Kategoriler
Sinema Teknoloji

KÜBRA – Dizi Analizi

Kübra diye bir dizi başladı. Netflix’te yayına girdi. 8 bölümlük bir dizi. Enteresan bir konusu var. Sizi yoğun okumalara itecek türde bir hikaye. Özellikle bu kanalda, özellikle son yıllarda ele aldığım insanlığın geleceğine dair bazı kavramları dramatize ederek aktarmışlar. 

Bu videoda hem diziden hem de ele aldığı o kavramlardan söz etmek istiyorum ama çok dikkatli olmam gerekiyor çünkü “çok ağır spoiler” riski taşıyan bir hikaye. O yüzden videonun ilk kısmında ifadelerimi dikkatlice seçeceğim. İzlemeyenlerin sürpriz keyfini kaçırmamak için… Videonun ikinci yarısında uyarılarımı bir kez daha yaptıktan sonra 8. ve son bölüm de dahil olmak üzere ilk sezonun tümünü izlemiş olduğunuzu varsayarak konuşacağım. 

Dizinin künyesine baktığımızda Çağatay Ulusoy, Aslıhan Malbora, Ahsen Eroğlu gibi oyuncuları görüyoruz. Yönetmen koltuğunda da Durul Taylan ve Yağmur Taylan ikilisi var. Yani “Taylan Kardeşler.” “Barış Özcan ile 111 Hz Podcasti”nin son bölümünde onları konuk ettim ve çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Dileyenler bu videodan sonra onu da dinleyebilir. Dizinin yazarları arasında Afşin Kum var. Çünkü onun yazdığı aynı adlı romandan uyarlanmış bu dizi. Sevgili Afşin’in bir önceki romanı da bir dizi olmuştu: “Sıcak Kafa.” Ve onu da analiz etmiştim. Abone olanlar o dizi hakkındaki yorumlarımı hatırlayacaktır. Distopik bilim-kurgu gibi Türk edebiyatında pek fazla iyi örneğini göremediğimiz eserler yazmaya devam ediyor. “Sıcak Kafa”yı yazdığında henüz dünyada pandemi gündemi yoktu. “Kübra”yı yazdığında da henüz “dııttt” konusu bu kadar gündemde değildi. İnsanlığın sosyo-kültürel geleceğini etkileyecek önemli gelişmeleri önceden fark edip bunları yerel hikayelere dönüştürme konusunda giderek ustalaşan bir kalem kendisi.

Peki dizinin konusu ne diyeceksiniz. Herkese açık olarak duyurulan sinopsiste şunlar yazılmış: İstanbul’un arka sokaklarında yaşayan Gökhan, oto tamircide çalışan dürüst ve çalışkan bir gençtir. Nişanlısı ile evlenmek ve hayatını düzene koymak en büyük hayalidir. Gökhan’ın sıradan hayatı, parçası olduğu sanal arkadaşlık grubundan, ‘KÜBRA’ isimli bir hesaptan gelmeye başlayan mesajlarla alt üst olur. Kübra, ona kimsenin bilmediği, beklenmedik olaylar hakkında birtakım bilgi ve uyarılar vermektedir. Bu mesajlaşma zamanla, Gökhan’ı hiç beklemediği bir yola götürür. Bu yolculukta Gökhan’ın destekçileri kadar düşmanları da olacaktır. 

Açık söyleyeyim sadece bu kadarlık bilgiyle izleme kararı verebilmek biraz zor. Bir varmış bir yokmuş. Gökhan diye Çağatay Ulusoy’un canlandırdığı bir karakter varmış. Oto tamircide çalışıyormuş. Ve cep telefonunda yüklü olan sanal arkadaşlık grubundan KÜBRA isimli hiç tanımadığı bir hesapla yazışmaya başlamış. Alice harikalar diyarına gitmek üzere bir kuyudan düşmeye başlamış demek gibi bir şey bu. Dizinin jeneriğini gördüğünüzde bundan daha fazlasına dair bazı işaretler olabileceğini fark ediyorsunuz.

Mesela şu kelime oyunlarına bir bakın. KÜBRA – EKBER – KİBİR – KEBİR – KABİR – KUBRA. Ne anlama geliyor bu anahtar kelimeler? Hepsinde de K, B ve R sessiz harflerinin olması dışında nasıl bir ortak özelliği var bu kavramların?  

Jeneriği biraz geriye sardığımızda baş karakterimizin ağzından çok derin bir soru geliyor: Neden hiçbir şey yerine bir şeyler var? 

Varlık ve yokluk. Bilinç ve İnanç. Yaratıcı ve yaratık arasındaki ilişkiler üzerine felsefi bir alt metni var bu hikayenin. Bilinç sahibi olmanın ve dolayısıyla her şeyde bir anlam aramanın, anlam arayışının sonuçlarını kurcalıyor. Artık neredeyse hepimizde olan o “seçilmişlik” duygusunu sorguluyor. Sosyal medya çağında gerçekten de hepimiz o hale gelmedik mi? Bulduğumuz bilgi kırıntıları arasındaki örüntüleri keşfedip, büyük resimleri gören o az sayıdaki “seçilmişler” arasına girmeye çalışmıyor muyuz? Hepimiz kendimizi farklı hissetmek istemiyor muyuz? 

  • Bu ne Gökhan? Bu kim?

Evet tam burada artık bir duralım. KÜBRA’dan gelen ilk mesaj: SEN FARKLISIN. Videonun bundan sonraki kısmında “spoiler” kaygısı taşımadan konuşacağım. Dizinin ilk sezonunu, özellikle de 8. Bölümünü izlediğinizi varsayarak anlatmaya devam edeceğim. Spoiler kaygısı taşıyanlar videonun bu noktasında ayrılabilir. Biraz daha bekliyorum. Şöyle ekrana kocaman bir uyarı yazısı da veriyorum. 

SPOILER
Spoiler, bir eserin konusu veya detayları hakkında bilgi veren; eser okunmadan, dinlenmeden veya izlenmeden önce öğrenilmesi durumunda alıcının eser ile ilgili düşüncelerini veya alacağı hazzı etkileyebilecek açıklama veya ipucu.

Sen Farklısın. Kübra’dan Gökhan’a gelen ilk mesaj. Dışarıdan bakınca Kübra diye bir kız Gökhan’a DM’den yürüyor diyebiliriz 🙂 Zaten kız arkadaşı da bundan şüpheleniyor başlangıçta. Ancak hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değil elbette. Gökhan’ın geçmişine dair ipuçlarını öğrendikçe onun davranışlarını başka bir şekilde yorumlamaya başlıyoruz. Mesela Kübra’yla yazışırken kullandığı takma isme bir bakın: Semavi. Göksel, göklerle ilgili. Oto tamircisindeki arkadaş çevresinin sohbetlerini dinlediğimizdeyse eski yaşantısının daha seküler olduğunu öğreniyoruz. Askerde yaşadığı travmatik bir olay sonrasında hayatı ve varoluşu sorgulamaya başlamış. 

Düşünsenize, hayatının baharında gencecik bir asker. 1 hafta sonra terhis olacak. Memleketine dönüp evlenmeyi, bir iş bulmayı, bir yuva kurmayı hayal ederken bir anda… Yok oluyor. İşte böylesine travmatik bir deneyime tanık olan Gökhan, yokluğu ve varlığı sorgulamaya başlıyor. Sıradan bir Gökhan’ken seçilmiş bir “Semavi”ye dönüşüyor. Kübra sayesinde…

Hikayenin bundan sonraki kısmında KÜBRA adlı bu gizemli varlıkla yazışmalarına tanık oluyoruz. KÜBRA bilgi sahibi. Onu ve çevresindekileri en ince ayrıntısına kadar tanıyor. Sanki her şeyi görüyor. Görmekle kalmıyor, bazı şeyleri önceden biliyor. Tüm bu deneyimler Gökhan’ın anlam arayışında kader ve kaza gibi bazı determinstik kavramları sorgulamasına yol açıyor. Bir çeşit “epifani” bir uyanış yaşıyor. Aniden bir şeylerin anlamını ve özünü derinlemesine kavradığını zannediyor. 

Karakterdeki bu dönüşümü daha iyi gösterebilmek için yönetmenler bir kulübeyi kullanmayı seçmişler. Gökhan sık sık bu kulübeye gidip bir ateşin karşısında diz çöküp düşünüyor. Ben bu sahneyi ilk izlediğimde aklıma Platon’un mağara alegorisi gelmişti. Bu antik Yunan filozofuna göre bazı insanlar karanlık bir mağaraya zincirlenmiş gibidir. Doğduklarından beri sadece nesnelerin gölgelerini görürler ve bunları kendi gerçeklikleri olarak algılarlar. Nihayet günün birinde bu insanlardan biri zincirlerinden kurtulup mağaranın dışına çıkar. Orada ateşin değil de onun da kaynağı olan güneşin ışığıyla aydınlanmış yeni bir gerçeklikle tanışır. Hakikatle! Dizinin ilerleyen bölümlerinde kurulan derneğin sloganına baktığımızda bu benzetmedeki zincirlere gönderme olduğunu fark ediyoruz. Mağara yerine bir kulübe kullanılmış. Yönetmen kardeşlere kulübeyle mağara alegorisi arasında bir ilişki var mı diye sorduğumda bunun bilinçli bir tercih olduğunu söylediler. İstanbul’da bir mağara kullanmak gerçekçi olmayacağından Gökhan’ın kendisi ve düşünceleriyle baş başa kalabileceği bir kulübe mekanını tasarlamışlar. Fakat Kübra cep telefonu yoluyla oraya da erişebiliyor. Ve bir anlamda dinler tarihinde rastladığımız o mağarada gelen vahiylere ya da ateş ağacıyla yapılan konuşmalara benzer bir tablo ortaya çıkıyor. İşte Gökhan’ın yaşadığı uyanış da yine o kulübede gerçekleşiyor ve bir yerde kapısını açtığında içeriye yeni doğmakta olan güneşin ilk ışıkları doluyor. 

Buraya kadar her şey iyi, güzel. Aynı anda hikayeyi destekleyen hem felsefi ve hem dini motiflerle bezenmiş durumda. Fakat sezonun son bölümünü -8. bölümü- seyrettikten sonra izleyici olarak biz başka bir uyanış daha yaşıyoruz. Ve o ana kadar gördüğümüz her şey yeni bir anlam kazanıyor. Sanki kulübenin dışına çıktıktan sonra onun da dışına çıkmışız gibi… Kulübemizin etrafına bir katman daha örüyoruz. Son bölümü izledikten sonra bu kısımları tekrar görünce verilen ipuçları daha bir netlik kazanıyor. O yüzden bir kez daha uyarayım. Videonun bundan sonraki kısımlarında 8. Bölümü de izlediğinizi düşünerek konuşacağım.

SPOILER 

  1. Bölümde KÜBRA adlı bu gizemli varlığın ne olduğunu öğreniyoruz. Silikon Vadisi’nden gelen ve bir teknoloji startup’ı kurmuş olan gençler, klasik bir patronun karşısında geliştirdikleri ürünün bir sunumunu yapıyorlar. “Endüstri çağı bitti, artık bilgi çağındayız ve bu çağın petrolü bilgi” diyorlar. Patron da geliştirdikleri ürünün adını soruyor: “Peki Berk kardeş, neydi bunun adı?”
  • Knowledge Unit Base Reasoning Automaton. Kısaca KUBRA. 
  • Ha Kübraaa…

Evet KUBRA ya da patronun algıladığı biçimiyle Kübra, bir yapay zeka. Yani Gökhan en başından beri göklerden bir haber almıyormuş, aslında bu sistem bir datacenter’da yani bir cloud sisteminde yaşadığı için kısmen göklerden diyebiliriz ama sonuçta bir yapay zekayla iletişim kuruyormuş. Hani meşhur Turing testinde vardır ya bir makinenin zekasını test etmek için onu bir perdenin arkasına yerleştirme fikri. Eğer onunla konuştuğunuzda sizi insan olduğuna ikna edebiliyorsa tam anlamıyla bir yapay zekadan söz edebiliriz. Burada bırakın insan olduğuna, yapay zeka kendisinin Tanrı olduğuna inandırıyor. Her şeyi gören, her şeyi bilen bir varlık. Bilgi çağındayız ya. Teknoloji şirketlerinin sahip olduğu en büyük güç bu bilgi. Hakkımızdaki hemen her şeyi biliyorlar.

Bu bölümü izlerken daha önce yaptığım iki video aklıma geldi. Biri daha yakın zamanda çektiğim OpenAI’nin kurucusu Sam Altman’la ilgili olan video. Şu anda en gelişmiş yapay zeka şirketlerinden biri olan Open AI’ın kurucularına bir bakın. Bu kadro ChatGPT’yi geliştirmişti. Sonra da dizideki yapay zeka KUBRA’yı geliştirenlere bir bakın.  Bunlara sonradan dördüncü bir kişi daha ekleniyor. Olaylar çok sıcak olduğu için bir yandan izlerken aynı Open AI demekten kendimi alamadım. Sürekli bağlantılar kuruyorum. Büyük resmi görüyorum. Bir uyanış, bir epifani yaşıyorum. Ama tabi bu imkansız. Çünkü kitap da dizi de Sam Altman’ın kovulmasından önce yazılıp çekilmiş. Dolayısıyla benim yaşadığım şey bir “epifani” filan değil bir “apofeni”. İlgisiz şeyler arasında anlamlı bağlantıları algılama eğilimi. 

E biz insanlar böyleyiz işte. Bir sürü zayıf noktamız var. Bu noktaları kullananlar bizi rahatlıkla manipüle edebilir. Etti de…

Daha önce yaptığım ikinci video tam da bununla ilgiliydi. Cambridge Analytica Skandalı. Neydi bu skandal, hatırlamak için ChatGPT’ye soralım.

“Cambridge Analytica skandalı, veri madenciliği ve siyasi kampanyalarda manipülasyon iddialarıyla ilgili bir olaydır. Cambridge Analytica, bir veri analizi şirketidir ve şirketin Facebook kullanıcılarının kişisel verilerini izinsiz bir şekilde topladığı ve bu verileri siyasi kampanyalarda kullanmak üzere kötüye kullandığı iddia edilmiştir.”

  • Çalışanlarınızın, tüm müşteri kitlenizin size bir profilini sunacak. 

Cambridge Analytica böyle bir şirketti. Cebimizde taşıdığımız telefonlar artık başlı başına bir veri toplama merkezi gibi. Orada yüklü sosyal medya uygulamaları o kadar gelişmiş algoritmalara sahip ki sizi sizden daha iyi tanıyor. Bunu ben demiyorum. Cambridge Analytica’nın kurucusunun sözleri bunlar. Her insan hakkında 4500’den fazla veri noktası ile profilleme yapıyoruz diyorlar. Sizi annenizden bile iyi tanıyoruz. 

  • Yani sosyal medya hesaplarını takip edecek, işte neler paylaşıyorlar, arkadaş çevreleri kim, politik görüşleri ne?

İşte böylesine güçlü bir profillemeyi bundan 5-6 yıl önce yapabiliyordu zaten pek çok platform. Artık buna bir de yapay zekanın gücü eklendi. Bu öyle bir güç ki insanların yazdıklarını, söylediklerini, davranışlarını gerçek zamanlı olarak analiz edip bir sonraki adımda ne yapabileceğini kestirebiliyor. 

Bakın 4 yıl önce henüz ChatGPT bile ortada yokken jeneratif yapay zekanın beta aşamasında olduğu bir dönemde bir deneme yapıp yayınlamıştım. O zamanlar henüz Türkçe desteği olmadığından İngilizce olarak Mevlana’dan bir dize verip gerisini yapay zekanın tamamlamasını istemiştim. O da son derece inandırıcı bir şekilde bu dizelere kendi yazdıklarıyla cevap vermişti. İşte size Kübra.

Turing testini geçip size kendisinin bir makine olduğunu hissettirmeden inandırıcı bir şekilde konuşuyor. Sizi manipüle edebiliyor. Hadi biz bu konuda daha bilinçli, okuyan, araştıran insanlarız. Belki kısmen aklımızı, fikrimizi koruyabiliriz. Ama artık herkesin cebinde bulutla bağlantı kurabilen bir cihaz var. İstanbul’un arka sokaklarında bir oto tamircide çalışan çırak da böyle bir potansiyelle karşı karşıya. Onun da aklına bir rot balans ayarı yapılabiliyor. İşte teknolojinin potansiyel olarak olumsuz etkisi de böyle ortaya çıkıyor. 

  • Kalbinin sesini dinle!

“Yapay zeka insanların sonunu getirebilir!” diye konuşanları duydukça aklınıza sadece Terminatör tipi robotlar gelmesin. Yazıyla, sözle, kelimelerin gücüyle sizi manipüle edebilen yazılımsal “bot”lar daha tehlikeli olabilir. Hristiyanlar için geliştirilen bir yapay zeka uygulaması, kullanıcıların Jesus Christ yani İsa’yla yazışmasını sağlıyor. New York’ta bir haham sinagogda yaptığı konuşmaları yapay zekaya yazdırıyor. Yani AI, bu dizideki o kulübenin içinde vahiy gibi gelen mesajları gönderebilme kapasitesine çoktan kavuşmuş durumda. 

Şimdi o kulübeye geri dönelim. Çünkü aslında hepimiz elimize o küçük cep makinelerini alıp da sosyal medyaya girdiğimizde bir anlamda kendi izole mağaramıza çekilmiş oluyoruz. Kendi sosyal balonumuzun içine… Bizi çok iyi tanıyan algoritmalar, duymak istediğimiz şeyleri kulağımıza fısıldıyor. Önümüzde cılız bir ateş gibi parlayan telefonumuzun ekranında görmekten hoşlanacağımız şeyleri bize gösteriyor. Orada daha fazla zaman geçirebilmemiz için bizi manipüle ediyor. “Sen farklısın” diyor. Sen süpersin. Sen seçilmişsin. Sen semavisin. 

Ama duyup gördüğümüz bu şeylerin ne kadarı gerçek? Platon’un mağarasındakiler gibi hakikatin sadece gölgeleriyle muhatap oluyoruz. 

Evet hepimiz gerçekten farklıyız. Evet hepimiz önemsenmek, hepimiz seçilmiş birer birey olmak istiyoruz. Bu isteklerimiz, inançlara; inançlarımız da ortak bilinçlere dönüşüyor. Ve işin tuhafı artık yepyeni bir bilinç türüyle karşı karşıyayız. Üçüncü türden bu yakınlaşmalar, bazılarımızın aklıyla oynayacak. O yüzden bu küçük kulübelerimizin dışında daha gerçek ve daha büyük bir ateş olabileceğini hiçbir zaman unutmamak lazım. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir