Elon Musk 28 Ağustos Cuma günü şirketi Neuralink’in “beyin-bilgisayar arabirimi” teknolojisini tanıttığı bir demo toplantısı gerçekleştirdi. Üç domuz kullanılarak yapılan demoda kafatasına yerleştirilen implantla beyinlerinde oluşan sinyaller canlı olarak gösterildi. Etkinlik sonrasında soru/cevap bölümü de yapıldı.
Geçtiğimiz aylarda evden öğrenmeyi ve çalışmayı kolaylaştıran 18 uygulamayı sıralamıştım. İşte bunların içinde bir tanesi var ki onu her gün düzenli olarak kullanıyorum ve çok büyük faydalarını görüyorum. Bana göre şu anda en gelişmiş not alma ve organize etme uygulaması: Notion. Okullarımızın, ofislerimizin iyice dijitalleştiği bugünlerde sizlerin de işine yarayacağını düşünüyorum. Çünkü sanal ve gerçek hayatınızın her bir köşesini organize edip, derleyip toparlayacak bir sisteme kavuşturuyor bizleri. Çünkü not almak düşünmenin harekete geçmiş şekli.
Görsel düşünebilme yeteneği sadece sanatçılar için değildir. Girişimciler için de temel bir problem çözme yeteneğidir.
Ünlü besteci ve piyanist Philip Glass, çocukken babasıyla sözlü satranç oynarmış. Satranç tahtasını zihninde görselleştirebilir ve hangi hamleyi yapacağını bilirmiş. Julliard’da okuduğu zaman, görsel düşünme becerilerinin kompozisyon öğrenmeyi çok daha kolaylaştırdığını bulmuş. Kağıda yazmadan önce zihninde notaları görebiliyormuş.
Stonehenge taşlarının kaynağı bulundu
Bazı konuları ele alıp sizlere aktarmak için uygun bir zamanı bekliyorum. Stonehenge bu tür konulardan biri. Hani şu İngiltere’nin güneyindeki bir düzlükte 5000 yıldan beri ayakta duran taşlar var ya… Neden uygun bir zamandayız böyle bir konuyu ele almak için? Çünkü nihayet sırrı çözüldü! Yine! Yani kısmen! Oradaki taşlardan bazılarının kaynağı bulundu. Geçen hafta böyle bir haber ortaya çıkınca artık her yıl atıldığı için gelenekselleşen “Stonehenge’in sırrı çözüldü” başlıkları ortaya çıktı. Büyük bir umutla o başlıkların ardındaki gerçeği eşeledim ve hem yeni bulguları hem de geçmişte yapılan çalışmaları derleyerek bu ilginç yapıyla ilgili en güncel bilgileri sizinle paylaşmak istedim.
Bugün sizlere bayram kahvaltısında eşlik etmek istedim. Herkese iyi bayramlar diliyorum. Tabi şu anda kahvaltı etmiyor olabilirsiniz ama muhtemelen hem yaz, hem pazar hem de bayram olduğu için “dinlenme modu”ndasınızdır diye tahmin ediyorum. Ben de o yüzden beyinlerimizi çok zorlamayacak, aksine hem onu hem de vücudumuzu rahatlatacak, dinlendirecek bir konu seçtim ve şu anda onu yudumluyorum.
Konumuz çay, değil. Öyle gözüküyor ama bu Rooibos. Afrikaans dilinde “kızıl çalı” demek bu. Çünkü rengi kırmızıya benzeyen bir çalının dikenlerinden elde ediliyor. Aynı çay demler gibi demleniyor, rengi de çaya benziyor ama roobios’un en önemli farkı içinde hiç kafein olmaması. O yüzden ben normalde kahvaltıda değil de akşam yemeğinden sonra içiyorum. Hem rahatlatıyor hem de çay ya da kahve gibi uykunuzu kaçırmıyor. Şöyle bir rutinim var. Sabahları kahvaltıda çay, öğle saatlerinde de bir fincan kahve içiyorum. Hatta eğer imkan bulabilirsem kahvenin arkasından 23 dakikalık bir uyku çekiyorum, buna da kahvuyku demiştim hatırlarsanız. Akşamları da rooibos. Vücudunuza çay ve kahveyle aldığınız kafein 10 saat boyunca etkisini göstermeye devam ediyor. O yüzden geceleri kaliteli bir uyku çekmek isteyenlere önerim, eğer 23:00 civarında yatıyorsanız öğlen 13:00’e kadar çay ve kahve işlerini bitirin. Daha sonra canınız yine çekerse bunun gibi çakma çay içersiniz.
Bu taşa iyi bakmanızı istiyorum. Bu taşın bir adı var. Bu taşın uzun bir yaşam hikayesi var. Ve hikayenin en heyecan verici bölümü daha yeni başlıyor.
Taşın adından girelim konuya: Sayh al Uhaymir 008. 26 Kasım 1999’da Umman’da bulunduğu yer nedeniyle bu ismi almış. 8,5 kg ağırlığındaki bu taş yaklaşık 1000 yıldır orada, Umman’daydı ama 450 milyon yıl kadar önce doğmuştu. Nerede mi? Mars’ta. Muhtemelen Mars’ın Mojave bölgesinde. Milyonlarca yıl boyunca orada yaşadıktan sonra bundan yaklaşık 600-700 bin yıl kadar önce bir asteroid Mars’a çarptı. Çarpışmanın şiddetiyle Mojave krateri oluştu ve o bölgedeki taşlar uzaya savruldu. Binlerce yıl uzayda yolculuk ettikten sonra bu taşların bazıları Dünya’nın atmosferine girdi. Bir kısmı -küçük olanlar- yanıp kül oldu, bir kısmı da -bu taş gibi büyük olanlar- dünyanın bir yerine inmeyi başardı.