Burası Dünya’nın en fazla sayıda adasını barındıran Malay takımadası. Ve burada sıradışı görünmez bir sınır var. Doğası ve sahilleriyle meşhur Bali’den başlayan bu sınır, Filipinlerin güneyine kadar uzanıyor. Birbirinden yalnızca 35 kilometre ayrık olan Bali ve Lombok adası bile adeta iki farklı dünya gibi. Çizginin bu tarafında kaplanlar, gergedanlar, filler, ağaçkakanlar, dünyanın en büyük çiçeği Rafflesia gibi canlılar bulunurken, öbür tarafında bunların hiçbiri yok. Orada kangurular, koalalar, komodo ejderleri ve ornitorenk gibi canlılar var.
Bunları taa oralara gitmeden sizin de kendi gözlerinizle nasıl görebileceğini göstereceğim. Ama ondan önce… Birbirine bu kadar yakın iki bölge, nasıl birbirinden bu kadar farklı olabilir? İnsanın aklına ilk gelen şey su sınırı. Aradaki denizlerden, belki de akıntılardan ötürü hayvanların karşıya geçememesinden dolayı böyle bir durum olabilir mi? Fakat kuş türleri de belirgin bir farklılık gösteriyor. Üstüne üstlük sadece hayvanlar, yani fauna farklı değil. Flora yani bitkiler de birbirinden çok farklı. Hayvanlardaki kadar keskin olmasa da, bu iki şehir arasında gidip gelen dikkatli bir göz, iki farklı dünya görüyor. İşte bu garip gibi görünen durumu ilk kez Alfred Russel Wallace adında biri taa 1859 yılında fark etti. O yüzden bu hayali çizgiye onun soy isminden ötürü bugün Wallace çizgisi adı veriliyor.
Wallace bu farklılığı tesadüfen fark etmedi. Tarihe dikkat edin: 1859. Bu tam olarak Darwin’in evrim teorisini yayınladığı tarih. Aslında Wallace da tam o sıralarda kendi evrim teorisini hazırlamıştı. Hatta Darwin ile haberleşip fikirlerini bile paylaşıyorlardı. Fakat Darwin, Wallace’ın çok yakın olduğunu fark edince biraz hızlı davrandı. İkisi de aynı anda evrim teorisini yayınlamış olsalar da, bugün eminim çoğunuz Wallace’ın adını ilk kez duyuyorsunuz. Ama kimler ilk kez duymuyor biliyor musunuz? Endonezya’lılar. Onlara Darwin’den önce daha ilkokulda Wallace’ın adı öğretiliyor. Yani coğrafyadaki görünmez sınır, bilim insanlarının tanınmışlıkları arasında da var.
Ama hayatını incelediğimizde Wallace şöhret olmaya çalışan biri gibi gözükmüyor. O sadece merak ediyordu. Öğrenmek, keşfetmek istiyordu. Hatta öyle ki hayatı birçok defa batma noktasına geldi. Darwin ile aralarındaki rekabet ise daha sonraları çok farklı bir boyuta taşınacaktı. İşte Dünya’yı ikiye bölen bu çizginin arkasında, sıradışı başka bir ikiye bölünme hikayesi var… Tüm bunları anlamak için, o yıllara geri dönmemiz gerekiyor.
1848 yılında Wallace, Brezilya’ya yola çıkıyor. Maksadı özellikle böcek ve diğer hayvan örneklerini toplamak. Fakat musluğun suyunun bir yerden gelmesi lazım. O yıllarda bu tür araştırmacılar, çözümü koleksiyonerlerde ve müzelerde buluyorlar. Ellerine eğer bir canlının birden fazla örneği geçerse, fazlasını koleksiyonerlere ve müzelere satmak üzere anlaşıyorlar. Amazon’un yağmur ormanlarındaki bu gezinin bir nedeni de o zamanlar temelleri atılan doğal seçilime dair mutasyon örnekleri bulabilmek. 4 yıl boyunca Rio Negro’yu arşınladıktan sonra 1852’de talihsiz bir olay yaşanıyor. Geminin kargo bölümünde yangın çıkıyor. Özellikle son iki yılda topladığı nadide örneklerin tamamı yok oluyor. Can havliyle son anda not defterini ve çizimleri kurtarmayı başarıyor. Tam on gün boyunca açık denizde bir botta kurtarılmayı bekliyorlar. Son anda bunu fark eden başka denizciler tarafından kurtarılıyorlar fakat bu geminin de erzağı kısıtlı. Yine de ellerinde ne varsa bölüşüyorlar ve en sonunda geri dönmeyi başarıyorlar.
Wallace ucuz kurtardığı bu maceradan sonra pes etmiyor. Neredeyse her şeyi kaybetmiş olsa da sigortalattığı koleksiyonun parasıyla uzunca bir süre geçimini sürdürüyor. Bu sırada keşifte edindiği tecrübe ve bilgiler sayesinde 6 bilimsel makale yayınlıyor. Ama bunlarla yetinmiyor. Gözünü Malay takımadasına dikiyor. Orası hakkında araştırmalar yapıyor. O dönemde British Museum’da böcek koleksiyonlarını gezerken Darwin’le tanıştığı ve birkaç dakika konuştukları da söylenir. Fakat Malay takımadası merakının sebebi bu kadın. Ida Laura Pfeiffer’ın çalışmalarından ilham alıyor ve o bölgeyi görmesi gerektiğini düşünüyor. Görünüşteki hedefi şu: “Doğa tarihi koleksiyonu için örnekler toplamak ve müzelerle meraklılara bu örnekleri satmak.” Sonuçta tüm bunları yapmak için para lazım. Fakat Wallace’ın kafasında iki önemli gizli hedef daha var: Orada canlıları ayıran böyle bir çizgi olduğunu göstermek ve evrim teorisini tamamlamak. Yani kendisinden bağımsız olarak Darwin’in de üzerinde çalıştığı konuyu…
Wallace, 1854’de Malay takımadasında keşiflerine başlıyor. Tabii iki bölge arasındaki fark onun keskin gözlerinden ve dikkatinden kaçmıyor. Burası onun için bir cevher. Bu ayrımın nedeninin de deniz seviyesiyle ilişkili olduğunu düşünüyor. Çünkü çizginin bu tarafında sular oldukça sığ, fakat öbür tarafta denizde bazı bariyerler var. Su bir anda inanılmaz derinleşiyor. “Eğer canlılar deniz seviyeleri düşükken göç edip buralara geldilerse, sular yükseldikten sonra burada kalmış olabilirler” diye düşünüyor. Kuşlarda bile aynı durumun gözlenmesinin nedeni ise aslında birçok kuş türünün böylesine uzak mesafelerde deniz üzerinden uçmayı tercih etmemesi. Zaten bu yüzden deniz üzerinden uçmayı tercih eden kuşları her iki tarafta da görebiliyoruz.
Hangi türlerin nerede ne kadar gözlendiğini bilmek günümüzde çok daha kolay. Bakın size bununla ilgili bir web sitesi göstereyim: iNaturalist Doğa bilimcilerin, ve meraklıların bir araya geldiği kar amacı gütmeyen bir platform burası. Bir nevi doğa sevenlerin sosyal medyası yani. Siteye girip “Explore” yani “Keşfet” kısmına tıkladığınızda sizi bir Dünya haritası karşılıyor. Kıpkırmızı bu noktaların her biri yapılan gözlemleri gösteriyor. Şu zamana kadar 3.3 milyon kişi tarafından toplamda 488 bin türe ait 209 milyon gözlem girilmiş!
Siteyi kullanmak için bir hesap açmanıza bile gerek yok. Eğer hesap açarsanız kendi gözlemlerinizi de paylaşabiliyorsunuz. Dışarıda yürüyüş yaparken enteresan bir bitki ya da kuş mu gördünüz? Çekip yükleyin. iNaturalist’in yapay zekası aynı zamanda onun muhtemelen hangi tür olduğunu da size gösterecek. Paylaştıktan sonra da diğer kullanıcılar ya da uzmanlar, gözlemlerinizi ya doğruluyorlar ya da düzeltiyorlar.
Buradaki gözlemler bazen bilimsel çalışmalarda bile kullanılıyor. Örneğin… Wallace gibi Malay takımadasına gidemesek bile, orada olanların girdikleri gözlemler sayesinde bu görünmez sınırı biz de fark edebiliriz. Örneğin haritada Wallace çizgisinin olduğu bu bölgeye gelip çizginin batısında bir çember tanımlayacak olursam, sadece burada yapılmış gözlemleri bana gösteriyor. Toplamda 7.2 milyon gözlem girilmiş! Ve 79 binden fazla tür var. Örneğin burada filtrelerden sadece memelileri seçecek olursam… Sayı hemen 757 türe düşüyor. Eğer bu 757 tür kısmına tıklarsam, bu türlerin hepsini bana sıralıyor. En çok gözlemi girilenler en başta. Örneğin burada “long-tailed macaque”a dair 9651 gözlem girilmiş, peşinden de evcil kediler ve sincaplar geliyor. Bu çok akla yatkın çünkü böyle turistik bölgelerde bu tür hayvanlar sıkça görülüyor. Giden birçok kişi demek ki iNaturalist’te bunları paylaşmış. Eğer üzerine tıklayacak olursanız hemen o türe ait Wiki bilgileri geliyor. Fakat daha da iyisi “Map” yani “Harita” kısmına tıklamak. Bu seçili türün Dünya üzerinde nerelerde gözlemi yapıldığını gösteriyor. Dikkat ederseniz bu tür Wallace çizgisinin sadece batı tarafında yer alıyor. Keza Asya fili için de aynısını yapabiliriz. Buradan yine tıklıyorum. Haritadaki dağılımlarından Wallace çizgisinin aynı tarafında olduğunu görüyoruz. Aynısını çizginin öbür tarafı için yapacak olursam, bambaşka hayvanlar karşıma çıkıyor! Demek ki Wallace gerçekten de haklıymış! Örneğin Koala’ya tıkladığımızda, Avustralya’nın sadece bu tarafında yer aldığını başka hiçbir yerde olmadığını görüyoruz. Siz de bunu yaşadığınız yere getirerek deneyebilirsiniz hatta gözlem giren kullanıcıları takip edip onlarla tanışabilirsiniz.
Wallace’ın fikri epeyce doğruydu, ama önemli bir detay eksikti. Ondan yaklaşık 100 yıl sonra, 1960’larda kabullenmeye başladığımız bir fikir: Levha tektoniği. Wallace, çizginin batısındakilerin Asya ile bağını sığ sularla kurarken haklıydı, önceden bu parçaların gerçekten de birbirine bağlı olduğunu keşfettik. Fakat aynı zamanda çizginin doğusundaki kısım Avustralya ile bağlıydı. Milyon yıllar içerisinde Avustralya’nın kuzeye olan hareketi, bu iki bölgeyi birbirine yaklaştırdı. Yani aslında birbirine yakın gibi görünen bu iki bölgenin arasındaki bu tuhaf farklılık o kadar da tuhaf değil. Çünkü canlılar burada evrimleştikleri sırada, zaten birbirlerine o kadar yakın değillerdi. Nihayetinde Wallace’ın araştırması 1857’de yayınlandı ve Wallace çizgisi bir biyocoğrafik sınır olarak kabul edildi. Aslında buna benzer birçok çizgi var ama içlerinden en ikonik olanı bu.
Wallace, o gizli hedeflerinden ilkinde başarıya ulaşmıştı ve şimdi sırada evrim teorisini yayınlamak vardı. Fakat tam o sırada 1856 Aralık ayında Darwin tüm dünyadaki bağlantılarına bir çağrıda bulundu. Evcilleştirilmiş hayvanlarda gözlenen varyasyona dair yürüttüğü çalışmalar için örnekler istiyordu. Wallace bu çağrıya karşılık verdi ve bölgede evcilleştirilmiş bir ördek türünü diğer örneklerle birlikte gönderdi. Darwin’e yazdığı mektupta Bali ve Lombok arasındaki ince çizginin canlıları nasıl birbirinden ayırdığından da bahsediyordu. Keşiften 4 yıl sonra 1858’lere gelindiğinde, yanına aşçı ve hizmetçi olarak aldığı Ali isimli bir Malay, en yakın asistanı ve araştırmacısı haline gelmiş, 5000’den fazla örnek toplayıp hazırlamıştı. Tüm bu keşifler ve öğrenimler sayesinde Wallace, evrim teorisini tamamladı. Fikirlerini 1858’te Darwin ile paylaştı ve bu fikirler bir makale olarak Darwin’in teorisiyle birlikte aynı yıl yayınlandı. Wallace bu fikrin sahipliğini üstlenmeyi çok önemsememişti. Ona keyif veren daha çok sürecin, bilimsel keşfin hazzı gibi görünüyordu. Hatta kendi çalışmasında Darwin’in teorisini de anlatıyordu. 1869’da Malay takımadası çalışmalarını yayınladı ve bu büyük bir yankı uyandırdı. 19. yüzyılın en büyük bilimsel keşiflerden biri olarak kabul edildi ve kitap sürekli olarak uzun yıllar satış yaptı. Kitabını Darwin’e armağan etmişti ve Darwin de karşılık olarak onun kitabına övgüler dizmişti.
Tüm serüvenler bitip bir aile kurduktan sonra 1860-70’lerde Wallace ciddi ekonomik zorluklar yaşamaya başladı. Keşif sayesinde önemli miktarda para kazanmıştı ama yaptığı kötü yatırımlar onu iflasın eşiğine sürükledi. Arkadaşlarının desteğine rağmen müzede bir işe de tutunamadı. Bir dönem Darwin ona makalelerini düzenlemesi karşılığında bir ödeme yaptı. Fakat bunların yeterli gelmediğini fark edince en sonunda 1881’de hükümeti de sıkıştırarak Wallace’ın düzenli yıllık ödeme almasını sağlayarak onun bu ekonomik sorununu çözdü.
Bugün Cambridge Üniversitesinin Zooloji Müzesinde Wallace’ın Endonezya gezisinde topladığı 80 tane kuş iskeleti sergileniyor. Üstelik “olanağanüstü tarihi öneme” sahip etiketiyle birlikte. Kaliforniya’da adına bir dağ bile var, Mount Wallace. Hatta Ay ve Mars’ta onun adını kraterlere vermişler. Bazı Üniversitelerin dersliklerinde de onun ismi görüyoruz. Tüm bunlara rağmen, neden neredeyse hiçbirimiz Wallace’ın adını pek duymuyoruz?
Endonezya hariç. Dedik ya orada Darwin’den bile önce daha ilkokulda öğretiliyor. Demek ki bu bir “değer problemi.” Endonezya için Wallace çok önemli bir isim. Ülkeyi önemli kılan, değerli kılan şeylerin kaşifi. Fakat bu keşifler hepimiz için değerli değil mi? Kimileri onun sonradan spiritualizme ilgi duyması ve aşı karşıtlığı nedeniyle bilim dünyasında azalan itibarını sebep olarak gösteriyor. Kimisi de sonradan sosyalizme kaymasını… Ama hala bazıları onu sadece bilimsel keşiflerinin değeriyle hatırlıyor. İşte bir insan olarak geriye bıraktıklarımız ve bıraktıklarımızı farklı farklı görenler… Bizi birbirimizden ayıran en büyük Wallace çizgisi, bundan başka bir şey değil.