Tarih boyunca farklı kültürlerde anlatılan hikayelerde ilginç bir şekilde ortak bir motife rastlarız: insan-hayvan hibridleri. Üst tarafı insan, alt tarafı at olan sentorlar, yarı insan yarı keçi satirler, yarı insan yarı kuş sirenler, şirinler, yarı insan yarı aslan sfenksler, bu liste uzayıp gider. İnsan hayvan karışımlarına bazı kültürlerde o kadar önem verilir ki tanrı statüsüne yükseltilir: şahin kafalı horus, fil kafalı ganesha, kuş kafalı tengu. Tam olarak bu saydığım örneklerle aynı olmasa da bizdeki bozkurt destanında da kurt ve insan birlikteliğinden söz edilir.
Kategori: Gelecek
Sizlere Omega takımının hikayesini anlatmak istiyorum. Çok da uzak olmayan bir gelecekte yaşanması muhtemel bazı olaylardan bahsedeceğim. Omega takımı yetenekli insanlardan kuruldu. Şirketin karizmatik CEO’su tarafından tek tek görüşülerek seçildi bu insanlar. Kendi alanlarının en iyisi olan araştırmacılardan, mühendislerden, yazılımcılardan oluşan idealist bir grup. Amaçları insanlığa yardım etmekti. Fakat görevleri çok tehlikeliydi. Eğer geliştirecekleri kod yanlış insanların eline geçerse çok kötü sonuçlar doğurabilirdi. Zamanında “Manhattan Projesi” için de dünyanın en zeki beyinleri böyle bir araya getirilmişti. Ama sonuçta ne oldu? Nükleer silahlar ortaya çıktı ve dünya savaşlarında neredeyse insanlık yok oluyordu. Bir kez daha böyle bir sonucun ortaya çıkmaması için bırakın diğer uluslararası şirketleri çok güçlü hükümetlerden bile gizli olarak geliştirmeleri gerekiyordu bu kodu.
Dünya 2050
Singapur 2050
Yapıları ve doğayı birleştiren yeni bir mimari trend gelişmeye başladı.
Devasa ağaç evler sadece estetik değil aynı zamanda ekolojik bir öneme sahip. Genetiği değiştirilmiş ağaçlar hem çok daha hızlı büyüyor hem de kötü hava şartlarına daha dayanıklı. İdeal büyüklüğe ulaştıktan sonra ağaç bir eve, okula ya da bir kültürel merkeze dönüştürülüyor.
Merlion Singapur’u yok etmeye gelen bir robo-godzilla filan değil. Okyanus araştırma merkezine ait bir sualtı istasyonu. Singapur’un simgesi olarak yani aslan kafalı bir balık şeklinde tasarlanmış. Çünkü kentin hem aslan gibi bir güce hem de balık gibi denizlerle uyuma ihtiyacı var. Bu istasyon suyun en derin noktalarına kadar dalıp örnekler toplayabiliyor ve yeni enerji kaynaklarını araştırabiliyor.
Sizlere iki film sahnesi izletmek istiyorum. İkisinde de insan beynine nasıl kablo bağlandığını göreceksiniz. Birincisi hemen herkesin bildiği bir filmden: 1999 yapımı Matrix’ten geliyor.
Oldukça acı verici bir deneyime benziyor. Şimdi ikinci göstereceğim sahne çok daha yeni bir tarihte 2019 Temmuz ayında çekildiği için daha acısız bir deneyimi bize gösteriyor. Bir tane kalın kablo yerine beyne birden çok ince kablo bağlanıyor. Evet bu ikinci sahneyi hangi filmden aldığımı merak ediyorsunuz değil mi? Aslına bakarsanız bir filmden değil bir sunumdan aldım bu sahneyi. Neuralink şirketinin geliştirdiği bir robotun gerçek görüntülerini izledik. Dikiş makinesi gibi çalışan bu robot kablo dikiyor. O kabloların bir ucu insan beynine diğer ucu da bir bilgisayara bağlanacak. Yani bir beyin-bilgisayar-bağlantısı yapılacak: BBB. Şaka gibi geliyor kulağa. Ya da bu ancak bilim-kurgu filmlerinde olabilir diye düşünüyorsunuz önce. Ama dedim ya bu sahneyi bir sunumdan aldım diye. Sunumu yapan kişi Elon Musk. Mars’a gidecek roketler ve kendi kendine gidebilen elektrikli otomobillerden sonra insan beynine de el atmadan duramamış. Az önce gösterdiğim teknolojiyi geliştiren Neuralink şirketi o ve arkadaşları tarafından 2016’da gizlice (hadi gizlice demeyelim de sessiz sedasız) kuruldu. Çünkü kamuoyu bunu ancak 2017 Mart’ında öğrendi. O zamana kadar çeşitli üniversitelerden dünyanın en ünlü sinir bilim uzmanlarını işe almışlardı bile. 90 kişinin 3 yıllık çalışmalarının sonucu, geçtiğimiz 16 Temmuz’da yapılan bir sunumla tüm dünyaya açıklandı.
“Makineler, bir insanın yapabildiği her şeyi yapabilecek.
20 yıl içinde…”
- Herbert A. Simon (1965’te söyledi)
Aradan 54 yıl geçti ama makineler hala bir insanın yapabildiği her şeyi yapamıyor.
————
“Bir nesil sonra yapay zeka yaratma sorunu büyük ölçüde çözülecek.”
- Marvin Minsky (1970’de söyledi)
Aradan iki nesil geçti ama yapay zeka yaratma sorunu hala çözülemedi.
————
İnsan zekası, yapay zekanın kendi zekasını ne zaman geçeceği konusunda biraz kararsız. Bu konuda yapılan kehanetleri bir tabloya dönüştürdüğümüzde ilginç bir sonuç ortaya çıkıyor.
Bu videoda sizlere bazı hipotetik sorular soracağım. İdeal bir kent sizce nasıl tasarlanmalı? Mesela bir kentte kaç kişi yaşamalı? Böyle de soru mu olurmuş demeyin. Bir düşünün bakalım. Kendi kendine yetebilen, sürdürülebilir, uzun soluklu, sağlıklı bir kentin ideal nüfusu bana göre 5040 kişi. Çünkü 5040 benim en sevdiğim sayılardan biri. Tabi bunun bir de matematiksel bir sebebi var ve onu birazdan açıklayacağım. Peki nereden icap etti de böyle kent tasarımları hakkında konuşmaya başladık derseniz, biliyorsunuz bu kanalda daha önce size çeşitli videolarla küresel iklim değişikliğinin olası sonuçlarını göstermeye çalıştım. Bunlardan biri de deniz seviyelerinin yükselmesi. 2050 yılına kadar aralarında İstanbul’un da yer aldığı dünyanın 10 büyük kentinden 9’u yükselen sulardan öyle ya da böyle olumsuz olarak etkilenecek. İşte geçtiğimiz hafta, 3 Nisan Çarşamba günü Birleşmiş Milletler’de bir toplantı yapıldı. Ortadaki ekranlardan gösterilen şey bir kent tasarımı. Oceanix City adlı bu konsept tasarımı sunanların amacı denizlerin üstünde yüzen kentler kurmak.