Kategoriler
Bilim Teknoloji

Büyük Piramidin içinde ne var?

Napolyon’un Büyük Piramide yaptığı geziyle ilgili ilginç bir hikaye anlatılır. Rivayete göre 1798’de Nil nehri kıyısındaki Giza’ya gelince, dünyanın en meşhur piramidinin içinde bir gece kalmak istemiş Napolyon. Tek başına. Taştan mezarın kalbindeki kral odasında. Antik Mısır’ın en güçlü firavunlarından Khufu’nun sonsuzluk yolculuğu için yaptırdığı noktada. Orada hala Firavun’un kocaman kırmızı bir taştan yapılmış lahiti var. Hatta üzerine vurulduğunda çan gibi çınladığı kulaktan kulağa fısıldanıyor. Ta Fransa’dan kalkıp gelen Napolyon gece vakti tek başına piramide girmiş. Ürkütücü ve karanlık dar geçitlerden elinde sadece bir mumla ilerlemeye başlamış. Ve nihayet tam ortasındaki Kral Odası’na ulaşmış.  

Böyle bir yolculuğu oturduğumuz yerden yapmaya ne dersiniz? 

Piramitler hakkında pek çok şey yazılıp çizildi. Çünkü gerçekten çok ilginç yapılar. En basitinden haritadan bakınca bile bunu anlayabiliriz. Bakın öylesine yerleştirilmiş bir şey değil. Sanki cetvelle çizilmiş gibi. Dört cephesi tam olarak dört yönü gösteriyor. Kuzey, Güney, Doğu ve Batı. Bunu yaptıklarında onun bu haşmetini anlayabilmemizi sağlayan uydular, bilgisayarlar, haritalar yok. Yönleri gösteren pusula bile yok.

Burası piramidin kuzeyindeki giriş. Napolyon içeriye buradan girmiş olmalı. Tabi onun  zamanında olmayan şey de böyle demir parmaklıklar ve kapılar.

Arkamızda Kahire bölgesindeki Giza kenti var. Eskiden Nil nehrinin suları bu gördüğümüz binaların olduğu yere kadar geliyormuş. 

Giza platosunda başka piramitler, mezarlar ve antik eserler de var. Ancak biz Napolyon gibi bunlardan en görkemlisine odaklanacağız. 

Çünkü bu büyük piramit dünyanın 7 harikasından geriye kalabilen tek yapı. 4500 yıldır ayakta. Şu anda bile hayal etmekte zorluk çekiyor insan. Ben şöyle bir benzetme yapmayı seviyorum. 2100’lü yılları hayal edebiliyor musunuz? Peki 2200’leri? Bir de 2500’lü yılları düşünün. Ama bizim yakın geleceğimiz olan 2500’leri değil. M.Ö. 2500’lü yılları. İşte o zaman yapmışlar bu piramidi. Dünyanın en yüksek binası olmuş bittiğinde. Ve 3800 yıl boyunca bu yükseklikte başka bir yapı görülmemiş dünyada. 

Çevresinde ondan biraz daha alçak 2 piramit daha var. Bunların hepsi de “piramitler çağı” denilen o çok eski zamanlarda inşa edilmiş ve sonra bu bölge neredeyse 1000 yıl boyunca bomboş kalmış. 

Giza’nın büyük piramidi olarak bilinen bu yapı firavun Khufu için yapılmış. 146.6 metre yükseklikte. Her biri tonlarca ağırlıkta 2 milyondan fazla taşı çok hassas bir şekilde üst üste yerleştirerek inşa edilmiş.

İçinde 3 tane özel bölme var. En üstteki bölme Kral odası olarak geçiyor. Ortada Kraliçe odası var. Bu odalara ulaşmak için karınca yuvası gibi ince koridorlar ve geçitler yapılmış. En alttaki oda en gizemlisi. Çünkü orası piramidin altındaki taş yatağı delinerek oluşturulmuş bir bölme. Yüzyıllardır araştırılsa da bunların hiçbirisinin tam olarak ne işe yaradığını bilmiyoruz. 

Şimdi girişe geri dönelim. Giriş diyoruz ama piramitler yapıldığında böyle bir kapı yokmuş orada. M.S. 820 yılında 7. Abbasi Halifesi Memûn tarafından içerideki koridorlara ulaşmak için delindiği söyleniyor. Bu girişe “hırsızlar tüneli” de deniyor. Memun, Harun Reşid’in oğluydu. Hani o meşhur binbir gece masallarının ortaya çıktığı dönemin hükümdarı. “Ali Baba ve Kırk Haramiler,” “Alaaddin’in Sihirli Lambası” gibi içerikler o dönemde ortaya çıktı. “Açıl Susam Açıl” gibi ifadelerle böyle bir kapının açtırılması pek de bir uygun düşüyor öyle değil mi? Harun Reşid aynı zamanda Reşit isminde bir kasabaya ismini de vermiş. O kasabada insanlık tarihinin en önemli taşlarından biri bulundu. Reşit taşı. Rosetta Stone. O taşın üstünde üç dilde yazılmış yazılar sayesinde hiyerogliflerin tercümesi yapılabildi. Yani o dönemde yapılanlar hem fiziksel olarak piramitlerin kapısını hem de kültürel olarak antik Mısır medeniyetinin kapısını açan bir anahtar gibi oldu. 

Rivayete göre Halife Memun’un adamları koçbaşlı bir kütükle orjinal girişe ulaşmak için bu kapıyı açmışlar. 

O geçiti oluşturmaya çalışırlarken içeriden çok büyük bir gürültü duymuşlar. Kütükle vurma sırasında meydana gelen titreşimlerden dolayı çok büyük bir taş kayıp düşmüş. Yukarı doğru çıkan geçidi gizlemek için konulmuş bu taş. O büyük bir gürültüyle düşünce, sesin geldiği tarafa yani sol taraflarına dönüp kazmaya başlamışlar ve ana girişi bu şekilde keşfetmişler. 4500 yıl önce yapılan bir binanın 1200 yıl önce yeniden keşfedilen kapısından söz ediyoruz.

Bazı arkeologlar daha farklı düşünüyor. Onlara göre bu tünel, piramitlerin yapımı bittikten nispeten daha kısa bir süre sonra antik hırsızlar tarafından açıldığına inanıyorlar. Firavun’la birlikte gömülen hazineleri çalmak için böyle bir çabaya girişmişler.

Geldiğimiz bu noktada yolumuz ikiye ayrılıyor. Soldaki kapı aşağıda yerin altındaki odaya giden tünel. Normalde piramitleri ziyaret edenlere o kapıyı açmıyorlar. Ama biz yine de girip bir bakalım.

Bu geçit piramidin derinliklerine doğru iniyor. 90 metre kadar aşağıya gideceğiz. 

Son derece klostrofobik bir ortam. Böylesine karmaşık bir yapıyı görünce insan ister istemez firavunu merak ediyor. İronik bir şekilde bu büyük piramidin firavunu Khufu’nun elimizdeki tek görseli sadece 7,5 cm’lik minik bir heykel.

Yakınlardaki başka bir piramidin kraliçesinin Khufu’nun annesi olduğu düşünülüyor.

Bu arada Khufu’nun adı piramidin duvarlarında filan yazılı değil. Arkeologlar Giza’nın başka bir yerinde buldukları yazıttan bu sonuca varmışlar.

Yeraltı odasına nihayet ulaştık. Şu anda piramidin tam altındayız. Dediğim gibi normalde bu bölgeye ziyaretçi alınmıyor. Etrafta sarıp sarmalanmış kocaman cihazlar var. Üzerinde “don’t touch – sakın dokunma – yassah” yazıları var. İlk gördüğümde ne olduklarını anlayamamıştım ama sonradan bu cihazların ne olabileceği konusunda aklımda bir teori oluştu. Önce gezimizi yapalım, son yıllardaki önemli bir gelişmeyi aktarırken bu teorimden de söz edeceğim.

Burası yukarıdaki diğer iki odadan daha da gizemli. Çünkü neden yapıldığına dair en ufak bir ipucu bile bulamamış bilim insanları. Taşlar gördüğünüz gibi kabaca oyulmuş. Sanki tam olarak bitirilmeden öylece bırakılmış gibi. 

Burada yine yeni kutular ve cihazlar görüyoruz. Belli ki önemli bir deney yapılacak ama dediğim gibi bununla ilgili daha sonra konuşacağız. 

Hemen arkamızda odanın zeminine bir çukurun kazılmış olduğunu fark ediyoruz. Büyük piramidin altında, yerin dibindeki taşların içine oyulmuş bir odanın içindeyiz ve onun da içine bir kuyu kazılmış. Bazı arkeologlara göre Khufu’nun önce buraya gömülmesi düşünülmüş fakat sonra vazgeçilmiş. En üstteki oda yapılıp oraya taşınmış. Hadi çıkalım artık buradan, üstümüzdeki milyonlarca taşı düşününce bu haliyle bile daral geldi bana.

Yol ayırımına geri döndük. Sağımızdaki basamaklar yukarıdaki iki odaya giden geçide açılıyor. 

Normalde az önceki koridorla bu geçit bağlantılı olarak tasarlanmış ancak yukarıya çıkan geçidin önüne bu üç büyük granit taş yerleştirilmiş. 

Piramitler hakkında ilk yazıları yazan kişi meşhur tarihçi Heredot. Firavun Khufu’nun çok zalim bir yönetici olduğunu söylemiş. Fakat onun söylediklerine de şüpheyle bakmak lazım çünkü Heredot bile Khufu’dan 2000 yıl sonra yaşamış. O kadar eski bu yapı. Piramitlerle ilgili ilk kapsamlı kitabı yazan kişiyse bir astronom. Bu kitabın orjinal basım tarihi 1880. Onu yazan kişi de bir astronom. 1864’de gelmiş bu bölgeye. Düşünün o zamanlar piramitlerin bulunduğu bölge Osmanlılara bağlı Mısır Hidivliğiydi. Kitabın 1978’deki bu yeni baskısına New York’ta yaşayan Fatma Türkkan önsöz yazmış. Piramitlerin yapım amacını pi sayısı başta olmak üzere matematikle ilişkilendirmeye çalışan ilk kitaplardan biri bu. Büyük Tufandan kaçmak için yapılmış kutsal bir yapı olduğu tezini de en kapsamlı savunan eser. Modern bir gözle bakınca içindeki pek çok fikrin geçerliliği kalmamış olsa da ben özellikle piramide dair yapılan illüstrasyonların hala çok başarılı olduğunu düşünüyorum.

Zaten bu kadar uzun süre ayakta kalan bir yapı olunca onunla ilgili binbir masalın ortaya çıkması kaçınılmaz.  

Yükselen geçidin sonunda daha büyük başka bir geçide ulaşıyoruz. Buraya “Büyük Galeri” deniyor. Tam bir mühendislik harikası. Bu galerinin taşlardan örülmüş çatısı neredeyse 9 metre yükseklikte. 

Sağımıza baktığımızda bir kuyu girişi görüyoruz. Bu kuyu az önce indiğimiz yer altı geçidine kestirme bir yol sağlıyor. 

Büyük galerinin tam ortasından ilerleyince Kraliçe’nin odasına giden yatay bir koridora ulaşıyoruz. 

Büyük piramidin etrafında tekne çukurları bulunmuş. Bunlardan iki tanesinde çok iyi muhafaza edilmiş cenaze tekneleri keşfedilmiş. 

Mısırlılar kralla birlikte bu tekneleri de gömüyorlarmış. Böylece öbür dünyada kralın Nil nehrinde gezebileceğine inanıyorlarmış.

Kraliçenin odasına geldik. Fakat muhtemelen kraliçe hiçbir zaman buraya gömülmedi. Şu anda piramidin kuzey ve güney cephelerinin tam ortasındayız. 

Odanın Doğu duvarında küçük bir oyuk var. Bu oyuğun yapım amacı bilinmiyor ama hırsızlar onun arkasına küçük bir tünel kazmışlar.

Kraliçe odasında iki tane baca var. Biri bu diğeri tam arkamızda. Bunların ilk önce havalandırma amacıyla yapıldığı düşünülüyordu. Kuzey ve Güney doğrultusunda piramidin dış yüzeyine kadar gidiyor ama tam olarak yüzeye ulaşmıyor bu bacalar. Eğer ölçersek yaklaşık 20 cm’e 20 cm’lik bir delik olduklarını fark ediyoruz. İçinde ne olduğunu anlayabilmek için özel üretilmiş robotları sokmuşlardı bu deliklere. 50 metre kadar ilerlemişti bu robotlar orada. Sonra yüzeye birkaç metre kala bir taşla karşılaştı robot. Bacayı tıkayan bu taşı robot kamerayla geçince küçük gizli bir odacık keşfettiler. Odacığın zemininde anlamı henüz çözülemeyen karmaşık bazı şekillerin görüntülerini yakaladı robot. İşte bu çizimlerin ortaya çıkmasıyla, bacaların havalandırma görevi yapmaktan daha büyük bir amaca hizmet ettikleri düşünülmeye başlandı. Fakat bu amacın da şekillerin de ne olduğu bilinmiyor.

Kraliçenin odasından tekrar büyük galeriye dönelim. Galerinin yüksek duvarlarında taş bloklar kademe kademe içeri doğru giriyor ve bir çatı formu oluşturuyor. Bu yapım tekniği sayesinde üstündeki çok büyük ağırlığı taşıyabiliyor. Galerinin ortasında bir kanal ve yanlarında da raflar var. Bu rafların içine her iki tarafta 28 tane bölme kesilmiş. 

Bazıları bu bölmelerin içinde ağaçtan çerçeveler ve onların da içinde geçidi bloklayan taşlar olduğunu düşünüyor. Bazıları da bunların granit taşları ilerletmek için yapılmış bir vinç düzeneğinin izleri olduğuna inanıyor. 

Geldik galerinin sonuna. Bu koridor Kralın odasının önündeki anti odaya doğru gidiyor. Mezar hırsızlarını engellemek için alınan önlemlerin sonuncusuna. Hırsızlar bir dert, vandaller başka bir dert. Khufu bile yaptırdığı piramide kendi adını kazımamış ama bunun eksikliğini hisseden bazı arkadaşlar duvarlara isimlerini yazıvermişler. Yazık!

Burası anti oda. Tamamen granitten yapılmış. Oyukları görüyor musunuz? Devasa kapıyı aşağı yukarı hareket ettirebilmek için kullanılan bir mekanizma. Kralı içeriye koyduktan sonra hırsızlar giremesin diye devasa taşlarla odayı mühürlüyorlarmış. 

Kralın odasına nihayet ulaşabildik. Piramidin içinde girdiğimiz üç özel bölmeden sonuncusu ve en üstte olanı bu oda. Tamamen granitten inşa edilmiş. Taşlar birbirine mükemmel bir uyumla oturuyor. Odadaki tek şey kralın lahiti. O da tek parça bir granitten oyulmuş. Bu büyüklükteki tek parça granitin az önce geçtiğimiz o dış koridorlardan buraya taşınması imkansız. Dolayısıyla piramidin inşaatı devam ederken onu buraya yerleştirdikleri ve sonra etrafına odayı yaptıklarını düşünüyorlar. 

Odanın çatısında katmanlar halinde özenle dizilmiş taşlar var. Üstteki ağırlığa dayanacak şekilde kaydırılarak yapılmış. 

Kraliçe odasındaki gibi burada da Kuzey ve Güney doğrultusunda iki küçük baca deliği var. Fakat bunlar yüzeye kadar ulaşıyor. Havalandırma deliği de olabilir. Firavunun ruhunun yükselebilmesi için açılmış da olabilir. 

Peki bu kadar mı? Piramidin içinde başka bir şey yok mu? Galiba var. Hani az önce küçük robotların bu bacalardan sokulduğunu söylemiştim ya. Onlar da gizli bir odacık keşfetmişti. Birkaç yıl önce piramidin içine bundan çok daha gelişmiş bir teknolojik düzenek yerleştirildi. Bilim insanları bu kez muografi tekniğini kullanmaya karar verdi. Tüm yeryüzüyle beraber piramitleri de sürekli oalrak bombardımana tabi tutan muon parçacıklarını ölçerek içindeki taşların yoğunluk farklarını ortaya çıkarabileceklerini düşündüler. Bu tekniği röntgen filmi çektirmeye benzetebiliriz. İnsanların iç yapısı yerine taşların iç yapısını ortaya çıkarıyor. Muon parçalarına hassas filmleri yerleştirdiler koridorlara. Sonra da parça parça taşıdıkları ölçüm cihazını kraliçe odasının içine kurdular. İşte sanırım ziyaretimiz sırasında az önce yer altı odasında gördüğümüz paketlerin için bu cihazın parçaları var ve sanırım şu anda size anlatmakta olduğum deneyi bir de orada tekrarlayacaklar. Çünkü bu tarama esnasında çok büyük bir keşif yapıldı. Halife Memun’un açtırdığı ve bizim de turumuza başladığımız giriş tünelinin üstünde gizli bir geçit olabileceğini buldular. Deniz seviyesinden 17 ila 23 metre yükseklikteki bir seviyede olduğunu tahmin ediyorlar. Bu koridor yatay ve en az 5 metre uzunluğunda. Fakat bundan çok daha büyük bir boşluk daha var. Büyük galerinin üstünde bir yerlerde en az 40 metre genişliğinde başka bir boşluk. Bu keşif, 19. yüzyıldan beri Büyük Giza Piramidi’nde yapılan ilk büyük keşif. 

Bu yapı 4500 yıl sonra bile hala bize gizemli hikayeler anlatıyor. Yapının kalbindeki oda ve içindeki gizemler hala çözülebilmeiş değil. Öyle olunca da binbir gece masallarına dönüşüyor.

Zaten biz de böyle bir masalla başlamıştık. Napolyon o gece bu bizim geçtiğimiz yollardan geçerek tam bu odaya kadar gelmiş. Bütün geceyi bu odada tek başına geçirmiş. Rivayete göre ertesi sabah yüzü bembeyaz bir şekilde dışarı çıktığında korkudan tir tir titriyormuş. Daha sonra başına ne geldiğini soranlara hiçbir şekilde cevap vermemiş. Ta ki 23 yıl sonra ölüm döşeğine gelinceye dek.  

Tam yatağında acı verici bir şekilde kendini dikleştirip o gece ne olduğunu soranlara cevap vermek üzereyken, birdenbire durmuş. 

“Ah, neye yarar,” diye mırıldanıp, yatağına geri yatmış: “Bana asla inanmazsınız.”

“Büyük Piramidin içinde ne var?” için 3 yanıt

Napolyonun ölüm döşeğinde bile büyük odada gördüklerini anlatmaya değer olmadığına karar verip söylememesi en az piramit kadar gizemli bence.

Ufacık bir teorim var . Kral ın odasından ve Kralicenin odasından cıkan borular vardı .Kralicenin odasından cıkanların ucu dısarıya açık degildi ,ama Kralın odasındaki açıktı .Peki iki oda arasındaki bariz fark ne? Kralın lahiti nin odaya konması ama bu nasıl kondu oraya evet mimari açıdan imkansız ,kraliçenin odası boştu lahiti konulmadı belki de bacaların dısa acılmama sebebi de onun orda olmamasıydı . Olay tam da burda baslıyor mimarisi gercektan hayranlık uyandıran piramidlerin bence bu kadar kolay bir şekilde Kral ın lahitinin oraya konulmadıgını ve kimsenin aklının almadıgı aşırı düşünülmüş zekice bir plandı . Bilmiyorum o dısarı acılan sistem sayesinde belki de ikiye ayrıldı piramid

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir