Kategoriler
Sinema

Bu nasıl bir kafa? Sıcak Kafa

“Sıcak Kafa” diye bir şey duydunuz mu? Türkiye’nin ilk distopya dizisi. 

Afşin Kum’un aynı isimli romanından uyarlanmış. Hikayemiz, yakın gelecekte geçiyor. Ya da alternatif bir şimdiki zamanda… Her tarafa yayılmış bir salgın var.

Yine mi salgın! Pandemi sonrası dünyada COVID’in bize yaşattıklarından dolayı ortaya çıkan yeni bir şey daha diye düşünmeyin. Çünkü kitap pandemiden önce taaa Kasım 2016’da yayımlanmış! Dizinin yaratıcısı Mert Baykal da romanı yine COVID’den önce 2018’de sesli kitap olarak dinlemiş. Ve işte o zamandan beri geliştirilen bu proje yaklaşık 3 yılda tamamlanmış. 

Distopik bir dünya inşa etmek başlıbaşına bir zorluk. Bu tür hikayelerde genellikle Los Angeles, New York, Londra gibi metropollerin gelecekteki halini görmeye alışmıştık, fakat bu kez İstanbul’un distopik bir versiyonuyla karşı karşıyayız. Ve fragmanlardaki görüntülere bakılırsa bugüne kadar yapılmış en iddialı sahnelerle dolu. 

Bu sahneleri yaratabilmek için tamamı Türkiye’den 7 ayrı görsel efekt şirketinden yüzlerce sanatçı çalışmış. 8 bölümdeki 1485 görsel efektli sahneyi bu şekilde ortaya çıkarmışlar. 2 Aralık’ta Netflix’te gösterime giren dizinin renklerle kurulan görselliği için de yine Netflix’teki Dark dizisinin “colorist”iyle çalışmışlar. Dediğim gibi distopik bir dünyayı inandırıcı bir şekilde inşa edebilmek kolay değil. 

Macera, Dram, Gizem, Distopik Bilim-Kurgu ve Gerilim gibi ciddi bir tür karışımı içinde beni en çok şaşırtan mizah yüklü sahneler oldu. Sanırım distopya konusunda Dünya literatürüne biz bir katkı yapacaksak, içinde böyle biraz da mizah olmalı. Zombi hikayelerindekiler yerine bu dünyada “abuk”lar var. Pandemide kullandığımız maskelerin yerini kulaklıklar almış.

Baş kahramanımız dizideki “abuklama hastalığı” konusunda bir zamanlar çalışmış bir bilim insanı. Ancak sonra umudunu kaybederek annesinin evine sığınmış. Beraber sudoku filan çözerek zihinlerini meşgul ediyor. İşte her gün böyle televizyonun karşısında, olabildiğince hareketsiz bir hayat sürerlerken bir gün SMK denilen ve herkesin çekindiği bir devlet kurumu tarafından arandığını öğreniyor. Olaylar böyle başlıyor. Alice’in tavşan deliğine düşmesine benzer şekilde bizler de onunla birlikte salgının dönüştürdüğü dünyayla yüzleşiyoruz. Hatta bazen sürreel bir şekilde…

Her ne kadar yüzyılın en büyük pandemisini atlatmış olsak da bu dizideki başka tür bir salgın. Bir delilik salgını. Ben yine de COVID dönemine ilişkin çok önemli saptamalar içerdiğini düşünüyorum. Ve buna ilişkin çok çarpıcı bazı sahneler fark ettim. 

Şimdi dizinin resmi tanıtım fragmanını analiz edelim birlikte.

  • Onu ilk kez yeni yılın ilk günlerinde bir akşamüstü gördüm.

Gördüğü kişiyi elbette merak ediyoruz ama onu gören kim?

  • Beni büyüleyen neydi acaba? Bana bir zamanlar başka türlü bir dünyada, başka türlü bir insan olduğumu hatırlatması mı?

İşte bu! Baş kahramanımız. Murat Siyavuş. Bir dilbilimci. Kelimelere ve onların anlamlarına pek bir düşkün. Onun bu özelliği hikayenin gelişimi için önemli. Çünkü dünyayı bu hale getiren salgın, konuşma yoluyla bulaşan bir hastalık. 

  • Dünya hızla salgına teslim oldu. Abuklama.

Abuklama ya da ARDS. 

Bu hastalığa yakalananlar, saçma sapan konuşmaya ve davranmaya başlıyorlar. 

  • Mavi Balina. Tahta boş. 

Sağlıklı bir kişi, bir hastanın konuşmalarını yeterince uzun süre ve dikkatini vererek dinlerse, hastanın söyledikleri giderek mantıklı gelmeye başlıyor. 

  • İnşallah sürtünme dürtüsünü silindir nefretine kurban etmezsin.

Sonra o da hastalığa yakalanıyor ve bir daha eski haline dönemiyor.

  • Konuşarak, kulaktan kulağa yayılan bir delilik hastalığı. 

Gördüğünüz gibi İstanbul, distopik bir hikayede yapılması gerektiği gibi epeyce bir hırpalanmış. Prodüksiyon göz kamaştırıcı. Fakat bu kulaktan kulağa yayılan delilik hastalığı meselesi çok daha ilginç geliyor bana. Çünkü bu hastalık virüslerle değil, sözlerle yayılıyor. Sadece birey olarak insanın sağlığını tehdit etmekle kalmıyor, toplumun tümünü karmaşaya sürüklüyor. Çünkü konuştuğumuz dil, kullandığımız kelimeler bu kadar önemli.

Zaten o yüzden 2500 yıl önce Konfüçyüs’e sormuşlar: “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” diye… O da: “Önce dili düzeltmekle işe başlardım.” demiş. “Çünkü dil bozulursa kelimeler düşünceleri iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılamaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” 

Gördüğünüz gibi Konfüçyüs’ün kafası da epeyce bir sıcakmış. Peki bozuk olan bir dil derken neyi kastediyordu acaba? Bozuk dil nasıl olur? Argo ya da küfürlü konuşmak değil aslında bu. Abuk subuk konuşmak. Saçma sapan şeyleri dile pelesenk etmek. Gördüklerini, duyduklarını aktarırken seçtiğin kelimelere dikkat etmek. 

Daha geçen ay tamamlanan bir bilimsel araştırma var. Gördüğümde beni çok etkiledi. Sunulan haberlerde kullanılan başlıklara dair bu araştırmanın çok çarpıcı sonuçlarını paylaşayım şimdi sizinle. 

Son 20 yıla ait grafikleri görüyorsunuz burada. Bazı şeyler yükselmiş, bazı şeyler düşmüş. Bu “şey”ler kullanılan kelimeler. Yeni Zelanda’dan bir grup araştırmacı 20 yıl boyunca atılan 23 milyon haber başlığını toplamış. Ve bu şekilde oluşturdukları veri setini kendi geliştirdikleri özel bir nöral network yardımıyla incelemişler. Başlıklarda kullanılan dildeki duygu ifadelerini analiz etmişler. Yani onu okuyan birisi kullanılan kelimeleri görünce ne hisseder? Şimdi hangi kelimelerin daha çok kullanılmaya başlandığına bir bakalım mı? 

Öfke. İğrenme. Korku. Üzüntü. Neşeli başlıklar 2010’lara doğru bir artış göstermiş ama sonra tekrar düşüşe geçmiş. İstikrarlı olarak düşen tek şey tarafsız-nötr bir dil kullanımı. 

Milyonlarca haber başlığı giderek artan biçimde negatif duygularımızı köpürtecek şekilde atılıyor. Haberler giderek kötüleştiği için değil. İlgimizi daha çok çekmek için. Çünkü bakın aynı dönemde yapılan bir başka ölçümün grafiğini göstereyim size. Bu grafikte son 20 yılda azaldığını gördüğümüz şey kanserden ölen kişi sayısı. Yani istatistiksel olarak bazı şeyler daha iyiye gitmesine rağmen kullandığımız dil giderek kötüleşiyor. Olumsuz, abuk subuk şeyler söylemeye başladık. “Kanserden ölenlerin sayısı azalıyor” gibi olumlu bir veriyi görünce bile abuk subuk yorumlarımızla konuyu olumsuz bir çatışmaya doğru götürüyoruz.

Fiziksel durumumuz, sağlımız giderek iyileşirken, biz ruh sağlımızı bilerek isteyerek kötüleştiriyoruz. Suçu sadece habercilere atmamak lazım. Sosyal medyanın toksik ortamına bakmak yeterli. Kim daha çok etkileşim alıyor, bu etkileşim için nasıl bir dil kullanıyor, ona bakmamız yeterli. 

Çoğumuz abuklamaya başladık. “Sıcak Kafa” dizisindeki olaylar her ne kadar kurgu olsa da ürpertici bir şekilde bize kendi gerçekliğimizi hatırlatıyor.

Konfüçyüs’ün dediği gibi konuya dilden başlıyor, ama oradan akla atlıyor. Boşlukta anlam arayışımızdan çıkıp, hayatın doğası ve medeniyetimizin bizi getirdiği nokta üzerine çarpıcı şeyler söylüyor. 

O söylediklerinden biriyle bitirelim şimdi bu videoyu.

“Yarın yokmuş gibi yaşadığımız hayatlarımız, ipotekli evlerimiz, kredi kartı borçlarımızdı derdimiz. Kiminin verimsiz ekini, kiminin hep yanlış gelen kahve siparişi… Sonra anladık ki, bir anda öylece yıkılabiliyormuş gerçekliğimiz. Salgın, bildiğimizi sandığımız her şeyi sınadı. Bir sürü soru sordurttu bize. İnsan nedir? Bilinç nedir? Ve zorla öğretti. Böbürlendiğimiz pek çok şeyi yitirince, geriye sadece birbirimizle olan bağımız kalıyormuş. Yok diyenlere inat, hala umut var.”

  • Sıcak Kafa Dizisi, 7. Bölüm, Toprağına kavuşan gül hikayesi

“Bu nasıl bir kafa? Sıcak Kafa” için 4 yanıt

Barış abi merhabalar benim ihtiyacım olan tek bir bilgi var onun için yorum yapma gereksinimi duydum. Bu “Sıcak Kafa” içeriğine sahip videonda kullandığın müziği merak ediyorum. Özellikle videonun sonunda yükselen ve senin anlatımınla bütünleşerek beni büyüleyen müziği merak ediyorum. Biraz bakındım fakat göremedim. Rica etsem kullandığın müziği benimle paylaşabilir misin? Sevgiler…

Merhabalar sizin videolarinizdaki ilk basta herkesin basit gorudugu konulardan buyuk arastirmalarla cok guzel anlamlar cikarmaniz cok hosuma gidiyor. Videolariniz icin tesekkurler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir