Kategoriler
Bilim

Dinozorlar Nasıl Yok Oldu?

Daha henüz hava karanlıkken yaşadığımız o iş telaşı, okula yetişme… İşleri yetiştirme… Sınavları geçme, yemekleri düşünme… Gün boyu verdiğimiz tüm bu mücadeleler, bana aslında doğanın nasıl bir parçası olduğumuzu hatırlatıyor. Elbette doğada böyle mücadeleler yok. Fakat bir Triceratops’un karnını doyurmak için sabahın ilk ışıklarını kaçırmaması, ama bir yandan da T-rex’lere karşı tetikte olması gibi bazen hayat. Çünkü doğada haftasonu yok. Bizler, yaşamın değerini kavradığımız için, hayatlarımızı da ona göre şekillendirmeye çalışıyoruz. Bazen başaramasak da…

Dinozorlar mesela… Yaşadıkları zamana gidip, on milyonlarca yıl sonra bile popüler olacaksınız desek inanmazlardı herhalde. Einstein’ın bile bu kadar anılacağını sanmıyorum. Fakat inanmayacakları başka bir şey daha olurdu: Gökyüzünden düşecek bir asteroitin köklerini kazıyacak olması. Çünkü bizim gibi akıllı canlılar değillerdi 🙂 Üstelik biz bu filmi daha önce gördük. Fakat o filmin de dikkat çektiği gibi, bazılarımız hala dinozorlar gibi düşünüyor…

Dinozorları bir asteroit çarpması yeryüzünden silmiş gibi duruyor. Fakat bunun detayları yeni yayınlanan bazı çalışmalarla ortaya çıkmaya başladı. Aslında dinozorları yok edenin bir asteroit olduğu fikri, 1980’lerde daha bir kraterden bile haberimiz yokken ortaya çıktı. Böyle kitlesel bir yokoluşu, ancak böyle bir felaketle açıklayabilirdik. Fakat bu, geride bir krater bırakmalıydı. Lakin böylesine koca bir kraterden kimsenin haberi yoktu. Yoksa asteroit gökyüzünde mi patlamıştı? Ya da küçük binlercesi her yere mi düşmüştü? Belki de yok oluşa bir virüs neden olmuştu ve hava akımlarıyla her yere taşınmıştı… Derken o krateri bulduk. İşte Chicxulub krateri. Bu arada Google’da aratınca da önce böyle bir asteroit kayıyor sonra da ekran sallanıyor 🙂 İşte Meksika’nın Yucatan yarımadasında yer alan bu devasa çarpma krateri, dinozorların sonunu getirmişti.

Fakat tüm dinozorlar bir asteroit çarpması sonucu yok olmadı. Bazıları hayatta kalmayı başardı. Bunlar, yaşam yarışında sadece şanslı olanlar mıydı? Yoksa bir avantajları mı vardı? Doğa onları, hiç tecrübe etmedikleri türden bir felakate hazırlamış olabilir miydi? Hayatta kalanlar, nasıl hayatta kaldı?

Öncelikle neler bildiğimize bakalım. 66 milyon yıl önce, Everest dağından daha büyük bir asteroit Dünya’ya çarptı. Çarpmanın şiddeti öyle büyüktü ki, milyarca nükleer bombaya eşdeğer enerji bir anda ortaya saçıldı. Gökyüzü öyle bir parlamıştı ki, Güneş bunun yanında sönük kalmıştı. Ortaya çıkan sıcaklık, gökyüzünde bir ateş topu gibi parlıyordu. Hiçbir şey görmek mümkün değildi. Çok kısa sürede derilerinde artan bir sıcaklık hissettiler. Ardından 1500 kilometre yarıçapındaki her şey, bu ışıma nedeniyle kavrularak yok oldu. Henüz, ses hızında yayılan şok dalgası onlara ulaşmamıştı bile. 

25 kilometre derinliğinde 100 kilometre genişliğindeki bir krateri oluşturan bu çarpışma öyle şiddetliydi ki, Dünya’nın sıkışan kabuğunun oluşturduğu tepki kuvveti 10 kilometre yüksekliğinde bir dağ oluşturdu. Öte yandan kırılan kabuktan fırlayan parçalar uzaya kadar muazzam hızlarda fırladı. Bunların bazıları Dünya’nın çeşitli bölgelerine gökten yağmaya devam etti. Çarpışmanın şiddeti Dünya’nın öbür ucundan bile hissedildi ve 11 büyüklüğüne varan depremlere neden oldu.

Şok dalgası önüne çıktığı her şeyi paramparça ederken, bir kilometreye erişen tsunami dalgaları ortalığı temizlercesine yayılmaya başladı. Binlerce kilometre büyüklükteki toz bulutu, tüm Dünya’ya giderek yayıldı, yayıldı, yayıldı… 

Bu çarpışma neredeyse tüm dinozorları yok etti. Neredeyse tüm dinozorları… Mesela bu tavuk yok olmadı. Yani, tabii o zamanlar ataları böyle bir tavuk değildi. Fakat ataları hayatta kaldığı için, bugün bu tavuk var. Çoğumuzun hayatında da ne kadar da önemli bir yere sahip. Dünya’daki yaşamın ise üçte ikisi yok oldu. Bu, Dünya’nın yaşadığı beşinci toplu yokoluştu. Bu türler yok olmasaydı belki de bugün bambaşka canlıları tanıyor olacaktık, belki de hiç olmayacaktık… Peki, az da olsa hayatta kalan bu türler bunu nasıl başardılar? Bunu anlamak için o zamanlara geri dönmeliyiz. Yani, böyle anlatarak değil. Bize o anlardan bir şeyler lazım. İşte yeni yapılan çalışmalar bu sürece ışık tutuyor. 

Burası Tanis fosil alanı. Amerika’nın North Dakota eyaletinde yer alıyor. Çarpışma noktasından 3000 km kadar uzakta. Buradan çokça dinozor fosili çıkarıldı. Fakat burası sadece bir dinozor mezarlığı değil. Aynı zamanda buradaki bazı kalıntıların, tam çarpışma sırasından kaldığı düşünülüyor. Bu nedenle uzmanlar için burası ayrı bir öneme sahip. 

1980’lerde ortaya atılan asteroit fikri, genel olarak kabul görüyor. Hatta bu fikri ortaya atan kişiler işte bunlar. Soldaki Luis Walter Alvarez, kendisi Nobel fizik ödülüne de sahip aynı zamanda… Sağdaki ise oğlu Walter. Bu iki isim, asteroit fikrini ortaya attıklarından beri bazı gelişmeler oldu. Çoğunluk bu fikre tamam dedi ama, bunu detaylandırmak gerekiyordu. Acaba çarpışmadan kaynaklı ortaya saçılan tozlar, Dünya’yı uzun bir süre kaplayıp, bitkilerin güneşsiz kalarak fotosentez yapamamasına ve ölmesine neden olmuş olabilir miydi? Böyle olunca bitkiyle beslenen canlılar da yok olacak, onları avlayan avcılar da yok olacaktı. Besin zincirinin alt basamağı yok olduğunda, diğerleri de zamanla yok olmalıydı.

Düşününce çok akla yatkın. Fakat bu sadece bir fikir ve bize kanıt lazım. Her şeyden önce, bu toz parçacıkları, atmosferde yere düşmeden ne kadar süre kalabilir? Örneğin birkaç gün sonra gökyüzü temizlenecek kadar ağır ve irilerse, bu pek de açıklayıcı değil. Birçok bitki bundan kurtulabilir. Fakat aylarca, yıllarca gökyüzünde kalıyorsa, bu iyi bir açıklama olur. Peki güzel de bu tozları nasıl bulabiliriz? Bir düşünün bakalım. Doğru tahmin ettiniz, Tanis fosil alanı.

İşte burada yapılan son çalışmalar, bu yokoluşun gizemine ışık tutuyor. Sadece o da değil, başka bir detaya daha dikkat çekiyor. Sebebin sadece tozdan ziyade, sülfür de olabileceğine. Çünkü toz, boyutundan ötürü atmosferde yeterince kalamayabilir. Düşünün, bir yandan tüm bu etkiler, şiddetli fırtınaları ve yağmurları da beraberinde getiriyor. Ve yağmur ne yapar, e gökyüzünü temizler. O yüzden, uzun süre gökyüzünü kaplayabilecek toz, özel bir toz olmalı. İşte bu alanda, aranan parçacıklar tespit edildi! Yaklaşık 0.8 ila 8 mikrometre büyüklüğünde olan bu toz parçacıklarının 15 yıl boyunca gökyüzünü kaplayarak katastrofik bir çöküşe neden olmuş olabileceği düşünülüyor. Yapılan analizler sonucu asteroitten gökyüzüne saçılan materyalin %75 toz, %24 sülfür, %1 de kurum olduğu da gösterildi. Tabii bunlar, süreci daha iyi anlamamıza yardımcı olsa da hala cevaplanması gereken çok soru var.

Bu dünyanın başına gelen ne ilk felaket ne de son. Şu zamana kadar dünyada yaşamış tüm türlerin %99’unun nesli tükendi. İşte başarılı olan %1’den ufak bir bölümü, bugün bu videoyu çekiyor. Sahi, ne oldu da başarılı oldular? Kuşların bir kısmı kurtuldu, çünkü uçabiliyorlardı ve böyle bir felaket için bu büyük bir şanstı. 

Ne yazık ki bizim kanatlarımız yok. Fakat biz de uçabiliyoruz, çünkü bu var. Bu öyle bir şey ki arkadaşlar, uçmanızı da sağlar, batmanızı da. Sizi toplu yokoluştan da kurtarır, toplu yokoluşa da sürükler. Bugün dinozorları, geçmişi, tarihi bu kadar merak ediyorsak, yaşamın kıymetini anladığımızdan. Bugün birçok farklı türden edindiğimiz bilgiler, bizim yaşam ömrümüzü uzatıyor, kalitesini artırıyor, diğer türleri kurtarmamızı sağlıyor. Bunu doğru kullandığımızla yaşamla, yaşamı doğuruyoruz. Yıkım ise, bizi sadece, başlangıca götürüyor…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir