Kategoriler
Gelecek

Dünya 2050

Singapur 2050

Yapıları ve doğayı birleştiren yeni bir mimari trend gelişmeye başladı. 

Devasa ağaç evler sadece estetik değil aynı zamanda ekolojik bir öneme sahip. Genetiği değiştirilmiş ağaçlar hem çok daha hızlı büyüyor hem de kötü hava şartlarına daha dayanıklı. İdeal büyüklüğe ulaştıktan sonra ağaç bir eve, okula ya da bir kültürel merkeze dönüştürülüyor.

Merlion Singapur’u yok etmeye gelen bir robo-godzilla filan değil. Okyanus araştırma merkezine ait bir sualtı istasyonu. Singapur’un simgesi olarak yani aslan kafalı bir balık şeklinde tasarlanmış. Çünkü kentin hem aslan gibi bir güce hem de balık gibi denizlerle uyuma ihtiyacı var. Bu istasyon suyun en derin noktalarına kadar dalıp örnekler toplayabiliyor ve yeni enerji kaynaklarını araştırabiliyor.

Robotik tekerlekli sandalyeler toplumdaki “engelli” tanımını değiştirdi. Kişisel bir yardımcı gibi davranan bu robotlar taşıdığı kişiyi otonom olarak kentin herhangi bir yerinde dolaştırabiliyor. Hasta kendini kötü hissederse onu en yakın tıp merkezine götürebiliyor.

Öte yandan dünya beklenmeyen başka bir tıbbi sorunla karşı karşıya: Miyopluk problemi. Dünya nüfusunun %49.8’i yani yaklaşık 5 milyar kişi yüksek derecede miyopiye sahip. Etrafındaki monitörlere, ekranlara ya da gözündeki kontakt lenslerde oluşan görüntülere yakın mesafeden bakan kişiler, sürekli bir göz konsantrasyonu yüzünden bu dertten muzdarip. 

Bu gelecek senaryosunu bir web sitesinden sizlere aktardım. Siber güvenlik yazılımları üreten ve bu videonun da sponsoru olan Kaspersky’ın hazırlamış olduğu Earth (Dünya) 2050 adlı bu web sitesinde geleceğe dair tahminler yer alıyor. Benim en beğendiğim tarafıysa bu tahminlerin pek çoğunun konsept tasarımlarına da yer verilmiş olması. Tasarım ve teknolojiyi bir arada size sunması. Aralarında bilim kurgu yazarlarının, senaristlerin de yer aldığı fütüristlerin bundan 30 yıl sonrasına dair tahminlerini, bu tahminleri yaparken yürüttükleri mantığı, sanatçıların hayalgücüyle birleştirip etrafınızı çepeçevre saran 360 derecelik interaktif illüstrasyonlar eşliğinde keşfediyorsunuz. 

Mesela Kevin Costner’ın oynadığı 1997 yapımı The Postman (Haberci) filminin senaristi David Brin’in kehanetlerine bir göz atalım. 

Fas’ın başkenti Rabat’ın nasıl bir yer olabileceğine dair kafa yormuş kendisi. Diyor ki “eğer hayatın kimyasal formülüne bakarsanız Oksijen, Nitrojen ve Hidrojen gibi elementlerden oluştuğunu görürsünüz ve bunlar içerisinde en nadir bulunanı fosfordur.” Fosforu gübre yapıp bitkilerimizi besleriz. Dünyanın en büyük fosfor depoları Florida ve Fas’ta, fakat gelecekte önce Florida’nın rezervleri tükenecek. Dolayısıyla geleceği düşünürken bir zamanlar petrole sahip Arap ülkelerinin zenginliğinin bu kez fosfora sahip Fas’a geçeceğini hayal ettiğini söylüyor. Yani Fas, Afrika’nın Wakanda’sı haline geliyor. Başkent Rabat teknolojik açıdan dünyanın en gelişmiş merkezlerinden biri oluyor. Ünlü deniz araştırmacısı Jacques-Yves Cousteau’nun adını verdikleri bir su altı kenti inşa ediyorlar. Yani Atlantis’i bir efsane olmaktan çıkartıyorlar. Dünyanın dört bir tarafından gelen bilim insanları bu kentte yaşamaya başlayarak okyanus kaynaklarını ve nadir bulunan elementleri ortaya çıkarmaya çalışıyor. 22 Nisan 2050’de alınan BM kararıyla tüm dünyada madencilik vb. kirliliğe yol açan faaliyetler durduruluyor. Çünkü artık asteroidlerden elde edilen hammaddeler herkes için yeterli seviyeye ulaşmış durumda. Dünya rengarenk bir büyük bahçeye dönüşmeye başlıyor. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine… Masal gibi optimistik bir gelecek senaryosu dinledik.

Bunun tam tersi senaryoları öngören başka fütüristler de var elbette bu web sitesinde. Global ısınma nedeniyle yükselen suların altında kalan -yani Titanik gibi batan- kentlerin olacağı da öngörülüyor. Ama ben de iyimserlikten yana olduğum için diğerlerini keşfetmeyi dileyenlere bırakıyorum. 

Gökdelenler deyince eskiden akla New York gelirdi. Şu anda Dubai gibi kentler geliyor. Ian Pearson adlı bir başka yazara göre 2050 yılının New York’unda yüksekliği 50 km’ye varan binalar olabilir. “Yok artık!” diyecekken site okuyucularının çoğunluğunun da benimle aynı fikirde olduğunu gördüm. Böylesine yüksek bir yapının yerçekimine nasıl dayanabileceği konusunda bir ayrıntı vermemiş bu tahmini yapan kişi. 

Öte yandan Dubai de boş durmamış. Gökdelenlerden vazgeçip artık “gökteyüzenler” yapmaya başlamış. Bu tahmine göre yörüngeye oturtulan bir asteroidin üstüne yapılacak bir gökdelen dünyanın çevresinde dönmeye başlayacak. Bundan daha gerçekçi bir tahmin daha buldum: zeplin oteller.  Öyle ya da böyle Dubai’nin geleceği yine yükseklerde hayal edilmiş. Avatar filmindekine benzer havada yükselen yapılar çok güçlü mıknatıslar yardımıyla yapılabilir mi göreceğiz.

Bu tür yükselen binalar ya da çok yüksek gökdelenler değil ama uzaya uzanan bir asansör fikri uzun süredir tartışılıyor acaba bu konuda bir tahmin var mı diye aradığımda tabiki olduğunu buldum. Vancouver için yapılmış bu tahmin. 35786 km uzunluktaki bir çelik halat dünyanın yörüngesindeki ISS vb araçlara çok daha ucuz bir şekilde malzeme taşıyabilecek. O zamana kadar bu yapılabilir mi bilmiyorum ama ISS’in planlanan ömrünün bundan çok daha kısa süreceğini biliyorum. 

Gelecekle ilgili tahminlerden bizi en çok ilgilendiren şey herhalde hayatımızın büyük bir kısmını geçirdiğimiz yerler. Şimdi geleceğin evine bir bakalım. Bu sitede bazı tahminler 3 farklı zaman dilimine yayılmış.

2030 yılında kablosuz elektrik yaygınlaşacak öngörüsünde bulunulmuş. Dolayısıyla karmaşık kablo yığınlarından kurtulabiliriz. Bu dairedeki tüm elektrikli aletler enerjisini şu tavanda gördüğünüz cihazdan alıyor. Normal yazıcılar yerine 3 boyutlu yazıcılar artık hemen her evde var. Geleneksel TV yayıncılığı artık tümüyle sona ermiş, bunu tahmin edebilmek zor değil. Kokuyla beslenebilmek mümkün hale gelmiş, bu ilginç bir öngörü. Böyle bir şey icat edilse bile insanlar ağzıyla yemek zevkinden kolay kolay vazgeçmeyeceklerdir diye düşünüyorum. Yıkamasanız da kokmayan çoraplar yapılmış. Nanoteknolojiyle bu da mümkün olabilir. 

Şimdi aynı daireye bir de 2040 yılında uğrayalım. Ortam biraz daha genişlemiş gibi. Çünkü artık apartmanlardaki dolaplar mekanik olarak duvarların içine gömülüp, ihtiyaç halinde çağrılabiliyor. Buna benzer bir şeyi 5. Element filminde görmüştük sanki? Mutfak kısmında pek bir şey kalmamış, çünkü yemekleri robot hizmetçiler yapacak diye düşünülmüş. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin insan psikolojisi pek değişmeyecek. Etrafında başka canlılara ihtiyaç duyacak. O yüzden bitkilerin ya da evcil hayvanların sayısı ve çeşitliliği de muhtemelen artacak. Bir yandan bunların yapay versiyonları, robotik hayvanlar üretilirken bir yandan da büyük hayvanların genlerinde yapılacak değişikliklerle onların evcil versiyonları da ortaya çıkabilir. 

Nihayet 2050 yılına geldiğimizde aynı daire biraz daha minimal bir tasarıma kavuşmuş ve daha da geniş gözüküyor. Artık mutfakların %80’i robotlar tarafından işletiliyor. 20 yıl önce aynı dairede bir 3 boyutlu yazıcı vardı hatırlarsanız. Artık dolabınızın tamamı bir çeşit yazıcıya dönüşmüş durumda. Kıyafetlerinizi ya da ayakkabılarınızı üreticilerden yarı bitmiş olarak alıp evinizde kendi zevkinize uygun tamamlayabiliyorsunuz. Arkadaşlarınızla fiziksel olarak buluşmanıza da pek gerek kalmıyor çünkü onların gerçek boyutlu hologramlarıyla dilediğiniz zaman dilediğiniz yerde görüşebiliyorsunuz. Görünen o ki bazıları hayat arkadaşını seçerken bile gerçek insanlara ihtiyaç duymayacak. Robotlarla evlilik dönemi başlayabilir mi sorusu akla geliyor ama geçtiğimiz yıllarda kendi ürettiği bir robotla evlenen kişinin haberini zaten okumuştuk. 

Robot evlilikleri ne kadar yaygınlaşır bilinmez ama geleceğin Şangay’ında herkesin gözünde akıllı lensler görüyoruz. İşte bu gerçekçi bir senaryo. Üstelik sadece Şangay’da değil tüm dünyada hızla yaygınlaşacağını düşünebiliriz. Videonun başında söylediğimiz gibi küresel bir miyopiye de yol açabilir ama tam tersine daha iyi görebilmemizi de sağlayabilir bu lensler. Muhtemelen tüm akıllı telefonların, saatlerin, sağlık ölçümleri yapabilen araç gereçlerin yerini bu lensler alabilir. Sitedeki diğer okuyucular da bu konuda çok güçlü bir fikir birlikteliği içerisinde.

 

Bu görsel zaman makinesi bizi 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl sonra neler olabileceği konusunda düşünmeye zorluyor. Gelecekle ilgili bu tür senaryoları okurken, izlerken hep geçmişi de düşünerek kıyaslamalar yaparım. Bugün alıştığımız bazı şeyleri 30 yıl önce hayal edebilmek bile mümkün değildi. Bunun en çarpıcı örneği internet. Dolayısıyla evet 30 yıl sonra hayatımızda gerçekten çok büyük değişiklikler olacak diye düşünüyorum. Hayatın bazı yerlerinde. Öte yandan bazı şeyler de çok daha yavaş değişiyor. Yani zamanda yolculuk yapabilsek gelecekte bizi şaşırtacak şeyler sadece icat edilen yenilikler olmayacak. Özellikle insana ait bazı şeylerin nasıl olup da hala değişmediği bizi daha çok şaşırtacak!

“Dünya 2050” için 10 yanıt

Barış bey merhabalar. 440 Hz ile 432 Hz müzik arasındaki farklarla ilgili sizde bir içerik hazırlar mısınız acaba. 440 Hz in ruhumuza kötü tesir ettiği ile ilgili içeriklerle karşılaştım. Ve azınlıkta olsalar bazı müzisyenler akortlarını 432 ile yapıyorlarmış, yani natürel frekans diyorlar buna. Ben örnekleri dinlediğimde tonlama farkı haricinde başka bişey hissetmedim ama belkide doğru olabilir. Saygılar, iyi çalışmalar dilerim.

Geleceği biz bilemeyiz ama bu şekilde olacağını söyleyebilirim çünkü asıl teknoloji bunu gösteriyor belkide hayvanlara yer bile kalmayacak bu çok kötü bir haber olur bu

35786 km irtifa “Geostationary Earth Orbit” olarak tanımlanmakta. Bu yörüngedeki uydular dünya ile senkron döndüğü için aynı bölgenin üzerinde sabit kalmış oluyor. daha alçak irtifalarda yerçekimine karşı koyabilmek ve yörüngede kalabilmek için merkez kaç kuvveti kullanılıyor. Dünyadan daha hızlı dönmesi gerek. “GEO” kritik mesafede oldulça kalabalık bir irtifa. Televizyon yayını yapan uydular bu yörüngede mesela. Asansör yapmak için gerekli bir özellik.

Yayınlarınızı ilgiyle takip ediyoruz. Kaliteli içerik için teşekkürler.

Küresel bir miyopiye çevrilmesi ya da tam tersi şeklinde iyi görmemizi sağlayacak fikri çok destekleyemedim açıkcası. Uzaya uzanan asansör projesi umarım daha hızlı gerçekleşir. Tüm ülkeler bir şekilde gelişiyor ve yenileniyor. Tam tersi yıkıma uğramış ülkeler de var tahminlere göre ancak Türkiye’yi de bu tahmin aralığında görmek isterdim umarım daha güzel bir ülkede hatta dünyada yaşarız.

2050 Yılı dediğimiz zaman çok kısa gibi görünse de videoda izlediğimiz gibi her şeyin olunabileceği görünmekte. Ama bu durum biraz kötü gibi duruyor. Asosyal bir yaşam bizi bekliyor diyebilir miyiz? Evden dışarı çıkmadan her şeyi halledebilmek ne kadar iyi olabilir?

Barış abi yerinde olmayı o kadar çok isterdim ki.. En çokta bilimsel tarafını, teknoloji ile iç içe olma tarafını. Evini baştan sonra akıllı eve çevirmen. Hep hayallerimi süsledi. Türkiyede bu hayalin ötesine gidemeyecek bu gidişle. Bir şeyi modeme bağlamak için bile (nesnelerin interneti) satılan aparatlar 100 200 tl den başlıyor :()

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir