Kategoriler
Fotoğrafçılık

Cep telefonuyla portre fotoğraf çekme teknikleri

Fotoğrafçılığın pek çok tanımı var ama benim en sevdiklerimden biri şu: ışıkla boyama sanatı. Gerçekten de öyle. Bir ressam fırçasıyla boyayı nasıl yönlendirip tuvalinde bir resmi ortaya çıkarıyorsa, bir fotoğrafçı da ışığı yönlendirerek bir fotoğrafı ortaya çıkarıyor. Özellikle bir insan yüzünü çekecekseniz ışığı iyi kullanmak gerekiyor. Eğer ışığı iyi kullanırsanız profesyonel DSLR makinelere gerek kalmadan cep telefonuyla bile etkileyici fotoğraflar çekmek mümkün. Bu videoda rahatlıkla uygulayabileceğiniz basit bazı tekniklerden bahsedeceğim. DEVAMI ▷

Kategoriler
Bilim Felsefe

Neden tek gözlü değiliz?

Gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biri olarak kabul edilen “Alien – Yaratık” filminin son sahnesinde kamera yavaş yavaş gözlere doğru yaklaşır. 

    • This is Ripley. Last Survivor of Nostromo.

    Bu Ripley. Nostromo’da hayatta kalan son kişi. 

    Onun donuk gözlerinden korkuyu okuruz. Uzayda yeni bir dünyayı keşfederken karşılaştığı bir yaratık onun tüm arkadaşlarını öldürmüştür. Biri hariç. 

      • Come on kitty.

      Bir kedi. Sahnenin başında Ripley’nin kucağında duran bu kediyi yönetmen filmin bir yerinde daha kullanır. Yaratığı ilk kez gördüğümüz yerde. Daha doğrusu tam olarak göremediğimiz. Bize film tarihinin en iyi tasarlanmış yaratığını açık seçik göstermek yerine sadece onu gören bu kediyi gösterir. Sadece kedinin gözlerine bakarak korkmamızı ister. DEVAMI ▷

Kategoriler
Sanat Tasarım

Neden bu tablo bizi içine çekiyor? Nedimeler’in 364 yıllık gizemi

Sizin resminizi çiziyorum. Efendim? Olmaz öyle saçma şey mi? Sizi değil olsa olsa beni çeken kamerayı mı çizebilirim sadece? Nereden biliyorsunuz? Belki de yeni bir teknoloji çıkmıştır ve bunun sayesinde artık sizi görebiliyorumdur? Bazı öncü fikirler ilk çıktığı zaman hemen anlaşılamayabilir. Mesela televizyon… İlk zamanlar anlaşılamamıştı. Ne demişlerdi onu tarif etmek için? 

    • Bu radyonun resimlisidir!

    Doğru. Radyonun resimlisi. Nasıl yani? Radyoda Zeki Müren şarkı söylemiyor mu?   DEVAMI ▷

Kategoriler
Uzay

29 Şubat’ta doğarsan ne olur?

Doğum günü 29 Şubat olanlar el kaldırsın! Mümkünse aşağıya bir de yorum bıraksın. Bi’şey deneyeceğim. Eğer bu kanala bugüne kadar abone olan herkes bu videoyu 29 Şubat 2020 tarihine kadar izlerse -ki düşük bir ihtimal-  ama yine de izler ve hatta yorum yaparsa -ki bu daha da düşük bir ihtimal- 2759 kişi doğum gününün 29 Şubat olduğunu yazacak. Nereden mi biliyorum? Çünkü istatistiksel olarak böyle bir günde doğma ihtimalleri 365’te bir değil 1461’de bir. 2759*1461 = abone sayım (4030899). Çünkü Şubat’ın 29’u her 365 günde bir değil dört yılda bir takvimlerimizde beliriyor. (365*4)+1=1461 İşte böylesine düşük ihtimalli bir günde doğunca ne oluyor? Bende enteresan bazı örnekler var ama eminim bugünde doğanlar, kendi ilginç hikayelerini de anlatacaklardır. Öncesinde neden böyle bir güne ihtiyaç duyulduğunu tekrar hatırlayalım. DEVAMI ▷

Kategoriler
Felsefe

Hareket imkansızdır! Zeno Paradoksu

Hareket etmenin imkansız olduğunu biliyor muydunuz? Bu videoyu sonuna kadar izledikten sonra öğrenmiş olacaksınız. Bir başka deyişle okula ya da işe geç kaldığınızda artık son derece mantıklı bir mazeretiniz olacak. Evet bütün üşengeçler, ağır kanlılar, size sesleniyorum! Şimdi sesi açın ve ekrana bütün dikkatinizi verin. 

Bir yerden bir yere gitmek her gün her zaman yaptığımız bir şey değil mi? Mesela okula, işe ya da markete alışveriş yapmaya her gün gidiyoruz. Hatta evin içinde bile susadığımızda ya da televizyon izlemek istediğimizde hareket etmiş oluyoruz. Yürümek… Bir vasıtayla bir yerden bir yere gitmek… Hepsi bir şekilde hareket etmek anlamına geliyor. Elimizi alnımıza götürdüğümüzde elimiz hareket ediyor. Gözlerimizi sağa sola çevirdiğimizde gözlerimiz hareket ediyor. Her şey hareket ediyor… Mu acaba? DEVAMI ▷

Kategoriler
Eğitim Kitap

Bir kitap nasıl seslendirilir?

Zaman Yolcusu (ondan böyle söz etmek daha uygun) bize derin bir konuyu açıklamaktaydı. Kurşun rengi gözleri parıldıyor ve kırpışıyor; genellikle solgun duran yüzü kıpkırmızı, hayat dolu görünüyordu. Ateş harıl harıl yanarken, gümüş zambakların içinde kamaşan ışıkların yumuşak aydınlığı, bardaklarımızda ansızın belirip kaybolan kabarcıkları yakalıyordu. Sandalyelerimiz, ki hepsi onun icadıydı, yalnızca üzerlerine oturmaya yaramakla yetinmeyerek bizleri kucaklıyor ve okşuyordu; düşüncelerin doğruluk ağlarına takılmadan zarif ve rahatça akabileceği, akşam yemeği sonrasının o zevkli havası vardı ortada. Ve biz tembel tembel oturup onun bu yeni paradoks konusunda duyduğu hevese ve yaratıcılığına imrenirken; o, cılız işaret parmağıyla maddeleri imleyerek konuyu bize sundu. DEVAMI ▷