#40sabahErkenKalk etkinliği bizim için gerçeklikler arasında geçiş yapma egzersizi gibiydi. Düşünsenize her gün rüya gerçekliğinden hayat gerçekliğine geçiş yapıyoruz. Teknoloji yardımıyla bugünlerde sanal bir gerçekliğe geçiş yapmak da mümkün. Peki tüm bu gerçeklikler içinde hangisi gerçek gerçek?
Bir şehir hayal edin. Adı “Diaspar”. Bu şehrin insanları üstlerindeki büyük bir kubbe yüzünden buradan hiç ayrılamıyorlar. Ama canları da sıkılmıyor. Çünkü şehri yöneten bir bilgisayar onlara rüyalarında çok gerçekçi masallar anlatıyor. Sagas denilen bu rüyalar, tüm duyularınızı çepeçevre kuşatan bir sanal gerçeklik eğlencesi.
Bilimkurgu yazarı Arthur C. Clarke bu hikayeyi bize 1953 yılında yazdığı The City and the Stars‘da anlattı. Ama sanal gerçeklik kavramı ancak yarım yüzyıl geçtikten sonra popüler olmaya başladı. Sanal gerçeklik, uyanıkken görülen bir düş gibi. Bilgisayar tarafından oluşturulan bir duygu yumağı. İnsanı çepeçevre sarıyor. Şimdilik sadece sınırlı olarak duyularımızı etkiliyor ama ileride bu değişecek. Gözlerin, onun gösterdiklerini görecek; kulakların, duymasını istediği şeyleri işitecek; burnun, onun sentezlediği kokuları koklayacak ve tenin bir bilgisayarla kodlanmış dokuları hissedecek. Kim bilir belki de Goethe’nin Faust’undaki hikaye biraz değişecek ve bazılarımız ruhlarını bir sanal gerçeklik yazılımına satacak.