Hoş geldiniz. Ben de tam Miyagi’cilik oynuyordum. Bay Miyagi’yi belki duyanlar vardır. Miyagi-san, Okinawa’lı bir karate ustası. Tabiki gerçek bir kişi değil. Hayali bir karakter. Gençlere kendini savunma sanatını öğretiyor. Biraz kibarlaştırdım orijinal tanımlamayı. Normalde “martial arts” deniyor, “dövüş sanatları” diye dilimize çevriliyor ve genellikle de kung fu, karate gibi doğu kökenli spor dallarıyla ilişkilendiriliyor ama “martial arts” Latin kökenli bir tabir. Marslı sanatları demek. Nasıl bağladık uzaya yine 🙂 Yok yok, bugünkü konumuz uzayla ya da Mars’la ilgili değil. Mars’ın mitolojik anlamı olan savaşmayla da ilgili değil. Kendini savunmayla ilgili. O yüzden Miyagi-san’dan bahsederken gençlere “martial arts” ya da “dövüş sporları” öğretiyor demek yerine “kendini savunma sanatını” öğretiyor demeyi tercih ettim.
Geçen yüzyılda Ekim ayı çok önemli dönüm noktalarına tanıklık etti. Bizim tarihimiz için bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilan edilmesidir. 1933’te Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 10. Yıl Nutku’nda ilan ettiği gibi bu “en büyük bayramımız” kutlu olsun. Öte yandan dünya teknoloji tarihi açısından da önemli olaylardan bazıları Ekim ayında gerçekleşti. Yönetim biçimleri arasında Cumhuriyet nasıl bir devrim yaptıysa, teknolojide de bilgisayarlar öyle bir devrim yaptı. İşte Cumhuriyet’in değil ama bilgisayar biliminin kurucusu Alan Turing’in makineler ve yapay zeka konusunda yazdığı meşhur makalesi 1 Ekim 1950’de yayımlandı. Hani şu “Turing Testi”nin de yer aldığı makale. Hani “makineler düşünebilir mi?” sorusuyla başlayan… Bundan 7 yıl sonra 4 Ekim 1957’de Sovyetler Birliği Sputnik 1 uydusunu Dünya yörüngesine fırlattı. Kendisi bir plaj topu büyülüğündeydi ama insan yapımı bir nesne ilk kez uzaya çıkmıştı. İşte geçen yüzyılda Ekim ayında meydana gelen bu üç devrimsel olay üç ayrı dönemi işaret ediyor: ilkinde bizim için ulusun egemenlik başlarken, diğer ikisinde tüm dünya için önce bilgisayar sonra da uzay çağı başladı.
Bu bardaktaki suyun içinde tam olarak kaç su molekülü vardır sizce? İpucu vereyim. Bardağa yaklaşık 3,5 çay kaşığı su koydum. Yani 18.01 mL. Şimdi bir tahmininiz var mı? Milyon? Milyar? Trilyon? 602 sekstilyon su molekülü var arkadaşlar. Sekstilyon, trilyon kere milyar demek. Yani bardaktaki suda baya çok molekül var. Ama bilimde “baya çok” yeterli bir tanımlama değil. 602 sekstilyon bile biraz yuvarlak kalıyor. Tam sayıyı merak ediyorsanız göstereyim.
6.02214076 × 1023
2019 Nobel Fizik Ödülleri kime neden verildi?
Dünyada bir bilim insanının alabileceği en büyük, en prestijli ödül olarak kabul edilir Nobel ödülü. Bu yıl “evrenin evrimi ve dünyanın kozmostaki yeri” hakkındaki anlayışımızın gelişmesine katkı sağlayan bilim insanları Fizik dalında bu ödüle layık görüldü. Geçtiğimiz hafta 8 Ekim’de ödüllerin duyurulduğu törende çok güzel bir örnekle konuyu açıklamaya çalıştılar.
Evreni bir fincan kahveye benzetebiliriz. Fincanın çok büyük bir kısmı kahveyle kaplı. Evrenin çok büyük bir kısmıysa “karanlık enerji”yle kaplı. Kahvemize çok az krema ekleyelim şimdi de. Bu da evrendeki “karanlık madde.” En sonunda kahvemize çok çok az şeker taneleri serpiştiriyoruz. Çok şekerli içmemek lazım ne de olsa. İşte bu da evrendeki normal maddeler.
Ayakkabı bağcığı neden kendiliğinden çözülür? Bir Pazar sabahı uyandığınızda aklınıza gelebilecek en son sorulardan biri budur herhalde. Basit bir konudur çünkü. Üzerinde düşünmeye değmez. Kafamız bundan çok daha önemli şeylerle meşguldür. Peki ben neden bu kadar basit bir şeyi umursuyorum ve sadece bu konu hakkında bir video hazırlıyorum? Gelin size hem bir hikaye anlatayım hem de sorunun cevabını vereyim.
Çok basit ve sessiz bir hikaye. Pazar sabahı bir otobüs durağında başlıyor. Yerde yatan bir adam var. Muhtemelen ayakkabı bağcığı kendiliğinden çözülmüş, üstüne basmış ve yere kapaklanmış.
Mutluluğun formülü: D+O+S+E
Bir dakikalığına hayatınıza bir virgül koyup şunu düşünmenizi istiyorum. Mutlu olmak için ne yapmak gerekiyor?
- İyi bir okula gitmek mi?
- O okuldan iyi dereceyle mezun olmak mı?
- İyi bir işe girmek mi?
- Çok sevdiğin biriyle evlenmek mi?
- Yukarıdakilerin hepsi mi?
Konuyu yine bir soru ve onun şıkları şekline indirgeyebildiğimize göre biraz bilimsel düşünmeye çalışalım şimdi de. Mutluluğun edebiyatını yaptık, felsefesini okuduk, hatta resmini bile gördük. Şimdi de bilimini anlamaya çalışalım.
Çünkü mutlu olmak için ne yapmak gerektiği sorusunun cevap şıklarına nedense hep dış dünyayla ilgili şeyler koyulur. Bunların hangisini seçerseniz seçin size kısa vadeli bir mutluluk sağlar. Her bir şık sizi en fazla bir kaç hafta mutlu eder. Uzun vadeli mutluluk dış dünyanız tarafından değil, iç dünyanız tarafından belirlenir. Beyninizin dünyayı nasıl algıladığıyla ilgilidir. Sürekli olarak mutlu olabilmekse mümkün değildir.