Kategoriler
Tasarım

Hangi boğayı çizmek daha kolay?

Şimdi size 11 tane boğa resmi göstereceğim. Sizce bunlardan hangisini yapmak daha zor? Şunu yapmak mı, yoksa bunu yapmak mı?

Şimdi ikinci soru geliyor. Bunlardan hangisini Pablo Picasso çizmiştir? Dikkatlice bakın. Kübizm akımını icat eden 20. Yüzyılın en önemli ressamlarından biri olan Picasso’dan söz ediyoruz. Sizce o bunlardan hangisini çizmiş olabilir?

Doğru yanıt: hepsi olacaktı. Biliyorum. Oldukça şaşırtıcı. Ama bu Cin Ali kitaplarından çıkmış gibi görünen boğa resmini Picasso çizmiş. Üstelik bu çizimi yapmak diğerlerinden çok daha zor olmuş. Çünkü ona ulaşabilmek için öncesinde diğer 10 farklı boğa çizimini denemesi gerekmiş. 

Bu 11 boğa çiziminin şaşırtıcı hikayesinden kendi hayatımıza uygulayabileceğimiz pek çok şey öğrenebiliriz. Bunun için sizden önümüzdeki birkaç dakikayı ve takviminizdeki ilk 33 günü açık bırakmanızı rica edeceğim. Çünkü videonun sonunda kod adı “Toros” olan bu projeyi açıklayacağım.

Gelelim hikayemize…

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sadece 3 ay sonra, 5 Aralık 1945’te Picasso bir Boğa resmi çizmeye karar verdi. Daha önce pek çok yöntemle bunu yapmıştı. Ama bu kez onun en ideal formunu yakalamak istiyordu. O yüzden bir seriye başlamaya karar verdi. Bunun için litografik mürekkeple boğanın bu canlı ve gerçekçi fırça çizimini oluşturdu. 

Picasso, yapıtları boyunca boğayı bir metafor olarak kullanmıştı, ancak anlamı konusunda kendisini sıkıştıranlara net bir yanıt vermeyi reddetti. Dolayısıyla ona bakanlar eserin bağlamına bağlı olarak çeşitli şekillerde yorumladılar: İspanyol halkının bir temsili olabilir mi? Biliyorsunuz boğa güreşleri onların kültürünün önemli bir parçası. Kimileri bu yorumu ilerleterek faşizm ve vahşet üzerine bir eser olarak yorumladı. Bazıları onu bekaret sembolü olarak aldı, bazıları da bereket sembolü olarak. Sonuçta kutsal kitaplarda bile bahsedilen, modern ekonominin merkezinde heykelleri dikilen bir hayvan bu. 

Picasso 1 hafta sonra 12 Aralık’ta atölyesine dönüp litografın ikinci versiyonunu çizdi. Bu kez boğanın dışavurum gücünü artırmak ve daha efsanevi bir varlığa ulaşmak için çabalıyor gibiydi. Ben çizimin bu versiyonunu yarı insan yarı boğa olan Minotor’a benzetiyorum. Hani Girit adasında herkese zarar veren bir yaratık olduğu için onu bir labirente kapatmışlardı ya… Son yıllarda Girit’te yapılan kazılarda, Knossos yakınlarındaki bir dağda, bu hikâyede anlatılan labirente benzeyen bir yapı kalıntılarına da rastlandı. Yolların ve geçitlerinin karışıklığı yüzünden içinden kolay kolay çıkılamayan yerlere o yüzden labirent denmeye başlandı. İşte boğa çizimleri de Picasso’yu adeta böyle bir labirente doğru sürüklüyordu.

18 Aralık’ta 3. Plakayı bu şekilde boyadı. Gördüğünüz gibi bu kez mitolojik bir canavarı yapmayı bırakmış. Onun yerine 500 yıl önce Uzak Doğu’dan Lizbon’a getirilen bir Hint gergedanının çiziminden etkilenmiş. Aslına bakarsanız Albrecht Dürer’in bu gravürü gerçek bir gergedana tam olarak benzemiyor. Onların üzerinde böyle zırhlı plakalar ya da pullar yok. Tüm bu anatomik yanlışlıklara rağmen Dürer’in gravürü Avrupa’da çok popüler oldu ve sonraki üç yüzyıl boyunca da kopyaları üretildi. Bu gravüre dikkatli bakın. Çünkü uzmanlar diyor ki: “Hiçbir hayvan resmi sanatta bu kadar derin bir etki yaratmamıştır.”

Picasso’nun 22 Aralık’ta yaptığı Plaka 4’te boğanın anatomisinin ana düzlemlerinin basitleşmeye başladığını görüyoruz. Hayvanın sadece ana hatlarını çizerek yapısını soyutlamaya başlamış. Bu haliyle neredeyse kasapların duvarlarında asılı çizimlere benzemiyor mu? Gülmeyin. Ya da sanatı hafife aldığımı sanmayın. Bu kasap benzetmesini bizzat Picasso’nun kendisi de yapıyormuş ve matbaacılarla şakalaşıyorlarmış. 

2 gün sonra 24 Aralık’ta yapılan bu 5. versiyonda görüntünün sadeleştirilmesi ve stilize edilmesi devam ediyor. Benim favorilerimden biri bu versiyon. Neden biliyor musunuz? Çünkü burada Picasso, dengeyi yeniden dağıtmak ve yaratığın önü ile arkası arasındaki dinamikleri yeniden düzenlemek için boğanın bazı bölümlerini silmeye başlıyor. Mesela onun devasa kafasını küçültmüş ve hatlarını daha önce boğanın alnı olan küçük bir alana sıkıştırmış. Gözünü büyütmüş ve boynuzlarını daha lirik bir tasarımla düzleştirmiş. Böylece hayvanın önünde daha keskin bir odak noktası oluşturmuş. Hayvanın sırtının da bir bölümünü silmiş. Sırtın bu yeni açısına paralel olarak hayvanın üzerinde çapraz olarak uzanan koyu beyaz çizgi ile bu değişikliğin tam anlamıyla altını çiziyor. Bu harekete karşı bir denge olarak, vücudun ortasında, öndeki omuzlara paralel, zıt yönde uzanan bir çizgiyi de güçlendirmiş. 

Hemen 2 gün sonra 26 Aralık’ta ne görüyoruz? Yeni bir baş ve yeni bir kuyruk. Picasso, yaratığı çaprazlayan çizgiler ağını yumuşatmak için daha fazla eğri sunuyor bize. Dune filmindeki boğa heykelini görmüş müydünüz? Ben ona da biraz benzetiyorum bu stili. Zaten filmdeki karakterlerin aile sembolü boğa kafasını seçme sebebi, o ailenin kökenlerinin ta Dünya’daki Girit adasına kadar uzanmasına dayanıyormuş. Gelecek ve geçmiş, Dünya ve Dünya dışı arasındaki noktalar birleşmeye başlıyor.

Biz 28 Aralık 1945’e dönelim. 7. Plakanın çizimleri tamamlanmış. Picasso, boğanın formundaki dengeyi fark etmiş. Biz de bir şeyi artık iyice fark ediyoruz. Geliştirmek demek eklemek demek değildir. Bazı şeyleri azaltarak geliştirebilmek de mümkündür. Sadece resimlerden söz etmiyorum. Kendi hayatlarımızdan da bazı şeyleri çıkartarak onu geliştirebiliriz. Bu konu önemli, buna döneceğiz ama önce şu 11 çizimi tamamlayalım.

2 Ocak 1946. Evet artık yeni bir yıla girdik. Aralık’ta başlayan çizim serüveninde 8. aşamadayız.  Boğanın bacaklarının ve kuyruğunun yeniden değiştiğini görüyoruz. Bundan 10 yıl önce Picasso ne demişti biliyor musunuz? “Bir resim eskiden eklemelerin toplamıydı. Benim durumumda resim bir yıkımların toplamıdır.” 

5 Ocak 1946. Picasso, kafa çizimiyle eğlenmeye devam ediyor. Bir yandan da tüm tonları ortadan kaldırıyor. Sadece hayvanın üreme organı onun cinsiyetini vurgulamak için gölgesini koruyor. 

10 Ocak 1946. Bu sondan bir önceki aşamada, çizimin karmaşık alanları tamamen kaldırılmış durumda. Kalanlar hayvanın temel kuvvetlerini ve biçimlerin bağıntısını karakterize eden yalnızca birkaç temel çizgi ve şekilden ibaret. Ayrıca onun kafası size de ters dönmüş A harfini anımsatmıyor mu? Gerçekten de A harfinin kökenine indiğimizde onunla boğalar arasında bir ilişki olduğunu buluyoruz. Bununla ilgili açıklayıcı bir animasyon video hazırlamıştım. Onun da linkini açıklamalar bölümüne bırakıyorum.

Ve nihayet 17 Ocak 1946. 11. çizim. Serinin bu son baskısında, Picasso boğayı, her görüntünün aşamalı gelişimi boyunca o kadar dikkatle düşünülen basit bir anahatta indirgemiş ki, yaratığın mutlak özünü mümkün olduğunca kısa bir görüntüde yakalamayı başarmış.

Kimilerine göre 20. Yüzyılın bu en büyük sanatçısı, 37 gün süren bu çalışma sürecinde 11 adımda bir boğanın ideal formunu yakalamaya çalıştı. Bu bana çok ilham verici geliyor. Çünkü bu süreçte fazlalıklardan kurtularak güzelleştirme kavramı var. 

Sanatçının bu yaklaşımı hayatın her alanında uygulanabilir. Mesela duvarda asılı şöyle bir nesne bir sanat eseri değil ama azaltılarak mükemmelleştirilmiş bir teknolojik araç. Bu videonun sponsoru Toshiba tarafından karmaşık çizgileri “azaltılarak” görselliği, çıkardığı sesler “azaltılarak” işitselliği ve kullandığı enerji “azaltılarak” çevre duyarlılığı güzelleştirilmiş… bir inverter klima. 

Zaten tüm bu özellikleri “inverter” teknolojisini klimada ilk kullanan marka Toshiba ona kazandırıyor. “Çevirici” anlamına gelen inverter sözcüğü, bu tür klimalarda çevrilen elektrik akımının şeklini ifade eder. Bunlar mahalin ihtiyacına göre hava üfleme miktarı ve motor hızını ayarlayarak ısıtma ve soğutma yapan yüksek enerji tasarruflu cihazlardır.

Toshiba’nın yenilikçi “DC-Twin Rotary döner kompresör teknolojisi” enerji tasarrufunu maksimum seviyede sağlar. Herhangi bir alanı soğutarak veya ısıtarak mümkün olan en kısa sürede istenen sıcaklığa getirir ve daha sonra bu sıcaklığı verimli bir şekilde korur. Bu şekilde doğal kaynaklar daha az kullanılır. Titreşim ve ses seviyesi de çok düşük olduğu için hem doğa hem de çevre dostudur. 

Toshiba’nın klimalarda öncüsü olduğu inverter teknolojisi ve klima modelleri hakkında daha ayrıntılı bilgi almak ve kısa süreliğine geçerli indirim kodunu kullanmak için açıklamalar bölümündeki bağlantıyı kullanabilirsiniz. 

Şimdi gelin sizinle bir sanat çalışması başlatalım. Adına da “Toros Projesi” diyelim. Neden böyle dediğimizi bilenler bilmeyenlere yorum olarak açıklasın. Fakat bunun için dışarıdaki bir boğaya ihtiyacımız olmayacak. İçimizdeki boğalardan birini ehlileştirmeye çalışacağız. Kurtulmayı istediğimiz kötü bir alışkanlığımızı seçip onun üzerinde 33 gün boyunca çalışacağız. En az 11 deneme yapacağız. 

Örneğin ben bugünlerde biraz geç yatmaya başladım. Uyku düzenim konusunda çalışmayı düşünüyorum. Siz de kendi hayatınızdan böyle bir şeyi seçin. Erteleme hastalığı olabilir, egzersiz yapmak olabilir, diyetinizi değiştirmek olabilir. Daha önce pek çok kez denemiş olsanız da başaramadığınız bir şey olabilir. Varsın, öyle olsun. Toros projesinde amacımız daha önce tırmanamadığımız dağlara tırmanmak. Bunun için de Picasso’nun yolunu takip edeceğiz. Neydi onun formülü? Kısa bir sürede, pek çok denemeyle, fazlalıklardan kurtulmak. En ideal formu yakalamak. Süremiz 33 gün. Deneme sayımız en az 11. Picasso’nun hayatı boyunca 50.000 eser ürettiğini düşünecek olursak gayet erişilebilir bir deneme sayısı. Hayatınızdaki karmaşık çizgileri azaltarak, hayat kalitenizi arttırmak için önünüzde 33 gün ve 11 aşama var. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir