Geçen hafta sonu büyük bir av partisi düzenlendi. Evet, 21. Yüzyılda da av partileri düzenlenmeye devam ediyor, eski alışkanlıkları değiştirmek kolay değil. Fakat bu kez av partisinin amacı biraz daha farklıydı. Yüzlerce gönüllü, İskoçya’daki Ness gölü kıyılarında toplandı. Ve orada bir canavarı avlamaya çalıştılar. Loch Ness canavarını… Böylece yüzyıllardır binlerce kişinin gördüğü iddia edilen bu canavarı bulmak için son 50 yılın en büyük “av partisi” ya da araştırma projesi gerçekleştirilmiş oldu.
Yani elimizde ilginç bir vaka var sevgili Watson. Bu videoda biz de bu araştırmaya katılıp, Sherlock misali gözlem yapacağız. Loch Ness hakkındaki ilk kaydı inceleyeceğiz. İlk resme bakacağız. İlk haberi okuyacağız. İlk canavar fenomeniyle karşılaşacağız. Onun ilk fotoğrafını analiz edeceğiz. Hakkında yazılmış ilk kitaba bakacağız. İlk ikon, ilk film, ilk belgesel derken mantıksal çıkarımlar yapacağız. Olaylar arasında bağlantılar kurup Loch Ness canavarının gizemini çözmeye çalışacağız. Sevgili Watson, hazırsan yolculuğumuza o gölden başlayalım.
Loch Ness, maksimum 230 metre derinliğe sahip, İskoçya’nın ikinci en derin gölü. Böyle 230 metre deyince çok da derin değilmiş gibi görünüyor ama 39 km uzunluğunda olduğu için hacim olarak Büyük Britanya’nın en büyük gölü. O kadar ki İngiltere ve Galler’deki tüm göllerin toplamından daha fazla su içeriyor. O kadar çok su ki içinde bir canavarın yaşamasına ve bir türlü bulunamamasına yetecek kadar çok!
Ne kadar çok su, o kadar büyük gizem!
Neredeyse 1400 yıldan beri o gölde birileri bir şey görüyor. Bu efsanevi yaratığa gölün adından dolayı “Loch Ness Canavarı” ya da kısaca “Nessie” diyorlar.
İlk Kayıt
Bu sayfada MS. 565 yılında yaşanmış bir olay anlatılıyor. Sayfa “Aziz Columba’nın Hayatı” adında bir kitaptan alınmış. Kendisi anladığım kadarıyla bizim Evliya Çelebi gibi oldukça maceralı bir yaşam sürmüş. Ama Evliya Çelebi’den 1000 yıl kadar önce… İşte bu sayfada yazdığına göre Aziz Columba, Ness gölüne bağlanan bir ırmağın kenarında bir cenaze törenine katılmış. O bölgede yaşayan ve kendilerine “pikt” adı verilen antik bir halkın cenaze töreniymiş bu. Piktler, keltlerin bir kolu. “Merhumu nasıl bilirdiniz?” diye sorunca cenazeye katılan bu “piktler” başlamış anlatmaya… Adamcağız nehirde yüzerken bir “su canavarı” ona saldırmış. Kurtarmaya çalışmışlar ama onu su altında sürükleyerek parçalamış. Anlatılanlar adeta Ortaçağda geçen bir JAWS filmi gibi!
İlk Resim
İlk kayıttan 600 yıl sonra başka bir din adamı Ness Nehri’ni geçerken gözlerinden ateşler saçan büyük bir canavar gördüğünü iddia etti ve daha sonra bu yaratığın bir de resmini çizdi. Yaratığın bugünkü imajından epeyce bir farklı. Ya görgü tanığının resim becerileri çok zayıf ya da yaratık büyük bir ayıya benziyor!
İlk Haber
Yaratıkla ilgili yapılan ilk haber bu. Habere göre, Inverness yakınlarında yaşayan tanınmış bir iş adamı ve üniversite mezunu eşi, kuzey kıyı boyunca arabalarıyla giderken gölün açıklarında tanık olmuşlar: “Tam bir dakika boyunca yuvarlanıp dalarak hareket etti, vücudu bir balinanınkine benziyordu ve su, kaynayan bir kazan gibi çalkalanıyordu.” O güne kadar nesiller boyunca hep gizemli bir yaratık olarak yapılan tarife ilk kez bu haberde bir de sıfat eklendi: “monster – canavar.”
İlk Canavar
Gelelim uzun boyunlu bir canavar olarak yapılan ilk gözleme… Yine varlıklı bir kişi ve yanında oturan eşi, arabalarının içinden yapmışlar bu gözlemi. İlk haberden 2 ay sonra, Temmuz 1933’te. Daha önceki gözlemlerden farklı olarak bu kez çok uzun bir boynu olduğunu görmüşler. Fil hortumundan biraz daha kalın, uzun, dalgalı, dar bir boyun olarak tarif edip heyecanla eklemişler: “hayatımda gördüğüm bir ejderhaya veya tarih öncesi hayvana en yakın yaklaşımdı.” O artık sadece bir canavar değil, plesiosaur benzeri bir dinozor. Dinozorlar gerçekten de bir zamanlar bu dünyanın efendisiydi ve biz onların yok olduğunu düşünüyorduk. Acaba bir kısmı bu gölde bir şekilde mahsur kalmış olabilir mi?
İlk Fotoğraf
Aynı yıl 4 ay sonra yaratığın ilk fotoğrafı çekildi. Oldukça bulanık bir fotoğraf. En az bugün hala çekilmekte olan UFO fotoğrafları kadar bulanık. Fakat o zamanın teknolojisini ve o büyük kutu şeklindeki Kodak fotoğraf makinelerini düşünürsek bir ilk fotoğraf olarak idare eder.
İlk Kitap
Tüm bu görgü tanıklarının anlattıklarına bir de fotoğraf eklenince artık elde bir kitap dolusu malzeme birikmiş olmalı. Çünkü hemen bir yıl sonra 1934’te Loch Ness Canavarı hakkındaki ilk kitap yayımlandı. Yüzlerce sayfa boyunca ayrıntılı çizimler, illüstrasyonlar eşliğinde bir çeşit avcılık yapıldı. Geçtiğimiz hafta sonu en büyüklerinden birine tanık olduğumuz bu “gizemli yaratık avcılığı”nın işte bu ilk fotoğraf ve ilk kitapla başladığını söyleyebiliriz. Fakat dikkat ettiniz mi, kitabın kapağında başka bir fotoğraf halka içine alınmış. Loch Ness canavarı deyince bugün bizim aklımıza gelen ve neredeyse ikonik diyebileceğimiz ilk figür bu.
İlk İkon
Loch Ness gölü canavarının bu en meşhur fotoğrafının adı: cerrahın fotoğrafı (surgeon’s photo) çünkü Londra’da yaşayan ve son derece itibarlı bir doktor tarafından çekilmiş bu fotoğraf. 1934’te bir arkadaşıyla kuşları görüntülemek için gittikleri bir gezide suda bir kıpırtı olduğunu fark edip bunu çekmiş o doktor. Tabi böylesine çarpıcı bir fotoğraf hemen gazetelere manşet olmuş. Ne de olsa bir yıl önce çekilen o ilk fotoğraftan çok daha net bir silüet yükseliyor bu kez gölün sularından…
İlk Film
1938’te Güney Afrika’dan gelen bir turist 16 mm’lik film kamerasını kullanarak bir film çekti. Gizemli yaratığa ait olduğunu iddia ettiği bu görüntülerin sadece önce bir karesi yayımlanmıştı ama sonradan arşivlerden filme ulaşılarak geri kalanı da ortaya çıkarıldı. 1960’ta bir havacılık mühendisi tarafından çekilen bu görüntüler tartışmaları biraz daha alevlendirdi. Artık sadece söylenceler değil belgeler de konuşmaya başlamıştı. Bu durumda ilk belgeselin yapılma vakti de gelmiş oluyordu.
İlk Belgesel
1976 yapımı Loch Ness Efsanesi adlı bu kriptozooloji belgeseli 1,5 saat boyunca oldukça alakasız görseller ve sıkıcı röportajlar eşliğinde bu konuya ışık tutmaya çalıştı. Şimdi biz 1,5 saat yerine 1,5 dakikadan kısa bir süre içinde elimizdeki görsel belgeleri kronolojik bir sırayla tekrar gözden geçirelim.
1933 ve 1934’teki fotoğrafları hatırlıyoruz. 1951’de gölden yükselen gizemli tümseklerin fotoğrafı çekildi. 1955’te bir banka müdürü Urquhart Kalesi yakınlarında bu fotoğrafı çekti. Eski bir yüzbaşı 1970’te canavarı aramak için geldiği gölde bunu çekti. 1972’de çekilen bu fotoğrafta Loch Ness Canavarı’nın tümseği yüzeyden oldukça yüksekte ve ağzı açık şekilde sağa doğru hareket ediyormuş gibi görünüyor. Aynı yıl çekilen bu su altı fotoğrafı da plesiosaur benzeri bir yaratığı gösteriyor gibi görünüyor. Urquhart Kalesi yakınlarında kamp yapan birinin 1977’de çektiği bu fotoğraf en net görüntülerden biri. 2000’li yıllarda artık havadan çekilen görüntülere de rastlıyoruz. Mesela 2009’da Google Earth’te bulunan bir görüntü. Daha da çarpıcısı 2014’te Apple Maps’te bulundu. Gölün sularında yüzgeçlere benzeyen, yaklaşık 30 metre uzunluğunda gölgeli bir form. Hele 2021’de drone’la çekilen bir görüntü var ki… Yok artık! Bir plesiosaur’a esrarengiz bir benzerlik taşıyan bu şekil kıyıdaki taşlar ve ışığın bir oyunuyla mı oluştu acaba? Görüntüleri çeken kişi 54 yaşında bir pilot.
Bu videonun başından beri görgü tanıklarının isimleri yerine onların ünvanlarını verdiğimi fark etmişsinizdir. Çünkü bence bu gizemin büyümesinde ünvanların önemli bir etkisi var. 54 yaşındaki bir pilot, Apple Maps’ten ve Google Earth’ten uydu resimleri, eski bir yüzbaşı, bir banka müdürü, bir havacılık mühendisi, Londra’da yaşayan ve son derece itibarlı bir doktor, arabada oturan varlıklı bir kişi ve yanındaki eşi, bir iş adamı ve üniversite mezunu eşi, ortaçağdan bir din adamı ve ondan da önce ilk karşılaşmayı bize aktaran Evliya Çelebi benzeri aziz bir figür. Bu söylencenin kaynaklarının itibar katsayısı çok yüksek. Sanırım o yüzden Nasreddin Hoca misali bu göle atılan maya bir şekilde tutmuş.
Loch Ness gölü canavarının bu en meşhur fotoğrafını çeken kişi Londra’da yaşayan ve son derece itibarlı bir doktor olduğu için 60 yıl boyunca neredeyse hiç kimse doğruluğundan şüphe edip de araştırmamış bu görseli. Fakat araştırınca ortaya ne çıkmış biliyor musunuz? Planlı bir kandırmaca! Bu yaratık, aslında 60 cm’lik oyuncak bir denizaltının üzerine bağlanmış bir plastik parça. Kandırmacaya inandırıcılık katmak için bu kadar çabalamışlar yani. Üstelik onu yapıp, fotoğrafını çekenler kendileri yerine o “itibarlı” doktora vermişler çektikleri bu fotoğrafı gazeteye göndermesi için. Dünyanın en karmaşık 1 Nisan şakalarından biri! Peki bu nihayet canavarın varlığını çürütüyor mu sizce? Hayır. İronik olan şey bu şaka gibi gözüken kandırmacayı ortaya çıkaran kişi bile tüm bunlara rağmen yaratığa olan inancını kaybetmemiş.
Çünkü herkes kandırmaya çalışmıyor. Bazıları da yanılabiliyor. Bugüne kadar 9000’den fazla görgü tanığının ifadeleri kayıt altına alınmış. Bunların çoğu 1933 ve sonrasında ortaya çıkmış. Bu tarihin altını çizmek lazım. İlk haber, ilk fotoğraf ve dinozora benzer ilk tarif o yıl ortaya çıkıyor ne de olsa. O yılın başka özellikleri de var. Gölün etrafına ilk kez bir yol yapılmış o yıl. Dolayısıyla turistik amaçla gidenlerin sayısı artmış. 1933’te araba sahibi olacak kadar varlıklı bir başka deyişle itibarlı bir kişi ve eşi de arabalarının içinden görüp dehşete kapılmışlardı hatırlarsanız. Fil hortumundan biraz daha kalın, uzun, dalgalı, dar bir boyun olarak tarif etmişlerdi gördüklerini. Peki turist olarak gezen bu çift başka ne yapmıştı o yaz biliyor musunuz? O yaza damgasını vuran King Kong filmini izlemişlerdi. 1933 klasiği bu filmde öfkeli dev bir gorilin yanı sıra uzun boyunlu, kambur sırtlı bir göl yaratığı da vardı. İşte artık çok yaygınlaşan “plesiosaur” benzetmesi ilk kez bu filmi gördükten sonra göl kenarına yeni inşa edilen yolda giderken arabalarının içinden tanık oldukları bir nesneyle ilgili yapılmıştı. Yani insanlar dürüst bile olsa yanılabilir.
Aynı yıl çekilen o ilk fotoğrafa tekrar bakalım. Fotoğraf uzmanları bunun bir kandırmaca olmadığında hemfikir. Fakat fotoğrafta onu kıyaslayabileceğimiz başka herhangi bir işaret yok. Dolayısıyla ölçeğini, büyüklüğünü anlayamıyoruz. Onu bırakın herhangi bir kıyı bölgesi de gözükmediği için Loch Ness’te çekildiğini bile doğrulayamıyoruz. Onu çeken kişi köpeğiyle gezinti yaparken rastladığını söylemişti. Belki de ağzında bir dal parçasıyla yüzen o köpeğin fotoğrafı bile olabilir.
Peki ya uydu görüntüleri? Onlar da sık rastlanan bir yanılgıyı gösteriyor pek muhtemel. Teknelerin gölün sularında bıraktığı izleri… Apple Maps görüntüsünü aynı bölgeyi çeken başka uydu görüntüleriyle kıyaslayınca bu yanılgı çok daha net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Evet dalgalar sadece bu fotoğrafın değil, genel olarak bu gizemin bir açıklaması olabilir belki de… Gölün şeklinin nasıl da ince ve uzun olduğunu gördük. Eğer bir tekne tam ortasından bu dar göl boyunca hareket ederse, oluşturduğu dalgalar her iki tarafındaki kıyıya aynı anda çarpıp özel dalga biçimleri yaratabilir. Edinburg Üniversitesi’nde bunun için özel bir havuz kullanılmış. Burada çok kısa süreliğine de olsa hiç görmediğimiz şekillerde dalgalar oluşturuyorlar. Kenarlardaki araçların yardımıyla yeryüzündeki olası tüm su hareketlerini 20’ye 1 ölçeğinde simüle edebiliyorlar. Açık okyanusları da, Loch Ness gibi ince uzun gölleri de. Bu gölün şekline bir de kıyılarındaki dik kayalar eklenince kendine özgü özel bir profil oluşuyor. Farklı yönlerden gelen dalgalar birbiriyle çarpışınca da bazı fotoğraflarda gördüğümüze benzer şekiller oluşturuyor. “..ve su, kaynayan bir kazan gibi çalkalanıyordu.” Konuya ilişkin ilk haberde resmen bu ifadeler vardı hatırlarsanız.
Başka açıklamalar da var elbette. “Occam’ın usturası” prensibini takip edersek yani en basit açıklamayı tercih edersek, bu yaratığın bir yaratık olduğunu kabul edebiliriz. Yani bir hayvan. Hadi biz en uçuk iddiadan yani plesaurustan başlayalım. Bunların neslinin 65 milyon yıl önce tükendiğini düşünüyoruz. Ama diyelim ki bir kısmı bir şekilde bu gölde hayatta kaldı. 10000 yıl önce orada bir göl yoktu. Göl oluştuktan sonra 10000 yıl boyunca hayatta kalabilmeleri için minimum kaç tane dinozorluk bir topluluğa ihtiyaç var biliyormusunuz? 20. Eğer daha az sayıda olurlarsa bu kadar uzun süre hayatta kalamazlar. Kalabilmeleri için 20 tane gerekliyse göl ne kadar büyük olursa olsun onları çok daha fazla görmeliydik. O zaman nesli tükenmemiş hayvanlara geçmeliyiz. Büyük deniz canlılarından devam edelim. Grönland köpek balığı, 200-600 metre derinlikte yaşayan ve uzunlukları 6,5 – 7 metreye kadar ulaşabilen bir canlı türü. Fakat okyanusta yaşıyor, yani tuzlu sularda. Bazı biyologlar hayatta kalabileceklerini iddia etse de Loch Ness gibi tatlı sularda yaşayabilmeleri çok zor. Tatlı sularda yaşayabilen en büyük canlılar arasında kedi balıkları var. Uzunlukları 4 metreye kadar çıkabiliyor. Fakat gölden alınan DNA örneklerinde bunların izine rastlanmamış. En çok neyin DNA’sı bulunmuş biliyor musunuz? Yılan balıklarının. Bilinen en büyük Avrupa yılan balığının boyu 1.8 metre civarında. Gölde yaşayan yılan balıklarının bunun iki katına kadar uzayabileceğini söylüyor bazı bilim insanları.
Biliyorum hiçbir açıklama tam olarak tatmin edici değil. Nessie, bir su canlısı da olabilir, bir su dalgası da… Çekilen fotoğraflar yanıltıcı da olabilir, kasıtlı bir kandırmaca da… Ama o gölde bir şey var. Geçtiğimiz hafta sonu yüzlerce gönüllü, tüm dünyadan kalkıp ta oralara o gizemli şeyin peşine düşmek için gitti. Bu, son 50 yılın en büyük av partisiydi. Günümüzün av partilerinde silahlar yerine yüksek teknolojili ekipmanlar, sonarlar, ısıya duyarlı kameralarla donatılmış dronlar var. Evet tüm bu insanlar böyle bir gizemin peşine düşerken hem vakitlerini hem de nakitlerini harcıyorlar. Gizemin bir türlü çözülememesi en çok yöre halkının işine yarıyor. Çünkü Nessie efsanesi onlara yılda 52 milyon dolar kazandırıyor.
Bu gönüllü ava katılanlar binlerce yıldır çok da itibarlı kişiler tarafından anlatılan yüzlerce hikayeye inandılar. Bu her efsane için geçerli aslında. Sadece bir kişinin bile inanması yeterli oluyor ve o kişi etrafındakileri de inandırmayı ve peşinden sürüklemeyi başarıyor.
Zaten konuya ilişkin ilk kayda böyle inançlı bir insanın yazdıklarında rastlamıştık hatırlarsanız. Aziz Columba’nın hikayesinin tamamını değil, ilk yarısını anlattım size, bu videonun ilk yarısında. Yaratık tarafından parçalandığı söylenen kişinin cenazesini… Orada duyduklarından sonra kendi takipçilerinden birini göle göndermiş bu Aziz. O da hemen suya atlayıp yüzmeye başlamış. Tam o sırada yaratık ortaya çıkmış ve yüzen kişiye doğru yaklaşmaya başlamış. Bunu gören Aziz, boynundaki haçı tutup havaya kaldırmış ve: “Daha ileri gitme! Adama dokunma! Derhal geri dön!” diye bağırmış. Yaratık sanki “iplerle geri çekilmiş” gibi durmuş ve sonra gerisin geriye hareket edip ortadan kaybolmuş. Aziz Columba’nın takipçileri ve cenazeye katılan “Pikt”ler mucize olarak algıladıkları bu olay için Tanrıya şükranlarını sunmuşlar.
Ben efsanenin bu ilk kayıttan başladığını düşünmüştüm. Ama sonra başka bulgulara da rastladım. Şimdi, yaklaşık 1400 yıl önce yaşandığı söylenen bu olayı biraz daha geriye götürüp derinleştirelim. Bu kitapta gördüğünüz şu taş 2200 yıl önce dikilmiş. Yine “piktler” tarafından. Orada yaşayan ve Keltlerin bir kolu olan antik yöre halkı tarafından. Üstteki şekli tanımak kolay, bir balık. Onun altındaki şekle dikkatle bakınca daha garip bir figür ortaya çıkıyor. Şöyle bir şekil. Aynı şekle başka taşlarda da rastlıyoruz. Efsanelerde “pikt canavarı” olarak geçen bu şey bildiğimiz hayvanlara benzemiyor ama biraz denizatını andırıyor. Özellikle böyle dik çevirirsek. Bazıları ejderha, bazıları da fil olduğunu söylüyor. Yani Loch Ness canavarı efsanesi sandığımızdan çok daha eskilere dayanıyor.
Loch Ness’in puslu sularında gizemli bir canlı, binlerce yıldır insan zihnini esir almış durumda. Kıvrımlı sırtı, uzun boynu ve yapılan diğer tüm tarifleriyle Nessie, adeta İskoçya’nın bu ücra doğasının mistik ruhu gibi… Onu bulmak için av partileri düzenlemeye devam ediyoruz. Çünkü bilinmezlik bir yandan bizi korkutuyor, bir yandan da kendine çekiyor. Çünkü doğaya dair cevaplandıramadığımız sorularımız var. Onları bir çözersek, sıra kendimize gelecek. Var oluşumuza ait sorulara…
Bir gölün derinliklerinde gizli bir canavarın olabileceği fikri, işte bu gizemlere bir cevap arayışının sonucu. Ve bunun hayalgücümüzü harekete geçirdiği, içimizdeki çocuksu merak duygusunu beslediği sürece kimseye bir zararı yok. Gerçekliğinden bağımsız olarak Loch Ness canavarı, bizim bitmeyen keşif tutkumuzun ve sonsuz hayal gücümüzün bir sembolü olarak orada gölün derin sularında var olmaya devam edecek.
“Loch Ness Canavarı Avı Yeniden Başladı!” için bir yanıt
Merhabalar Barış Abi, ”Sistemim” dersleri devam edecek mi?