Batman ve Superman’in neden aynı filmde göründüğünü bilmiyorum. Çünkü henüz filmi izlemedim. Ama süper kahraman filmlerinin eskisi gibi görünmediğinin farkındayım. Bunun sorumlusu galiba bilgisayarlar. Yoksa onu kullanan tasarımcılar mı?
Benim için süper kahraman filmleri içinde Superman’in bambaşka bir yeri vardır. Superman serisinin ilk filminden bahsediyorum. Afişinde “bir insanın uçabileceğine inanacaksınız!” diyordu. Sadece bu söz bile bence çok şey vaat ediyor. Yapımı 5 yıl sürmüş bu filmin. Çünkü bir insanın uçabileceğine inandırmak teknolojik olarak çok zordu o yıllarda. Bilgisayarlar görsel efektler üretebilecek kadar hızlı değildi. O yüzden film yapımcıları ve yönetmenler “pratik efektler” üretmek zorundaydı. Minyatürler, maketler kullanmak, arka planı boyamak (matte painting) ya da oraya görüntü yansıtmak gibi çözümler üretiyorlardı. Bu çözümler bize ilkel gözüküyor olabilir. Çünkü şimdilerde hemen her şey bilgisayarlarla yapılıyor. CGI denilen “Computer Generated Images” yani bilgisayar tarafından üretilen görüntüleri izliyoruz. Süper kahramanları süperleştirmenin daha kolay bir yolu var mı? Açıkçası ben kolaycı bir insan değilim. O yüzden cevabını merak ettiğim asıl soru şu: yeni nesil görsel efektler daha mı inandırıcı?
Bilgisayarların hızlanıp görsel efektler üretmeye başladığı ilk yıllarda amaç daha çok kameranın gördüklerini tamamlamak veya eksiltmekti. Yani hikayenin anlatılmasına yardımcı olmaya çalışmak. Hikayeniz milyonlarca yıl önce yok olmuş dinozorları göstermeyi gerektiriyorsa elbette bunu bilgisayarlarla yapacaksınız. Ama bunun inandırıcı olması lazım. Özellikle son yıllarda sayıları hızla artarken kaliteleri de aynı hızla düşmeye başlayan süper kahraman filmlerinde gördüğümüz görsel efektler bunu başarabiliyor mu? Gördüklerinize inanabiliyor musunuz? Nerede o eski efektler?
İyi bir hikaye anlatabilmek, izleyenleri inandırabilmek için her şeyi göstermek gerekmiyor. Bazı şeylere görmeden de inanabilirsiniz. İlla gösterecekseniz mümkün olduğunca gerçek şeyleri gösterin. Neyse ki benim gibi düşünen ve arada bir süper kahraman filmleri de çeken yönetmenler hala var. Batman serisinden üç filme imza atan Christopher Nolan gibi. “İzleyicinin beyni mutlaka aradaki farkı algılar” diyor Nolan. Hem de kiminle sohbet ediyor biliyor musunuz bunu derken? Az önce bahsettiğim Superman filminin yönetmeni Richard Donnar’la. Çünkü Nolan’a göre “70’li yıllarda çekilmiş olmasına rağmen gördüklerine inandırma kalitesi açısından hala çok etkileyici” bir film. “İnsanlar ne kadar kaliteli üretilirse üretilsin bilgisayar tarafından yapılmış bir animasyonla gerçek görüntü arasındaki farkı ayırt edebilir” diyor Nolan. Aralarında 30 yıllık bir nesil farkı olmasına rağmen hikaye anlatıcılığı noktasında iki yönetmen buna benzer görüşlere sahipler.
Süper kahraman filmlerinde ne olur? Bol bol aksiyon. Diyelim ki gece vakti, kalabalık bir kent merkezinde, çılgın bir kovalamaca sahnesi var. Üstelik kovalayan dev gibi bir tır. Ve senaryo gereği bir yerde bu tırın takla atarak 180 derece devrilmesi gerekiyor. Şu an neredeyse her ay bir yenisi vizyona giren süper kahraman filmlerinde böyle bir sahneyi çekmek çocuk oyuncağı. Gerçekten! Zaten 3 boyutlu oyunları oynayarak büyümüş yeni nesil CGI sanatçılar, oturur bilgisayarlarının başına. Modeller tüm kenti ve kamyonu. Attırır taklayı. Ama yönetmen Christopher Nolan böyle bir sahneyi “The Dark Knight” filminde nasıl çekti biliyor musunuz? Gerçek bir tıra gerçek bir kentte takla attırarak. Kolay mı? Hayır. Bir tırın takla attığına inandık mı? Evet. Görsel efekt hiç mi kullanılmamış? Tabiki kullanılmış. Bazı şeyleri silmek, yani göstermemek için…
En yaygın görsel efekt türlerinden biri yeşil ya da mavi perde kullanmak sonra da bu perdeye görüntüler yansıtmak. Buraya kadar her şey iyi güzel de oyuncular gerçekten o görüntülerin yansıtıldığı yerde değiller. Yani tam olarak havaya giremiyorlar.
Şimdi size bir örnek göstereceğim. Oblivion filminden bir sahne.
Sizce burada yeşil perde tekniği kullanılmış mı? Ankette görüşünüzü bildirebilirsiniz. Arkadaki bulutlara, sahnedeki ışığa, gölgelere, yansımalara dikkat edin. Cevap: hayır kullanılmamış. Burada gördüğünüz hiç bir şey bilgisayarla üretilmemiş. Hawaii’de Maui adasında bir volkan var. Onun tepesi yeryüzünde bulutları ve gökyüzünü görebileceğiniz en güzel yerlerden biri. Oraya gidip gerçek bulutları kaydetmişler. Sonra da stüdyo ortamındaki setin etrafına çepeçevre yansıtmışlar. Böyle bir atmosfer çok doğal olarak oyuncuların performansına da yansımış. Hikaye çok daha inandırıcı bir şekilde aktarılmış.
Başka bir örnek. Sizce Gravity filmindeki bu sahnede görsel efekt kullanılmış mı?
Herkes cevap verdi mi? Güzel. Bu sahnede gerçek olan tek şey oyuncunun kendisi. Hatta filmin bazı sahnelerinde oyuncu bile gerçek değil. Her şey CGI. Ama yine de hikaye çok inandırıcı bir biçimde aktarılmış.
Demek ki CGI kötü değil, biz kötü CGI görüyoruz. Özellikle de süper kahraman filmlerinde. Peki sorun ne? Sorun bu tür araçların ve teknolojinin hikayenin önüne geçmesinde. “Aaa ne kadar güzel şeyler yapabiliyorum ben bakın” diyen birinin yaptıkları dışında bir içeriği, hikayesi olmayan filmlerde. Yapabiliyor olman yapmanı gerektirmez.
Atalarımızın dediği gibi: “En iyi görsel efekt, kullanıldığının farkına varmadığınız görsel efekttir.” Farkına varıyorsan yeterince iyi değil demektir. Görsel efekt kullan. Ama süper kahramanına Isaac Newton’ı mezarında döndürecek hareketler yaptırtma. Biz Cüneyt Arkın filmleriyle büyüdük. Fizik yasalarını zaten yeniden yazdık. Artık bize gerçekçi görüntülerle gel. Bize onun uçabildiğine inandır: bir insanın uçabileceğine…