemiyorum… Sonuçta başlığı da yumuşatıp “Astro Takvim” şeklinde değiştirdim. Her ay için evrensel bir temayla antik bir erdemi buluşturmaya karar verdim. Mesela Şubat ayının teması Galaktik Cesaret! Bir ay boyunca insan zekasıyla makine zekasının düşlerine bakıp böyle bir kavramı düşüneceksiniz. Kavramların altındakiler şiir ya da aforizma filan değil. Onlar fikirlerinizi ateşleyip sizi harekete geçirmeye çalışacak.

İşte bu akıl oyunlarıyla kendimize yeni alışkanlıklar zincirleri oluşturalım. Yeni bir yıla girerken, önümüze yeni bir sayfa açılırken bunu hatırlamak önemli.

Eski alışkanlıklarımız bizi hareketsiz bırakabilir ama yeni fikirler ve yeni bakış açıları, bizi ileriye taşıyabilir. 2024’e bu bilinçle girelim ve kendimize 13 fırsat tanıyalım. Cesaretimizi toplayıp kendi galaksimizde yolculuğa çıkalım. Gerçek bir gezgin olup hiç bilmediğimiz gezegenlere adım atalım. İmkansızı başarmak için gereken tek şey, onu imkansız olarak görmemektir. İyi yıllar ve iyi şanslar!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir