Kategoriler
Sinema Uzay

Yeni stüdyom bir uzay gemisi ve bir zaman makinesi: TARDIS

Yeni stüdyom bir uzay gemisi ve bir zaman makinesi. Dışı küçük ama içi büyük. İçi dışından daha büyük. Sloganı bile var: “Bigger on the inside!” Dışından bakınca bir telefon kulübesi gibi görünüyor ama o aslında bir kamuflaj. Ve bakmayın böyle elimde tuttuğuma, ben gerçek boyutlusunu yaptırdım. Az sonra içinde bir tur da atacağız ama önce bunun ne olduğunu bilmeyenlere kısaca bir hikayesini anlatayım.

60 yıl önce tam bugün, 23 Kasım 1963’te bir TV dizisi yayına başladı. Doctor Who. Gerçek adı bilinmediği için bu dünya dışı insansı Zaman Lordu’na kısaca doktor dendi. Ve dizi öylesine sevildi ki hala yeni bölümleri çekilmeye devam ediyor. Bu özelliğiyle dünyanın en uzun soluklu bilim kurgu televizyon programı olarak Guinness Rekorlar Kitabı’nda tüm zamanların “en başarılı” bilim kurgu dizisi olarak listelendi. 

Şimdi bir düşünelim. Doctor Who karakterini canlandıran oyuncu bu işe 20 yaşında başlamış olsa bugün 80 yaşında olmalıydı değil mi? Bu problemi çözmek için karaktere rejenerasyon özelliği verildi. Zaman Lordu, mevcut bedeni normal şekilde iyileşemeyecek kadar ağır bir hasar gördüğünde yeni bir bedene “dönüşüyor”. Böylece bugüne kadar aynı karakter 13 farklı aktör tarafından canlandırıldı. Her oyuncunun canlandırması birbirinden farklıydı ancak hepsi de aynı karakterin hayatındaki farklı aşamaları temsil ettiği için birlikte tek bir anlatıya tek bir yaşam verdiler. 

Fakat bu dizide değişmeyen, vazgeçilmez bir karakter daha var. Üstelik o 60 yıldan beri neredeyse hiç değişmedi. Bugüne kadar yayınlanan 900’e yakın bölümde Doktorun bile olmadığı yerler var. Ama yer almadığı neredeyse hiçbir bölüm yok. Sürekli değişen ve gelişen dizinin değişmeyen demirbaş parçası. Daha ilk bölümün açılış sahnesinde Londra’nın sisli arka sokaklarından birindeki hurdalıkta Doktor Who’nun kendisinden bile önce biz onunla karşılaştık. Üzerinde “Police Box, Public Call” yazan bu kulübeyle. 

Yani bu kulübeyle. Üzerinde bir de şöyle bir uyarı yazısı var: “Acil bir durumda polise ulaşmak için bu telefon kulübesini ücretsiz olarak kullanabilirsiniz.” anlamında bir ifade. Çünkü 60’lı yıllarda İngiltere’de gerçekten de bu mavi kutu şeklinde telefon kulübeleri kullanılıyormuş. Ama hikayemize göre aslında bu bir uzay gemisi. Uzaydaki zaman ve izafi boyut içerisinde seyahat edebiliyor. O yüzden de adı “Time And Relative Dimension In Space” kelimelerinin baş harflerinden türetilmiş: TARDIS. 

Bakın bu öylesine bir uzay gemisi değil. Hakkında yazılmış pek çok kitaptan sadece birini tutuyorum şu anda elimde. Bu uzay gemisinin kullanım kılavuzu. İçindeki kayıt sertifikasına göre modeli Type 40 / Mark 3. Gallifrey gezegeninde üretilmiş -ki bizim Doktor gibi zaman lordlarının gezegeni orası- ve 20 Ocak 309903 tarihinde kaydı yapılmış. Kullanım kılavuzunda bütün teknik özellikleri tek tek anlatılıyor. 

TARDIS uzay zaman ve mekanda yolculuk yaptıktan sonra materyalize oluyor. İnişinin ilk birkaç nanosaniyesinde etrafını analiz ediyor ve 1000 mil çevresindeki her şeyi içeren 12 boyutlu bir veri haritası oluşturarak bunlardan birini dış kabuğu olarak seçiyor. Böylece gittiği yerlerde dikkat çekmemek için o yerlere has nesnelere dönüşebiliyor. Mesela bir piramite ya da bir uçağa. 

İşte 1963 yılında Londra’ya gittiğinde de böyle bir telefon kulübesine dönüşmüş. Fakat onun şekil değiştirmesini sağlayan kamuflaj ünitesi -ki ona da bukalemun devresi deniyor- bu seyahat sırasında bozulmuş. Doktor da onu tamir etmemiş, öylece bırakmış. O yüzden bu koskoca uzay gemisi maceralarına artık bu son dış şekliyle devam etmek zorunda. 

Koskoca diyorum çünkü içi dışından daha büyük. TARDIS’in içinde uyuma bölümleri, özel ihtiyaç odaları, kütüphane, havuz, inziva odası ve kontrol odası gibi yüzlerce bölüm var. Hatta TARDIS kendi içini kontrol edebiliyor, yeni odalar ekleyebiliyor ya da bazı odaları silebiliyor. Ayrıca taşıdığı yolculara farklı dilleri anlayabilme ve konuşabilme yeteneklerini sağlayan bir sisteme sahip. Yani bir anlamda evrenle Doktor’un iletişimini sağlıyor. Dolayısıyla iletişimi sağlayan bir telefon kulübesi şeklinde gözükmesi biraz da sembolik gibi geliyor bana. Daha da önemlisi cansız gibi gözüken TARDIS’in kendine has bir zekası ve kişiliği var. Tüm bu özellikleriyle düşündüğümüzde bu uzay gemisinin felsefi bir tarafı olduğunu bile ileri sürebiliriz. Hani içi dışından daha büyük diyorlar ya, gönlü geniş bir uzay aracı olarak kabul edebiliriz.

Böylesine önemli bir dizinin en vazgeçilmez parçası olunca popüler kültürü de derinden etkilemiş bu bizim mavi kulübe. Mesela 1984’te keşfedilen bu asteroide 3325 TARDIS adını vermiş onu keşfeden astronom. Pluto’nun etrafında dönen uydusundaki coğrafi bölgelerden birinin adında da TARDIS geçiyor. Daha da ilginci aynı bölgeye yakın bir de Nasreddin krateri var. Bildiğimiz Nasrettin Hoca’dan dolayı bu ismi vermişler oraya. Ne de olsa o da bizim Doctor Who’muz. Avrupa Uzay Ajansı 3000 tane tardigradı uzaya göndermişti bir deney için ve ben de o konu hakkında bir video hazırlamıştım. Bilin bakalım bu uzay görevine ne isim verdiler? “Tardigrades in Space” kısaca TARDIS 🙂

İşte ben de yeni stüdyomu tasarlarken onun kalbine yerleştireceğim en önemli parça olarak o yüzden bu mavi kulübeyi seçtim. Ama bu sadece bir aksesuar değil. İçinde bir ses kayıt stüdyosu var. Yakından takip edenler bilir, YouTube dışında sesli kitaplar hazırlıyorum ve bir de 111 Hertz adında bir podcast yapıyorum, hatta geçenlerde Cumhuriyetimizin 100. yıldönümünde 100. Bölümü yayınlandı onun da. İşte bunları kaydederken dış ortamdaki seslerden beni koruyacak, akustik olarak izole edilmiş bir kabine ihtiyacım oldu. 

Gürültülü ofis ortamlarında çalışanların toplantı yapabilmesini sağlayan özel kabinler vardır. Özellikle Avrupa ve Amerika’daki modern ofislerde ses yalıtımlı bu tür kabinlerin kullanımı çok popüler bir hale geldi. İçine giriyorsunuz, Zoom görüşmesini yapıyorsunuz. Daha büyük olan modellerde 7-8 kişilik toplantılar bile yapabiliyorsunuz. Onlardan bir tanesini acaba kendim yapabilir miyim diye araştırma yaparken işin pek de o kadar kolay olmadığını fark ettim. Ama sonra gökte aradığımı yerde buldum diyebilirim. Çünkü bu alandaki en iyi çözümlerden biri Türkiye’de üretiliyormuş. Busypod’dan ulaştılar bana ve “acaba size böyle bir kabin versek, siz de deneyip bir test eder misiniz?” dediler. Ben de tam böyle bir arayışta olduğum için olur deneyebilirim ama bir şartım var ve bu şart size biraz komik gelebilir dedim. “Ben bu kabinin TARDIS şeklinde olmasını istiyorum bunu yapabilir misiniz?” diye sordum. Tabi şimdi oradaki ekip ofisler için bunları üretiyor. Özel tasarımlar yapıyorlar. Hem dışarıdan gelen sesleri azaltıyor hem de içerideki kişinin mahremiyetini koruyacak şekilde modeller üretiyorlar. Ama bugüne kadar kimse onlardan TARDIS şeklinde bir şey yapmalarını istememiş. Sağolsunlar biraz araştırdıktan sonra büyük bir özgüvenle yapabiliriz dediler ve yaptılar. Hatta burada benim kurabilmem için videolu bir kullanım kılavuzu bile hazırlayıp gönderdiler. Bu yılın benim için en heyecanlı günlerinden biri o kargonun eve ulaşması ve sonra da kurulması oldu. 

Dışından birebir TARDIS boyutlarında. Ama içinde Busypod’un tek kişilik kabini var. İçine girince sensör otomatik olarak ışıklarını yakıyor. Buradaki kullanım paneliyle hem kabin içi havalandırmayı hem de ışıkları kontrol edebiliyorsunuz. Bir çalışma masası var. Üzerine ben ses kayıt ekipmanımı yerleştirdim. Elektrik ünitesine bu cihazları bağlayabiliyorsunuz. Hatta dilerseniz kablolu network’e de bağlanıp internet hızından taviz vermeden rahat rahat çalışıyorsunuz. Duvarlarında akustik izolasyonu sağlayan bu paneller var. Bu alandaki en yüksek sınıf olan A+ yalıtım değerine sahip, üstelik bunu iso standardına göre yaptıkları testlerle de belgelendirmişler. Benimki en küçük model, ofislerin ihtiyacına göre farklı büyüklüklerde ve özelliklerde başka modelleri de var. 4 yıldan beri 25’den fazla ülkeye ihraç ettikleri bu modellerine yeni bir seri daha eklemişler. Bu yeni modeli ve diğer tüm ürünlerini internet sitelerinden inceleyebilirsiniz.

Bu büyük mavi kutunun benim için anlamı çok büyük. Çünkü bilim-kurgu en favori türlerimden biri. Doctor Who en iyi bilim kurgu hikayelerinden biri. Ve o hikayenin en önemli iki karakterinden biri de TARDIS. 

Onun dış görünüşüne aldanmayın. Tüm bilim-kurgu hikayelerindeki tüm uzay araçlarından daha güçlü. İçine girince sizi zamanın ve mekanın herhangi bir noktasına, ya da başka boyutlara götürebiliyor. Fiziksel olarak olmasa da düşünce olarak gerçekten de böyle bir yolculuk yapabilirsiniz. 

Doktor Who’nun da bir bölümde söylediği gibi bu sadece boyutsal mühendisliğin sonucu ortaya çıkan fiziksel bir makine değil aynı zamanda adeta bir mercan gibi yetişip serpilen, gelişen organik bir varlık.

Evren, çok çeşitli gizemlerle dolu. Bu mavi kutu hayalgücümde beni oralara götürmeye hazır. Ve bu yeni maceralarda siz de bana katılırsanız o gizemleri birlikte keşfedebiliriz. Zamanın ve mekanın sessiz avcılarını. Bunun için her daim tetikte olmak lazım. Gerektiğinde gözünü bile kırpmamak. 

“Yeni stüdyom bir uzay gemisi ve bir zaman makinesi: TARDIS” için bir yanıt

çok iyi video kim bilir bu videoyu ne zaman çektin ama bu gün attın yani 23 kasım güzel detay eline sağlık ben gerçekten de stüdyonu tanıtıcan zannettim keşke bide öyle bir video gelse var ama eski yenisi gelse çok iyi olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir