Kategoriler
Tasarım Teknoloji

CYBERTRUCK Geldi!

Cybertruck’la ilgili düşüncelerim yıllar içinde çok değişti. Borsa gibi bazen yukarı yönlü, bazen de aşağı yönlü hareketler sergiledi. Ama bu düşüncelerimin hepsi de onu bir ekranın arkasından, uzaktan izlerken oluştu. 4,5 yıl önce ilk kez tanıtıldığında da, 6 ay önce ilk kez fabrikadan çıktığında da… Kendisini yakından görmek ve sürmekse bambaşka bir şey. Önce görmekten başlayalım. 

Tasarım. Ben onu ilk gördüğümden beri çok beğeniyorum. Evet çok iddialı, sert, köşeli, keskin, düz hatlara sahip ve zaten o yüzden geleceği hissettiriyor. Geleceğe dönüşten çıkmış gibi. 

Yolda karşılaştığım bir çok insan onu Delorean’a benzettiklerini söyledi. Hem Cybertruck hem de DeLorean DMC-12, paslanmaz çelikten yapılmış bir gövdeye sahip. Her ikisi de köşeli ve düz hatlardan oluşuyor. Her ikisi de bilimkurgu filminden çıkmış gibi. DeLorean, geleceğe dönüş filmlerinde bir zaman makinesiydi. O yüzden ben de bu arkadaşa özel bir şekilde isimlendirmeye karar verdim: CHRONOS.

Tasarım özelliklerini önden incelemeye başlayalım. Boydan boya giden ışıklı bir çizgi var. Bence futuristik gözükmesinin en büyük sebeplerinden biri bu ışık. Ama asıl farlar onlar değil. Farlar biraz daha aşağıda gizlenmiş durumda. Bu şekliyle genel olarak baktığımızda bana göre çok şık bir görünümü var. Bana göre diyorum, çünkü insanları ikiye ayırıyor bu tasarım. Kutuplaştırıcı! Onu çok beğenenler de var, nefret edenler de… Saygı duyuyorum. 

Aracın arkasına gidince kısmen ben de onlara katılıyorum. Arkadan tasarımı biraz daha sıradan gözüküyor. Orada da çizgisel bir kırmızı ışığımız var, ve o da boydan boya aracı kaplıyor. Alt taraf buzdolabı gibi dümdüz!

Cybertruck’ı ikonik bir tasarıma dönüştüren şey, onun yandan görünümü. Çünkü bu açıdan bakınca neredeyse bir üçgen gibi duruyor. 7 yaşındaki bir çocuk 7 saniye bu araca baksa, şeklini aklından çizebilir. Başarılı bir logo tasarımının ölçütüdür aynı zamanda bu. Zaten o yüzden görünür hiçbir yerde Tesla logosu yok. Aracın şekli logonun kendisi. 

Bu ikonik üçgen şekil ve keskin hatlar sadece estetik değil, fonksiyonel olarak da gerekli. Tümüyle elektrikli bir aracı, böylesine büyük bir kütleyi verimli bir şekilde ilerletebilmek için biraz da zorunlu bir tercih bu. Her ne kadar Ford F150 Lightning gibi elektrikli kamyonetler geleneksel tasarımlarını değiştirmemiş olsa da ben bunu biraz kendi hedef kitlelerinin alışkanlıklarını bozmamak için olduğunu düşünüyorum. 

Bu arada kamyonet ne alaka, neden bir insan kamyonet alır ki diye düşünüyorsanız cevabı tam da burada saklı. ABD’de en çok satan araç nedir diye sorarsanız, cevap: Ford’un F serisi. Yani kamyonet. Sadece bu yıl da değil. Son 40 yıldan beri tüm kategorilerde en çok kamyonet satılıyor burada. Geniş geniş yolların, her yerde bulunan bol bol otoparkın da yardımıyla çoğunluk büyük araçları tercih ediyor. Ve bu kullanıcılarda yılların verdiği bir tasarım ve fonksiyonellik beklentisi var. İşte o yüzden Tesla, bu segmente çok radikal bir tasarımla girmeyi tercih etti. Geleneksel sürücüler yerine bilimkurgu hikayeleriyle büyümüş yeni nesil kullanıcıları hedefledi. 

Benim gibileri… İşte early adopterlar yani erken benimsiyiciler için bir de minik bir ödül var. İlk üretilen Cybertruck’ların üstünde özel bir rozet: Foundation yazıyor. Temel demek. Kuruluş. İlk Cybertruck sahipleri, Tesla topluluğunun önemli bir parçası olarak görülüyor. “Foundation” serisi, bu kişilerin Tesla’nın yenilikçi vizyonunun temel destekçileri olduğunu sembolize ediyor. Ama bir yandan da bazılarınızın bildiği gibi, en sevilen bilimkurgu yazarlarından Isaac Asimov’un en önemli eserinden biri Foundation serisi. Uzay gemilerinin iniş rampalarına isim verirken bile aynı mantıkla ilerlendiği için burada da ince bir dokunuş yapılmış.

Kısaca tasarımdaki farklılığının sebeplerini işte böyle özetleyebiliriz: Verimlilik ve kültürel bir ikon yaratma isteği. Ama Cybertruck sadece görünüşte farklı değil. Fonksiyonel olarak da çok önemli teknolojik yenilikler içeriyor. Bunların içinde bence en dikkat çekicisi: steer by wire teknolojisi. Kablolu direksiyon.

Bu araçta direksiyon simidi, direksiyon kolonuna mekanik olarak bağlı değil. Bunun yerine, direksiyon simidinin hareketleri elektronik sensörler tarafından algılanıyor ve bu sinyaller elektriksel olarak direksiyon motorlarına iletiliyor. Daha sonra bu sinyaller, tekerleklerin yönünü değiştiren aktüatörler ve motorlar tarafından yorumlanıyor ve  tekerlekleri istenen yön ve açıya doğru hareket ettiriyor. Bir anlamda bu direksiyon bilgisayar oyunlarındaki joystick gibi. 

Sağa döndürünce arada fiziksel olarak hiçbir şey dönmüyor. Ama tekerlekler sağa dönüyor. Daha doğrusu ön tekerlekler sağa dönüyor. Aracın arka tekerlekleri de sabit değil ve manevrayı daha etkili hale getirmek için onlar da ters yönde yani sola dönüyorlar. Bu sayede yaklaşık 5.6 metre uzunlukta, 2 metre genişlikte, 3 tonluk bu araç sanki küçük bir sedan otomobil gibi kontrol edilebiliyor. 

Tekerleklerin tepkisi hızınıza bağlı olarak değişiyor. Yavaş giderken daha çok çevriliyor, otoyolda hızlı giderken daha az dönüyor. Bu da çok mantıklı, çünkü dönüş yaparken ya da park ederken daha yüksek bir manevra kabiliyetine ihtiyaç duyuyorsunuz. Ama yolda hızlı giderken direksiyonun küçük bir hareketi, şerit değiştirmek için yeterli oluyor. Bu sürüş dinamiklerini de yazılımla kontrol edebiliyorsunuz. Daha odaklı bir sürüş ya da daha sakin bir kullanımı tercih edebiliyorsunuz. 

Mekanik direksiyonlardan farklı olarak yolu hissedebileceğiniz bir bağlantı olmadığı için direksiyona bir geribildirim mekanizması yerleştirilmiş. Bunun sayesinde, yol yüzeyinden gelen titreşimler ve direnç hissini algılayabiliyorsunuz. Dedim ya Playstation oynamak gibi 🙂Bunun en büyük dezavantajı bir kez alıştıktan sonra, normal mekanik bir direksiyon sistemine geçince çok garip gelmeye başlaması. 

Görmek ve sürmek dedim ya. İkisini de yapmadan anlamak zor. Kolay olan teknik özelliklerine bakmak.

Aracın menzili yaklaşık 550 km. Tam şarjlı olduğunda ve ideal yol koşullarında. 0’dan 100 km’ye 4 saniyede çıkabiliyor. Toplam 600 beygirgücüne sahip elektrik motorları sayesinde saatte 180 km hıza ulaşabiliyor. Yaklaşık 3 tonluk bu araç 1,5 ton taşıyabiliyor ve 5 tonu arkasında çekebiliyor. 

Teslimat etkinliği sırasında bir Cybertruck’la Porche 911’i yarıştırmışlardı ve Cybertruck onu geçmişti. Hem de arkasında başka bir Porche 911’i taşırken bunu yapabilmişti. Kısa mesafeli yarışlarda bu kadar hızlı ve güçlü ama uzun mesafeli bir yarışta elbette daha farklı biterdi. Yine de kırmızı ışıkta karşılaşırsanız temkinli olmakta fayda var.

Uzaktan bakınca, kağıt üzerinde gördüklerimiz bunlar. Ama yakından bakıp, gerçek hayatta kullanınca bu sayıların yerini deneyim alıyor. 

Ben 6 yıldır sadece elektrikli araç kullanıyorum. Bunlarda hiçbir zaman pili tamamen bitirip, sonuna kadar şarj etmiyorsunuz. Gündelik kullanımda insanlar ortalama 67 km yol yapıyorlar. Bu ABD ortalaması. Aracın kapasitesi %20’nin altına düştüğünde %80’e kadar şarj ediyorsunuz. Haftada bir kez bunu yaptığınızda gündelik kullanımınız için gayet yeterli oluyor. Evin garajında şarj etme imkanınız varsa tüm bataryayı bir gecede doldurabiliyor. 

Gündelik olmayan kullanımlarda yani road triplerde, uzun yolculuklarda da şarj istasyonlarını kullanıyorsunuz. O istasyonun kapasitesine göre değişmekle birlikte 250 kW’lık bir istasyonda %20’den %80’e 15-20 dakikada şarj edebiliyor. Yaklaşık bir ihtiyaç molası uzunluğunda. Ben bundan daha az kapasiteli Model 3’le bugüne kadar yaklaşık 100.000 km yol kat ettim. ABD’nin Alaska ve Hawaii hariç neredeyse tamamını ve Kanada’nın da bir kısmını sadece elektrikli olarak dolaştım. Şarj altyapısı yaygın olduktan sonra fosil yakıtlı araçların yapabileceği her şeyi yapıyor. 

Evet beklediğimden çok daha dikkat çekici bir araç. Şu anda pek yaygın olmamasının da bir etkisi var. Bu durum bazen hoşunuza gidiyor. Özellikle çocuklar gördüğünde çok heyecanlanıyorlar. Çocukların büyük çoğunluğu Cybertruck’ın ne olduğunu biliyor ve gördüklerinde sevinç içinde çığlık çığlığa bağırıyorlar. Yetişkinlerin tepkileri daha farklı. Bazıları bu aracı önceden hiç duymadıkları için sizi gördükleri yerde soru yağmuruna tutabiliyor. Bir yere park ettiğinizde fotoğraf çekilenler, ya da bir uzay aracı görmüş gibi davrananlar olabiliyor. Tabi şu anda çok az sayıda olduğu için bu normal. Üretim kapasitesi artıp sayıları çoğaldığında normalleşeceğini sanıyorum. Yeri gelmişken onu da belirteyim. Şu anda sadece ABD’de satılıyor. Geçen gün yapılan hissedarlar toplantısında Elon Musk’a başka ülkelerdeki satış yapılıp yapılmayacağı soruldu. O da Avrupa ve Çin pazarının standartları farklı olduğu için bu haliyle satılamayacağını ama üzerinde revizyon yaparak satılabilir hale getirmeyi planladıklarını söyledi. 

Başlangıçta Cybertruck’la ilgili düşüncelerimin değiştiğini söylemiştim. Özellikle fabrika teslim töreninden sonra epeyce bir hayal kırıklığı yaşadım ve bunu o zaman hazırladığım videoya da yansıttım. 500 mil menzil vadetmişlerdi. 34o mil olarak çıktı. Ek kapasiteyi opsiyonel olarak sunmayı planlıyorlar. 6 kişilik bir araç olacaktı, 5 kişiye düşürdüler. Fiyatlar ilk anons edilenlere göre yükseldi. Bunun gibi geri adımları görünce insan ister istemez bozuluyor. Ama sonradan bazı değişikliklerin mecburen yapıldığını fark ediyorsunuz. Örneğin boyutlarını %5 küçültmüşler ve bu sayede standart bir garajın içine de sığabilir hale gelmiş. 

İlk çıkan araçlarda genellikle kalite kontrol problemleri yaşanabiliyor. Foundation rozetinin bir anlamı da gönüllü beta tester olmak gibi bir şey. Neyseki benimkinde şimdilik herhangi bir problemle karşılaşmadım ama zaman içerisinde neler olacak göreceğiz. Paslanmaz çeliğin çok çabuk kirlenmesi problemini bazıları onu kaplayarak çözüyorlar. Ben orijinal halini seviyorum ama bir yandan da bazı renkler çok çekici gelebiliyor. Özellikle de parlak siyah kaplama! Bakalım belki ileride böyle bir şey de düşünebilirim. Önümüzdeki aylarda uzun yolculuklar, kamplar, belki cybertent gibi aksesuarları da test edeceğim. Bunlarla ilgili videoları yayınladığımda kaçırmamak için hatırlatıcılarınızı kontrol etmeyi unutmayın. 

Evet, benim kanalın mottosu, sanat, tasarım ve teknoloji. Cybertruck bu kavramlardan iki tanesini karşılıyor. Teknolojik açıdan gelişmiş ve tasarım açısından yenilikçi bir alternatif sunuyor. Peki bir sanat eseri mi? İşte burası tartışmalı.

Geleneksel araçlardan farklı, alışılmışın dışında, cesur ve yenilikçi olduğu; futuristik görünümüyle dikkat çektiği için yeni bir dönemi temsil ediyor olabilir. Ama şunu unutmamak lazım. Tasarım ve sanat arasında ince bir çizgi vardır. Tıpkı aforizmalarla gerçek edebiyatın arasındaki fark gibi. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir